İçimdeki Sesler

Tekneyle Birlikte Kaçmak | 4

2 Mart 2022

Yazı: Tekneyle Birlikte Kaçmak | 4 | Yazan: Demet Uncu

 

İndeks

Tekneyle Birlikte Kaçmak: Birinci Bölüm
Tekneyle Birlikte Kaçmak: İkinci Bölüm
Tekneyle Birlikte Kaçmak: Üçüncü Bölüm
Tekneyle Birlikte Kaçmak: Dördüncü Bölüm

 
 
Tatilinin sonuna doğru yaklaşırken, bunun ona nasıl iyi geldiğini düşünüyordu Meltem. Karışık olan kafası düzlüğe çıkmıştı sanki. Farklı farklı koylardaki masmavi, tertemiz denizde yüzmek, kendisiyle başbaşa kalmak, sakinleşebilmek, Ahmet Kaptan’la yapılan sıcak sohbetler ona kendini gerçekten iyi hissettirmişti.

Datça’ya doğru yaklaşırken, heyecanlanmaya başlamıştı artık. Yaşamını devam ettirmeyi düşlediği şehre doğru geliyordu. Oraya vardıklarında, Datça’ya farklı gözle bakmaya ve görmeye çalışacaktı.

Burada yapabilir miydi acaba?
Yoksa sıkılır mıydı?
Pişman olur muydu sonra İstanbul’u terk ettiği için?

“Off…” diyerek söylendi içinden ve devam etti; “Denemeden nereden bileceksin ki? Belki daha iyi olacak senin için? ”

“Zaman tanı biraz kendine” dedi içindeki ses.

Limon & Zeytin Ağaçları

Tekne Datça’ya gelip limana demirlediklerinde Meltem eşyaları ile birlikte güvertede hazır bekliyordu.

Ahmet Kaptan, “Meltem kızım, şuradan bir arabaya binip evin yakınlarında bir yerde ineceğiz, oradan da kısa bir yürüyüş yapacağız seninle” dedikten sonra, tekneden inmesine yardım etti, arabaya doğru yürüdüler.

Arabaya bindiklerinde, içeride 1-2 kişinin daha olduğunu görünce, İstanbul’da hınca hınç doluşan minibüsleri, dolmuşları anımsadı Meltem. “Daha ilk dakikadan burayı sevmeye başlıyorum galiba” dedi içinden.

Yaklaşık 40 dakika sonra patika bir yolun yolun başında indikler, birlikte yavaş yavaş eve doğru yürümeye başladılar.

“Herşey yavaş sanırım buralarda, ne güzel” dedi Meltem. Ahmet Kaptan ona bakıp gülümsedi.

Geniş bir bahçesi olan, içinde limon ve zeytin ağaçlarının olduğu tek katlı taş bir eve yaklaştıklarını fark etti Meltem. Bahçede kumral, kısa saçlı, mangalın başında duran dinç görünümlü bir kadın gördü. Kaptan’ın eşi olmalıydı.

“Sema, Sema, biz geldik, misafirimiz de yanımda” diyerek geldiklerini haber verdi Kaptan.

Büyük kahverengi gözleriyle gülerek yanlarına yaklaşan Sema Hanım “Hoş geldiniz, gözlerim yollarda kaldı valla. Umarım yolculuk, her ikiniz için de güzel geçmiştir” diyerek selamladı onları.

Meltem, ilk görüşte ısınmıştı bu kadına. O büyük gülüşünün, arkasına sakladığı acı belki de ona kendini daha yakın hissetmesini sağlamıştı.

Sarı Saksı

Akşam yemeğine kadar dinlenmesi için tek kişilik odasına doğru eşlik ettikten sonra “Meltem Hanım, bir şeye ihtiyacınız olur ise lütfen çekinmeden bana seslenin. Kendi eviniz gibi hissetmeniz bizi çok mutlu eder. Misafirimiz çok olmuyor burada, sizi rahat ettirmek isteriz” dedikten sonra gülümseyerek kapıyı kapadı Sema Hanım.

Meltem, odanın içinde gözlerini gezdirirken ne kadar yalın ve sade bir odada olduğunu fark etti. Bu sadelik ruhuna dinginlik sağlıyordu. Camın kenarında tek kişilik yatak, yanında ise 2 kapaklı sade bir gardırobun olduğunu gördü. Odası ön bahçeye bakıyordu. Beyaz çiçeklerin açtığı badem ağaçları çok güzel görünüyordu.

Yatağının yanında duran ufak komodinin üzerinde kırılmış ama renkli tutkalla tutturulmuş sarı renkli bir saksı duruyordu. İçinde ise mor bir menekşe vardı. Kırılmış saksı, nasıl da form değiştirmişti bu uygulama ile. Belki kendisi kırıldığı an çöpe atardı bu saksıyı. “Ne güzel düşünmüşler” diye içinden geçirdi.

Yatağa uzandı, gözlerini kapattı ve uykuya daldı. Yaklaşık 1 saat kadar uyumuştu. Ama kendini o kadar dinlenmiş hissediyordu ki sanki saatlerdir uyuyordu. Ilık bir duşun ardından üstünü değiştirip aşağıya indi. Ahmet Kaptan ortalıklarda görünmüyordu. Sema Hanım ise mutfakta, akşam yemeği hazırlıklarına başlamıştı.

“Meltem Hanım, umarım gürültü yapmamışımdır, iyi dinlendiniz mi?” diye sordu gülümseyerek.

“Sanki 10 yıldır uyumuyormuşum gibi o kadar huzurlu uyumuşum ki anlatamam size. Hadi ben de size yardım edeyim, çok güzel salata yaparım” diyerek, mis gibi kokan bahçe domateslerini ve salatalıkları tezgahın üstünde doğramaya başladı.

Paramparça

“Meltem Hanım, Ahmet’in dediğine göre İstanbul’dan kaçtınız sanırım. Datça’da yaşama hayaliniz varmış, öyle mi?” diye sorduğunda Meltem öyle bir hayâli olduğunu ama henüz cesaretinin olmadığından bahsetti.

“Bunun üzerinde çok düşünmeyin kızım; eğer istiyorsanız ve nasibinizde de varsa yol sizi buraya çıkaracaktır zaten. Ahmet bahsetmiştir buraya nasıl yerleştiğimizden. Hoş, büyük bir acının sonunda kendimizi burada bulduk ama kader işte. Her şey bizler için kızım. Yürekten hayırlısını diliyorum sizin için” diye konuştukça kendini daha da yakın hissetti Meltem.

“Sema Hanım, odada bir şey dikkatimi çekti. O sarı renkli saksıyı neden atmadınız? Kırık olan kısımlarını renkli tutkalla yapıştırmak nereden aklınıza geldi?” diye soruverdi.

Sema Hanım, hafif buruk bir şekilde elindeki işi bırakarak gülümsedi Meltem’e.

“Çok haklısın, İstanbul’da olsam ilk, çöpe atmak gelirdi benim de aklıma. Ama Teoman’ı kaybettikten sonra olaylara bakış açım da çok değişti benim. Saksı kırılıp paramparça olduğunda; belki de kendime benzettim ve düşünmeye başladım. Paramparça, her parçası bir yere savrulmuş olarak mı kalsaydı bu saksı? Yoksa kırık olan yerlerinin farkında olup onları farklı yollarla birleştirmeye mi çalışsaydım? Sonra kendime döndüm ve yaralarımı sarmaya çalışmaya karar verdim. Tek başıma yapamazdım tabii bunu. Ahmet’in de çok yardımı oldu bana. Ne de olsa büyük acımız ortaktı. O kendini balıkçılığa adadı. Ben de bahçe işlerine işte. Herkesin kırık parçaları var, öyle değil mi Meltem Hanım? Onları yapıştırdığımız yerler, aslında bizim en güçlü yanlarımız. Onlar bizim en büyük acıları, en büyük zorlukları nasıl aşmaya çalıştığımızı ve aştıkça da kendimizi nasıl geliştirdiğimizi bize gösteren en güzel deliller bence. Değil mi Meltem Hanım?” diye anlattıkça, Meltem bu kadının ne kadar doğru tespitleri olduğunu ve ne kadar güçlü bir kadın olduğunu hissetti. Kendini anlamış; basit, sıradan görünen şeylerin hayattaki en güzel şeyler olduğunu farkına varmıştı Sema Hanım. Ne şanslı bir kadındı. Akşam yemeği hazırlıklarını tamamlarken bu sohbet üzerinde düşünmeye devam etti Meltem.

Tayin

Ahmet Kaptan’ın elinde ekmeklerle fırından geldiğini görünce onu karşıladı ve ekmekleri alıp sofraya götürdü.

“Köyde beni lafa tuttular, biraz geciktim ondan. Kusura kalmayın” dedi.

“Biz de hem sohbet ettik hem sofrayı hazırladık Ahmet. Hadi geçelim mi artık yemeğe?” diyerek, sofraya buyur etti.

“Sema, Teoman Durmaz İlköğretim Okulu’nun sınıf öğretmeninin tayini çıkmış, yaklaşık 2 ay sonra Bursa’da başka bir okula gidecekmiş. Okul Müdürü ile görüştüm ayaküstü. Sözleşmeli çalışacak öğretmen arıyorlarmış. Umarım kısa sürede bulurlar da çocuklar öğretmensiz kalmaz. Ne dersin?” diye sorduğunda Sema Hanım bir süre sessiz kalarak, Meltem’e doğru dönerek “Siz ilkokul öğretmeni değil miydiniz? Hani, çok sonrası için Datça hayâliniz de vardı. Belki, zamanı şimdidir. Biliyorsunuz, hayat bizim istediğimiz zaman değil, vakti geldiği zaman kapılarını açar” dediğinde Meltem’in kalbi yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı.

“Şimdi mi? Ama çok erken değil mi? Hiçbir hazırlığım da yok. Nasıl olur?” diyerek söylenmeye başladığında içindeki ses “Neden şimdi olmasın?” diyerek onu susturmayı başardı.

Sahi ya, neden şimdi olmasındı. Yeni bir başlangıç kapısı aralanmıştı, sadece kapıyı biraz itmesi gerekiyordu, o kadar.
 
 

…SON…

 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan