Bi' Dolu Mola

Dede Tostu

4 Haziran 2020

Öykü: Dede Tostu | Yazan: Elif Bilici

Bazı günlerin kötü olacağını, hayatınızda iz bırakacağını hissedebilirsiniz. Belki uçurumdan düştüğünüz rüyalarla, belki içinizden bir şey yapmak gelmemesiyle… Bilemem o kısmını ama ilahi bir güç bazen bize bir şeyler söylemek ister. Biz anlamasak da çoğu zaman böyle olur. Benim de öyle olmuştu. Son iki gecedir rüyamda babamı görüyordum, bir şeyler diyordu ama anlamıyordum.

Cuma akşamı üniversite arkadaşlarımla dışarı çıkacaktık, çıkmadan da onunla telefonda konuştuk. Canımın sıkkın olduğunu çıkmak istemediğimi söylüyordum.

“Saçmalama, benim için git ve eğlen” demişti.

Ne denirdi ki; bölümden kızlar evimize doluşmuştu, herkes saç baş derdinde, hadi diyordu bana.

Hazırlandım, çıktık.

Bütün gece çok güzeldi, eğlendik ama o burukluk geçmiyordu. Sonunda gece bitmişti, yurtta kalan kızlarla bize gitmiştik; en az altı kişiydik evde. Ertesi sabah herkes uyanıp patır patır gitti, ev arkadaşım da çıktı. Yalnızdım evde, çekilen resimleri Facebook’a atacağıma söz vermiştim herkese, bilgisayarımı açtım. Fotoğrafları eklerken babam aradı, konuştuk, ona da dedim ‘geçmiyor sıkıntım’ diye.

“Pazartesi yanına geleceğim, beraber bir şeyler yaparız, balık yapayım mı sana? Ispanak yapayım asıl, havuç koyarım bizim fabrikadaki gibi? Ortaköy’e mi gitsek?” diye sıraladı arka arkaya.

Ev arkadaşım pazartesi İzmir’e gidecekti, evde yalnız kalma deneyimine hazır olmadığımı düşündüğümden babamı çağırmıştım. Evin son halini görsün istemiştim, salonumuza koltuklar almıştık çünkü. Artık tam anlamıyla bir ev olmuştu.

İçimi ısıttı geleceğini bilmek.

Ama saat ilerlese de o sıkıntı geçmiyordu işte. Fotoğrafları ekledim, İstanbul’da gezilecek yerlere baktım. Kabataş iskelede sevdiğim sucuk ekmekçi vardı, oraya gitmek istedim. Gitmişken gezmediğim Deniz Kuvvetleri Müzesi’ne de uğrarım dedim. Ertesi gün için planım hazırdı, belki içimdeki sıkıntı azalırdı, kim bilirdi…

Ertesi gün erkenden kahvaltı ettim. Kahvaltıdan sonra annemi aradım içim hala sıkılıyordu, babamı isteyip istemediğimi sordu, babam evden çıkıyormuş, bilet bakmaya gelecekmiş. Gerek yok konuşmayalım dedim ama aldı telefonu; hızlı tren yapılıyordu o sırada, tren bileti bulamıyorduk, otobüs de trene göre çok pahalıydı o zamanlar.

“Bilet bulamazsam da uzun sürer ama yürürüm yine yanına gelirim, sıkma canını” dedi.

Gülümsedim. Evden çıktım.

Müzeye girdim, başım dönüyordu duramadım içeride, kusmak istedim. Dışarı çıktım; sucuk ekmek yemeye gittim, acıkmışımdır dedim. Telefonuma baktım, babam aramış. Saat 11:50.

‘Oturunca ararım, otobüs için saat soracaktır’ dedim.

Oturdum yarım ekmek söyledim, babamı aradım. Bir tuhaflık vardı, ikinci çalışta açardı. Dört olmuştu. Sonunda açıldı. “Aldın mı bakalım bilet?” dememle, “Ben ambulans görevlisiyim, babanız kalp krizi geçiriyor” dedi.

Refleks belki, belki de sadece panikle “Sol cebinde montun, iç gözünde bir cep var, dil altı hapı orada. Telefonunda en üstte annem, sonra ablam kayıtlı. Hangi hastaneye gidiyorsunuz? Önceden de kriz geçirdi, ameliyat oldu, baloncuk da yapıldı” dedim, susmadan anlatıyordum. Kapandı telefon, annemleri arıyordum açmıyordu, kapalıydı cep telefonları.

Evin telefonunu aradım sonra, annem açtı sesi durgun.

“Sakin ol biz gidiyoruz ablanla, elektrik kesikti şarj edememişiz telefonu” dedi.

Sonradan öğrenecektim; babam kriz anında önce onları aramıştı ama cevap alamayınca benim numaramı çevirmişti o ince parmakları. Son nefesinde bize bir şey demek istemişti. Evimizin çok yakınında, ama evimizden gözükmeyen bir noktada kriz geçirip yere düşerken aramıştı bizi. Ama biz duymamıştık. Sonra evi aramıştı, annem açınca konuşamamıştı. Sesi bile çıkmamış.

Annem aradı bir saat sonra, babamın yoğun bakımda olduğunu gelirsem iyi olacağını söyledi, kuzenim İstanbul’daydı, o beni alırmış. Ev arkadaşımı aradım bana bir valiz yapmasını söyledim, Zincirlikuyu metrobüs durağında bekleyeceğimi söyledim, o da babasını küçük yaşta kaybetmiş.

“Biliyor musun? Sanırım artık benim de babam yok” dedim buluştuğumuzda.

“Saçmalama” dedi.

Kuzenimin arabasına bindim, daha önce görmediğim kadar hızlı kullanıyordu, konuşmaktan kaçıyordu. İstanbul’dan Eskişehir’e iki saatte gelmiştik. Bir saçmalık vardı, babamın yattığı hastaneden geçip girmemiştik, iyi de onu görmeyecek miydik?

Eve gittik, elektrikler yine kesikti ama evin kapısı açıktı, beni gören ağlıyordu.

Annem beni gördüğü gibi “Baban öldü” dedi.

“Kaç dakika sürmüş kriz?” diye sordum.

“Üç dakika içinde ambulans gelmiş, o sırada yoldan geçen doktor müdahale etmiş, beş dakika içinde hastaneye getirilmiş ama tam hastaneye indiği sırada dayananmış” dedi.

“Düşünce bir yerleri kanamış mı?”

Ne saçma sorulardı demeyin, ölürken canının acımasını istemezdim.

Onun istediği gibi bir ölüm olmuştu ama canı en azından acımamalıydı, belki ölürken acırdı insanın canı bilemem. Diyemedim kimseye bir şey. İçimde büyüdü o gözyaşları, akamadı. Adım atmamla ayağıma iğne battı, bizim evde düşen iğneler hep babama batardı. Anladım o an; artık o yoktu!

İğneler sadece bize batacaktı, sürahiyi doldururken damacana bizde bitecekti, evin tüm aksilikleri ona değil bize denk gelecekti. Ama asıl anlayamadığım; artık hiçbir şey kolay olmayacaktı, hiçbir şey eskisi gibi zevk veremeyecekti ve asıl doğum günüm, büyüdüğüm gün o gündü.

Ertesi sabah hastaneye gittik, morga girmek isteyip istemediğimi sordular. Girecektim tabii, benim babamdı o. Ellerine, yüzüne bakmalıydım, düşünce kanamış mı diye. Evet burnunun sağ tarafında minik bir kan pıtırcığı vardı, donmuştu. Kendisi de soğuktu. Gözlük çarpmış düşünce, demek ki yüz üstü düştü kahretsin. Ellerine baktım kemiklerine kan çökmüştü; demek düşerken ellerini yumruk yaptı yere tutundu.

Kahretsin acımıştı işte canı. Evet istediği gibi ölmüştü; kimse beklemezken, gözümüzün önünde olmadan ve beş dakika içinde. Bu muydu yani tek tesellim? Yirmi yaşında babanı kaybediyorsun ve tesellin anca bu oluyor. Bu muydu istediği, hızlıca ani ölüm mü? Neden yaşamayı seçmedi, neden savaşamadı? Bunları sorgulamak doğru değildi. Biliyordum, gözlerimin önünde kaç tane kriz geçirmişti. Canı yanıyordu, artık dinlenmeliydi.

Hayatımda ilk defa cenaze namazına gittim.

Babamı değil de o anda, davranışlarından yakınımız dediklerimi gömüyordum aslında. İnsanların baş sağlığı dileyişleri ele veriyordu. Yanınızda olup olmamaları ya da sizinle ne kadar süre geçirip acınızı paylaştıkları değildi önemli olan. Onların size “başınız sağ olsun” dediklerinde gözlerinin içinden anlıyordunuz samimiyetlerini.

Mezarlığa gittik, o an gözlerimden yaş geldi. Gömülüyor olması değildi bana koyan, kefenden ayakları belli olmasıydı. Parmakları havaya doğru kıvrıktı babamın, dalga geçerdim çocukken, neden böyle diye. Kefenden belli oluyordu, ayak parmakları kıvrıktı ve o benim babamdı. Benim en yakın arkadaşım, sırdaşım, beni en çok azarlayan, bana en çok güvenen, varlığımın sebebiydi. Ne yapacaktım bilemiyorum. Keşke ona sorma şansım olsaydı. İlk adımda yalpalamıştım. Nasıl ayakta duracaktım bilmiyorum.

Şimdi bakıyorum, birkaç ay sonra dokuz sene olacak o hayatımızdan çıkalı. Gittikçe zorlaşıyor, ilk zamanlar kolaydı, bir sorun olduğunda geçmişten bir sorunla benzetip babamın çözümlerini uygulardım.

Ama artık sorunlar değişti, ben büyüdüm ve o kadar kolay olmuyor. Günden güne mezuniyetimi göremediği için, işe girişimi göremediği için ve hayatımdaki en değerli erkekle oturup kahvaltı masasında çay içemeyeceği için çok üzülüyorum.

Çünkü kahvaltı bizim için çok önemliydi. Çünkü patatesli, sucuklu omleti en iyi annem, tostun kralını babam yapardı.

Çünkü sen öldüğünden beri asla tostun içine senin koyduklarını koymadım ama bir gün çocuğum olursa ona bu tostu şöyle tanıtacağım:

Dedenin tostu.

Elif Bilici

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

13 YORUMLAR

  • Yanıtla Beril Erem 4 Haziran 2020 at 17:53

    Dede Tostu öyküsü biraz yazılı hatırat gibi okuyanı usulca çekiveriyor içine Elif. Babayla kızın arasındaki o sessiz, sözsüz bağı da çok güzel geçirmişsin okuyucuya. Tebrik ediyor ve aramıza hoş geldin diyorum.

    • Yanıtla Elif Bilici 4 Haziran 2020 at 19:03

      Güzel yorumunuz için teşekkür ederim. Okuyucuda bazı duyguları harekete geçirebildiysem ne mutlu bana. Aranıza katılmış olmaktan çok mutluyum.

  • Yanıtla Pınar Sude Genç 4 Haziran 2020 at 23:24

    Öncelikle aramıza hoş geldiniz.

    Çok etkileyiciydi, sonunda ağlattı bi’ de tabi.. Kaleminize sağlık 👏🏻

    • Yanıtla Elif Bilici 5 Haziran 2020 at 08:03

      Beğenmenize çok sevindim. Teşekkür ederim 🙂

  • Yanıtla Mustafa Bilici 5 Haziran 2020 at 00:01

    Kızım, kelimeler ile bir video hazırlamışsın, okurken hayatının bir bölümü film şeridi gibi gözümün önünden geçti. Bu şekildeki bir esere yazı ile resim yapmak derim ben, kalemini bu kadar güzel kullanabildiğin için seni tebrik ederim. Ayrıca biyolojik babanın yerini asla tutamam ama senin hayatında çok özel bir yeri olan o güzel insanın eksikliğini hissettirmemek için elimden geleni yapacağımı bilmeni isterim.

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 6 Haziran 2020 at 12:03

    7 yaşında kaybettiğim ama özlemi asla bitmeyen, acısı dinmeyen babacığımı düşünüp, okudukça ağladım. Babam, ömrüm boyunca eksikliğini hep hissettiğim ve bana anlatılan anılarıyla hayran olduğum mükemmel insan. Baba, bir evlat için, nasıl güzel ve eşsiz bir kaynak ve eşi bulunmaz bir güç tahmin edebiliyorum.
     
    Allah acısını unutturmasın. (Bu temenni bana söylendiğinde, 44 yaşındaki abimi kaybetmiştim ve çok gençtim. Kötü gelmişti o an ama çok doğru olduğunu öğrenecektim daha sonraları.)
     
    Kaleminize sağlık.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 6 Haziran 2020 at 18:48

      Yazıya yorum yapacak kadar bile kendime güvenememiştim. Şimdi sevgili okurumuz Nimet Hanım’ın yorumunda bir kez daha ağladım. Birkaç satırla ben de duygularımı paylaşmak istiyorum.
       
      Babamı sevgili Elif’in yazısında anlattığına benzer bir rahatsızlık ve onlarca ameliyatın ardından kaybettim. Siteyi kurduğumdan beri babam hakkında yazmayı arzu ediyorsam da düşüncesi bile ağlamama yettiğinden bugüne kadar başaramadım.
       
      Cenaze töreni sırasında “Zaman her şeyin ilacı, geçecek bu acı” diyen herkese kinle baktığımı hatırlıyorum. Nasıl bir evlat için ne kadar zaman gerekliydi babasının ölümünün canını acıtmaması için? Sonra annesini ya da babasını kaybeden arkadaşlarımdan teselli sözleri gelmeye başladı. Hepsi dil birliği etmişçesine “Bu acı hiç geçmeyecek ama sen acınla yaşamayı öğreneceksin” diyordu. Ve o cümle beni her teselliden çok daha fazla etkiledi.
       
      Elifcim çok ağlattın beni bu yazınla. Yüreğine, kalemine sağlık.

      • Yanıtla Elif Bilici 6 Haziran 2020 at 20:00

        Hepimizin hayatta bazı kayıpları oldu ya da olacak. Her zaman birlikte yaşadığımız anıların kıymetini bilmemiz gerektiğini düşünürüm.
         
        O günden sonra her bir yakınını kaybedene tek tavsiyem; “Asla geçmeyecek, sen sadece baş etmeyi öğreneceksin.”
         
        Çok teşekkür ederim tekrar yorumunuz için.

    • Yanıtla Elif Bilici 6 Haziran 2020 at 19:53

      Çok teşekkür ederim sizlerdeki duyguları harekete geçirebildiğim için. Ne kadar mutluyuz ki ailelerimizle onları özlemle anacak anılar biriktirmişiz. Her zaman babası ile ilişkisi iyi olan kadınların bir adım hayata önde başladığına inanırım.
       
      Teşekkür ederim yeniden.

  • Yanıtla Demet Uncu 6 Haziran 2020 at 18:41

    Elif Hanım, aramıza hoşgeldiniz.. Öncelikle tebrik etmek isterim sizi, okuyucuya geçirebildiğiniz tüm duygularınız için. Acınızı, özleminizi içimde hissedebildim; iki yıl önce babasını kaybetmiş biri olarak… Baba-kız ilişkinizin ne kadar sıcak, samimi ve özel olduğunu anlıyorum. Her baba-kız ilişkisi özel tabii ama bahsettiğiniz o özlem duygusu var ya, o hiç dinmiyor inanın. Hatta gün geçtikçe artıyor diyebilirim. Babasının kızı olan her kadının; arkasındaki dağın yokluğunun yarattığı o büyük boşluk ile birlikte yaşamayı öğrenmesi çokça zaman alıyor sanıyorum.
     
    Babacığınızın meşhur tostu, bana da pazar kahvaltılarında babamın elleriyle hazırladığı nefis kuymağı hatırlattı. Bu vesile ile hayatta olmayan tüm babalar için Allah’tan rahmet diliyor, elinize, gönlünüze sağlık diyorum.

    • Yanıtla Elif Bilici 6 Haziran 2020 at 20:08

      Demet Hanım, öncelikle çok memnunum aranıza katıldığım için. Güzel yorumlarınız ve iyi dilekleriniz için çok teşekkür ederim. Kaybettiğimiz babalarımızı hatırlamanın dışında umarım babası hayatta olanların da zamanın kıymetini ve anılarımızın değerini hatırlatabilmişimdir.

  • Yanıtla Bulut 7 Haziran 2020 at 03:42

    Ağlamayacağım! Gözyaşlarımı gözümde boğup inadına ağlamayacağım. Ne naletsin sen kıss’ım yaa! Bırak şu yaşlı adamın yakasını… Ben ne dedim sana! Hınzır… Tamam, tamam ben bunların aynılarını kızıma da söylüyorum, kızma hemen.
     
    Baba-kız ilişkisi henüz bilimsel olarak tam tanımlanamamış bir olgudur. Duygusal bağ diyerek kimse bunu geçiştirmeye kalkmasın. Elifim de bu duyguyu babasıyla zamanında doyasıya yaşamış kızlardan biri. Biri diyorum; Çünkü baba-kız ilişkisinde herkes bu kadar güçlü bağ kuramıyor.”Dede Tostu” güçlü bir bağın imgesi olarak onun tüm hayatında var olacak ve gelecek nesle dede sıfatının anlamını doğru tanımıyla taşınacak. “Ölümsüz”lük bu olsa gerek.
     
    Canımım içi acını paylaşıyorum desem de bu sadece sana ve babana duyduğum büyük saygıdan. O acıyı kimse paylaşsın istemem. Yaşamasın hiç kimse! Ama ecel hepimizi bir şekil de bulacak. Sevdiklerimiz ya da sevmediklerimiz… Anımızda yer alan her zaman özlemlerimiz olacak. Ben sadece seni sen yapan babanla gurur duyabilirim. Hatıratında o anın bir şekilde sana ayan olması (bu güçlü sevgi bağında gerçekleşir) neyi nasıl yoracağımızla ilgili, bazen hiç olmadık an, hayat içinde karşımıza çıkıveriyor ve biz hep kabullenip hayata devam ediyoruz. Etmeliyiz de… Hadi tüm olanı tersine çevirelim, (yok vazgeçtim çevirmeyelim) tanrının bir bildiği vardır.
     
    Şimdi, öykü kıvamında yazdığın metne gelelim… Akıcı, yormayan mekân ve duygu arasındaki bağ her an canlı olarak “o” anı okura geçiren yazını çok beğendim. Artık çok daha mutlu, hayatın kesitlerinden derlemeler bekliyorum!
     
    Yazmak, hayatın içinden dimdik çıkmak kadar zordur. Bunu başaracağından zerre kadar kuşkum yok.
     
    Şimdi git o kitapta yazdığım şu başlıklı şiiri oku (Babayla Kızı Arasında)
     
    Heppp! Mutlu ve sağlıklı kal.
     
    İmza,
    Bir yaşlı
    :)))

  • Yanıtla Burak Süalp 19 Haziran 2020 at 20:39

    Elif arkadaşım, çok özel bir yazı kaleme almışsın. Bazı acıların paylaşılamayacağını düşünenlerdenim. Kalemine sağlık demeyi tercih ediyorum.  
    Selamlar

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan