31 Aralık 2017 Evin salonundaki hastane yatağında haddi hesabı olmayan miktardaki sakinleştiricilerini içmiş olan ve buna rağmen yatağa bağlamak zorunda kaldığım babama uzun uzun baktım. Birkaç ay öncesine kadar yılbaşı için yaptığımız planları düşündüm ve bulunduğum noktaya bir kez daha baktım. Ne çabuk değişmişti…
Her zaman gülücük ve neşe saçarsan kimse içinde kopan fırtınaları duymaz. Duyurmak istemezsin. Belki duyarlarsa dinecek her şey, dinecek rüzgar, dinecek acılar. Duysalar belki anlayacaklar. Ancak şöyle bir gerçek de var, sağıra ne kadar bağırırsan bağır… Karşılacağın hep bi’ boş bakış. Yaptığım hatalar var…
Yoğun bir günün ardından otobüsten inmiş eve doğru yürüyorsun. Gecenin karanlığını aydınlatıyor sokak lambaları. Bir an önce eve gidip yumuşacık yatağına kendini atıp uyumayı hayal ediyorsun. Adım adım evinin sokağında ilerlerken yanmayan sokak lambaları dikkatini çekiyor. Hergün altında yürüdüğün lambaların bugün yanmayası tuttu herhalde.…
Bir bebeğin ilk kez denize girişinin verdiği heyecan gibiydi bizimkisi. O heyecan ve mutluluk bütün yılların acısını, kederini silip attı resmen. Bugün babam, 2 yıl boyunca yaşadığımız o kabus gibi günlerin ardından ilk kez denize adım attı. Kucağımda sıkı sıkı tuttum onu. O kadar…