İçimdeki Sesler

Mahkum Edilenler

13 Ekim 2021

Öykü: Mahkum Edilenler | Yazan: Demet Uncu

Sonbaharın beraberinde getirdiği melankoli ile sararmış yapraklarını beyaz tül perdenin arkasından gördüğü ağaçlara bakarken oturduğu kanepeden hafifçe doğruldu. Evde boş boş oturmak yerine eşyaların, giysilerin derlenme, toparlanma zamanının geldiğini söyledi içinden. Miskin miskin oturmaktansa, yenilenmeye yer açmanın tam zamanıydı.

Yavaşça ayağa kalkıp kütüphanesinin bulunduğu odaya geçti. Toparlamaya önce kitaplardan başlamanın daha iyi olduğunu okumuştu bir kitapta. Odaya girer girmez, odanın tam karşı duvarında duran, üniversite yıllarında yararlandığı ders kitaplarına yöneldi. Mezun olduğundan beri elini sürmemişti hiçbirine. Hep, ileride ihtiyaç olur diyerek tozlu raflarda dimdik ve yan yana durmaya mahkum etmişti onları yıllarca.

4 yıl boyunca felsefe eğitimi sırasında aldığı tüm kitapları tek tek raflardan aldı, büyük poşetlerin içerisine yerleştirdi. Daha sonra koli alıp, onları içine yerleştirmeye karar verdi. Belki bunları üniversitenin kütüphanesine gönderir, ihtiyacı olan öğrencilerin yararlanması için vesile olurdu. Kütüphanenin altındaki çekmeceleri açtığında ise içinde el yazısı ile tutmuş olduğu ders notlarını, fotokopiciden alınan ders özetlerini gördü. Defterlerin sayfalarını birer birer açarken 20 sene öncesini hatırladı. Edebiyat Fakültesi’ni, amfileri, Hergele Meydanı’nı, kantini, koridorları anımsadı birden. Dile kolay tam 20 yıl öncesine götürmüştü onu, bu defterler, tutulan notlar. Gülümseyerek hepsini poşetlerin içerisine yerleştirdi.

Kıymetlilerim

Buradaki kitaplar ile işi bitince, en zorlanacağını düşündüğü ikinci kütüphanesine geçti. Şimdiye kadar okuduğu tüm romanlar, hikayeler, öykü kitapları ona bakıyordu. Nasıl vazgeçecekti onlardan gerçekten? Hepsi, onun kıymetlisiydi. Onları okumayı bitirdikten sonra, özenle raflara dizmişti bugüne kadar. Onlar, ona hep yeni bir kitapla buluşma vaktinin geldiğini hatırlatmıştı. Şimdi onların önünde dururken, içinden, ne zamana kadar bu istifçiliği yapmaya devam edeceğini soran sesi duydu. Raflarda durdukça, bu kitapların kime ne faydası dokunacaktı?

Off, gerçekten çok zordu, bu kitaplardan ayrılmak onun için.

Bir süre öylece oturduktan sonra en azından bir kısmını bir köy okuluna gönderebileceği fikrine sıcak bakmaya başladı. Hepsini değil ama en azından şimdilik bir kısmını bu gözle ayırmaya çalıştı. Yeni poşetler açtı ve özenle yerleştirdi onları.

Çeyizlikler

Çalışma odasında epeyce vakit geçirdiğine karar verdikten sonra yatak odasına geçti. Sürgülü giysi dolabının önüne geçti, dolap kapaklarını açtı. Giysi ayırma işinde, diğerine göre daha iyiydi aslında. Her sene daha sık giydiklerini ayırır, küçülenleri veya daha az giydiklerini ihtiyacı olan ailelere ulaşmasını sağlamaya çalışırdı. Ama bu yıl bir farklılık daha yapacaktı. Her sene, bir sonraki sene giyerim diye tuttuğu birçok giysiyi, dolabından ayıracaktı artık. Onlar yüzünden dolabına sığmayan birçok giysiyi askılarıyla kapılara asmaktan, katlayıp, üst üste kanepesinin üzerine koymaktan sıkılmıştı. Bu şekilde hiç giymediği montları, kazakları, etekleri, pantolonları ayırdı ve onları da ayrı poşetlere yerleştirdi.

Dolabın üst raflarında duran hurçların içlerini de açtı. Evlendiği zaman çeyiz olarak getirdiği ne kadar çok masa örtüsü ve yatak örtüsü vardı. Hepsini tek tek inceledi ve hiç kullanmadıklarını ayırıp, giysi poşetlerinin içerisine yerleştirdi. Gerçekten de bu kadar örtüyü eve getirirken ne düşünmüştü? Her gün, birini masaların üzerine örtse, yine de geriye kullanılmayan birçok örtü kalıyordu.

Kemik Tozlu Yemek Takımları

Salondaki büfenin içindekiler aklına gelince, yüreği sıkıştı. 24 kişilik içinde kemik tozu olduğu söylenen, yemek takımından tutun da servis tabaklarına, çatal-bıçak takımlarına, peçeteliklere, kırmızı/beyaz şarap kadehlerine, viski, likör bardaklarına varıncaya kadar bir restaurantın ihtiyacı olan tüm servis araç ve gerecine sahipti.

Hakikaten, bunları satın alırken aklında ne vardı acaba? Sürekli, evde kalabalık misafir gruplarını ağırlamayı mı planlamıştı acaba? Gerçekten hatırlamıyordu. Ama zamanında bunlar için bir servet ödediğini bildiği için ayrılmayı da hiç istemiyordu. Uzun zamandır, içindeki hiçbir malzemesini kullanmadığı ve salonun en güzel köşesine kurulu olan kocaman bir büfesi vardı onun. Büfenin karşısında bağdaş kurarak, tabaklarına, bardaklarına baktı, baktı… Hiçbirine eli gitmemişti. “Tamam, o zaman daha vakti gelmemiş anlaşılan” dedi ve kapaklarını kapattı.

Çay Koy

İnsanlarla, eşyalar arasında kurulan o kadar enteresan bir bağ vardı ki. Bunu ilk başlarda hiç anlamamıştı. Ama yaşadıkça, ayrılmayı engelleyen şeyin onlara yüklenen anlamlar olduğunu anladı. Bunu derinden yaşayanlardan biri olduğu için, eskiyi hatırladı bir an içi burularak. Seneler seneler sonra, vefat eden eşinin eşyalarından çok zor ayrılabilmişti. Dolapta asılı duran takım elbiseden, çekmecedeki sıklıkla giydiği kazaklardan bahsediyorum. Onlar sadece birer giysiydi sonuçta değil mi? Ama işte, üzerine yüklenen anlamlardı, onları ağırlaştıran. Vedalaşmadan, başlangıçlar yapılamıyordu. Vedalaşma gecesini anımsadı o an, gözleri doldu. Yerinden kalkıp, mutfağa yöneldi. Çay suyu koydu ocağın üstüne. Çay koyup, yeniden başlayacaktı herşeye ne de olsa.
 
 
Demet Uncu
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 13 Ekim 2021 at 10:18

    Her şey iyi güzeldi, “Doğru aslında kesinlikle” diye okurken, son paragraf fena vurdu.
     
    Sevgiler ve iyi günler.

    • Yanıtla Demet Uncu 13 Ekim 2021 at 15:29

      Ahh Nimet Hanımcım, sizi çok iyi anlayanlardan biriyim ve duygularınızı yüreğimde hissediyorum inanın. Aynı acıyı yaşamışız, biliyorum ki son paragraf gidene yapılan bir ihanet gibi görülüyor ilk başta. Ama herşey zamanı gelince kendiliğinden oluveriyor. Kendi hayatım için hep şunu düşünmeye çalıştım ; “O beni nasıl görmek isterdi ?” Bu sorunun cevabı bana bazı konularda gerçekten yardımcı oldu. Biliyorsunuz ki, onlar ne olursa olsun hep yüreğimizde olacaklar. Hem onun hem sevgili eşinizin de ruhları şad olsun …

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 13 Ekim 2021 at 18:51

    Yeniden başlamanın zorluğunu yaşamayan yoktur herhalde. Ben Diyarbakır’a geldim. Buranın insanında acıların üzerini çok büyük bir hızla örtmenin doğallığını gördüm. İlk gözlemlerim hayata bakışlarındaki hafiflik ve neşe oldu. Sıkıntıları büyük fakat onların seçimi – bilinçli ya da bilinçsiz- hep “ hayatı kolaydan almak”.

    • Yanıtla Demet Uncu 14 Ekim 2021 at 10:04

      Sevgili Şen Hanım, güzel katkılarınız için çok teşekkür ediyorum. “Hayatı kolaydan alma” önerinizi hep hatırlayacağım.
       
      Sevgiler

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan