Benim adım Rû*
Evinizde, işinizde, aşınızda ve dahi aşkınızda, sevdiklerinizin gözlerinde, sevgisizliğinizde, sevgisizliğe mahkum ettiklerinizin gizlerinde, bin türlü sırrınızı gömdüğünüz unutulmuş çekmecelerinizde yaşarım. İşlediğiniz günahların kalbinizi vuran kara dikeniyim. Bir tek gözyaşınızda barınamam…
Bazen bin bazen bir olursunuz, görürüm, Rû’yum ben…
Siz beni göremezsiniz, ben görürüm sizi. Bazen düşüncenin denizinde, bazen dipsiz kuyularda, bazen sevgisiz sevgililerin koynunda, bazen kendi kendinizin kalabalığında, bazen kalabalıkların sevimsiz yalnızlığında, bazen çocuk gülümsemelerinizde, bazen kurnaz ve arsız sırıtmalarınızda, bazen hayatınızın gittikçe acımasız dökülen yaşam yapraklarında, en zayıf, en tutkulu, en çıplak, en ürkütücü, en acımasız, en mutlu, en günahkâr, en masum, en mutsuz ve en kuvvetli anlarınızda yakalarım sizi.
Siz beni göremezsiniz, ben sizi görürüm Rû’yum ben…
Bin hale bürünseniz, bin bir şeklinizle tanırım sizi. Sizinleyim çünkü unuttuğunuz bahara açılan pencereyim ben. Sizinleyim çünkü birgün beni görmeniz ve değişmeniz ümidiyle beslenirim, sizinleyim çünkü avuçlayıp içtiğiniz “bizimle kal” haplarının gölgesinde yaşarım ben.
Beni görmek, benimle karşılaşmak istemezsiniz…
Oysa sizinle doğar, sizinle yaşar, sizinle siz olmak ümidiyle sizi sizde beklerim ben. Kendinizi benim gözlerimle görebilseydiniz; nasıl da güzel, kırılgan, naif ve eşsiz birer parça olduğunuzu. Görebilseydiniz kendinizi kendinizden alıkoyan sizi, bu kadar güzel bir hazine sandığına bu kadar sizden olmayanları tıkıştırır mıydınız? Hırslarınız, korkularınız, hesap ve kitaplarınız, bir köşede sinmiş sizi bekleyen kaygılarınız sizi sizden alıkoyabilir miydi? Rû sizin için, sizinle Rûberû* olsaydı, izin verir miydiniz? Günlük telaşlarınız içinde güçlü yenilmezliğinizi korumanın parlatılmış adına yaşamak der miydiniz?
Kendini aradığın, gizlediğin, bulmayı ümit ettiğin, bulduğunu sandığın sen, Rûhberûh* koma kendini… Bana bak buradayım. Beni gör karşındayım…Yüzün yüzüme dönsün, yüzümde yüzünü gör, aradığın sensin, kuvvet sensin, güç sensin… Uydurduğun senlerin yüzü uykuna yolladığın eştir… Benim senin yüzün, bırak seni senden ırayan yüzlerde kendini aramayı, kalbine dön, ruhuna sarıl, vicdanına yaslan Rû’yum ben, Rûberûyu bekleyen…
Bir tek gözyaşında barınamam çünkü onun aynasında sen olurum. Rû’yum ben, yani sen, yüzün yüzümde yüzyüze olmayı bekleyen…
Zeynep Mete
Açıklamalar: Farsça’da ‘Rû’ yüz demektir. Rûberû ise “karşılıklı, yüz yüze” anlamına gelir. Rûhberûh ise; Rûberû olamayanların, karşılık bulamayanların hali anlamına gelir.
4 YORUMLAR
Tek kelimeyle muhteşem. Ellerimle ve yüreğimle alkışlıyorum güzel satırlarınızı. Bir gün sizin gibi yazabilmek isterim. Cümleleri birbirine çok yakıştırmışsınız. Zevkle ve heyecanla okudum.
Sevgili Nurcan Doğan, öncelikle çok teşekkür ediyorum güzel iltifatlarına. Benim gibi yazmaya gelince, senin sözcük ve cümlelerin de hep kalp yönünü gösteriyor. Hep istediğimiz ya da hep olduğumuz yer orası değil mi?
Sevgiyle ve güzel kalbinle kal…
Fars edebiyatı her daim ince ruhlu insanları etkiler, yazı da harika olmuş. Kaleminize, yüreğinize sağlık. Sohrab-i Sipihri’de (Sekiz kitap) okumuştum böyle bir şey. Yüz, çehre, bakış konularına nedenini bilmediğim bir güzellikle yaklaşıyorlar…
Tınılarla açtım kapıları
Bakışlarla doldurduğum varlığı;
her bakış parçamı attın bir yere ….
Bir su birikintisi kenarında, bir balçığın üstünde gördüm bir parça tebessümünü
Benim için Fars Edebiyatının özellikle şiirlerinin müzikli bir ahenge sahip, üstelik Arap, Yunan, Hint nihayet Divan Edebiyatı’na esin kaynağı oluşu bir yana yüzyıllardır özelliği ve güzelliğini devam ettiriyor oluşu gerçekten büyüleyici. Öte yandan sizinle yazım üzerine konuyla ilgili konuşmak ve güzel iltifatlarınıza mahzar olmak ise ayrı bir keyif çok teşekkür ediyorum.
Saygılarımla.