“İnsan ziyan olmak için yaratılmıştır.” – Schopenhauer
Yirmi dört senedir hayattayım ve yürüyorum. Kendimden koparak, nereye gittiğimi bilmeden, elle tutulur hiçbir şey yapmadan, uzayıp kısalarak, hayatın atlıkarıncasında başım çalkalanıncaya dek dönerek, tıpkı bir ayyaş gibi yürüyorum. İki üç sokak öteye, hiç bilmediğim bir yere.
Kafamı kaldırıyorum mavi renkli bir tabela üstünde İskoç birasının logosu. Giriyorum içeri ceplerimde bir sürü intihar ve bir sürü katliam. Oturuyorum, tam tamına on altı masalık yeri olan o birahanede. Kendinden geçmiş tam tamına otuz iki et parçası ve otuz iki düşünce. Hiçbirine aldırmadan sadece içiyor ve düşünüyorum. Bundan bilmem kaç yıl öncesini ve ondan önce gelmiş o yılları düşünüyorum. Tümünü. Hafızamda mutluluktan kıvrandığım tek bir anımın bile kaydı yok ama mutsuzluklarımı saatine kadar hatırlıyorum. On yaşında söylemiş olduğum yalanları, dokuz yaşında bakkaldan çaldığım gofretleri ve ondan önce gelenleri, geldikten sonra geçip gidenleri hatırlıyorum. Doğduğum ilk dakikaları, ilk gözyaşlarımı, anne rahmine ilk düştüğüm anı ve hatta Tanrı ile olan ilk konuşmalarımı hatırlıyorum.
Hatırladıkça kayboluyormuş gibi hissediyorum. Bir kanca gibi atılıp beynime tutturulmuş ne varsa, tümü tırmalıyor zihnimi o andan sonra. Yoksulluktan ağız kokusu çıkanları, yıllarca okuyup bir yere atanamayanları, intihar edenleri hatırlıyorum. Henüz beş yaşındayken tecavüze uğrayan çocukları, serbest bırakılan canileri hatırlıyorum. Yiyecek tek lokma ekmeği olmayanları, yaşamla kavga ederek tutunmaya çalışanları ve hep dibi görenleri hatırlıyorum. Yalın ayak koşanları, koşarken bir tebessüm uğruna yaşlananları hatırlıyorum. Sayısız meşrulaştırılmış cinayetleri, yakılarak öldürülenleri, anne-babaların çığlıklarını, aynı çukurdan düşmüş kardeşlerin birbirini nasıl öldürdüklerini ve anlatmaya midemin kaldırmadığı daha bir sürü şeyi zihnime kuvvetli bir yumruk yemiş gibi hatırlıyorum. Daha fazla içiyorum, içemediğim kadar içiyorum. Savrulana kadar, kemiklerimin sızısını bir nebze unutana kadar…
Sanki yüzyıllardır yaşıyormuşum da hepsine sebep benmişim gibi.
Derken karşı masadan bir ayyaş kalkıp bana doğru yürüyor o an, yalpalanarak. Bir elinde bira şişesi, diğeriyle masaya tutunuyor olabildiği güçle. Bakıyor bana göz ucuyla yanıma oturduktan beş saniye sonra “Oturabilir miyim?” diye soruyor. Başımı sallıyorum, ağır tempoda ritim tutan bir rock sanatçısı gibi. Ardından bir sürü şeyi döküyor ağzından, dinlememek için içimden bir sürü şarkıyı mırıldanıyorum. Bastırılmıyor. Kendinden bahsediyor çok da mühimmiş gibi. Avcılar metrobüsünde kadını taciz edenlerden, ülke ekonomisinden bahsediyor. Linçlerden, yumruk sallayan ellerin kimler tarafından öpüldüğünden, savaşlardan ve ardından gelen o açlıktan bahsediyor. Midem bulanıyor, kusacak gibi oluyorum ve hatta birkaç saniye sonra kusuyorum. Dolduruyorum tüm masayı. Gözlerini kapatıyor ayyaş tiksinircesine.
Elimle sus işareti yapıyorum kendisine, “Hatırlatma” diyorum “konuşma” diyorum. “Bunların hepsini zaten biliyorum” diyorum “en az senin kadar, en az susup haykıramayanlar kadar, en az delirenler kadar…”
Unutmaya çalışıyorum, olmuyor. Sonsuz bir döngüymüş gibi başa sarıyor tümü ve birileri gene birilerini acımasızca bir yerlerde mahvediyor.
“Bu ülkede insanlar eceliyle ölmez, katledilerek öldürülür” diyorum sonra ayyaş kalkıyor yalpalanarak gidiyor, tıpkı geldiği gibi ağır ağır. Ama sanki hayatımdan o an beş senemi çalıyor.
Sertaç Süral
9 YORUMLAR
Muazzam bir yazı tebrikler Sertaç ❤️ 👏🏻
Teşekkürler 🍀
👏🏻❤️❤️❤️
Oooooo çok güzel beğendim. Başarılı. Ellerine, emeğine sağlık 👏👏⭐⭐⭐⭐🌟💜
Teşekkür ediyorum 🍀
Ne çok seviyorum senin karanlık kalemini 😉 İlginç olan ise insanı tüm çıplaklığı ile ortaya koyduğun her öykü depresif olduğu kadar da şiirsel. Sanırım etkisi de burada.
Dünyayı bu boyutta algılayabilen ruhuna sağlık canım 🤗
Bu eşsiz yorumuna tüm içtenliğimle bir teşekkür bırakacağım. Yazmanın en iyi yanı nedir diye sorsalar bana “Birilerinin seni anlaması” diyebilirim. 🍀
Az da olsa etrafımızda Arthur Schoepenhauer’i bilen ve alıntı yapan birilerini görmek gerçekten güzel. Bugün ünivesitede, sosyal bölümlerde profesör olan hocaların çoğu bilmiyor Schopenhauer’i!
Arthur Schopenhauer çok sevdiğim bir filozoftur. Bu detayı kaçırmamış olmanız beni gülümsetti, teşekkür ediyorum.