Martan'ın Sepeti

Martan’ın Sepeti

16 Mart 2019

Yazı: Martan'ın Sepeti | Yazar: Zeynep Mete
Martan’ın Sepeti; gerçeğin kıyısında oturup düşleri yakalayanlara, arada bir bile olsa kendini yalnız hissedenlere, inandıklarından korkmayanlara, çocuklara, kalplerinin köşesinde hâlâ bir çocuğu yaşatabilen cesur büyüklere armağan olsun.

Kardeşim doğduğunda henüz beş yaşındaydım ve babamın bitmeyen işleri, annemin katlanan sorumlulukları yüzünden yalnızca pabucumun değil, pabucumla birlikte benim de dama atıldığımı düşünüyordum. Bu günler aynı zamanda farkındalığımın ve dolaylı olarak kıskançlığımın en yukarıda olduğu günlerdi. Yine böyle mutsuz, yalnız(!) kıskanmış, küskün yorganımı tepeme çekip erkenden yatağıma sığınmıştım ki sessiz ağlamamın en şiddetli yerinde yorganımdan dışarı taşan uzun siyah saçlarımda bir elin gezindiğini hissettim. Sevinçle aşırdım yorganı tepemden; demek, annem sonunda beni hatırlamıştı! Hayır, o değildi. Bu benimle aynı yaşlarda, lüle lüle sarı saçlı, renkli gözlü, güzel bir kızdı. Bana; “Üzülmemen için geldim, biz arkadaş olacağız ve sen artık hiç üzülmeyeceksin. Her ziyaretimde bir sözcük hediye edeceğim. Sen, bu sözcükleri biriktirip pabucunu damdan geri alacaksın,anlaştık mı?” dedi. Elbette anlaştık, hem de nasıl…

İlk sözcüğüm Camgöbeğiydi.

Sordum; “Peki ne demek camgöbeği?” Gülümsedi; “İşte bu da senin görevin, pabucunu istiyor musun?” Hızlı hızlı salladım başımı. “Öyleyse onu haketmelisin. Hadi bakalım, yarından tezi yok sana verdiğim sözcüklerin anlamlarını, tıpkı onları topladığın gibi bir bir öğreneceksin” ve ekledi “Sözcüklerinin anlamlarını gördüğün herkese sor fakat dikkat et!!! Sorduğun herkes birbirine yakın insanlar bile olsa hep farklı anlamlarını dile getirecekler onların. Çünkü her insan farklı, çünkü her sözcüğün herkes için anlamı farklı, çünkü her sözcük onu söyleyen kişiyi ele verir, çünkü sözcükler büyülüdür ve bu yüzden eğer sözcüklerin peşini bırakmazsan senin de büyülü bir gücün olur.”

“Sihirli değnek gibi mi?” diye sormuştum.

“Çok daha fazlası, inan bana sözcükler insanların efendisidir ve sözcüklerin insanları doruklara da, yerin yedi kat dibine de taşımaya gücü yeter. İlk sözcüğünü verdiğime göre haydi uyu şimdi. Eğer öğrendiğine inanırsam yeni bir sözcük vermek için yine geleceğim.”

Geldiği gibi sessizce gitti sonra.

Ertesi gün kardeşimi görmeye gelen komşu teyzeye sordum camgöbeğini. Eşi denizciydi; yani vardı aslında eşi ama yok gibiydi de. “Kıyıdaki denizin rengi” dedi.

Bir başka gün balkondan bahçeye bakarken tek başına oyun oynayan komşu oğluna sordum; benden büyüktü, üstelik okula gidiyordu. Cebinden kenarları keskin ve yuvarlak bir cam parçası çıkardı, çehresine yerleştirdiği kara bulutlarla gözlerini yüreğime dikip kırık misketini ışığa doğru kaldırdı; “Bak! Tam ortadan kırıldı misketim, kalbi bu yüzden ortada kaldı. Görüyor musun ne kadar üzgün? Hah! İşte, o üzgün kalbin rengi senin sorduğun,” dedi.

Mutfakta aceleyle yemek pişiren anneme sordum; “Bebeğimizin gözlerinin rengi,” dedi.

Bir zaman sonra akşam yemeğimizin ardından babama sordum; “Cıvıltılı kuş sesleriyle dolup taşmış yuvanın rengi” dedi. Kocaman açtım gözlerimi; “Ama anlamadım ki!!!” dedim. Ayağa kalktı, ardından elimden tuttu, biraz önce ayrıldığımız henüz tam toplanmamış yemek masamızın örtüsünü işaret etti; “Yorucu ve koşturmacalara sarılmış her telaşlı gün bitiminde burada, yavrularım ve biricik karımla yemek masamızın etrafında cıvıltıyla biraradayız, bak masa örtümüzün rengi de camgöbeği,” dedi.

Galiba biraz anlamıştım; “Camgöbeği” yalnızca bir renk değildi; bazen güzel gözlü komşu oğlunun kırık kalbinin kederi, bazen bebek gözü, bazen kıyıda beklenen saatlerin eşlikçisi, bazen de sıcak yuvaydı. Kısaca herkesin kalbindekilere göre değişen hikâyelerdi.

İkinci sözcüğüm ropdöşambırdı.

Babam yorgun argın eve geldiğinde pijamasının üzerine giyerdi biliyordum anlamını ama “rop”u annemin dikiş diktiği zamanlarda duyduğum roba sözcüğü ile, “dö”yü sokakta oynadığım bir oyundan iki sayısıyla, “şambır”ı da Ermeni komşularla büyüyen babaannemin “Ellerin ıslak, şambır şambır gezme!!!” emir söylemindeki, şambırın oda anlamıyla birleştirince ropdöşambır “robaikioda” anlamıyla içinden çıkılmaz bir hal aldı.

Allahtan halam imdada yetişti de onun; erkeklerin ev kıyafeti ve yabancı bir dile ait sözcük olduğunu söyledi. Böylece üç bilinmeyenli denklem çözüldü.

Üçüncü sözcüğüm lilaydı.

Önce anneme sordum; çamaşırlarımızın kokusu dedi ve bana çamaşırlarımızın arasına koyduğu lavanta keselerini gösterdi. Keselerin üstleri ispirto rengi çiçeklerle işliydi.

Annemin akrabası bir teyze vardı, bize çok yakın otururdu, eşi yeni ölmüştü. Ona sordum; “Ayrılık” dedi, meğer eşi bahçelerine bir leylak fidanı diktikten hemen sonra ölmüş.

Anneanneme de sordum; “Sevda” dedi, dedemin ona yazdığı bir mektubun arasında duran kurumuş çiçeği göstererek içini çekti.

Babama sordum “Havailik” dedi. Ardından aniden kaşları çatıldı; “Sen ne kadar meraklı oldun böyle…” diyerek uzaklaştı, yine yorgundu besbelli.

Lila; sevgi gibi yumuşak bir şeydi, güzel kokuyordu, birazcık hüzündü, babalar yorgunken yumuşak ve hüzünlü şeyleri konuşmaktan pek hoşlanmıyordu.

Böyle düşe kalka bir sürü sözcük biriktirmiştim.

Artık büyümüş ve okula gitmeye de hazırdım. Okula başlayacağım sabahın bir gece öncesi arkadaşım yine beni ziyarete geldi. O sırada oyuncaklarımı sepetine koymakla ve odamı toplamakla meşguldüm. Bana “Öğrendiğin sözcükleri hangi sepete koyuyorsun?” diye sordu. Başımı işaret ettim. Güldü ve dedi ki; “Artık büyüdün, okullu olacaksın yarın. Sözcüklerini okuyarak ve yazarak çoğaltmayı da öğreneceksin. Senden arkadaşlığımızın hatırına bir şey rica edeceğim; sözcüklerini kalbine dokundurmadan güzel başına koyma, kalbini sarmalamayan kelimeleri defterlerine yazma olur mu?”

Şaşırmıştım, “Nasıl olacak bu peki?” dedim.

“Çok okuyacak ve okudukça kalbini sarmalayan kelimelerin hangileri olduğunu hissedeceksin, ama söz ver; hissetmediğin kelimeleri almayacaksın güzel başına.”

“Sen bana yardım edersin nasılsa.” dedim.

“Hayır, bu sana son gelişim. Artık bana ihtiyacın yok. Sözcüklerin seni hiç yalnız bırakmayacak, üstelik onların sayesinde benim gibi hayali değil gerçek arkadaşların olacak, bizi ve sözcüklerini hiç unutma. Sözcüklerin ömrünün bereketi olsun. Unutmadan, son sözcüğün ‘ponpon’ bir de hiç sormadın ama benim adım Martan,” dedi ve yine aniden ortadan kayboldu.

Ponponun sevgi ile sarmak anlamına geldiğini ilk öğretmenimden öğrendim, o hiç bıkmadan usanmadan koca bir yıl çorabımın açılan ponponlarını gülümseyerek bağladı.

Martan’ı ise bir daha hiç görmedim ama ondan öğrendiklerim sayesinde; sözcüklerim, onlara borçlu olduğum cümlelerim, arkadaşlarım, dostlarım, sevdiklerim, şehirlerim, o şehirlerde hikayelerim, sahip olduğum sözcük ve cümlelerimle başka kalplerde hep bir yerim oldu. Martan’a verdiğim sözü daima tuttum, yüreğimi sarmayan hiçbir sözcüğü ne Martan’ın sepetine, ne de başka kalplere bırakmadım. Sözcüklerim ömrüme bereket oldu mu bilmiyorum ama yüreğime eşsiz bir yoldaş oldu…

Haa pabucum mu?
O hâlâ damda… 😉
Galiba onu almayı unuttum 🙂 🙂

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

13 YORUMLAR

  • Yanıtla Banu Ürgpüplü 16 Mart 2019 at 12:26

    Harikaaaa… Pabuç mu?
    Boşverdik gitti 😉

    • Yanıtla Zeynep Mete 16 Mart 2019 at 14:36

      Pabuca boşverdik, hayata asla. Her zaman yaşamımdaki en güzel örneklerden birisin varlığın için minnettarım canım öğretmenim
       
      Sevgilerimle

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 16 Mart 2019 at 12:29

    İnanılmaz merak ediyordum Martan’ın Sepeti’nin hikayesini. Veeee elbette anlattığın her öykü kadar etkileyici bir hikayesi olduğundan da emindim. Yükselen beklentilerinin altında ezilmekten çok, okuru bir kez daha kalemine hayran bıraktırdığın kusursuz bir öykü sunmuşsun Zeynepcim, ba-yıl-dım 😍😍

  • Yanıtla Zeynep Mete 16 Mart 2019 at 14:39

    Sevgili Editörüm;
     
    Her zaman olduğu gibi; zarif, düşünceli, destekleyici ve incesin çok teşekkür ediyorum.
     
    Sevgilerimle…

  • Yanıtla Esat Öğütveren 16 Mart 2019 at 20:39

    Dö, demek ki aynı oyunları oynamışlığımız var, hemen hemen aynı zaman diliminde çocukluk yaşamış olarak, “pabucu dama atıldı” deyiminin hikayesini de Google sağolsun öğrendim sayenizde. Benim için artık Zeynep Martan oldunuz 😁. Güzel öykülere ve kalpleri güzelleştiren kelimelere devam, saygılar sunarım.

    • Yanıtla Zeynep Mete 17 Mart 2019 at 17:53

      Sayın Esat Öğütveren;
       
      “Zeynep Martan” sevdim bu ismi, çok teşekkür ediyorum.Ne güzel, sizlerle çocukluğumdan bir zaman izinde buluşmak, kalbim mutlulukla doldu, tekrar teşekkür ediyorum.
       
      Güzel kalbinizle yaşayın…

  • Yanıtla Mehmet Gökcük 17 Mart 2019 at 11:57

    Çok çok ince mesajlarla dolu harikulade bir yazı…
     
    Anlamları nasıl yüklersek harflere, hecelere, kelimelere, cümlelere…
    Öyle gidiyor yol; bazen uzayarak, bazen kısalarak…
    Bazısı bazen can kurtarıyor, bazısı yerle yeksan ediyor anları, zamanları…
     
    İşte bu güzel öyküden özetle; Tercihlerimiz, bakış açılarımız, yaklaşım biçimimiz, samimiyetimiz ve gayretimiz “KADER” dediğimiz hikayeye yön veriyor…
     
    Zorla götürüldüğüm, sıkılarak izlediğim Harry Potter filminden, ansızın not edip, sonrasında evimin duvarına astığım bir güzel söz ile yorumumu bitireyim: “Aslında ne olduğumuz gösteren yeteneklerimiz değil, seçimlerimizdir..”
     
    Yüreğinize, kaleminize sağlık…

    • Yanıtla Zeynep Mete 17 Mart 2019 at 18:15

      Sevgili Mehmet Gökcük;
       
      Yorumunuz beni iki sebepten sonsuz mutlu etti.
       
      Birincisi genç bir kardeşimle aynı dili konuşuyor olmak benim için çok önemli, çünkü ben eski bir tevellüte rağmen gençlerle çalışıyorum. Bazen ne kadar dikkat etseniz de güncel jargonu yakalamak pek mümkün olmuyor, bu beni üzüyordu yorumunuzu okuyana dek, ama şimdi mutluyum sayenizde, teşekkür ediyorum.
       
      İkincisi ise son satırda yaptığınız alıntı; evet kim olacağımıza biz karar veriyoruz, hatta bize bazı köşe başlarında hayat yeniden ve yeniden “Emin misin?” diye soruyor. Fakat seçim yapmak her zaman kolay değil, galiba seçimler kalp ve beynin aynı şeyleri mırıldandığında isabetli oluyor.
       
      Sözcükleriniz güzel kalbinizin güzel beyninizle hep iyilikleri çağırdığını gösteriyor bu da ikinci mutluluğum.
       
      Sevgi ve saygılarımla.

  • Yanıtla Didem Elif 17 Mart 2019 at 16:01

    Köşenize neden bu ismi verdiğiniz size dair en çok merak ettiğim şeydi. Hatta bir itirafta bulunayım; bir kitap adı ya da bir roman karakteri mi diye merak edip araştırmışlığım var. Fırsat bulduğum ilk canlı sohbette de bizzat size sormaya niyetliydim. Ama böylesi güzel bir öyküyle bunu öğrenmek çok anlamlı oldu benim için. Hayata sizin kelimelerinizden bakmayı seviyorum.
     
    Martan’ın varlığına sevgilerimle…

  • Yanıtla Zeynep Mete 17 Mart 2019 at 18:28

    Sevgili Didem Elif;
     
    Yaşama anlam yüklemeye gönüllü herkesin eminim bir Martan’ı olmuştur. Benimki hayaliydi, düşünsenize gerçek Martan’ı olanlar kimbilir ne yollar yürüdüler…
     
    İnceliğin ve zerafetin benim için paha biçilemez, çok teşekkür ediyorum. Ayrıca güzel kızınla birlikte ne zaman istersen başımızın tacısın sohbete bekliyorum. Sohbetimiz benim için çok kıymetli bilmeni isterim…
     
    Sevgilerimle…

    • Yanıtla Didem Elif 17 Mart 2019 at 21:46

      Çok teşekkür ederim benim kızımla hareket etmem zor oluyor esas biz bekleriz… Çok sevinirim.
       
      Sevgilerimle 🙏😘😍

  • Yanıtla Seda Çağlayan 18 Mart 2019 at 01:30

    Peki ama acaba benim de bir Martan’ım vardı? Kelimelerle, cümlelerle kendimi bildim bile var olan bu bağın sebebi bu olmasın sakın? Öyleyse bile hatırlayamıyorum ne yazık ki:) Ama hayal etmesi bile güzel. Ellerinize sağlık, pek sevdim.

  • Yanıtla Zeynep Mete 18 Mart 2019 at 14:46

    Sevgili Seda Çağlayan
    Güzel dilekler için çok teşekkür ediyorum.Hepimizin bir Maratan’ı vardı mutlaka, yoksa meramımızı anlatacak sözcükleri nereden bulurduk? 😉
     
    Sevgi ve saygılarımla

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan