Martan'ın Sepeti

Üst Baş

9 Aralık 2020

Öykü: Üst Baş | Yazan: Zeynep Mete

 

Önsöz

 

Bu öykü bulunduğu yeri, başına gelenlere rağmen yadırgamayan, susan, kabullenen, her nefes alışında bir başınalığı sol kaburga kemiğinden yukarı doğru tırmanan kadınlar için yazıldı.
Belki bir gün farkına varır da karanlığın canına okuyup geceyi yırtan tan yeri gibi aydınlanırlar, kim bilir…

 
 

Üst Baş

Bizim buralarda bir söz vardır; “Eli bok olanın karnı tok olur.” Üstümüz başımız, elimiz boktan hiç çıkmadı ki zaten. Tezek karar ya, suva ya yakacak ederiz. Olmadı hayvanların, bebelerin altını temizleriz. Haaaa bir de birbirimizin bokunu ele güne karşı açık etmez örteriz. Bu kadar oynayınca sanırsınız zenginiz. Nerdeee karnımızın bir iyice doyduğu daha hiç görülmemiştir. Bir tas ayrana beş kişi kaşık salladığımız olur kimi zaman. İşte, hem geldiğim evde bir boğaz eksilsin hem de gittiğim ev çeki düzene girsin diye beni bu götü boklu yetime verdiler.

Ne farkı vardı ki evimizden? Hiççç!!! Sırf fazladan birkaç davarı var diye… Anama; “Bıktım ben bok karıştırmaktan, yine mi bok?” diyecek oldum demesine ama o, malum meşhum sözü tekrarlayıverdi her zamanki gibi. Çaresiz evlendik.

Herif benden çok karıştırır tezeği, yemediği halt kalmadı. Ne zaman sürüyü çoğaltsak, “Haaah bu sefer elimiz ekmek görecek” diye sevinecek olsak, herif meyhanelere seyyare oldu. Evdeki çoluk çocuğa mal mülk yerine köyün kıyısından akan çayın taşlarını, köy çeşmesinin yosunlu yalağını, babalarının devirdiği şişeleri bırakacağız bu gidişle.

Beni sorarsınız eğer, babamın evinden bu kütüğe takılıp gelen al yazmamın ucundaki gelincik oyaları çoktaaan boka düşüp birer kıllı kurda dönüştü. Kurt olana kadar çok in gördüm ama o da başka hikâye. Türlü türlü haller geliştirdim bu kütük yüzünden. Sürü her çoğaldığında bir ya da ikisini sattım, parayı bir köşeye bastım. Benim kütük hiçbir zaman sürünün eksiklerinin hesabını soracak kadar ayık olmadı zaten.

Derken çocuklar büyüdü, biri hariç hepsini iyi kötü everdik. En küçük okuyacam diye tutturdu. Mecbur köyün okuyanlarının topluca oturduğu önce kasabanın sonra şehrin güdük mahallelerinden birinde kirası ortak ödenen eve bizim de yolumuz düşüverdi. Her hafta bir ana gidip göz kulak oluyordu çocuklara.

Neyse bin bir zahmetle okudu evladım. Sonunda uğraşıp didindiğine değecek bir işi de oldu çok şükür. Üst baş dikiyor benim kızım, kendi dükkanında satıyor diktiklerini. Her giysinin bir adı, bir öyküsü var. Tanıdığımız tüm kadınların öyküsü her bir giysi. Kumaşlarını birlikte seçiyoruz.

Çileli Neriman’ı anlatacaksak kalın tok bir kumaş, bizim Nöker Naciye gibi her yaraya pansumana meraklıları anlatacaksak allı güllü, gençse cıvıltılı, geçginse çıngırtılı, edepsizse kırmızıya karışmış sarı gibi ışıltılı renkler, modeller, desenler seçiyoruz. Hikayeleri ise etiketlerini süslüyor elbiselerin. Kokuları var bir de urbaların. Hasretle solmuşsa bir kadın, giysisi yanık yasemin kokuyor. İster silaha, ister ezaya kurban gitsin onun giysisinden yükselen derin bir leylak kokusu. Öksüzse, hem de yetim, sahibi olamamışsa bir türlü ne kendinin ne kimsenin hafif bir turunç kokusu yükseliyor urbasından, yoksunluklarına inatla umudu çağırsın diye. Bokun içinde bile saydırmış, sevdirmişse kendini, uçup giden belli belirsiz hanımeli kokusu burnunuza çalınan. Gül ağacı gibi HERGELEYE eğilmeyi adet edinmişse onun elbisesi biberli tarçın kokulu..

Benimki mi? Beni anlatan urba yok, urba istemedim. Ben kadınların aklı başına gelsin tutsaklığına son versin diye boncuklardan esaret kolyeleri, bileklerine ise parangaları anımsatan bilezikler, halhallar, yaşadıklarını unutmasınlar diye kulaklarına küpeler örüyorum hep…

Söylesenize sizin giysileriniz, takılarınız da rengiyle, ruhuyla sizi onlara ama en çokta kendinize anlatıyor mu?

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

12 YORUMLAR

  • Yanıtla Gökçe Çiçek GönülaçarGökçe 10 Aralık 2020 at 11:35

    Yaa Zeynep Hocam, elinden tığı, şişi, yünü, ipliği eksik olmayan beni şu cümleniz bitirdi.
     
    “Ben kadınların aklı başına gelsin, tutsaklığına son versin diye boncuklardan esaret kolyeleri, bileklerine ise prangaları anımsatan bilezikler, halhallar, yaşadıklarını unutmasınlar diye kulaklarına küpeler örüyorum hep… Söylesenize sizin giysileriniz, takılarınız da rengiyle, ruhuyla sizi onlara ama en çokta kendinize anlatıyor mu?”
     
    Benim yaptıklarım vallahi de anlatıyor billahi de.. Hem de hep beni anlatıyor. Ve sizin anlatımınızda da ben hep kendimi buluyorum. Şu harika öyküden sonra üstümde başımda kesilmiş iplikler, ruhumda ise müthiş bir rahatlama var.
     
    Kaleminize bayılıyore.. ::)

    • Yanıtla Zeynep Mete 10 Aralık 2020 at 13:06

      Sevgili Gökçeciğim;
      Can kuzum, ben de çok örgü, dikiş, nakış sever ve yaparım. İnanıyorum ki elişi insanın kendini gürültüsüz, patırtısız ifade ediş biçimi. Her şeyden azade hem kafa dinliyor hem de ruhunu yıkayıp paklıyorsun. Yorumunu görünce sayfana girdim elişi var mı diye. Muhteşem bilekliklere bayıldım, sanki bu öyküden fırlamış gibiler, ellerine sağlık.
       
      Çok teşekkürler selam ve sevgiler…

  • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 10 Aralık 2020 at 13:35

    Zeynep, çok çok güzel bir hikaye. Eline, kalemine sağlık. Bir çırpıda okudum. ❤️😍 Bayıldımmmm!

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 11 Aralık 2020 at 20:41

    Azizim, üstadım, canım öğretmenim gene imzanı atmışsın 😁 Bu kadar kısa bir öyküde bu kadar etkileyici olabilmek tebrik ediyorum. Bayıldım.
     
    Son iki hikayendeki yöresel dil, köy hayatı anlatımı o kadar başarılı ki bazen nasıl bu derece empati yapıp yazabiliyorsun aklım almıyor 😉
     
    Tebrik ederim canım, harikaydı 👌🏻

    • Yanıtla Zeynep Mete 11 Aralık 2020 at 21:49

      Can Editörüm,
       
      Öncelikle bana ve arkadaşlarıma verdiğin destek için minnettarım. Empati konusuna gelince; yıllarca babacığımın, sonraki yıllarda da kendi görev yerlerimde tanıdığım insanları yazdım son iki öyküde. Bir de minik sır; gizli sığınağım var köyün birinde, belki de ondandır öykülerin gerçeğe yakın oluşları.
       
      Tekrar teşekkürler, tatlı dilli, güzel editörüm.

  • Yanıtla Numan 12 Aralık 2020 at 20:17

    Hocam, yüreğinize sağlık. Kaleminiz daim olsun inşallah.
     
    Kimimizin anasının, kimimimizin bacısının, ablasının, eşinin, kısacası cefakar kadınlarımızın dünyasını ne güzel anlatmışsınız. Dil, şive ile birleşince başka bir güzellik çıkmış ortaya. Aziz Nesin’in hikayelerinde rastlanmıştım en son bu lezzete.
     
    Her şey gönlünüzce olsun inşallah hocam. Sağlıcakla has kalın vesselam.

    • Yanıtla Zeynep Mete 13 Aralık 2020 at 13:50

      Sevgili kardeşim Numan;
       
      Öncelikle yorumun için teşekkürler. Yaşamasak, şahit olmasak bile içimizdeki düğmelere ilikli o kadar çok hayatlar var ki, onları şimdilerin bilim insanlarının değimiyle DNA’larımızla devralmışız, bizim gibi yazan çizen sözelcilere göreyse ruhumuzda taşıyoruz. Hangisine inanırsak inanalım “Başka” sözcüğünden “B” harfini kovup insanın asıl ait olduğu yere yürümeliyiz.
       
      Selam ve saygılarımla

  • Yanıtla Özge Can 13 Aralık 2020 at 15:42

    Sevgili hocam, ne güzel bir anlatımdır bu böyle. Su gibi aktı gitti. Oyaları, sevgisi, yaş aldıkça öykünün akışında dilinin değişmesi. Her biri özenle işlenmiş, gözümüzün önünde can bulmuş karakter oldu. Bir kadının devinimli yaşantısı can buldu kaleminizde.
     
    Tebrik ederim.
     
    Sevgiler 💙

    • Yanıtla Zeynep Mete 13 Aralık 2020 at 22:30

      Can Özge Can
       
      Sen doğduğunda ben üniversite üçüncü sınıfa gidiyormuşum. Ne kadar güzel gençlerle yazdıklarımızda buluşmak. Yazılarını takip ediyorum, olayları insanları ilmek ilmek bağlayışını çok seviyorum. Güzelliklere attığın imzaları gururla izliyorum. Yorumun için de ayrıca teşekkürler…
       
      Yolun açık olsun evlât…

  • Yanıtla Altınay Karasu 19 Aralık 2020 at 19:28

    Sevgili öğretmenim gönlünüze sağlık çok güzel bir hikaye ama gerçek gibi cok tanıdık. Köye girip analarımızı görüp çıktık gibi. Bu dünyayı kadınlar ve onların sevgileri, emekleri kurtaracak 😍 Ellerine sağlık . SEVGİLERLE

    • Yanıtla Zeynep Mete 19 Aralık 2020 at 20:16

      Sevgili Öğretmenim;
      Desteğin ve güzel yorumun için teşekkürler…
      İçim umutla,sevgiyle doldu çok mutlu oldum,yorumun benim için çok kıymetli. Sevgilerimle…

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan