Uyanış Öyküleri

Sil Baştan

3 Haziran 2021

Öykü: Sil Baştan | Yazan: Nuket Doyuran

 

İndeks

Birinci Bölüm 👉🏻 Sil Baştan
İkinci Bölüm 👉🏻 Yeniden Doğmak

 
 
Yol boyunca hiç gözünü kırpmadı. Cama vuran yansımasını izlerken hüzünlü görüntüsü içini acıttı. Seneler sonra kasabasına dönüyor olmak onu, peşini hiç bırakmayan geçmişiyle bir kez daha hesaplaşmanın eşiğine getirmişti. Ama artık dönüşü olmayan bir yolda olduğunun farkındaydı. Aniden karar verip, gecenin bir yarısı biletini alıp, ertesi sabah üzerine çok kafa yormadan, çantasına koyduğu üç beş eşyasıyla otobüse binmişti. Ama aslında uzun zamandır bu yüzleşmenin planlarını yaptığının farkındaydı. Hayatının büyük bir kısmını geçirdiği, bir zamanlar yuva olarak bildiği eve dönüşüyle geçmişine yapacağı bu yolculuk, hatıraların temize çekilmesi ve kaderin tekrar yazılması için iyi bir başlangıç gibi görünmüştü.

*

Otobüsten indikten sonra, birçok duygu ve düşünceyi saklı oldukları yerden çıkaran havanın kokusu ile karşılaşınca hem bir ürperti sardı bedenini hem de hiç tahmin etmediği bir özlem dalgası kalbinde kendine yer buldu. Bir an, tüm bu duyguların altında ezildiğini hissettiğinden, hemen bir dönüş bileti alıp otogardan kalkan ilk otobüse atlayıp gerisin geriye dönmeye karar verdiyse de –ki dönüş otobüsünün kalkışını bekleyeceği o zaman diliminde etrafa hiç göz gezdirmemeye, mümkünse derin nefes alıp havanın kokusunu içine çekmemeye kararlıydı– ayakları sanki yere sabitlenmişti ve o, kımıldayamıyordu. Düşüncelerin, fikirlerin birbiri ardına cirit attığı şu dakikalar sonsuzluk ile yarışırcasına ona zaman kavramını kaybettirdi. Ne kadar, çantası elinde, öylece ayakta durduğunun bile ayrımına varamayacak bir halde iken bir sesle irkildi,

“Taksi lazım mı?”

Soruyu kavramakta zorluk çektiği birkaç saniye öylece baktı taksicinin yüzüne. Biraz kendini toparlamayı başardığında boğuk bir “evet” çıktı ağzından. Taksici, müşterisinin kapıya yönelmesi sayesinde cevabını anlayabildi. Daha önce şehirde çalışmışlığının verdiği, her türlü insana alışık olmanın gururuyla ve bu sefer daha net cevap almak ümidiyle,

“Nereye efendim?” diye sordu.

O, emin olamadı. Doğrudan otele gidip kendini yatağa atıp kafasına çektiği yorganla tüm günü geçirmek ile burada yaşarken çok sevdiği dev gibi ağaçlarla dolu parkta anılarda gezinmek, ki söz konusu park yıllar yıllar önce kasabanın mezarlığı olmuş, bir zamanlar göçüp gidenlerin başucunda bekleyen ağaçlarla doluydu, ya da bunların hepsini boş verip, ilk plana dönüp hemen taksiden inerek koşa koşa otogardan yeni bir bilet almak arasında hızlıca gidip gelirken, taksici artık iyiden iyiye meraklanmaya başlamıştı. Ne de olsa burası büyükşehir gibi değildi, pek turistik bir yer de sayılmazdı, insanın karşısına enteresan insanlar her zaman çıkmazdı. Müşterisinin yüzüne hikayesini bir parçacık da olsa anlamak ümidiyle baktı.

O, “Park Otel’e” derken bakışlarını camdan dışarı çevirdi. Nemli gözlerini sildiğini yabancı birinin görmesini istemedi. Taksici, onun hüznünü ve sorularla deşilmek istemediği sınırlarını fark etti, otele doğru yola koyuldu.

*

Sanki hiçbir şey değişmemiş gibiydi ama bir o kadar da her şey yabancıydı. Camdan dışarıya bakarken, bir bir geçip gidişini izlediği tüm bu yerler gibi, hatırlamaktan imtina ettiği zamanların anıları da zihninden akmaktaydı. Otele girişi tam da umduğu gibi kısacık bir zamanda tamamlandı. Odasına çıkıp kapıyı kapatana kadar, tanıdık biri ile karşılaşma olasılığının onu nasıl huzursuz ettiğinin farkına varmadı. Tül perdenin arkasından yol boyunca yürüyen insanları izlemeye başladığında, gerçeklerle arasında duran, senelerdir aralamaya bile korktuğu perdeyi kaldırmak için burada bulunduğunu hatırladı. En büyük dilek bulutuyla göz göze gelmenin umuduyla bakışlarını gökyüzüne çevirdi ve şu sıralar en çok ihtiyaç duyacağı cesaret için uzun uzun dua etti.

*

Anılarına yolculuğunda ihtiyacı olabileceğini düşündüğünden son anda çantasına koyuverdiği fotoğraf albümünü çantadan çıkardı. Yatağın üzerine oturup sıra sıra resimlere bakmaya başladı. Sekiz yaşındaki resmine takıldı gözleri. Yüzündeki üzgün ifadeye baktığında o küçük çocuk için, tanıdık bir acıma duygusu belirdi içinde. Bu sevmediği hisle yüzünü buruştururken, artık eski resimlere bakmanın huzursuzluğundan ve yıllarca hasır altı ettiği duygularından kaçamayacağını biliyordu. Artık kendine acımak değil, kendini sevmek istediğinin ayrımındaydı. Kendini sevmesi için ise kendini tanımalıydı, en bilinmezlerini, en can yakıcı olanları derinlerden tutup çıkarabilmeli, her haliyle gördüklerini kabul edip sevebilmeliydi. Üzerinden asırlar geçmiş gibi gelen geçmişiyle hesaplaşmanın, umduğundan daha az hasar verici olması en büyük dileğiydi. Sayfayı çevirdi. Daha küçük yaşlarındaki bir resimdi karşısındaki, dedesinin sevecen kolları ile sarmalanmış mutlu bakan bir çocukken çekilmiş bir resim. Hazin ölümlerin, can yakan ayrılıkların, zaman geçtikçe acısı büyüyecek kötü olayların ardı sıra geleceğinden habersiz, geleceğine mutlu bakan saf çocuğa baktı uzun uzun.

“Ne çok acı yaşayacaksın.”
“Ama hayat devam edecek.”
“Kederlerinin, kaderinin önünden çekilmesi için elimizden geleni yapacağız merak etme.”

Gözlerinden akan yaşları sildi. Küçük çocuğa sevgisini yollamak istercesine özenle parmaklarını resmin üzerinde gezdirdi. Dedesine özlemle baktı. Sokaklarda koşturup duruyorken, yaramazlığın sınırlarını bilinçsizce, içinden geldiği gibi zorlamanın keyfini sürüyorken, ilk ayrılığını dedesinin ölümü ile yaşamak zorunda kalmanın acısını, bir kez daha kalbinin derinliklerinde hissetti.

*

Hayatının tam ortasına düşmüş bir bomba gibi her şeyi darmaduman eden ama çorap söküğünün henüz ilk ilmeği olan dedesinin ölümü ile alabildiğine özgür çocukluğundan, bir anda hüzünlü erken ergenliğe geçiş yapmıştı. Anca kırklı yaşlarına geldiğinde, bu sivri ve acımasız dönemecin ve de arkasından takip eden tüm acılı zorlukların, engebesiz yaşanacak bir ergenliğe nazaran, onu daha yukarılara taşıyabilecek bir kuvvete sahip olabileceği inancıyla tanıştı. İlk zamanlarda pek mantıklı görünmese de hayattan alacağının olması fikri zamanla aklına yatmaya başladı. En korkutucu mutsuzlukların, derin bir neşenin eşlik ettiği büyük mutluluklarla aynı doğrunun üzerinde iki kutup olduğu ve biri varsa diğerinin de mutlaka olabileceği ihtimali onu heyecanlandırıp umutlandırdı. Yarı yolda lastiği patlamış, yolda kalmış bir araba gibi hayatının oracıkta durmuş olmasındansa, arabasını tamir edip yola güvenle devam etme düşüncesi bir kere zihnine girmişti. Hayatın şifrelerini çözüp, yıllardır onu tutsak eden her şeyden özgürleşmek adına bulduğu her bilgiyi özümsemeye, hayatın, ne tesadüftür ki karşısına çıkardığı yeni dostlarla, üzerinde devamlı düşünür olduğu fikirleri konuşmaya, bolca düşünmeye, bolca öğrenmeye başladı. Ama tüm bu bilgiler ışığında, kendi geçmişini tüm çıplaklığıyla masaya yatırmak yine de onu korkutuyordu. Zihninin ona oynadığı oyunlara artık bir son vermeye ciddi anlamda karar verdiği bir gecenin sabahında kendini, geçmişinin kucağına getiren bir otobüste bulmuştu. Ve işte her şey apaçık önünde uzanıyordu. Tek yapması gereken son bir cesaretini toplayıp bu otel odasından çıkmaktı. Böylelikle kafasındaki geçmişinden de çıkabilmeyi umuyordu.

*

Deniz durgunluğuyla tüm dağınık zihinlere kucak açmaya hazır, maviliğiyle huzur ve neşe vadederken, o, odasından çıkmış, capcanlı insanlarla dolu upuzun yolda yürümekteydi. Sadece bulunduğu anın keyfini sürme ve dolu dolu yaşanan hayatı resmeden insanların enerjisi ile sarmalanma niyetine tutunarak saatlerce yürüdü. Bedeninde oluşan yorgunluk beyninde dinginliğe yer açmaya başladığında, günlerdir içini kaplayan sis bulutları hafif aralanmış, zihinsel gel gitleri usulca geri çekilip ona rahat bir nefes alması için izin vermişti. İçinde bulunduğu ruh halinden aldığı şevkle, denize karşı oturmuş olduğu bankta derin derin ve bir o kadar sessiz nefesler aldı usulca. Her uzun nefes verişinde içindeki sis bulutlarının dışarı çıkmalarını seyretti. Artık içindeki cesaretin onun rüzgârı olacağına ikna olduğunda oturduğu yerden kalktı. Cadde kenarına yürüdü. Bir taksiye işaret edip durdurdu. Kapıyı açıp, içeri oturduğunda bu sefer kendinden emin,

“Sarmaşık Mahallesi’ne” dedi.

Yola koyulduklarında, kendine olan güveninin sarsılmaya başladığını fark etse de umursamadı. Denizi ve insanları seyre devam etti.

*

Sokağın sonundaki küçük eve vardıklarında, nasıl her şeyin aynen yerli yerinde, aynı hafızasında kazılı olduğu haliyle kalmış olduğunu görüp şaşırdı. Uzun bir süre, belki de kısa bir süre, kapının önünde durdu. Yıllar önce, geride bıraktıklarının senelerce ondan habersiz kalmalarına sebep olacak öfkesini yanına alıp bir hışımla çarpıp çıktığı bahçe kapısını açtı. Bahçeye attığı ilk adımı sanki yaşamının geri kalanının sil baştan yazıldığı ana atılan adım olarak tanımlamanın verdiği cesaretle içeri girdi. Ortadaki koca çınar yerinde duruyordu. Hayatlar akıp gider, insanlar gelip göçer ama ben hep buradayım, olan bitene şahitlik ederim dercesine. Anıların dallarımda gizli, istediğinde onlarla buluşup hemhal olabilirsin dercesine. Bende evinde hissedebilirsin dercesine onu karşılıyordu tüm heybetiyle. Çantasını yere bıraktı. Kendini tutmasa tüm bedeni yere yığılıverecekti sanki. Geçmişinin izlerini taşıyan bir ağaçla karşılaşmak bile dizlerinin bağını çözmüş, onu dermansız bırakmıştı. Bir tarafı devam etmenin getireceği yüzleşmelerden delicesine korkarken bir tarafı da hem sevdiklerine hem de kötülerle beraber unutulmaya mahkûm edilmiş güzel anılara duyduğu özlemi fark ediyordu.

*

Yaşlı kadın küçük oturma odasının camında, tül perdenin arkasından görmüştü onu. Yıllardır günün büyük bir kısmında oturup beklediği, camın önündeki divanında, şimdi gözleri yaşlı, onun bir gün döneceğini hep söyleyen iç sesinin haklılığına şükür içinde, ama onu korkutup kaçırmaktan korkarcasına yerine mıhlanmış, soluk alıp vermekten korkar halde bekledi. Bir gün gelirse geri dönmesin diye anahtarı hep üzerinde bıraktığı kapıyı, onun kendisinin açmasını bekledi.

*

Birbirinin aynı olan günler umarsızca geçip giderken, bahçesindeki koca çınardan esinlenmişçesine, yılların da akıp gitmesine şahitlik eden kadın, hayatın anlamını kaybetmemek uğruna, gündelik işlerini aksatmadan devam ettirmişti. Günbegün yaşlandığını, gücünün kuvvetinin git gide azaldığını umursamamış, günün birinde onun yuvasına geri döneceğine inancını hiç kaybetmemişti. Ergenlik yıllarının zorluğunda ona uzatamadığı elini, cevaplayamadığı sorularını, git gide hırçınlaşan kişiliğini sık sık düşünmüş, bu sefer de kendi soruları cevapsız kalmıştı. Ne nedenler ne de nasıllar bir anlam kazanmıştı. Bazen geçmişin, ancak bugün bir şey yapılabilirse değişebileceği sonucuna varıyor, yel değirmenleriyle savaşmanın anlamsızlığını fark edip beyhude çabalamayı bırakıyor, sadece sevgisine odaklanıyordu. Bazen de, özellikle de kalp sıkışıklığıyla bir anda gözünü açıverdiği gecenin ilerlemiş bir saatinde, zifiri karanlığın içinde canını en çok acıtan anıların içinde çaresizce debeleniyor, ancak sabahın ilk ışıklarıyla yorgun bedenini uykuya teslim edebiliyordu.

Zaman ilerledikçe, yoğun hissedilen acılar dönüşme arzusuna ulaştıkça, kadın artık geçmişin güzel anılarına yer açmaya başladı zihin penceresinde. Kalan zamanını, hatırlayabildiği mutlu resimleri anılarından bulup çıkarmaya adadı. Bazı günler, aklına üşüşenlerin tadını kaçıracak duygular olduğunu fark ettiğinde bilinçli olarak kendini zorlayıp, kötü gidişatı bir türlü engelleyemediği yıllara ait bile şükredecek bir şey bulmaya çalıştı. Yaptığı, duygularını hasır altı etmek, anılara bakmaktan kaçınmak değildi. Artık yaşananlara keşkeler eşliğinde bakmak yerine sadece yaşananlar olarak bakmayı öğrenmişti. Bu ona acı vermek yerine kabullenmenin rahatlığını getiriyordu. Savaşmak yerine kabule geçmeyi ancak bu olgun yaşında tam olarak öğrenebilmişti. Yaşlılıkla çocukluğun benzer yanlarını keşfetmiş, artık aynı bir çocuk gibi anlık hislerini yaşayıp, bir sonraki zamana sil baştan devam edebilmenin rahatlığına erişmiş, suçluluk, pişmanlık gibi duyguların işlevsizliğini kavramıştı. Şimdi tek yapması gereken sabırla ve sevgiyle beklemek ve geri geldiğinde, onun kaderini tekrar yazmasına katkıda bulunmaktı.

*

O, anahtarı çevirdi. Ürkekçe içeri adımını attı. Yaşlı kadın, yanına oturmasını istediğini belirten hareketiyle beraber sadece gülümsedi; şu an kelimelere değil, yüreğinden akıp onun kalbine sızacak sevgiye ihtiyacı olduğunu bilecek kadar dünyada zaman geçirmişti.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Nuket Doyuran
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan