Bir Katre Hayat Şairler

Cahit Sıtkı Tarancı ile Yaşam Üzerine

17 Kasım 2018

Cahit Sıtkı Tarancı ile Yaşam Üzerine

Ayva sarı nar kırmızı sonbahar!
Her yıl biraz daha benimsediğim.
Ne dönüp duruyor havada kuşlar?
Nerden çıktı bu cenaze? Ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm tarumar?

Ben yolun yarısını geçtiğimden beri, her sonbahar Cahit Sıtkı Tarancı‘nın Otuz Beş Yaş şiir kitabı ile yaşamı sorgular oldum. Çünkü okudukça anladım ki Cahit Sıtkı yaşamın sırrını fısıldıyormuş da ben yeni duyar olmuşum. Bu yola çıkarken kim biliyor ki yolun yarısı nerededir, final ne zamandır?

Her insan yaşarken ve hayatın anlamını sorgularken ölümü düşünmeden edemez. Ölümü düşünmek bile kan dondurur, insanın içini acıtır. Sevdiklerimizden ayrılacak olmanın hüznü ve korkusu kaplar içimizi. İşte tam da o âna deva bir şiirle seslenir Cahit Sıtkı Tarancı incinmiş, daralmış yüreğimize. Bu şiirle yaşadığımız anın kıymetini bilmeyi hatırlatır bizlere.

Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

Ve gönül Tanrısına der ki:
– Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!

Cahit Sıtkı Tarancı, Paris işgal edilirken Paris’tedir.

Fransa’dan bisiklet üstünde zar zor kaçabilmiştir. Ölümün soğuk nefesini iliklerinde hissetmiştir. Ancak Fransa’da olanları, dünyadaki savaşı, savaşın korkunç yüzünü şiirlerine taşımamıştır. Fransa savaşın içindeyken bile o, Fransa’dan Ziya Osman Saba‘ya gönderdiği mektuplarından çıkan şiirlerinde, bir kez bile, bildik, kendine dönük temalarından sapmamıştır. Ölümün soğuk yüzüyle tanışınca çizginin yaşam tarafını yeğlemiş, yaşama dair derin bir saygı, sevgi ve sevinç büyütmüş yüreğinde ve şiirlerinde.

Onun şiir anlayışı, yaşam anlayışıyla kardeştir. Ona göre şiirde ne söylediğin değil, nasıl söylediğin önemlidir; hayatta ise ne kadar yaşadığın değil, nasıl yaşadığın mühimdir. Bu minvalde o; yaşama tutkuyla, coşkuyla sarılmıştır en zor anlarında bile.

“Ben Ölecek Adam Değilim” şiirinin dizelerinde ölüme karşı durmak isteyen bir sanatkârın çığlıkları yankılanır:

Kapımı çalıp durma ölüm,
Açmam;
Ben ölecek adam değilim.
Alıştım bir kere gökyüzüne;
Bunca yıllık yoldaşımdır bulutlar.

Savaşın, acımasızlığın, kinin, öfkenin kol gezdiği bir dönemde yaşama sevincini nasıl her dem taze tutabilmiş gönlünde? Yaşadığımız süreci düşünürsek, bu bilmeceyi çözmek bu coğrafyanın kanayan yüreklerine de deva olmaz mı?

Memleket isterim
Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş kavgasına bir nihayet olsun.

Memleket isterim
Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü herkesin evi barkı olsun.

Memleket isterim
Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa bir şikayet ölümden olsun.

Cahit Sıtkı Tarancı bugün de okuyan herkesin içini ısıtan, sımsıcak bir ütopya sunarak, geleceğe olan ümitlerimizi taze tutar her daim. “Cahit Sıtkı’nın istediği memleket” onun şiiri kadar güzel ve umut yüklüdür.

Cahit Sıtkı, dünyaya geliş amacının insanları sevmek olduğuna inanır, aşkla bakar doğaya, her insana. Veda ederken bile insanlığa bu aşkı seslendirir kendine has o güzel şiiri ile:

Dolaştığım denizlerce düşünüyorum,
Bineceğim son gemi değil midir
Hayır sahibi omuzlarda giden tabut.
Herkes gibi teselliye muhtaç olsaydım eğer,
Derdim ki: “Elbet bir ağlayanım olur benim de;
Ramazan geceleri Yasin okuyanım,
Baharda kabrime menekşe getirenim de.”

Fakat bütün bunlar da olur,
Yine tasa etmem,
Yine kırılmam kimseye.
Ben aşk adamıyım,
Sevmeye geldim insanları,
Gönlümle, elimle, kafamla sevmeye;
Hesapsız, karşılıksız,
Ayrılık gayrılık gözetmeden.
Gün gelip gidersem şayet,
Öyle severekten gideceğim ki,
Karanlık kıyılardan bile olsa,
Candan selamlarım,
Civarımdan geçecek gemileri;
Güneşli gemileri;
Şarkılı gemileri;
İçlerinde kendim varmışım gibi!

Sonbahar bana ölümü, ölüme inat yaşama sevincini, bir de Cahit Sıtkı Tarancı’yı anımsatır. Onun şiirlerini okuyarak hayata anlam katarım.

Yaşamın yıprattığı kalp yorgunluğuna, aklımın kuytularından fırlatılmış binbir düşünce eşlik ederse, acı tatlı yaşanmışlıklarımın, pişmanlıklarımın, keşkelerimin sivri uçları yüreğime batarken ince bir sızı duyarım benliğimde; bir kahve yaparım kendime, kahvenin keskin kokususuyla damağımdaki çikolatanın yumuşacık lezzeti birbirine imtizaç ederken; bir tablo gibi önüme serilen, sonbaharın renk çünbüşünü sunan doğayı temaşa ederim. Sarının, yeşilin binbir tonu doğaya hayranlığımı arttırırken, benim de de ruhum yıkanır; arınırım gamımdan, kederimden. Cahit Sıtkı’nın şiirleri bu dem yarenlik eder dinginliğime, huzuruma. Vardığım noktada elem değil, sürur ve sükuttur beni karşılayan. Dudaklarıma gayri ihtiyari yayılan tebessümle, unuturum dünü-bugünü-yarını, anı yaşarım keyfimce…

Şenül Korkusuz

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

8 YORUMLAR

  • Yanıtla Ahmet Yonca 17 Kasım 2018 at 23:11

    O kadar güzel tanıştım ki Cahit Sıtkı ile… Şiirlerini okurken sanki beraberinde oturmuş Tarancı ile muhabbet ediyoruz hissine kapıldım. Yaşamı bu kadar seven bir şairin erken ölümü kadar bahtsız bir hayat içindeyiz… Emeğinize sağlık.

    • Yanıtla Şenül Korkusuz 17 Kasım 2018 at 23:19

      Teşekkür ederim 😊

  • Yanıtla Didem Elif 18 Kasım 2018 at 10:46

    O kadar severim ki Cahit Sıtkı Tarancı’yı. Hele Gün Eksimsilmesin Penceremden dizeleri, ezbere bildiğim tek şiirin kendime sık sık anımsattığım satırlarıdır. Ne güzel, ne tatlı, ne keyifli bir yazı. Ne güzel başladım güne sayenizde Cahit Sıtkı Tarancı ile. 💚

    • Yanıtla Şenül Korkusuz 18 Kasım 2018 at 10:56

      Umarım gününüzün devamı da şahane olsun. Cahit Sıtkı çok özel bir şair gerçekten.👌🏻Yorumunuz için çık teşekkür ederim 😊

  • Yanıtla Şeniz Karakış 18 Kasım 2018 at 14:38

    Harika bir yazı olmuş kutlarım👏

    • Yanıtla Şenül Korkusuz 18 Kasım 2018 at 16:58

      Teşekkür ederim 😊

  • Yanıtla Şerif Koçhan 18 Kasım 2018 at 14:49

    Nasıl güzel bir sonbahar yazısı olmuş…
    Tebrik ederim.
    🍂🍁☕🍁🍫🍁🍂

    • Yanıtla Şenül Korkusuz 18 Kasım 2018 at 16:58

      Teşekkür ederim 😊

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan