İçimdeki Sesler

Akışın Tanığı | Cendere Sanat

7 Aralık 2022

Yazı: Akışın Tanığı | Cendere Sanat | Yazan: Demet Albayrakoğlu

Bugün sizleri içinde “cerende” kelimesi geçen bir yere götüreceğim. Korkmayın, her ne kadar sözlük anlamı “ezmek, sıkmak için kullanılan araç” olsa da “Cendere Sanat” ile sizleri tanıştırmak istiyorum. 😊

Bu aralar, sosyal medyada sıkça ismini duyduğum bu sergiyi cumartesi günü ziyaret etmek için aracımla yola çıktım. Zaman zaman yön bulma konusunda yaşadığım sıkıntıları beni tanıyanlar iyi bilir. Bu sebeple, sokaklar arasında çok fazla kaybolmamak için navigasyonumu kurmuştum. O gün güneş gökyüzünde yüzünü gösteriyor olsa da çok fazla ısıtmıyordu ve hava da biraz soğuktu.

Serginin olduğu yere yaklaşırken tabii gözlerim ve zihnim otoparkın olup olmadığı; varsa nerede olduğu ile meşgul olduğu için girişini kaçırdım. Bir kez daha etrafından dönerek, oraya en yakın AVM’ye park edip yürümeye karar verdim. Mesafenin çok uzak olmadığını biliyordum, sadece trafiğin aktığı bir caddeden yürümek durumunda kaldım o kadar.

Akışın Tanığı

Cendere Sanat binasının önüne geldiğimde dışarıdan bile kendini hissettiren tarihi havasını çok beğendim. Burası, Osmanlı döneminde yapılan bir su pompa istasyonuymuş. II. Abdülhamit tarafından 1902’de inşa edilmiş. O devirlerde, Taksim Suyu tesisleri ihtiyacı karşılayamadığı için Hamidiye Su Sistemi’nin bir parçası olarak hizmet vermiş.

Serginin adı “Akışın Tanığı” (Witness of the Flow) idi. Tabii, ismin içinde “akış” kelimesi geçince sergi daha da ilgimi çekmişti. Son dönemlerde yaygın olarak duyduğumuz “akışta kalmak” deyişini hatırlatmıştı bana. Bina da su pompalamak için yapıldığından ismi daha da manidardı.

Doğu Çınarı

Sergide, çeşitli ekranlardan yansıtılan görüntüler, ebru sanatı ile resmedilmiş tablolar, bir ekranın karşısında oturup izleyebileceğiniz değişik başka görüntüler ile karşılaşıyorsunuz. Özellikle “ağaç” figürü sergide sıklıkla kullanılmış. Bir yanda kalın iplerle örülerek oluşturulan ağaç deseni, başka bir yanda kara kalemle çizilmiş gibi resmedilen başka bir ağacı görüyorsunuz.

Sergi binasının dışını dolaştıktan sonra bana bu ağaç figürleri daha bir anlamlı geldi. Çünkü arka bahçede, geçmişi 1631 yılına dayanan, tam 391 yaşında olan bir doğu çınarı vardı. Bu muhteşem çınarın etrafına yerleştirilen ahşap banklara oturup uzunca bir süre bu çınarı izlemek büyük bir keyif oldu benim için. Gövdesinden fışkıran kalın dalları yanlara doğru açılmış ve sanırım kırılmaması için altlarına kalın demirler çakılıp yere sabitlenmişti.

Yüzüme vuran kış güneşinin karşısında, bu ulu çınarın yakınında olmak çok da tuhaf bir duyguydu aslında. Düşünsenize, 300 yıldır orada ayakta duran koskoca bir çınarın yakınında oturuyordum. Kendimin, ne kadar küçük ve geçici olduğumu hissettiren anlardan birisiydi. Çınarın ulu gövdesine, “Sağlığın ve huzurun bana da geçsin” diye içimden geçirerek avuçlarımla dokundum.

Bu muhteşem çınarı oturduğunuz yerden görebileceğiniz, her tarafı camekan olan bir de kafe vardı. Orada kısa mola vermek, kendimi daha da iyi hissettirdi. Bir kahve, yanına bir de kurabiye alarak, etrafı seyretmeye devam etmiştim. Her tarafı cam olan bir yerin tam ortasında oturmak, doğanın her hâlinin güzelliğini fark edebilmeniz için eşsiz bir fırsattı.

Su Gibi Aziz

Sergiyi gezerken zamanın su gibi aktığını ve her şeyin geçici olduğunu hissettim. Sergide verilmek istenen ana düşünce de buydu belki. İçeride suyun farklı farklı durumlarını (damlacık, kar tanesi, buz…) gösteren çizimlere bakarken de, sahilde arkasına uçsuz bucaksız okyanusu alarak çıplak ayak yürüyen bir kadını gördüğünüz de ya da suyun altında suluboya çalışması yapmaya çalışan bir kadını gördüğünüzde de size geçen his buydu.

Suyun, insanda yarattığı farklı bir duygu, farklı bir his var bence. Su; akışkanlığı, koşullara göre değişen formu ile bizlere bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Büyüklerimiz, “Su gibi aziz ol” diye boşuna dememiştir herhalde. Çünkü su hayattı ve her zaman kutsaldı bizler için.

Okuma Odası

Bir de bahçede ufak da olsa bir okuma odası var. İsterseniz, içerideki kütüphaneden istediğiniz bir kitabı seçip okuyabiliyorsunuz, isterseniz de benim gibi yanınızda getirdiğiniz bir kitabı. Bunu duyunca, kitapseverlerin mutlu olacağını düşünüyorum. Muhteşem bir doğanın içerisinde, karşınızda böyle tarihi bir yapı varken, okumanın verdiği keyif bambaşkaydı gerçekten.

Velhasıl, şehrin göbeğindeki bu tarihi yapının, böyle güzel amaçlar için kullanıma açılması beni çok mutlu etti. İlkbaharda da bu bahçenin keyfini sürmek isterim. Cendere Sanat’ı ziyaret etmenizi ve yaşayacağınız her anın keyfini çıkarmanızı dilerim.
 
 
Sevgilerimle,
Demet Albayrakoğlu
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan