Yoldan Gelip Yola Gidiyorum

Kalbin Seninle Konuşuyor

19 Aralık 2023

Yazı: Kalbin Seninle Konuşuyor | Yazan: Elif Mert

“İnsan ancak kalbiyle doğruyu görebilir; esas olan gözle görülemez”

Antoine de Saint-Exupéry
 

Hepimiz biliyorduk cevabı. Evet, sıkılırdık. Çünkü ne kadar büyüleyici de olsa, sadece seyirci olmak için dünyaya gelmemiştik. Öyle olsa, sadece gözlerimiz olurdu. Oysa dilimiz vardı, çok şeyler anlatacak; ellerimiz de vardı, çok şeyler yapacak; aklımız da vardı, çok meseleleri çözecek. Biliyorduk, insan sadece seyirci olmak için bu aleme gelmiş olamazdı.

Leonard Cohen’in “Everybody Knows” isimli şarkısında dediği gibi, “herkes biliyor, zarların hileli olduğunu… Herkes biliyor, geminin su aldığını… Herkes biliyor, kaptanın yalan söylediğini…

Biliyorduk; ama yaşamla bütünleştiremiyorduk. Korkularımızın ve kaygılarımızın esiri olmuştuk. Peki, bu aleme ne yapmaya geldik? Kâinat bin bir çarklı koca bir fabrikaydı. Her şey çalışıyordu. Deniz, dalgalar, balıklar, güneş, rüzgâr… Ya insan? Duramazdı elbet.

Ayıp olurdu bunca terlemeye karşı. İnsandık. İnsan olmanın gerekliliklerini çok iyi biliyorduk. Sadece bireysel yaşamımızın değil, dünyanın ve insanlığın dramı olan senaryoya katkıda bulunmaya davet ediliyorduk.

Yaşamın güzelliği ve geçiciliği üzerine çok etkili bir film vardır: Ölü Ozanlar Derneği. Bu filmdeki bir repliği hatırlayalım: Peki senin dizelerin ne olacak? “Tartışmalı bir İngiliz Edebiyatı öğretmeni olan John Keating, 1950’lerde İngiltere’de erkek öğrencilerin eğitim gördüğü okulu kendi özgün eğitim modeliyle şaşırtıyor. Bir gün Keating, öğrencilerine bir Walt Whitman şiirinden alıntı yapıyor:

“Ey ben! Ey hayat!
Bu tekrarlanan soruların arasında;
inançsızların sonsuz trenlerinden- aptallarla dolu şehirlerden;
bunların arasında ne işe yarar, ey ben, ey hayat?”

Öğrenciler şaşkınlık içinde dinlerken Keating şöyle devam ediyor:

“Cevap: Buradasınız; hayat ve kimlik var,
güçlü oyun devam etsin
ve siz de bir dizeyle katkıda bulunun”

Son sözler aklına gelirken Keating öğrencilerine bakar ve sorar:

“Peki senin dizelerin ne olacak?”

Bu soruyu kendimize sorduk mu? Bu yaşam yolculuğunda senin dizelerin ne olacak?

Sevilmek mi istiyorsun? Anlaşılmak, rahat yaşamak, mutlu olmak, para, aşk mı? Takdir edilmek kazanmak, birinci olmak, eşsiz anılmak, her şeyin üstesinden gelmek mi? Bitmesin, gitmesin mi istiyorsun” Senin dizelerin nedir? Şehir hayatının keşmekeşinden kaçmak mı istiyorsun? Tabiatın içinde olmak mı, şehri düşünmemek mi? Düşündüğünde için mi sıkılıyor? Şehirde neler kaybediyor nasıl da köreliyoruz” diye mi düşünüyorsun. İş, güç, koşuşturmaca derken. İnsan bu dünya kabuğunun dışındaki alemlerden habersiz bu hayattan göç edip gidiyordu. Hayatın amacı mutlu olmak değil, yararlı olmak, onurlu olmak, şefkatli olmak ve Yaratıcıyla bağını kuvvetlendirmek ve her şeye sevgiyle bakabilmekti.

Oysa insan, hayatı, dünyayı, kâinatı, kendini, yaratanı, yaşatanı tanımak ve anlamak istiyordu. İnsanın bütün istediği buydu. Varoluşunu anlamlandırmaktı. Varmak istediği yer, varlığın anlamını bulmaktı.

Viktor Frankl, İnsanın Anlam Arayışı isimli kitabında şu fevkalade cümleye yer vermiş:

“Kişinin yaşamında bir anlam bulma arayışı, insandaki temel motive edici güçtür”

Evet, insan, anlam arayışında olan bir varlık. Neden böyle? Sezgisel olarak hayatlarımızda anlam istediğimizi biliyoruz ve bu anlam gelişmemize yardımcı oluyor, ancak nadiren durup şunu soruyoruz: “Neden anlama ihtiyacımız var? Anlam bizi nasıl etkiler?

Çünkü İnsanın Yaratılışı, Özü Böyle!

Her şeyin bir anlamı var kâinatta, insan neden anlam arayışının peşinde olmasın ki? Hepimiz; anlamın hayatımızın parçalarının toplamından daha değerli olduğu hissini biliriz. Neyse ki insanların yetenekleri vardır; anlam bulmanın sonsuz yollarına ve sonsuz potansiyel kaynaklarına sahiptir. Her senaryoda, her olayda, her bağlamda anlam bulabiliriz. Anlamı yücelikte, absürtlükte, donuklukta, belirsizlikte ve yaşamın sefilliğinde bulabiliriz.

Hayattaki tüm sorularımızın cevapları dışarıda değil. Kitaplar, kendi hayatımızın anlamının ne olduğunu açıklamayacak, ailemizin veya arkadaşlarımız da açıklamayacaktır. Gerçekte tüm ihtiyaçlarımız, tutkularımız ve varoluşsal hedeflerimiz içimizdedir. Ve biz olgunlaşıp büyüdükçe bunlar zamanla değişecektir.

Bu soruları kendinize sorduysanız doğru yerdesiniz! İnsan, mümkünse dünyayı daha iyiye doğru değiştirmekten öte, kendini daha iyiye doğru değiştirmeye muktedirdir. Bu da ancak kalbinizin sizinle sürekli konuştuğunu fark etmekle başlar!

Kalbiniz tüm hayatınız boyunca sizinle konuştu ve gelecekte de konuşmaya devam edecek. Ancak onun size verdiği tavsiyeler ve onun rehberliğine uymanın ne gibi olumlu faydalar sağladığı üzerinde düşünmezseniz, size rehberlik eden sonsuz kudretin kim olduğu gerçeğini gözden kaçırırsınız. Bu nedenle, kalbinizin rehberliğini takip etmeniz ve bunun yaşamınızda nasıl bir iyileşme sağladığını her seferinde fark etmeniz, sizi benzersiz bir yolla buluşturacaktır.
 
 
Elif Mert
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

11 YORUMLAR

  • Yanıtla Mehmet Gökcük 19 Aralık 2023 at 13:26

    Dünyayı güzelleştirme derdine düşen insan, bence de önce kendinden başlamalı. Görünen ve aslında olanların arasındaki fark, tezat dediğimiz gerçekleri oluşturuyor ve o tezat birçok şeyi anlamlandıramama hissiyatını getiriyor. Çünkü kalbimiz bize içerden ısrarla doğruları söylerken gözlerimizin, ellerimizin, ayaklarımızın seçtiği yolları bazen kabullenemiyor. “Hayır” diyor, “Hayır, bizi mutlu edecek şey bu değil!”
     
    İlgimi çeken konulardan biri varoluş bilincine ve insanın içindeki karmaşalara dair içerikler. Harika özetlemişsiniz, elinize, yüreğinize sağlık.
     
    Ben de birçok kez şiirlerle konuyu başka pencerelerden işlemiş oldum geçmişte. Bir tanesini paylaşmak isterim: Hayat Bu
     
    Selam ve dua ile…

    • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 19 Aralık 2023 at 23:49

      Hemen okudum, yorum da yazdım.

    • Yanıtla Elif Mert 20 Aralık 2023 at 13:33

      Mehmet Bey, geri bildirim ve katkı için çok teşekkür ederim. Selam ve muhabbetle.

  • Yanıtla Metin Çoban 19 Aralık 2023 at 21:47

    Sevgili Elif;
     
    Bildiğimiz klasik varoluşçuluğu güzel anlatmışsın. Özün varlıktan sonra geldiğini her insanın bir takım şeyler peşinde koştuğunu ve hayatı sadece anlamlandırmaya çalıştığını ve bunun için yaradılışının anlamını bulmaya çaba gösterdiğini yazmışsın. Ayrıca kişinin kendisini geliştirmesi, kendisini tamamlaması, dünyayı yaşanabilir güzel bir yer haline getirecektir.
     
    Bir tek sana katılamadığım yer var, o da kalbinle hareket etmek, hep kalbini dinlemek. Unutma ki biyolojik, patolojik her neyse kalbi beyin çalıştırıyor. Gerçi beyin dursa bile kalp inadına birkaç dakika daha çalışabiliyor 😃 Ama Walt Whitman şiirinin sonundaki mısrayı, “Kafanı çalıştır insanoğlu, kendini geliştir, yaşamın anlamını ve bundan sonra nasıl yaşamak istediğini kendin çözeceksin” diye yazardım.
     
    Sevgiler ♥️

    • Yanıtla Elif Mert 20 Aralık 2023 at 13:36

      Merhaba Metin Bey, geri bildirim için çok teşekkür ederim. Sizden gelen Walt Witman’nın şiirinin son satırları beni bir kez daha düşündürdü. Var olun.

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 20 Aralık 2023 at 00:15

    Sevgili Elif, “Bilinç anatomisinde” kalbin zekasından bahsediliyor. Mevlana da “Akıl ile gönülü bir edin!” demişti. Yazının özü ise bu sözlere ışık oluyor, hatta mantıklı hareket etmek için kalp sesini duymazdan gelenleri, giderek hiç duymayanları işaret ederek insanı orijinal ayarlarına dönmeye davet ediyor.
     
    Ben çok sevdim fikirlerini ve alıntılarını.
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Elif Mert 20 Aralık 2023 at 13:40

      Sevgi Hanım merhaba, çok teşekkür ederim. Gönül, insanın özüdür, aslıdır. Yûnus’un ifâdesiyle “Gönül Çalabun tahtı”dır. Çalab gönüle bakmış yâni orada tecellî etmiştir. İyi ki varsınız gönül dostu.

  • Yanıtla Burak Süalp 21 Aralık 2023 at 15:06

    Sevgili canım yazar, kalemine sağlık. Yazını benimle paylaştığında, yayına hazırlarken, yayınlandıktan sonra birkaç kez keyifle okudum. Editör olmanın güzel yanlarından birisi de bu. Yazıyı en önce görmek, okumak. Yorumumu yazının altına yazacağımı sana söylemiş olmakla birlikte biraz beklemeyi tercih ettim. Daha ilk yorumdan canım yazarımı hırpalamayayım dedim 😁
     
    Yazdıklarının hepsine saygı duyuyor, bir kısmına gönülden katılıyorum. Hele “Bu yaşam yolculuğunda senin dizelerin ne olacak?” sorusu… Kanımca Zincirlikuyu Mezarlığı’nın kapısındaki garip, ürkütücü “Her canlı ölümü tadacaktır” yazısı kaldırılmalı, yerine senin sorun yazılmalı. Çok daha anlamlı olacaktır. Birey bazında kesinlikle destekliyorum bu arayışı.
     
    Fakat tür olarak? Tür olarak gerçekten “önemli bir şey yapmaya” mı geldik bu aleme? Bana pek mantıklı gelmiyor. Diğer tüm canlılarla birlikte biz de evrimleştik işte. Bu kadar basit.
     
    Bunun dışında yazındaki önermelerin bir kısmıyla içimden çok tartıştım. (Anlaşalım, kızmak var, küsmek yok) Daha ilk paragraftan başlayarak. İtiraf edeyim, dünyaya seyirci olarak gelmemiş olmamızı birtakım organlarımızın varlığına bağlayarak açıklamanı ilk başta çok önemsemedim. Ama yazının sonunda da kalbimizi dinlememizi telkin ettiğinde içimden “Yok artık” dedim. Anlam arayışının cevabını “gerçekten” görevi vücuda kan pompalamak olan organda aramak mantıklı mı? Kanımca eski olduğu kadar “eskide kalmış” bir tez bu.Yaratılışa inananlar için bile bayağı nostaljik.
     
    Yazıda aksini savunacağım daha bir dizi ifadeyi bir kenara bırakıyorum. Durduk yere aramız bozulmasın şimdi 😁 Benim önermem şu: Duygularımızı sonuna kadar yaşayalım. Her biri ayrı güzel. Ancak kararlarımızı bilimin ışığında, beynimizle, aklımızla verelim. Böyle düşünüyorum 🤷🏻‍♂️
     
    Yaşamın anlamı mı? O da biz ne yaparsak ne anlam katarsak o. Tekrar kalemine sağlık canım yazar. İyi ki varsın, iyi ki konuyu açtın 🙋🏻‍♂️

    • Yanıtla Elif Mert 23 Aralık 2023 at 23:53

      Sevgili editör Burak, geri bildirimlerin, kıymetli görüşlerin için teşekkür ediyorum. Her bir görüş bende harika açılımlar sağlıyor. Nefsin mekânı beyin, ruhun mekânı ise kalptir. Zihin ya da beynini merkeze aldığında nefis öne çıkar ve kalbini duyamazsın vesselam.

  • Yanıtla Emine Öztürk 24 Aralık 2023 at 10:06

    Kaleminize sağlık Elif Hanım.
     
    Genel anlamda cümlelerinizin çoğuna canı gönülden katıldım. Neden var olduğumuza dair sorgulamalarımda ben de derin çukurlara düşüp birçok çıkarımda bulunurum kendimce. İnsanın sürekli kendine katması, gelişmesi, yaşamı güzelleştiren en büyük done bence de.
     
    Fakat kalbi rehber alma kısmına katılamadım. Kalp ile birlikte beyini de kullanmalı ve hatta aralarına mantığı da dahil etmeli.
     
    Sevgiler 🤎

  • Yanıtla Elif Mert 29 Aralık 2023 at 13:11

    Emine Hanım merhaba, çok teşekkür ederim geri dönüşünüz için.
     
    1990’ların başında bilim adamları kalbin beyinden bağımsız kendi kendine çalışan bir sinir sistemi olduğunu keşfettiler. Bu kalp beyni, beyin sinir ağlarından bağımsız 40 bin nörona sahip; bu nöron ağlarının, beyinden bağımsız kendi zekası var. Kalbin akıl ötesi diye bir gücü var. Zihin mantık, insanın algısının, idrakinin, zekasının ve vizyonunun açıldığı yerdir. Yani tüm bu yetilerle geliştirile bilinir kalbimizin sesini dinlemek. Duygusal zekanın belki de hayatın içinde, analitik zekadan daha önde olmasının nedeni budur 🙂
     
    İyi ki varsınız.
     
    Teşekkürler.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan