Liya

Hoşça Kal

10 Aralık 2018

Hoşçakal | Bab-ı Beka

Bab-ı Beka nedir bilir misiniz?

Havf eylememektir.
Rehbetmemektir.

Ölümü hiç böyle düşünmemiştim.

Geleceği vakitten ürküp, korkudan onu aklıma getirmekten caydığım çok olmuştur. Ölüm haberlerini televizyonda görünce izlemez, gazetede denk gelince sayfa değiştirirdim.

Bedenimi alıp beni bensiz bırakan, hayatı anlamsızlaştıran toprak ile iç içeyim. Geri gelmek istiyorum…

Tekrar sevmek, dokunmak, seni tanımak istiyorum…

Bu mektubu yazarken umarım sonuna yetişirim. Çünkü doktorum enfeksiyonun bütün organlarıma yayıldığını söyledi ve bir idam mahkumunun son sözlerini dilemesi gibi beni dileklerimle baş başa bıraktı.

Evet, Bab-ı beka sonsuzluk kapısıydı.

Korkmamaktı. Ürkmemekti…

Zaten bıraktıklarım da ardımdan gelecekti. Sonsuzlukta 0000000000000,1 salise bile etmeyen yaşamdan bahsediyorum. Çiçeklerini kokladığım, yarınımdan endişe ettiğim, gerekli gereksiz tartışıp kalp kırdığım, mahyadan söz ediyorum.

Hatırlıyor musun? Nevruz idi.

Kefterler başımızın üstünde uçuyor, toprağı ukhuvanlar kaplamış, bigüman bakışlarında dünyayı seyrediyordum.
Asla ayrılmayacağımızı, ömür boyu birbirimize ait olacağımızı konuşmuştuk. Nefesin cemre gibi düşüyordu yüreğimin terbasına. Senin gelişini haber veriyor, fakat sonbaharı hiç hatırlatmıyordu. Nereden bilecektim ki varlığın ile yokluğun dışında başka baharlar olmadığını…

Ben evimizin peygulesine sedir kurup, sirac-es sürc avizemiz altında muhabbetimizi ebedileştirirken, nereden bilecektim senin o kapıdan çıkacağını…

Mutsuzdun.
Hep mutsuzdun.
Umutsuzdun.
Ne istediğini bilseydin keşke…

Bensiz kalmayı düşünürken yanıma uzanışların yakıyordu canımı…

Evet şimdi yine sensiz uzanıyorum. Bu defa üstüme basıp geçeceksin. Artık ukhuvanlar benim üstümde açacaktı. Sen yine nevruzu çok sevecek, toprağı hep çiçeklerle dolu görmek isteyeceksin. Ne kendine, ne başkasına sonbaharı anımsatmayacak, kendinle süsleyeceksin akıp giden zamanı.

Aynada nasıl göründüğünü bilmiyorum.

Gönlümde hala o ilk günkü gibisin. Saçların kısa ve adın Tuba idi… Yay kaşların, uzun ve derin bakışların, kalın dudakların o ilk günkü gibi bende. Peki aynada kırk beş yaşında mısın?
Uzun oldu görüşmeyeli. Artık daha uzun olacak…

Senin için aldığım orkideler bile solmamıştı beni bıraktığında.

Evet karanlığın içindeyim. Hiç bir mevsimin üşütmediği, hiçbir gücün geri getiremeyeceği yerdeyim…

Sendeyim.

Sana gömüldü benliğim. Geri dönmek istiyorum.

Seni sevmek seni öpmek istiyorum.

Fakat şimdi anladım. Ben de bendeyim, sen de bende… Seni ben yaratmışım aşkımda. Zeus’un da ben, Osiris’in de benmişim.

Kendime gömmüşüm bendimi.

Olsun geri dönmek istiyorum.

Seni yine sevmek, yine öpmek istiyorum.
İsminin anlamını sormuştum. “Sende yeşeren bir ağaç,” demiştin…

Sonra baktım ki, cennette olan bir ağaçmış. Bana cennetimsin derken, dudaklarının soluk kırmızılığına tutulup, sonsuzluğa çoktan gitmiştim zaten.

Veda ediyorum.

Ben senden gidiyorum.

Hayata gömülüp, kendime geliyorum.

Hoşça kal…

Ahmet Yonca

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

22 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 10 Aralık 2018 at 08:29

    Türkiye’de olduğun birkaç gün sırasında beni de atlamayıp görüşmemize olanak sağladığında, bu öyküyü benim için okumanı istemem üzerine, kırmayıp yerine getirdiğin için öncelikle teşekkür ederim. Oldukça keyifliydi. Yazanın kendi vurgusuyla, kendi hissiyatıyla, kendi cümlelerini okumasını her zaman büyüleyici buluyorum.
     
    Bu öykünün kendisi de sanki büyülü bir dünya zaten. Bitişin hüznünü hissettirse de, aslında devamın mecburiyetini anlatıyor bana kalırsa.
     
    Yeni yeni başlangıçlara açılsın canım kapıların…

    • Yanıtla Ahmet Yonca 10 Aralık 2018 at 10:38

      Tadında güzel bir misafirlikten sonra övgü dolu bir yorum… Gerçekten yaptığın işi geçtim, sonrasında perde arkasında dahi bizi destekleyişine hayranım.
       
      Çok teşekkürler 🙏

  • Yanıtla Neşe Kazan 10 Aralık 2018 at 08:41

    İnsan aldatılmaya taliptir her aşkta. Ya dibine kadar yaşar aldatılmayı ya da kandırıldığını söyler eşe dosta. Oysa kendine bile itiraf etmekten imtina eder.
     
    Ve gerçekler galip geldiğinde sizin de dediğiniz gibi “Güzelliğin on para etmez şu bendeki aşk olmasa” gerçeğini kabullenmek zorundadır.
     
    İnsan işte!..
     
    Aslında hepimiz aynı gerçeği yaşar ama herkesinkinden farklı olduğunu düşünürüz.
     
    Aslında herkesin aynısını yaşadığını düşünür ama acısını da hissedemeyiz.
     
    Dünya garip bir yer.
     
    Kaleminiz daim olsun. 😊

    • Yanıtla Ahmet Yonca 10 Aralık 2018 at 10:40

      Böyle şiir gibi bir yoruma şapka çıkardım 🙂 Şapkamı çıkardım, çünkü saygıdan öte bir güzellik nasretmişsiniz.
      Çok teşekkür ederim 🙏

  • Yanıtla Ayşe Dikmen 10 Aralık 2018 at 09:14

    Günaydın Sen ve Ben ailesi. Ben şu an sarma duman olmuş durumdayım. Neredeyse 50 yaşıma geldim, okuduğum her öyküden, her romandan, seyrettigim her filimden etkileniyorum ve uzun süre etkisinden kurtulamıyorum. Belki de kurtulmak istemiyorum.
     
    Az çok Arapça bilgim olmasına rağmen, kelimelerin anlamını çözmekte biraz zorlandam da veda kelimesinin anlamı buldugu ender yazılardan biri diyebilirim.
     
    Başına “el” takısı gelince,belirlilik anlamı verir kelimeye. Yani “elveda”. Yani herhangi bir veda değil. İşte bu veda gerçek “elveda” anlamında.
     
    Kaleminize sağlık Ahmet Bey. Dileğim sevenler hiç elveda demesin, hoşçakallar, akşama görüşmek üzere soylensin.
     
    Sevgiyle kalın.

    • Yanıtla Ahmet Yonca 10 Aralık 2018 at 15:43

      Vedalar… Mecbur kalınan tek yol… Güzel yorumunuza müteşekkirim ❣️

  • Yanıtla Nedim Birol Yürüten 10 Aralık 2018 at 09:18

    Eğer bir “merhaba” varsa, bir “hoşçakal” da olacaktır, kaçınılmaz. Aslında “merhaba” ile bir şey başlamaz “hoşçakal” ile bitmez; her ikisi de birer dönüşüm. Ne yazık ki “hoşçakal” dileği, hoş şeylerin kalıcı olmasını sağlamıyor. Varlığın daha iyiye ve daha güzele evrilmesini dilemek daha akıllıca galiba…
     
    Nefis bir yazı; koskoca evreni bir misketin içine sığdırmışsınız.
     
    Sevgilerimle…

    • Yanıtla Ahmet Yonca 10 Aralık 2018 at 15:39

      Sevgili Nedim Ağabey, yazıdan daha nefis bir yorum bırakmışsın. Çok teşekkür ederim 🙏

  • Yanıtla Nurcan Doğan 10 Aralık 2018 at 09:31

    Sevgili Ahmet, her insan duygularının nabzını tutamaz çünkü duygular gücüyle iyi olma haline ve kötü olma haine de evirirler insanı. Fakat bazı insanlar bunu yaparken küçük bir çocuğun sıcak sobaya korkusuzca dokunabilme çocuksu cesaretiyle yaparlar ve illa yanarlar. Hayatım boyunca yaramaz çocuk gibi her duygumu dürttüm, hepsine dokundum ve hep yandım fakat yine de nerede duygu saklı satırlar görsem uzanıp bir göz alımı bakıyorum satırlara. Yazındaki veda, aşk ve ölüm üçgeni insanı çarmıha geriyor. Tebrik ederim bence nefisti.

    • Yanıtla Ahmet Yonca 10 Aralık 2018 at 15:38

      Sen üstadım, ben takipçinim 🙂 Sana etki etmişse öykü, başarıya ulaşmış demektir… Çok teşekkür ederim 🙏

  • Yanıtla Sıdıka Kepenekli 10 Aralık 2018 at 09:43

    Ahmetcim, yine duygu alemine bizi de çektin. Ama oradan çıkıp hayata dönmene sevindim. Tuba ağacı kalbinin bir yerinde yaşasın. Sen, gidenle yok olacak değil, siyah beyaz olarak gören ekranlarımıza boyut kazandırıyorsun. İnsanların dışından bakınca anlaşılmayacağını, içindeki derinliklerde değerli mücevherler olduğunun kanıtısın. Oralardan bize meltemler estiriver evlat.

    • Yanıtla Ahmet Yonca 10 Aralık 2018 at 15:41

      Annem sözlerine kurban olurum ❣️ Çok teşekkür ederim.

  • Yanıtla Ahmet Atilganlar 10 Aralık 2018 at 10:10

    Kalemine ve kelamına sağlık dostum…

    • Yanıtla Ahmet Yonca 10 Aralık 2018 at 15:40

      Bir tanesin Ahmet Abim ❣️Aynı futbol oynadığımız sahadaki gibi nezaketin. Demek ki iyiler hiç değişmiyor ❣️

  • Yanıtla Necmiye Buyruklu 10 Aralık 2018 at 11:53

    Kullandığın dil yaşının çok üzerinde olmasına rağmen sana çok yakışmış. Hayat “elveda“ kelimesini kullanmanı gerektirmeyecek insanlarla karşılaştırsın seni. Yolun açık olsun evlat.

    • Yanıtla Ahmet Yonca 10 Aralık 2018 at 15:36

      Ablam… Yaşananlar yaşımdan daha yaşlı 🙂 Belki de ondandır sırdaşımın kalem oluşu… Teşekkür ederim 🙏

  • Yanıtla Didem Elif 10 Aralık 2018 at 13:49

    Öykünün anlatım gücü ve duygusu çok başarılı. Senin trenle çok değişik seyahatler edeceğiz gibi görünüyor. Aramızda olman gurur kaynağı. Sevgiler…

    • Yanıtla Ahmet Yonca 10 Aralık 2018 at 15:35

      Ben neden çok seviyorum burayı 🙂 Gerçekten yürek dolu bir ekip! Sizleri seviyorum ❣️ Çok teşekkürler bu harika yorum için.

  • Yanıtla Flzplts 10 Aralık 2018 at 19:52

    Çok çok güzel.tüm duygu bütünüyle geçti.tebrikler

    • Yanıtla Ahmet Yonca 10 Aralık 2018 at 22:09

      Teşekkür ederim 🙏🙏🙏🙏🙏

  • Yanıtla İrem Savaş 11 Aralık 2018 at 20:32

    Bazı metinleri okurken akışına kapıldığım gibi bazılarını da sanki ben okumuyorum, yazan kişi bana anlatıyor gibi hissediyorum. Bu, yazar bana duygularını samimiyetle aktardığında, bende oluşan enerji!
     
    Her merhabanın yerini bir hoşçakal alıyorsa bu olması gereken oluyor demektir benim lügatımda. Gitmesi, bitmesi gerekir. Belki benim, belki bir başkasının iyiliği için, kim bilir!
     
    Hayat umarım size her ‘hoşçakal’dan sonra ‘ohh iyi ki de hoşçakal durumunu yaşamışım’ kapılarını açar 🙏🏼
     
    Hayat renkli, günler şeker 🍭

    • Yanıtla Ahmet Yonca 11 Aralık 2018 at 21:18

      Hayranı olduğum küçük İrem, güzel İrem 🙂 Büyük işler yapacaksın. Çok teşekkür ederim.

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan