Sağlıklı Beslenme & Diyet

Çağın Hastalığı: Oksidatif Stres

15 Kasım 2023

Yazı: Çağın Hastalığı: Oksidatif Stres | Yazan: Uzm. Dyt. Şeydanur Özpınar

Vücudumuz; aslında kusursuz bir düzenle çalışan, milyonlarca hücre ve atomdan meydana gelen mükemmel bir makinedir. Birbirinden farklı sistemlerle koordine edilmiş bu muazzam makinenin doğru bir şekilde çalışabilmesi ve görevlerini tam anlamıyla yerine getirebilmesi için otokontrol mekanizmaları da mevcuttur. Bu otokontrol mekanizmaları “bağışıklık sistemi” olarak adlandırılmaktadır. Bu konuyu sizinle daha önceki yazılarımızda detaylıca konuşmuştuk. Bugün sizlerle bağışıklık sistemini oldukça olumsuz yönde etkileyen çok farklı bir kavramla ilgili konuşacağız. Konumuz, oksidatif stres.

Oksidatif stres terimi, 2015 yılında tam olarak hayatımıza girmiş olsa da aslında temelleri 1985 yılında bir kitabın giriş sayfasında atılmıştır. O dönemler elbette çok fazla üzerinde durulmayan oksidatif stres, zamanla önem kazanmaya başlamıştır. Hastalıkların hızla yayılması, “yaşlı hastalıkları” olarak tanımlanan bazı hastalıkların (örneğin Alzheimer) çok genç yaşlara inmeye başlaması gibi bir çok sebep, sağlık uzmanlarını bir neden aramaya itmiştir. Yapılan araştırmalar sonucunda 1985 yılında belki de sadece bir terim olarak hayatımıza giren oksidatif stresin, bütün hastalıkların kaynağı olabileceği neticesine varılmıştır.

Peki nedir oksidatif stres?

Oksidatif stres, özetle vücudu korumakla sorumlu olan bağışıklık sistemi faktörlerinin (antioksidan tepkimeler, enzimler vb.) vücuda zarar verme potansiyeli yüksek oksidanlar (kimyasallar, ilaçlar vb.) karşısında yetersiz kalmasıdır. Açıklarken oldukça basit ve masum görünen bu kavram, temele inildiğinde korkunç sonuçlar doğurabilmektedir.

Vücudunuzun antioksidan kapasitesi, sizin tüm sistemlerinizin kusursuz bir şekilde çalışması için oldukça önemlidir ve bu antioksidan kapasite bazı şartlar sağlandığı müddetçe oldukça güçlüdür. İyi uyumak, sağlıklı beslenmek, stresten uzak kalabilmek, gereksiz ilaç ve vitamin kullanmamak, yağ oranınızın yüksek olmaması, herhangi bir kronik hastalığa sahip olmamak ve iyi egzersiz yapmak gibi şartlar sağlandığında antioksidan kapasite genellikle vücudumuzu korumak için elinden gelen her şeyi yapar. Fakat bu şartlar bozulduğu takdirde yavaş yavaş antioksidan kapasite düşer ve oksidanlar (yani zararlı bileşenler) vücudunuza kolaylıkla zarar vermeye başlayabilir. Sonrasında başınıza gelecek şeyler ne yazık ki basit bir soğuk algınlığı olmaz. Hücre düzeyinde olan bozulmaların neticeleri size kısa sürede bir belirti vermez. Vücudunuzun sizi gayet iyi idare ettiğini zannedersiniz fakat günün birinde nöroloğunuzun “Alzheimer teşhisi” veya onkoloğunuzun “kanser teşhisi” ile karşı karşıya kalabilirsiniz.

Oksidatif stres için beslenme konusunda neler yapabiliriz?

Her hastalığın yönetimi ve tedavisi muhakkak beslenmeden geçer. Oksidatif stresle mücadelede de beslenme konusunda yapabileceğiniz çok basit ve önemli altın kurallar mevcuttur.

  1. Öncelikle lütfen obez/fazla kilolu bir bireyseniz hızla ideal yağ oranınıza yaklaşmalısınız. Çünkü yağ dokudan çok fazla zararlı bileşik salgılanır ve bu durum oksidatif stresi arttıracaktır.
  2. Antioksidan kapasitesi yüksek meyveleri ve sebzeleri sofralarınızdan eksik etmeyin. Bu meyvelerin neler olduğunu tek tek ezberlemenize asla gerek yok. Size minik bir ipucu vereyim. Kırmızı, mor ve turuncu renkte gördüğünüz tüm meyve ve sebzelerin antioksidan kapasitesi oldukça yüksektir. Ahududu, havuç, domates, kırmızı patates, mor erik vb besinleri tüketmeye özen göstermelisiniz.
  3. Gereksiz ilaç ve vitamin kullanımından kaçının. Gereksiz ilaç ve vitaminler karaciğerinizin toksik yükünü ve dolayısıyla oksidatif stresi arttıracaktır. Bağışıklığınızı daha güçlü tutabilmek adına ilaçlardan evvel soğan ve sarımsakta bolca bulunan allisinden faydalanabilirsiniz.
  4. Mevsiminde meyve ve sebzeler tüketerek tarım ilaçları ve hormon maruziyetinizi azaltabilirsiniz. Ki bu, oldukça önemli bir maddedir.
  5. Omega 3 altın kadar kıymetlidir. Mevsiminde haftada 2-3 defa omega 3 içeriği yüksek balıkları ızgara, buğulama veya fırında pişirerek tüketmek (somon, ton balığı, uskumru ve sardalya gibi) antioksidan kapasitenizi arttıracaktır.

Unutmayın ki hiçbir hastalık, vücudunuzun sahip olduğu bağışıklık sisteminden daha güçlü değildir. Yapmanız gereken tek şey, bağışıklık sisteminize destek olmak ve onun çalışmasına engel olacak durumları ortadan kaldırmaktır.
 
 
Uzm. Dyt. Şeydanur Özpınar Aksoy
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan