Sentez

Yara Bandı Tutmayanlar | Müjgân’ın Tenhalığı

15 Ocak 2021

Öykü: Yara Bandı Tutmayanlar | 8 | Müjgân'ın Tenhalığı | Yazan: Özge Can

 

İndeks

Birinci Bölüm: Türkan’ın Sahipliği
İkinci Bölüm: Derya’nın Ateşi
Üçüncü Bölüm: Nesrin’in Korkusu
Dördüncü Bölüm: Belgin’in Kelimeleri
Beşinci Bölüm: Nazmiye’nin Kaybı
Altıncı Bölüm: Maktul
Yedinci Bölüm: Melike’nin Yangınları
Sekizinci Bölüm: Müjgân’ın Tenhalığı

 

Sekizinci Bölüm | Müjgân’ın Tenhalığı

 

“Bir ben var ki benim içimde
Benden öte, benden ziyade.”

 
“Neredeydin?”

“Asuman Doktor’un yanındaydım, ne oldu?”

“Hımm, uzun sürdü bu kez Müjgân, niye?”

“Hiiç! Konuştuk işte, yani, her zamanki şeyler.”

“Farklı bakıyorsun. Hiç de öyle ‘her zaman ki şeyler’ olamaz.”

“Müzik dinledik, ondandır.”

“Ne dinlediniz?”

“Eeeeııı, Benden Öte Benden Ziyade.”

“E, yani?”

“Of! Çok sıkıyorsun beni! Biraz nefeslenmek istiyorum. Müsaade var mı?”

“Peki!”

Müjgân zihin yorgunluğundan kaostaydı. Sessizlikti istediği. Sadece sessizlik. Bir an. Bir zaman.

Beyaz delikli terliğini ayağının birinden savurdu duvar dibine doğru. Saçlarını avuçladı. Diplerinden çekmeye başladı. İşaret parmağı oyuğuna doladığı bir tutam saçı, diplerinden çekmeyi bırakıp, parmağıyla oynamaya devam etti. Beynindeki sesi susturamıyordu. Karanlığın içine çekiyordu ses. Belki de hiç bitmeyecekti bu karanlık, olmayacaktı.

“Hayır! Bitecek. Karanlık yok” demişti Asuman Doktor. “Bitecek, her şey değişecek, birazcık sessizlik olabilecek.”

Konuştuklarını yeniden sentezleyecekti. Ne demişti ilk?

“Mutlu musun Müjgân?”

“Anlamından çok emin değilim.”

“İç huzur. Memnuniyet. Kendinden memnun olmak.”

“Değilim.”

“Huzursuz musun, yoksa memnun mu değilsin?”

“Eeeıı, ikisi de.”

“Anlatmak ister misin? Neden huzursuzsun?”

“İçimde sürekli endişe taşıyorum. Mmm hep bir şey olacakmış gibi. Tetikteyim. Benim dışımda bir şey. Her şey. O kadar çok her şey ki sanki nefesimi kesecek. Boğacak beni.”

“Ne o, her şey ne?”

“Eskiden huzurum vardı bak. Neşeli, mavi sabahlara uyanmanın huzuru. Mânâ vardı. Dahası mutluydum da kahkaha atabiliyordum. Gerçekten. Anımsıyorum o günleri. Kendimi görüyorum o günlerde; saçlarım uzun, taaa bak belimin burasına kadar, kestane rengi; mor ojeler sürerdim; parlak rujlar. Işıltıyı severdim. İçim parıltı doluydu. Bana mor oje alır mısın Asuman?”

“Alırım tabii ki. O zamanlardan hatırladığın?”

“Sarı elbisem vardı. Çok yakışırdı. Yani daha çok bakarlardı o zaman bana. Birazcık kiloluydum da belim inceydi ama. O kadar spor yaptım veremedim de hiç. Sen hep zayıfsın niye? Çok mu spor yaptın, az mı yedin?”

“Hayır. Yapım bu benim. Bedenimiz koruyucu kalkanımız hepimizin. Iııı, İçinde taşıdığımız ruh o kadar kıymetli ki kalkanın kalınlaşması korunma ihtiyacının arttığının göstergesi. Bazen ruhumuz o kadar hassaslaşır ki beden onu korumak için daha da kuvvetle sarar. Korunmaya ihtiyacın varmış o zamanlar senin, neyden korkuyordun Müjgân?”

“Annem şeftali reçeli koyardı kahvaltıya. Turuncu masa örtüsü kahvaltı içindi hep. Güneşi masamızda taşırmışız. Babam hep Türk kahvesi içerdi. Kokusuyla uyanırdım ben de. Mutfaktan cilveli tıkırtılar saçardı annem. Işıltısını bana bulaştırırdı. Köşedeki Karadenizli fırıncıdan tava ekmeği, üzerinde dumanı tüterken daha.

Şenlikliydi. Sesli. Çok sesli.

Sabah şekerleri otuz yedi ekranda faks kağıtlarına bulanmış; sarışınlık şekerlikle eş değer. Benim içimde daha çok sarışınlık, şeftali reçeline ekmeği banıp ağzıma sokunca güneş içimden doğuyor; şekerleniyorum.

Bir gün o turuncu sofra bezini balkondan aşağıya attım. Dördüncü kattan süzülen kuş gibi, ağacın dalında tünedi kaldı günlerce. Otuz yedi ekrandan şekerler de gitti. Hepsi annemlerle gitti. Onlar giderken ne var ne yoksa her şeyi yanlarına katıp gittiler. Karadeniz’in suları soğukmuş. Bir de dalgalı. Güneş daha az. Keşke annem yanına alsaydı turuncu masa örtüsünü. Giderken kalabalığımı götüreceklerine. Tenhalık. Bana kalan buydu işte: Onulmaz sessizlik. Müzik dinleyebilir miyiz? Benim istediğim bir şey ama.”

Asuman’ın odasını dolduran müzikte Müjgân, başıyla ritim tutarak, sallanıyordu; parmaklarını, bedenini hiç kıpırdatmadan sadece boynundan yukarısı varmış gibi. Başıyla daireler çiziyor; öne arkaya sallanıyor, gözlerini deviriyordu. Bakışları kayıp. Dudakları mühürlü, yüzünün ortasına kondurulmuş çizgi gibi, hiç hareketsiz.

Müzik bitince gözlerini kaçırarak doktora bakıyor; kaçamak.

Heykel duruşunu bırakmış, pantolonun dikişlerini ray yapmış, parmaklarıyla tıkır tıkır bir ileri bir geri yol alıyor.

“Dans etmeyi çok severdim. O sevmez! Hatırlıyorum ama değil mi? Gördün sen de unutmamışım.”

“O kim Müjgân?”

“Kim?”

“Dans etmeyi sevmez dedin ya. İşte o dans etme….”

“Yok. Kimse. Ben sevmiyorum dedim ya. Hiç güzel bir şey değil. Komik. Eller kollar kopacak gibi sallanıyor. Bacaklar öyle. Sevmem ki ben.”

“Senden öte olan nedir Müjgân?”

“Ben var mıyım ki? Öte olsun.”

“Varsın. Seninle konuşuyoruz. Sen varsın ki sana seslenebiliyorum. Sen de bana sesleniyorsun, görüyorsun beni, öyle değil mi?”

“Konuştuğumuz herkes var yani?”

“Tabii ki.”

“Öbürkü Doktor öyle demediydi bana.”

“Ne demişti?”

“Sen var olmayan varlıklarla konuşuyorsun demişti bana. Bazen yokluktan başkasını var ederiz yanımızda, onunla konuşuruz. İşte yalnızlıktan filan demişti.”

“Var olmayan biriyle mi konuşuyorsun?”

“Yok. Var. Sizin yanınıza geldiğimde gidiyor. Var yani. Odamda bekliyor beni. Karanlığın içine çekiliyoruz onunla.”

“Adı nedir?”

“Adı yok. O işte. O!”

“Buraya neden gelmiyor?”

“Asuman’dan korkuyorum dedi. Ben de ondan korkuyorum. Kızıyor bana. Çok konuşuyor.”

“Karanlık yok Müjgân. Bitecek bu konuşmalar. Buraya getirmemeyi nasıl sağladıysan başka yerlerden de gitmesini sağlayacaksın. Sen yalnız değilsin. Mutlu olmak istiyorsun, değil mi?”

“Nasıl?”

“Onu dinlemeyerek, susturarak, üstüne giderek. Sevdiğin şeyleri yeniden yaparak.”

Asuman Doktor’un dediklerini yineledi kendine. Parmağına doladığı tutam saçı bıraktı. Ayağından fırlattığı beyaz terliği yeniden giydi. Diline şarkıyı dolayıp, yerinde yalpalayarak, kollarını sallayıp dans etmeye başladı.
 
 
Özge Can
 
 

***

Müjgân’ın Tenhalığı, Özge Can’ın “Yara Bandı Tutmayanlar” öykü dizisinin sekizinci hikayesi idi.
 
Yara Bandı Tutmayanlar öykü dizisi, yeni hikayeler ile devam edecek.

 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 4 Nisan 2022 at 06:10

    İlginç diyaloglar. Doktor hasta ilişkisi hiç yazmayı düşünmediğim bir konu. Oldukça zor olacağını düşündüm okurken.

    • Yanıtla Özge Can 4 Nisan 2022 at 11:26

      Bir cesaret denedim ben de zor ama çok keyifli oldu.
       
      Teşekkür ederim Şen Sevgi Hanım, sevgimle 💙

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan