Yoldan Gelip Yola Gidiyorum

Çalışmak Özgürlük mü, Tutsaklık mı?

21 Kasım 2023

Yazı: Çalışmak Özgürlük mü? Tutsaklık mı? | Yazan: Elif Mert

21 Haziran, Çalışma

“Boş kalmış elleri şeytan doldurur”

Bildiğimiz gibi çalışma hem bir yük hem de bir ihtiyaçtır. Hem bir lanet hem de bir lütuftur. Çok önceleri öğrendik ki işsizlik ağır psikolojik bozukluklara yol açıyor. Bunun nedeni ekonomik yoksunluk değil, öncelikle özgüvenin zayıflamasıdır. Çalışma, kişiliğin bir uzantısıdır. Başarıdır. Kişinin kendisini tarif etme, değerini ve insanlığını ölçme yöntemlerinden biridir.

Peter Drucker’in “Gün Gün Drucker” isimli kitabının “21 Haziran, Çalışma” başlıklı yazısının düşüncelerimle bütünleşmesinden yola çıkarak bir şükran borcu ödeme hissiyatı duydum. Çalışmak denildiğinde ilk akla gelen “para kazanma” fikrini hayatımızdan uzaklaştırmak ve özünü anlatmak gereği duydum.

Sevilmeyen iş insanın ruhuna, hayatına, çevresine zarar veren bir unsurdur. Zoraki evlilik gibi. Sevmediği bir işi yürütmeye çalışmak hem işletme için hem de çalışan için çok zordur. Herhangi bir topluluğa “insanlar neden çalışır?” diye sorulsa cevapların büyük çoğunluğunun “para için”, “hayatı sürdürmek için”, “yaşamak için” olduğu görülür. Bu cevapların hepsi aynı yönü işaret eder.

Fakirlik sınırının üzerinde yaşayanlar için de para en önemli araç olarak nitelendiriliyor. Paradan önce başarı ihtiyacı, güç sahibi olma ihtiyacı, bir topluluğa ait olma ihtiyacı da önemlidir. Bu durum tabii ki kişiden kişiye değişebilir. Bu nedenle parayı tek motivasyon aracı olarak saymak geçici bir mutluluk sağlar. Ve emeline ulaşınca insan fabrika ayarlarına geri döner.

Hiçbir zaman için işsiz olma hali, kişinin ruhunda yarattığı huzursuzluktan önemli değildir. Çalışmayı sadece hayatı sürdürmek için bir gereksinim olarak gördüğümüzde geçici mutluluklara gebe olacak ve gelecek hayatımızda mutlu bir yaşam süremeyeceğiz.

Toplum olarak artık çalışmanın -tıpkı Japon ulusunda olduğu gibi- vazgeçilmez bir tutku olduğunu mu öğrenmeliyiz? Çalışmak bir Japon için vazgeçilmez bir tutkudur. Japonların hayat tarzlarını, usullerini içimden kutlamak istiyorum. Mehmet Akif Ersoy’un “Japonların öyle bir dini var ki, bizim yaşantımız gibi, öyle bir yaşantıları var ki bizim dinimiz gibi” sözü içimdeki hislere tercüman olunca rahatlıyorum. Düşünceniz, kalbiniz ve tavırlarınız karşılık bulunca yaşadığınızı ve var olduğunuzu hissediyorsunuz.

Para dışındaki değerler için çalışma iştiyakı daha da önemlidir. İslam dinine bağlı olanlar için “kişi dünyası ve ahireti için çalışmak zorundadır” inancı vardır. Bunun anlamı dünyanın ihmal edilmemesi, maişetimiz için maddi kazanca da yer verilmesidir.

“Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi ahiret için çalış”. Bu hadis ebediyen ölmeyeceğini zanneden kimsenin dünya için çalışmasını önerir. Ancak aynı şekilde, yarın ölmekten korkan kimse için de dünyaya bağlanmaktan kaçınmasını ifade eder. Dünyadan el etek çekmek de dünya nimetlerine taparcasına bağlılık da gerçek mutluluğun yolu olarak gösterilmiyor. Bu hadis-i şerif yazımda anlatmak istediklerimi anlatır niteliktedir. Çalışmak hayatın ortasında, içimizde, ruhumuzda, zihnimizde, kalbimizdedir. Dolayısıyla bizi mutluluğa doğru götürür.

Tabii çalışırken hırslarımızın da esiri olmamalıyız. Hayat bir dengedir. Tolstoy, “İnsan Neyle Yaşar?” isimli kitabında, bir Rus köylüsünü dünya hırsı ile yaşadıkları ve hazin sonunu enfes bir edebi üslupla bize aktarır.

Roman kahramanı Rus, zengin olma arzusu ile memleketinden ayrılır. İsteyene istediği kadar arazi bağışlanan başka bir diyara gelir. Burada kendisine, gün doğumundan gün batımına kadar etrafını dolaşabildiği araziye sahip olabileceği söylenir.

Rus köylü önce batıya, sonra güneye, ardından doğuya, kuzeye ve tekrar batıya gider. Gün batımına kadar çevirebildiği kadar büyük bir alanı yürümeyi planlar. Güneşin ilk ışıkları ile birlikte hakem heyetinin önünde imtihan başlar. Rus planladığı gibi başlar. Fakat biraz daha gideyim derken başladığı noktaya gün batımından önce gelemeden çatlayarak ölür.

Evet, bu Rus köylüsü bitmek tükenmek bilmeyen hırsının kurbanı olur. Aslında kastettiğim asla bu değil. Dengeli bir iş ve özel yaşamdır. Hırs; tüm çalışanlara bulaşan ve bulaştırılmak istenen rekabet ve beraberindeki kazanma duygusu. Bununla birlikte birinci olma duygusu ve sonrasında yorulan kalpler, hırpalanan vücutlar, karışmış zihinler.

Ruhumuzun rahat etmesi ve şahsiyet sahibi kişilikler için değil, toplumun devamlılığı, sıhhati, huzuru, birlikteliği, neşesi için ve boş kalmış elleri şeytan doldurmaması için, çalışmak zorundayız. Boş kaldığımızda azılı bir düşman gibi şeytan ruh ve kalp kalemimize girerek huzursuzluk çıkarmaya çalışır, nasıl kaleyi düşmandan korumak, kapılarını sağlamlaştırmak ve kale gediklerini kapatmakla mümkünse; aynı şekilde insanın ruh sağlığını korunması da şeytanın bizi zapt etmesini önlemek için çalışmalıyız. Ve bizi tembellikten, bozgunculuktan, ruhsuzluktan, kendini bilmezlikten kurtaracak yegâne araç çalışmaktan öte başka bir şey değildir. Bu değerleri kapatmaya çalışan unsurların, iç dünyamıza ve sonrasında dış dünyamıza giriş yollarını iyi bilmeli ve bu yolları tıkamalıyız.

İşletmeler üzerinden bir metaforla devam etmeye çalışırsam, bir işletmede istenilen sonuçların alınabilmesi için insanların enerjilerini odaklama noktaları önemlidir.

İşletme içinde çalışanların ilgisini maddi beklentilere yönlendirirseniz çalışanlar bir süre sonra mutsuzlaşmaya başlar. Büyük bir ikramiye kazananlar ne kadar mutlu olurlar değil mi? Ancak bu mutluluk belli bir zaman sonra kademe kademe azalarak bitmeye başlar. Bizi bu kadar önemli kılan çalışmanın odak noktasının işletmelerde maddi beklenti olduğunda tıpkı büyük ikramiye kazandığımızdaki geçici mutluluklara dönüşür. İş hayatında ve özel hayatımızda odak noktamızı, insanın yaptığı işi sevmesi ve sevdiği işi yapması, çalışmanın paradan daha ziyade başarı ihtiyacını ve ait olma ihtiyacını karşıladığını koyarsak, hayat anlamlı olur ve insanın kendisini değerli hissetmesine yardımcı olur ve özsaygı gelişir.
 
 
Elif Mert
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

7 YORUMLAR

  • Yanıtla Aysen Tozlu 21 Kasım 2023 at 11:58

    Çok güzeldi, keyifle okudum. İnsanlarımız bence yaptığı işten anlam bulamadığı için mutsuz, eğitim sistemimizde yaşam felsefesi öğretilmediğinden diye düşünüyorum. Japonların özsaygısı yüksek yetişmelerini ve işini iyi yapamadığında yaşamlarına son vermeleri de bana hep çok ilginç gelmiştir, bize ne kadar uzak değil mi?
     
    Kaleminize sağlık.

    • Yanıtla Elif Mert 22 Kasım 2023 at 14:15

      Teşekkür ederim 🙂 Hepimiz maişetimizikazanmak için iş hayatının içinde yer alıyoruz. Severek işimizi idame ettirmek bize çalışıyormuş duygusu vermeyecektir.
       
      Selam ve muhabettle.

  • Yanıtla Özlem Balta Memişoğlu 21 Kasım 2023 at 19:51

    Süper 👌🏻
    Yüreğine sağlık.

    • Yanıtla Elif Mert 22 Kasım 2023 at 14:16

      Teşekkür ederim 🙂 Yüreklere dokunduysan ne ala 🙂 Selam ve muhabbetle.

  • Yanıtla Emine Öztürk 23 Kasım 2023 at 07:46

    Merhaba ☺️
     
    Çok keyifli bir yazı okudum. Kaleminize sağlık.
     
    Bütün yazdılarınıza ilaveten, bir de isteksiz ve mutsuz çalışmanın bir nedeni olarak ben, eğitim sistemindeki sistemsizliği eleştirebilirim. Birçok genç üniversite okumuş olmak için, (puanı o bölüme yettiği için) hiç ilgisi olmayan bölümlerde okuyup mezun oluyor. Ve mezun olduktan sonra sizin dediğiniz gibi mutsuz iş hayatları başlıyor. Ayakları geri geri gitmeler. Sadece para kazanmak için çalışmalar.
     
    Sevgiler

  • Yanıtla Elif 24 Kasım 2023 at 23:36

    Emine hanım, çok teşekkür ederim. Yorumlarınızı destekliyor, heybeme koydum efenim:)

  • Yanıtla Sonay Karasu 7 Aralık 2023 at 00:49

    Kaleminize sağlık 💐
    Nasıl arı- duru bir anlatım .
    “- Tam da benim düşüncelerim gibi” diyerek okudum.
    …..
    “ Çalışmak bir insanın ( özellikle kadının) özgürlüğü olduğunu düşünüyorum.
    “Ben” olabilme mücadelesinin en büyük destekleyicisi çalışıyor olabilmek.
    Saygı ve selam ile 📝🙏

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan