Bi' Dolu Mola

Zaman Tüneli

11 Şubat 2021

Öykü: Zaman Tüneli | Yazan: Elif Bilici

Soluk soluğa kalmıştı. Yetişti mi öğrenmek için durup saatine bakmaya dahi zamanı yoktu. Tabelayı görünce derin bir nefes aldı, trabzana tutunarak merdivenleri ikişer üçer atlayarak inmeye başladı. Alt geçit her zamanki gibi kalabalıktı, adeta insanları yararak geçti. Yolcu girişinin önüne geldiğinden duvarda asılı olan saate takıldı bakışları. Üçü gösteriyordu, oysa evden çıktığında sabah altıyda. Dokuz saatte Bostancı’dan Pendik’e gelmiş olması imkansızdı. Zaten treni de saat sabah sekizdeydi. Bir anda etrafındaki gürültüyle başının acıdığını hissetti. Gözlerini açtığında sarsılan trende başını uyurken cama çarptığını anladı.

Gördüğü rüya o kadar gerçekti ki uyandığında nerede olduğunu anlayamadı. Etrafını kolaçan etti, karton bardakta sallama çayı yarılanmış, okumak için çantasına attığı kitabı dizlerinin üzerinde duruyordu. Kulağındaki kulaklık çıkmış, kim bilir kaçıncı kez şarkı listesi başa sarmış ilerliyordu.

Kolundaki saatine baktı, onu geçiyordu. Trene nasıl bindiğini anımsamaya çalıştı ama yapamadı. Sanki yatağına yatmış ve bir anda trene ışınlanmış gibiydi. Düşündüğüne güldü “Madem ışınlanabiliyorum direk gideceğim yere ışınlansaydım da zaman kaybetmeseydim” dedi içinden.

Tren hareket edeli iki saati geçmişti, her şey olması gerektiği gibiydi. Her zaman yolculuklarında aldığı demleme çayı, okumak için çantasına attığı kitabı ve müzik listesi. Her yolculuk öncesi o liste yeniden gözden geçirilir, yeni eklemeler yapılır, nadiren de listede azaltmalar olurdu. Bu defa listesini güncellemesine gerek yoktu, her ay Eskişehir’e gittiği için bu yolculuğa has bir listesi vardı. Orada yaşadığı zamanlar dinlediği şarkılardan oluşan bir liste.

Sol kulağından düşen kulaklığı yerine yerleştirdi. Müzik eşliğinde camın arkasından akan sarımtırak bozkırı izlemeye devam etti.

Bazen cılız derelerin üzerinden geçecek, bazen sapsarı tarlaların kenarından geçerken gözüne yemyeşil, heybetli bir ağaç takılacaktı. Bazen yeşillikler görecekti. Ama biliyordu, bu yolculuğun rengi daima sarıydı. İlkbaharda yapsaydı bu geziyi, daha hareketli bir dere, yemyeşil dağlar, ovalar görecekti. Kışın yapılan bir yolculuğun rengi artık sarıydı, eskisi gibi beyaz karlarla dolu değildi.

Tren ara istasyonlarda durdu. Karşı koltuğuna yaşlı bir teyze oturmak için hazırlanmaya başladı. Oturduğu yerden, uzattığı ayaklarını kendisine doğru çekti. Paylaşımlı masaların olduğu bir koltuk almıştı. Priz olduğu için tercih ederdi, hem de birbirini tanımayan dört kişinin aynı masayı kullanması her zaman onu keyiflendirirdi. Masanın dört yanındaki kişilerin okudukları farklı kitapları, içecek tercihlerini, uyuma şekillerini ya da birbirleri ile olan konuşma-konuşmama çabalarını izler kafasında onlardan hikayeler uydururdu.

“İyi yolculuklar evladım.” Teyze, kibarca ayaklarını çektiği için ona teşekkür etmişti bu şekilde. Belki torununa belki de kızına gidiyordu. Eğer şanslıysa ve teyze konuşkan birisiyse kesin yolculuk muhabbetli geçecekti, biliyordu. Çünkü eğer yanınıza anlatmayı seven bir insan oturursa bilin ki hikayesi boldur. Kafasıyla teyzeye selam verip yarısı dolu olan karton bardağı eline aldı.

Teyze yerine oturdu, önce yakın gözlüklerini taktı. Sonra çantasından bir dergi çıkardı, orta masanın üzerine koydu. Sudoku dergisi çıkarmıştı. Çantasını aradı taradı, en sonunda;

“Oğlum rahatsız edeceğim ama kalemimi unutmuşum sen de var mı? Bugün sudokumu çözmedim, hem zaman geçiririm dediydim.” Gülümseyerek sormuştu. Üzerindeki montunun iç cebinden hemen bir kalem çıkartıp masaya koydu, “Buyrun teyzecim, ben de yazmayı çok sevdiğim için her zaman yanımda taşırım. Senelerdir trende yolculuk yaparım ama sizin gibi sudoku çözen birini görmemiştim.”

“Televizyonda gördüm. Şimdilerde şu unutkanlık hastalığı çok moda. Geçenlerde ahretliğimi aradım beni hatırlamadı. Ne büyük zulüm insana geçmişini, geçmişindekileri unutmak? Ben de öyle olmaktan çok korktum, yaşım yetmişi geçiyor. Sonra televizyonda duydum, sudoku çözmek iyi geliyormuş. Nereden bulacağımı bilemedim, benim torun var üniversitede okuyor İstanbul’da o geldi ziyarete bir gün, ona söyledim. Bana bir koli sudoku dergisi almış, evime yolladı şaşkın. Her hafta geliyor getiriverirdi bir sonraki hafta. Ama kendi başıma çözemedim, sonra gelince bana anlattı. Şimdi seviyem de yükseldi, her gün iki üç tane çözüyorum. Belli bir yaştan sonra kendi hayatına bir şeyler katamıyorsun, etrafındaki çocuklarının, torunlarının hayatlarını görüp seviniyorsun. O yüzden geçmiş çok önemli, unutmamalı insan.”

Lafını bitirdiğinde yüzüne gülümsedi; “Çenesi de düşer bak yaşlanınca insanın.”

Arda da ona bakıp gülümsedi; “Olur mu öyle şey, ne güzel dediniz. Geçmişini, yaşadıklarını hatırlamalı insan ve belki de bunları hatırlayacağını düşünerek daha bir özenle yaşamalı.”

“Ha onu bileydin delikanlı.”

Cümlesini söyleyip, kalemi dergisini aldı, gözlüğünü ayarladı. Kaldığı yerden bulmacasını çözmeye koyuldu. Arda elindeki kitabı okumaya devam etti, arkada müzik çalmayı sürdürüyordu. Arada sayfa değiştirirken göz ucuyla dışarı bakıyor, geçmişine doğru yaptığı bu yolculuk için her defasında aynı heyecanı duyduğunu düşünüyordu.

Tren yeniden durdu, her istasyonda inenler ve binenlerin karmaşası vardı.

Eskiden tren istasyonlarının olmazsa olmazı gelenleri karşılayanlar, gidenleri uğurlayanlardı. El sallayanların yanında sarılanlar, ağlayanların yanında gülenler. Hayatın özeti gibiydi, bir şeyler gelirken bazı şeyler gidiyordu. Bu kadar farklı hikayeyi, kişiyi, duyguyu barındıran ve bunları net olarak gördüğümüz hayatta kaç tane yer vardı ki? Artık yeni uygulamada yolcular karşılanmıyor, gidenler uğurlanmıyordu; kapıda ayrılıyordu insanlar. Bu da değişen hayatımıza bir örnekti.

Arda’nın ve teyzenin yan koltuğu boştu. Sevgili olduklarını düşündüğü iki kişi çantalarını yukarıdaki alana koyup, karşılıklı oturdular. Çocuk Arda’nın yanına otururken kafasıyla selam verdi. Kız da gülümsedi. Kendi aralarında konuşmaya başlamışlardı.

Arda, onlara dönüp; “Yan yana oturmak isterseniz, yer değişebiliriz” diye önerdi. Ama çocuk, “Onu karşıdan görmek de güzel, çok teşekkür ederiz iyi böyle” dediğinde kızın kızaran yanakları, parlayan gözlerinin yanında sağ elindeki yüzük parmağındaki tek taş dikkatini çekti. Belli ki bir yola çıkmışlardı birlikte, bu tren de onları ilk adıma belki aileleri ile tanışmaya götürüyordu. Arda gülümsedi, kitabına geri döndü. Zaten varmasına da çok az kalmıştı.

Trenden indiğinde, Eskişehir’in kış aylarının kendisine has kokusunu duydu.

Dışardan gelenler hep sorardı ne olduğunu ama eğer burada doğup büyüdüysen bunun cevabı basitti: Şeker pancarı posalarını yakacak olarak kullandıkları için havaya karışan o koku. Arda için bu koku Eskişehir’in kış kokusuydu. Her zamanki gibi hava parlak, keskin bir soğuk vardı.

Usulca tren garından çıkarken önce, yanından gülerek giden, aynı masayı paylaştığı çifti gördü. Ellerini sımsıkı tutmuşlardı, gülümsüyorlardı. Hızlı hızlı yürüyorlardı, çıktıkları yolda heyecanla ilerlemek istiyorlardı belli ki.

Kafasını sola çevirdiğinde kendisine el sallayan, sudoku çözen teyzeyi gördü. Karşılamaya yaşlı bir amca gelmişti. Belki eşiydi, belki kardeşi. Ama birbirlerine sarılmalarından anlamıştı, geçmişine yolculuk yapanlardandı o da.

Tren yolculukları Arda’ya hep terapi gibi gelirdi, gelenler gidenler; geçmişe dönmek için seyahat edenler ya da daha ileri gidebilmek için edenler.

Kafasını önüne eğdi, renkli kaldırımlarda usulca yürüyerek baba evine doğru yol aldı.

Elif Bilici

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Demet Uncu 12 Şubat 2021 at 15:08

    Elifciğim, sımsıcacık bir hikaye olmuş, kalemine sağlık. İçim ısınarak okudum. Yazında gidenlerin uğurlanmaması, gelenlerin ise karşılanmaması çok güzel bir tespitti. Bunun nedenini düşünme isteği uyandırdı bende.
     
    Çok teşekkürler, sevgiler 🥰

    • Yanıtla Elif Bilici 19 Şubat 2021 at 09:09

      Demet çok teşekkür ederim beğenmene çok sevindim. Gelenlerin karşılanması, gidenlerin uğurlanması aslında tüm hayatımızın özeti değil midir? Her biten günü uğurluyor, yenisine kucak açıyoruz 🙂
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Ozan Horozoğlu 21 Şubat 2021 at 14:16

    Bu yolculuğu defalarca yapmış biri olarak anlatılan her şey gözümde net canlandı. Muhabbet etmeyi seven teyze candır 🙂

    • Yanıtla Elif Bilici 25 Şubat 2021 at 13:35

      Değil mi, her muhabbet yeni bir hayatla tanış, yeni bir bakış açısı.
       
      Sevgiler

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan