Düş ve İmge
Gündüzlerin imgeleri mi, gecelerin düşleri mi? Hangisi daha gerçek, hangisi daha içeriden de içeri? Uyanıkken kurduğumuz imgelerle uykuda, uyurken gördüğümüz düşlerle uyanık ışıklardayız belki?
Ezber, Yine Ezber
Ezberletilmiş benlik içersine gömülmüş sözde varlığımızla o kadar içli dışlıyız ki, gerçeklerden, gerçeklikten çok uzağız. Bir idealar ülkesi var ise ve bizler burada yalnızca yansımaya gömülmüş isek, bunun ayırdına varmamız aslında küçücük bir anahtar deliği gerektiriyor olmasına karşın yine de olasılıksızdır neredeyse gömülü olduğumuz varoluşsal sözde gerçeklikle.
Simgesel
Gündüzlerin imgeleri mi, gecelerin düşleri mi? Hangisi varoluşsal gerçekliğimizden, hangisi bizden daha içeri?
Simgelere gömülmüş ve üzeri örtülmüş sözde gerçeklikler gecelerimize, gündüzlerimize ve varoluşsallığımıza değin dokunuyor. Üzerimize örtülen sözde gerçekliğe karşı düşler de imgeler de çok değerli, özümüze ilişkin kavramlar.
Kandırılmak
Peki düşler ya da imgeler kandırır mı bizleri? Bu sözde gerçekliğin örtüsüne yeni birer kat mıdır etkileri? Biz neredeyiz peki varoluşsallığımızın bu noktasında?
İşte, asıl nokta da bu soruda gizli; “Biz neredeyiz?”
İmgelerde Yitmek
“İmgelerde yittim/kayboldum” ne güzel görünen bir söz, şarkı, şiir gibi, değil mi? Yitmek güzel ama “Biz neredeyiz?” sorusunu unutmadan adım attığımız yolda yitmeli imgelerde. Yoksa? Yoksa ne olur? Gerçekliğimize saldıran, gerçekliğimizi ele geçiren güçler, imgelerimize de el atmazlar mı? İmgeler bilinçli durumlarımıza ilişkindir çoğunlukla. Açıkça karşımızda olan imgelerimiz bizi aldatır. Göz ucuyla baktıklarımıza odaklanmalı, ürkütmeden, kaçırmadan; varlığımızı ele geçiren benliğe karşı ufacık bir devinimle göz ucumuzdaki imgelere hafif hafif odaklanmalı. Ve işte yola giden ilk adım…
Düşlerde Varolmak
Düşler ise bambaşka bir öykü anlatıyor bizlere, gecenin gerçeğin üstünde gerçek aydınlığını, varoluşmanın dayanılmaz hafifliğini, kendine sığınmayı, özsel gerçeğe dönmeyi…
Gece, karanlığın masum meleklerinin verdiği gücün, içsel görünün azıcık olsun kendini gösterebilme alanı bulabilmesinin, kendinden daha gerçek biçimde kendi olmanın yolunu açan zaman…
Geceyi, düşleri etkilemez mi hiç benliğimizin üzerindeki o koca kalın örtü? Etkiler tabii, hem de nasıl? Ama düşlerde özsel varlığımızın o sözde varoluşsallıkla olan çatışmasına da sahne olduğunu görürüz. Asıl soru şu ki, imgelerimizde gözümüzün kenarında yiten o gerçek varlığımızı düşlerde yakalayıp kucaklayabilecek miyiz?
Düşlerinize sarılın ve gözünüzün kenarındaki imgelere; varoluşmak aşkına!…
Atakan Balcı
No Comments