Uyanış Öyküleri

Derin Düşünme | Yolculuk

6 Mayıs 2021

İndeks

Derin Düşünme 👉🏻 Birinci Bölüm
Derin Düşünme | Yolculuk 👉🏻 İkinci Bölüm

 
Derin DüşünmeRüzgar var deli gibi esiyor, yoksa arabayı kullanan o mu, ama daha bilmiyor ki kullanmayı, hem ehliyeti de yok, ne yapıyor bu kız, durdursam mı, hızla uzaklaşıyor, rüzgarı da almış arkasına, “dur, dur lütfen,” bu tarafa mı bakıyor, evet evet biraz daha yüksek bağırmalıyım, “gitmeeee,” o da ne, bir ağaca sarıldı, ağaç da kucakladı onu, dans mı ediyor bunlar, kaldırdı onu gökyüzüne, yıldızları topluyor, hep severdi yıldızları, bak düşecek oralardan, “in aşağıyaaaa,” bir de bana el sallıyor, ahhh ağaç savurdu fırlattı onu çok uzağa, neyse ki görüyorum hala, yine hızlandı, bu arabanın freni yok mu, ben de mi el sallıyorum ona, neden ki, “nedennnnn?”

*

Sıçradı yatağından Gülümser, ter içinde, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi nefes nefese… Yanındaki komodinde duran abajura uzandı. Işığı yaktı saati görebilmek için, sabahın üçüydü.

“Hayırlar olsun, gündüz vaktine” deyip, hızlıca dualarını okumaya başladı, varsa bir musibet bir an önce silinsin diye. Kalktı onun odasına gitti. Uyuyan kızının yatağının köşesine ilişti. Kalbi hala pır pır atarken, “neden böyle bir rüya” diye düşünmeden edemedi. Semra saçları okşanırken, derin uykusunda belli belirsiz gülümser gibiydi.

*

Halil’in sessizce aralarından ayrılmasının üzerinden iki yıl geçmişti. Gülümser, evi çekip çevirmeye alışıktı alışık olmasına da sanki kocasının yokluğunda her geçen gün daha yalnız ve güvencesiz hissediyordu. Son günlerde kızında tezahür eden kendi başına karar alma cesareti, onu hayatla savaşta daha da savunmasız bırakıyordu. Ne kadar kontrol etmeye çalışsa da hayat onun planladığı gibi akmıyordu. Kocasının ölümü bu gerçeği yüzüne çarpmıştı. Şimdi ise olayları akışına bırakmakla tekrar asayişi sağlamak arasında gidip geliyor ve bu ikilem onu yoruyordu.

*

“Ah Halil’im şimdi burada olsaydın da merak etme hanım her şey olacağına varır, deseydin de benim de yüreğime biraz su serpilseydi.” Bu sözleri artık duyamamanın acısını iyiden iyiye kavramış halde kendi kendine konuşurken bir taraftan da kahvaltı masasını hazırlamaktaydı.

Kocasının ardından bir yıl sonra annesini de kaybetmek kızına düşkünlüğünü daha da arttırmış, tüm odağını Semra’ya çevirmesine neden olmuştu. Hayatın akışına olan güveni zaten sağlam değildi, bir de üstüne bu kayıplar eklenince daha da korumacı ve evhamlı hale gelmişti. Bu durum zaman zaman anne kızın ilişkilerine olumsuz yansıyordu.

“Günaydın” dedi Semra mutfak kapısına dikilmiş, düşünceler arasında kaybolmuş annesini izlerken.
“Günaydın canım, kahvaltı hazır, geç otur.”

Ailenin dramlarına, neşeli anlarına, kahkahalara ve gözyaşlarına şahitlik eden, tüm bunları hücrelerine kaydetmiş halde hep aynı yerinde durmakta olan masaya oturdular karşılıklı. Sessizlik onlara eşlik etti.

“Bugün bir görüşmeye çağrıldım” dedi Semra, kahvaltısını bitirmiş, tabakta kalan son minik peyniri çatalıyla evirip çeviriyordu. Kafasını kaldırmadan, çok sıradan bir şey söylermişçesine konuştu. Gülümser kaldırdı kafasını, “Ne görüşmesi? Hiç bahsetmemiştin” derken şaşkınlığını gizleyemedi.

“Bir asistanlık işi. Geçen hafta başvurdum.”

Bu denli çabuk bir gelişme olmasını beklemediğinden annesine bundan bahsetmemişti. Bir an suçluluk duydu, sonra vazgeçti hemen düşüncesinden.

Gülümser, “nerede bu görüşme, kaçta dönersin, ne giyeceksin, hava belli olmuyor soğuk olursa üşütme, güvenilir bir yer mi, nasıl gidip gelirsin oraya, beraber çalışacağın insanlar nasıldırlar, bilmiyoruz da…” düşüncelerinin içinde debelenmeye başlamışken, “Hadi hayırlısı” diyebildi sadece. Birden çıkıveren sözcüklere kendisi de şaşırmıştı.

Kızı, annesinin yanağına bir öpücük kondurup masadan kalktı. Mutfak kapısında dönüp hafiften el salladığında, Gülümser “neden” sorusu ile baş başaydı. “Neden hiçbir şeyi sorup öğrenmedim?”

*

Semra hızlı adımlarla yürüdü caddeyi. Rüzgâr hafiften bedenini titretirken üşümeye aldırmadı. Yaşamı kucaklamanın hazzını yavaş yavaş keyifle sindiriyordu. Daha yolun başında olduğunu biliyor, her yeni gelen günün, özüne daha da yaklaştığı deneyimlere gebe olmasına şükrediyordu. Babasının ölümü ile başlayan, kendini daha iyi tanıma süreci Semra’ya farklı bakış açıları kazandırmış, kim olduğunu ve ne istediğini bilen bir genç kadına dönüşmeye başlamıştı. Çok değil daha iki yıl öncesinde böyle bir işe tek başına karar verip eyleme geçmeyi aklından bile geçiremezdi.

“Tutkunuz ve kararlılığınız beni çok etkiledi” demişti kırmızı döpiyesli, siyah eşarplı, saçları sıkıca topuz yapılmış, her hal ve tavrından deneyimli bir yönetici olduğu belli olan güzel kadın.

Semra, kalbi hala pır pır heyecanla atarken, zihninde tüm görüşme baştan sona bir film gibi akarken, duyduğu gurur ve mutlulukla yanakları kızarmış halde ara ara gülümseyerek, adımlarını yavaşlatmadan, etrafı umursamadan, yürüyordu.

*

Caddenin sonundaki köşedeki kafeye girdiğinde gözleri Nalan’ı aradı. Olan biteni bir an önce arkadaşına anlatmalıydı. Yoksa içindeki heyecan dalgası ile ne yapacağını bilemiyordu. Nalan onu görmüş, elindeki işi bırakmış, arkadaşına kocaman bir merhaba demek için tezgâhın arkasından yanına gelmişti bile. İki arkadaş camın kenarındaki boş masaya oturdular. Henüz öğle vakti gelmemişti, kafe kalabalıklaşmadan önce, her detayı konuşabilecekleri kadar zamanları vardı.

*

İki genç kadın, kişisel becerileri geliştirmeyi destekleme amacıyla verilen bir kursta tanışmışlar, hemencecik kaynaşmışlardı. Nalan, insanlarla kolay arkadaş olabilen, hayatı biraz hafife almayı seven, sorunlarıyla dalga geçebilen biriydi. Semra’nın dış dünya ile duvarlarını indirmeye niyet ettiği bir zamanda karşılaşmış olmaları, büyük ihtimal dostluklarının mimarı olmuştu. Nalan, çok geçmeden hayallerinde canlandırdığı şirin mekânı bulup kolları sıvamış, abilerinin ona güvenip sermaye ortağı olmaları sayesinde kısa zamanda çok istediği kafesini açmıştı. Semra, bir yandan arkadaşının cesaretine imrendi. Bir yandan da “hayat, adım atmak isteyenin elinden tutar” ilkesinden kendi payına düşenleri almaya hazır beklemeye başladı.

*

“E hadi bana her şeyi baştan sona anlat! Hiçbir ayrıntıyı atlamadan, meraktan çatladım.”

“Tamam dur bir soluklanayım, ben senin gibi hemen adapte olamıyorum yaşadıklarıma.”

Semra arkasına yaslandı, derin bir nefes aldı. Son aylarda her gün beraber olduğu, kendini tanıma yolculuğundayken hiç olmadığı kadar kalbini açtığı arkadaşı, kocaman yeşil gözleri ve capcanlı, merak dolu bakışlarıyla bekliyordu.

“Yarım saat erken vardım ofise, soluk soluğa girmeyeyim diye. Danışmada oturan genç bir kadın karşıladı beni, taze demlenmiş çay ikram etti. Orada otururken sanki tanıdık geldi her şey, ne bileyim işte tuhaf bir histi, zaten orada çalışıyormuşum gibi… Ay kafayı yiyorum galiba!” Semra muzip gülümsemesini, yüzüne kapattığı elleriyle sakladı.

*

Olanları baştan sona ikinci kez anlatmış ama Nalan’ın sorulacak soruları hala bitmemişken elinde kitaplarıyla içeri giren, belli ki öğrenci olan ve ders çalışmak için buranın uygun olup olmadığını gözleriyle etrafı süzerek anlamaya çalışan genci, Nalan cıvıl cıvıl sesiyle selamladı. Servis alanından uzak bir köşede, rahat bir çalışma sandalyesi ile eşleştirdiği ceviz masaya yönlendirdi.

“Bence burası tam da aradığın yer. Siparişini söylersen sessizce masana bırakır bir daha da yanına uğramam.”

Kızın rahatladığı yüzünden belli oluyordu. Semra, arkadaşının uygun sözcükleri bulup söylemekte, herkesi çabucak çözebilmekte ne kadar da iyi olduğunu düşündü. Ondan öğreneceği çok şey vardı. Aklı yine görüşmeye gitti.

“Burada olmak sana ne hissettirdi” diye sormuştu yönetici.

“Kendimi burada görebiliyorum” cevabını hiç duraksamadan verdiğini hatırlayınca bir kez daha ne kadar yol kat ettiğini düşünüp gururlandı.

*

Semra’nın başvurduğu iş, bir lojistik firmasında asistanlık işiydi. Kursun son haftasında, duvarda asılı ilanı gördüğünde önce üstünde durmamış, cesaretini toplayamamıştı. Ama daha sonra hem insanlarla iletişimin ona iyi hissettireceğini düşündüğünden hem de organizasyon, dosyalama ve benzer ofis işleri ile ilgili derslerdeki ilgisine güvenerek, bolca da Nalan’ın ısrarlarıyla başvuruyu yapmıştı. Annesine bahsetmemişti son ana kadar. Boş yere telaşlandırmak istememişti. Belki biraz da annesinin kaygılarını benimsemekten korkmuştu. Semra kafeden ayrılıp eve doğru yürürken annesini düşünüyordu. Bu sabah konuyu ona açtığında ne kadar da sakin karşılamış, sadece “hadi hayırlısı” demişti. Hiçbir sorgulama, hiçbir vesvese içeren cümle kurmadan. Ne garip…

*

Gülümser, bir süredir çoğu geceyi deliksiz bir uyku ile tamamlayamaz olmuştu. Genellikle gecenin bir saati, sanki saatlerce uyumuş gibi birden uyanıyor, bir müddet yatakta bir sağa bir sola dönüyor, sonunda pes edip kalkıp öylece evin içinde dolanmaya başlıyordu. Bazen Semra’nın odasına giriyor, üstü açıksa usulca örtüyor, sessizlikte onun nefesi ile huzurlanıyordu. Bolca düşünüp, bolca geçmişe gidip hüzünleniyordu. Annesinin hep “insan yaşlanınca uykuları azalır, geçmiş ile hesaplaşmalarını yapacağı zamanı bol olur” deyişini hatırlayıp, haklı olduğunu düşünüyordu. O da artık sıkça çocukluk anılarında dolaşır olmuştu.

Bazen babasını hatırlamaya zorluyordu kendisini, sisler perdesini aralamaya çalışarak… Pek de bir şeyler bulamadan annesine kayıyordu hafızası. Hep yorgun, hep çok çalışan, mutsuzluğunu hep saklamaya çalışan annesi. Kocasının, üç çocukla başa çıkamayıp, kendi hayatını yaşama heveslerini yanına alıp, ansızın bir şafak vakti evden ayrılması ve geriye sadece beni affet yazılı notu bırakmasından sonra, annesi sadece çalışır olmuştu. Çocuklarının maddi ihtiyaçlarını ne kadar karşılarsa babalarının boşluğunu o kadar kapatacağını düşünürdü.

Gülümser, anılarında dolaşırken annesini, kaderine içlenirken görüyordu, kendisini de onu teselli etmeye çabalarken… Tekrar aynı hüzün içini kaplıyordu. Çocuk sayılabilecek yaşta payına evin annesi olmak düştüğünü, kardeşlerinin sorumluluğunu almak zorunda kaldığını hatırladığında, bunca seneye rağmen, babasına olan öfkesinin hala yerli yerinde durmasına şaşırıyordu. Hem gençlik yıllarında hem de Halil’le evliliği boyunca, dengesinin bozulduğu zamanlarda, hep sorumluluk almaktan aciz babasına duyduğu öfkenin nasıl içini acıttığını hatırlıyordu. Sonra Halil’le tanışmalarını düşünüyor, daha ilk andan onun merhametli kalbini görüp, önceliğinin hep sevdikleri olacağını anladığında, hiç tereddütsüz evlenme teklifini kabul edişi gözünün önüne geliyordu. Gülümsüyordu anılarına. Kocasına duyduğu minnet duygusu ile gün geçtikçe artmış olan sevgisi sayesinde, korumacı tavrını, yıkıcı otoriteye vardırmamış olmasına tüm kalbiyle şükran duyuyordu.

*

Anıları ile arasına bir nefes aldırmak istediğinde, küçük bir bahçeye çevirdiği balkonuna çıkar, çiçekleri arasında neşenin coşkusunu aramaya başlardı. Yaşamının muhasebesini yaparken hep geçmişte dolanır, yaşlılığın, yolun sonundaki durak olduğunu aklından çıkarmadığından kendi geleceğine pek kafa yormazdı. Ama söz konusu Semra olduğunda, Gülümser pür dikkat kesilir, geçmiş hatalarının üzerinden itina ile geçmeye başlar, kızının önünde upuzun uzanan hayatı en güzel şekilde yaşaması için kendinde değiştirebileceği ne varsa üzerinde uzun uzun düşünürdü.

Son günlerde bir değişim seziyordu kendisinde. Kaybettiği annesi ve kocasını düşündüğünde içini kaplayan hüzün yavaş yavaş yerini kayıplarının kabulüne ve onlar için de yaşama devam etme arzusuna bırakıyordu. Hayatın son durağında olabilirdi de olmasına, ama gelecek endişelerinden uzak olan bu dönemini, geçmişi affederek ve ömrünü kalbindeki huzura adayarak tamamlayabilme fikri onu heyecanlandırıyordu. Bunun hem kendisini hem kızını hem de bu dünyadan göçmüş annesi ve kocasını onurlandıracağına tüm kalbiyle inanıyordu.

*

Gülümser çok sevdiği sardunyalarını sulamış, balkondan içeri girerken, kapının kilidinin çevrildiğini duydu. Semra gelmişti.

“Hoş geldin” dedi sadece, kızını soru yağmuruna tutmamayı becererek.

“Hoş buldum, elimi yüzümü yıkayıp geliyorum, sana anlatacağım çok şey var.”

*

Kızının anlattıklarını can kulağıyla dinlerken rüyası geçti aklından. Semra, bir arabayı uzaklara sürüyordu, el sallıyordu annesine. Gülümser de ona. Kızı, kendi hayat yolunda direksiyonu eline almıştı, annesinin arkasındaki huzurlu desteğini arzuluyordu. Anladı Gülümser ve rüyasındaki gibi, kızına el sallamaya hazırdı.
Her yeni gün hiçbir zaman eskisi gibi olmazdı, çok iyi biliyordu, artık.

Nuket Doyuran

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan