Kırmızı

Bırak

12 Aralık 2018

* Yazarın Notu: Bu yazıyı, Evgeny Grinko – Epilogue dinleyerek okumanız tavsiye olunur. YouTube linki için tıklayabilirsiniz.

Bırak

Bırak…
Akışına. Oluruna. Gelişine. Gidişine.
Oluşuna. Olmayışına.
Ardın(d)a. Yanın(d)a. Uzağın(d)a.
Köpük köpük. Dalga dalga. Parça parça.
Yukarıdan aşağıya. Hızla. Çarpa çarpa. Kır(ıl)a dök(ül)e.
İçini kemire kemire bitirme(den).
Bırak…

1 şiirin dizeleri gibi ezberimdedir bu cümleler. Kim bilir kaç kez tekrar edildiler. 1 dua gibi sayamayacağım kadar çok kereler, dilimden zihnime döküldüler.

Ne vakit aklımdan geçseler, hissettiğim odur ki, 1 çekmecenin içine sıkışmış haldeyim. O çekmeceye ne zaman girmişim, o çekmecede ne işim var benim, nasıl çıkabilirim, tam olarak bilememekteyim.
Yazık ki meyvenin kabuğundaki misali, yaranın kabuğunda gizli değildir deva.

Bu noktada hayattan öğrendiğim en kıymetli bilgi; dibine kadar inmeli.

İçinde sıkıştığım çekmecenin, bana ihtiyacım olan o ferah alanı açamadığını hissettiğimde, derinliği ve genişliğinin ne olduğunu önemsemeksizin nefesimi sıkıca tutup, ennn dibe kadar giderim. Sanılanın aksine; dip iyi 1 yerdir, zira tek çıkış noktası olarak yukarıyı gösterir.

Yaradan; kusursuzca tasarlarken varlığı, geçmişe dönebilme yetisi vermemiştir.

Bunun yerine, akıl ve tecrübeyi hediye etmiştir.

Dip, yaranın en sevdiği yer olma özelliğine de, bu hediyeler sayesinde sahiptir. İyileşmesi için 1 fırsat, tekrarlanmaması için yöntemler önermektedir.

Her yara; 1 su kesesi içinde, bacaklarımı karnıma doğru çekip, kollarımı birbirine kavuşturmak suretiyle çenemin altındaki o boşluğa yerleştirme duygusu uyandırdığında içimde, durup beklerim bu en korunaklı olduğuna inandığım yerde, makul 1 süre.

Mide kramplarım, şakaklarımdaki zonklamalar, ağzıma doluşmuş kırık camlar, sol kürek kemiğimin içinde kaskatı duran sancıyla birlikte, “ne olmuştu”yu sorgularım, kendime sormak istediğim tüm soruları bitirene dek zihnimin müsaade ettiği ölçüde.

Verdiğim en kötü yanıta kızarak, en iyi yanıta sevinerek, boşluklarım, umarsızlıklarım, panik ataklarım, tedbirsizliklerim, telaşlarım, heyecanlarım, saflıklarım, velhasıl tüm durum, düşünce ve duygularımla yüzleşe yüzleşe, helalleştiğimde kendimle, vedalaşırım yaranın bendeki haliyle. İşte o an, vücudum çıkar kesenin içinden, bacaklarım suyu iterek tüm kuvvetiyle, kollarıma güç verip, taşır bedenimi yukarı doğru ve zihnim, şefkatli 1 öğretmen gibi yeni 1 dosya koyar önüme, bundan sonra “ne olacağı”nı “ne yapabileceğimi” tasarlamam üzere.

İnsan yazık ki, kendinin en acımasız yargıcı oluyor çoğu zaman.

En zor kendini bağışlıyor yaptığı hatalardan, eksik bıraktıklarından, nasıl olup da fark edemediklerinden, düşüncesizliklerinden. Hele 1 de bunlara; sebepler, bahaneler üretmeyecek kadar cesur 1 yüreğe sahipse, eşsiz 1 hesap kesiyor kendine, kağıt kesiği sızısı renginde.

Ve geçmişten gelen sımsıkı tutunduğumuz öğretilmiş çaresizliklerimizden ziyade aslında hep hatırlamamız gereken, konu her ne olursa olsun çareler üretebilecek güçte donanımlarla dünyaya geldiğimiz; kendimizi affedebildiğimiz sürece.

Muhteşem varlığımızın sağlıkla ilerleyebilmesi için hikayesinde…
1 iyilik yaparcasına kendine…

Bırak.
Bırak.
Ve bırak.
Sonsuza dek vedalaşarak.
Düne değil, yarına bakarak…

Nurdan Yılmaztürk

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

14 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 12 Aralık 2018 at 07:50

    Dün yazıyı mail attığında arayıp “Çok mu karamsar oldu bilemiyorum. Yayınlayıp yayınlamak konusunda kararsız kaldım,” deyince merakla açıp okumuştum bu haftanın yazısını. Tanrımmm… Hiç, hiç değil… Tersine ne kadar motive edici, “Hadi. Hadi yapabilirsin,” diyen bir yazı. Özellikle baştaki şiir kısmına bayıldım 👌🏻
     
    Senin başkalarının eksikleri ile değil kendini tamamlamakla ilgilenmeni seviyorum. Tam da bu yüzden başkalarının değil kendinin yargıcısın. Oysa insanın kendine çevirdiği okların, toplumun diğer bireylerinin kişiye yönelttiğinden çok daha fazla acıttığını ancak bu sivri metal uçları kendine çevirebilenler bilir.
     
    En büyük çelişki, toplumla değil insanın kendiyle yaşadığıdır. Başkalarına “Çok biliyorsun sen,” demek kolayken bunu kendine söyleyebilmek, buradan hareketle davranış değişikliğinde bulunabilmek oldukça zordur.
     
    Kendini her gün yeniden inşaa edebiliyor, bunu yaparken başkalarına da ilham verebiliyor olman harika canım.
     
    Seni kocaman öpüyorum 🤗😘

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 13 Aralık 2018 at 21:44

      🙂🙂
      her salı açık oturum yapıyoruz şu yazı yayımlamadan evvel ya, en çok o kısmı seviyorum 🙂🙂
       
      saatlerce konuşabiliriz seninle..
      saatlerce fikir üretebiliriz ve sonra onlardan vazgeçebiliriz. şöyle mi olsa, böyle mi olsa diye diye elmadan girip astronottan çıkabiliriz 🙂🙂
       
      hani demişsin ya “Senin başkalarının eksikleri ile değil kendini tamamlamakla ilgilenmeni seviyorum.” diye, kendiyle meşgul olan insan kafası tam da böyle çalışıyor işte.. fikirler, fikirleri doğuruyor, yukarıda 1 yerde nöronlar bayram ediyor 🙂🙂 .. o fikirler hayata geçip, uygulanıp faydası görülüp paylaşıldığında başkasına da ilham oluyor.. kendi hayat tecrübemin bana öğrettiği, öğrendiğim bana iyi gelen her neyse mutlaka paylaşmalıyım;
       
      2 sebepten;
       
      1-bu bana iyi gelenin bir başkasına da iyi gelebileceğini düşündüğüm için
       
      2-bu bana iyi gelenin, bir başkasına da iyi geldiğini gördüğümde/işittiğimde kendimi daha iyi hissettiğim için
       
      sana küçük 1 sır vermek isterim; senveben’i yaratmış olman, bu 2 sebebi doğrulayan gerçek 1 örnek..
       
      Diva Madonna’nın da söylediği gibi “ilham veren kadınları sevin ve etrafınızda, hayatınızda hep varolsunlar.”
       
      hep varolalım didemcim.. ve ilham olmaya devam edelim..

  • Yanıtla Nurcan Doğan 12 Aralık 2018 at 08:21

    Sevgili Nurdan sabah sabah güzel bir yazı okuma hevesiyle açtım yazını. Beni karşılayan şey mükemmel bir derinlikte yazılmış oldukça kaliteli bir yazı oldu. Ben yazdıkların içerisinde en çok bu yazıyı sevdim.
     
    Tanrı’nın hediyesi dediğimiz akıl ve tecrübe bazen insanların en büyük cezası olur biliyor musun? Tanrı bu dünyaya katlanamayacak kadar üzülenlere delilik verir. Tecrübe kartlaştırır insanı, yüreğin saflığını unutma hali olur bazen.
     
    En doğrusu bırakmak. Ben bırakacağım da yazın beni bırakmıyor. 💐

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 13 Aralık 2018 at 23:05

      Sevgili Nurcan, ben, akıl ve tecrübeyi her zaman Yaradan’ın kıymetli armağanları olarak kabul ederim. bunu öteden beri benimsemiş olmama rağmen en kuvvetli kabullenişim; dünyada, milyonda 1 insanın başına gelebilen 1 olayı, benim de bizzat yaşamam neticesindedir. bu tecrübe bana, hayatımı baştan sona 1 büyüteç altına almam gerektiğini gösterdi. aklım, o büyütecin ta kendisiydi ve yaşım da sadece 31di.
       
      o tecrübem ve aklımın kılavuzluğunda; şefkatli, huzurlu, sağlıklı ve mutlu 1 insan olma yolunda halen ilerlemekteyim.
       
      BIRAK’ ı sevmene sevindim. 🙂🙂 katıldığım 1 programda; yazı, okumak ve okumanın yarattığı etki, “okuyana ait o anki yaş, deneyim, dil, zihin, duygu, düşünce, akıl, bilgi, durum, yer, algı, ilgi ve ihtiyacına göre değişmektedir..” denmişti.. belki bunlardan biri, senin bu yazıyı mükemmel 1 derinlikte bulmana sebeptir..

  • Yanıtla Sıdıka Kepenekli 12 Aralık 2018 at 13:37

    Değerli Nurdan Hanım, yazınızı can oğul Ahmet Yonca’nın önerisiyle okudum. İyi ki okumuşum.
     
    Özel sebeplerden dolayı ara verdiğim okumaya, bıraktığım yerden devam etmeye karar verdim. İlk defa okumam, bende iyi izlenim bıraktı. Hayata sıfırdan başlamaya imkanımız yok ama bugünden itibaren yeni bir başlangıç yapabiliriz.
     
    Evet insan, çok özel yaratılmış, aklıyla dünyaya hakim olan tek canlı türü. Hz. Ali’nin ifadesiyle;
     
    ”Ey insan sen kendini değersiz bir şey mi sanırsın, sende bir alem gizlidir.”
     
    Bu sözden çok etkileniyorum. Biz kendi değerimizin çok az farkındayız. İnsan isterse meleklerden üstün, isterse hayvandan aşağı olabiliyor. Ve arkasında yaşattıklarıyla hatırlanıyor. Özgür irademizle nasıl yaşayacağımıza karar vermek bize kalıyor.
     
    Bıraktığınız yerden aydınlık yarınlar diliyorum.

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 13 Aralık 2018 at 21:53

      ”Ey insan sen kendini değersiz bir şey mi sanırsın, sende bir alem gizlidir.” çok sevdiğim 1 sözdür. Hz. Ali ve Aleviliğin kıymetli öğretilerini ben de oldukça genç 1 yaşımdan beri keyifle idrak etmekteyim.
       
      Ahmet Yonca’ya da çok teşekkür ederim beni sizinle tanıştırdığı için. Uzun zaman sonra yeniden okumaya karar verdiğinizde, bu vesileyle karşınıza çıkmış olduğuma sevindim.
       
      O vakit ben de, değerli farkındalığınız ve özgür iradenizle, aydınlık yarınlarda her hafta burada buluşmayı dilerim. 🙂🙂

  • Yanıtla Ferit Sağlam 12 Aralık 2018 at 21:52

    Parmak uçlarımızdaki nosiseptör adı verilen, acı algılayıcı sinir uçlarının çok fazlasını aynı anda uyaracak bir etki bırakabilecek olan incecik bir kağıt kesiği; kanamaya neden olmayacağı için, bu sinirlerin ucunu, havayla temas edecek şekilde açıkta bırakır. O sinir bozucu acı, reseptörlerin açık havayla olan teması nedeniyle beynimize gönderdiği acil durum sinyallerinden kaynaklanır.
     
    Sanıyorum birçoğumuzun tecrübesiyle de sabittir ki; dayanılması zor da olsa, dişini sıkabildiğince belki de senden taraf oluyor son tahlilde o kağıt kesiği. Ne vakit ki vicdanın, aynadaki aksiyle tüttürüyor o barış çubuğunu; yara izi bırakmadan, peşisıra kapanıp gidiyor çünkü hepsi.
     
    Bugün farkettiğim şey:
     
    Farklı zamanlarda okunduğunda farklı izler bırakabiliyor yazıların. Sözün özü, tebrikler. Yine şahanesin ve ilham vermeye devam ediyorsun…

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 13 Aralık 2018 at 22:12

      🙂🙂
      kapanıp gidiyor mutlaka di mi.. zamanla.. anlata anlata.. anlaya anlaya.. 😂😂
       
      satırları şahane; sana yine 1 şiir dizeleri bulmacası ile meydan okuyorum ahahhhaa 🙂🙂
       
      bu izlerle yaşamaya alışırsın
      bir sabah acın da biraz
      herkesin
      belki gün doğarken
      gidenler bizden
      yeniden sevebilirsin
      baktıkça nefes alabiliyor
      yara izi vardır
      olsun hafiflemeye başlar…
      saklamak için çok uğraştığı bir yara izi
      herkesin bir
      ve bir gün elbet birileri
      kadar güzel olan
      kimseye dokundurtmayacak
      birileri o yara izlerine dokunur
      olmanın kıymetini anlamanı sağlayacak bir yara izi
      o parçanın yerinde de
      insanlardan gizlemeye çalıştığı
      ve bir gün elbet
      bir yara izi vardır
      derin izler kalır
      hep bir parça götürürler

      • Yanıtla Ferit Sağlam 14 Aralık 2018 at 09:56

        Köksal Engür’ün sesine tahammül edebildiğim yegane an…

  • Yanıtla Cem Albayrakoğlu 12 Aralık 2018 at 22:57

    Selam;
    Bence de etkileyici bir yazı olmus. Ben bıraktım 😉
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 13 Aralık 2018 at 22:13

      cemmmmmmmmmmm..
      okumana ayrı..
      etkilenmene ayrı..
      bırakmana ise gerçekten çoooooook sevindim..
       
      🙂🙂 sevgiler..

  • Yanıtla Ayşe Dikmen 13 Aralık 2018 at 08:17

    Kaleminize sağlık Nurdan Hanım, duygu yüklü, harika bir yazı olmuş. Hayatı yüzeysel yaşayanlar, dibe inmenin o inişle birlikte en tepeye çıkmanın ne demek olduğunu sanırım anlayamazlar.
     
    Çekmeceye sıkışmışlık hissi sanırım hepimizin zaman zaman yaşadığı bir duygu hali. Ben de arada kendimi ters çevirip silkeleme ihtiyacı hissediyorum. 😊😊😊

  • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 13 Aralık 2018 at 22:18

    sizin de okumanıza sağlık sevgili ayşe hanım 🙂🙂
     
    dip kuvvetli 1 yer ve yüzeyde öylece uzanıp duranların bilemeyeceği kadar kıymetli.
     
    çekmeceler, hem yaşamsal hem de ruhsal anlamlarıyla hayatımızda oldukça fazla yer kaplıyorlar 🙂🙂 belki daha az çekmeceli 1 hayat daha konforlu olabilir 🙂🙂
     
    ters yüz edip silkelenmek muazzam 1 aktivite bence de.. fiziksel olarak da, zihinsel olarak da 🙂🙂 sevdim bunu 🙂

  • Yanıtla Ilgın Cenkçiler 20 Aralık 2018 at 03:14

    Bırakabilenlerin saygı duyuyorum 💫
     
    Sevgiler 🤗🦋🦋

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan