Öteki Meseleler

Kahvehane Ağzıyla Konuşmak |1

28 Mayıs 2020

Yazı: Kahvehane ağzıyla konuşmak | Yazan: Hakan Özbek

Kahve demliği, bize huzur ver,
Kahve demliği, çocuklarımızın büyümesine izin ver
Lütfen bizi zenginleştir,
Şeytanın boynuzlarından bizi esirge,
Bize yağmur ve yeşil alan ver.

İstisnasız her sabaha iki fincan sade filtre kahve ile başlıyorum. Zaman hiçbir şekilde yetmediği için geceleri geç uyuyup, sabah erkenden kalkmaya çabalıyorum. Yataktan kalktığımda gerçekten uyanık olduğumu kim söyleyebilir?

Önceleri erkenden uyanıp servise biner, ofise ulaştığımda ise bir fincan kahve içip üstüne bir de sigara yakmadan kimseyle konuşmazdım. Bugünlerde değişen tek şey ise ofise gitmiyor ve sabah kimseyle konuşmam gerekmiyor oluşu. Kahvenin iyi bir uyarıcı olduğunu hepimiz biliyoruz. Ne kadar uyarılmanız gerektiği ise size kalmış durumda. Kahvenin sertliğini ayarlayarak bunu yapmak mümkün.

Özellikle ofis çalışanları için bir dönem, sabahları Starbucks, Cafe Nero, Lavazza gibi kahve zincirlerinden alınan kahvelerle başladı. Çünkü kahve içmeden ayılamıyorduk, odaklanamıyorduk vesaire…

Şimdi isterseniz kahvelerinizi hazırlayın; çünkü kahvenin ve kahvehanelerin başrolünde olduğu bir hikayeye başlayacağım.

Kahvenin zorunlu yolculuğu

İnsanlardan birkaç padişah ismi saymalarını istesek; sayacakları isimlerden biri de hiç kuşkusuz IV. Murad olurdu. Bunun nedeni Murad döneminin çok şaşalı olmasından değildir, onun hakkında anlatılan efsanelerden kaynaklanmaktadır.

IV. Murad sigara ve alkol kullanımına karşı yaptırımlarıyla hatırlanır ancak onun her ikisini de sıkça kullandığından bahsedilmektedir. Hatta o kadar çok kullanır ki ölümü de buna bağlı nedenlerden olacaktır. Öte yandan padişahın sevmediği bir diğer şey de kahvedir. IV. Murad sık sık kılık değiştirip sokakları arşınlarken kahvehanelerde insanların kahve içip devlet yönetimi hakkında fikirlerini, eleştirilerini dillendirdiklerine şahit olur. Bunun üzerine kahvehanelere karşı yaptırımlar uygulamaya başlar. Aslında Sultan Murad doğrudan kahvehaneleri kapatmaz, ancak onların kahve tedarik etmelerini engellemek için elinden geleni ardına koymaz. Artan baskılar üzerine İstanbul’da pek çok kahvehane sahibi dükkanını kapatmak zorunda kalır ve Avrupa’ya doğru yol alır. Aynı dönemde Avrupa’nın çeşitli yerlerinde ilk kahvehanelerin ortaya çıktığı görülecektir.

Savaş ganimetleri

Kahvenin Avrupa’yı tam anlamıyla ele geçirmesi ise Osmanlı İmparatorluğu’nun Viyana’yı kuşatmasının ardından gerçekleşecektir. Bütün çabaya rağmen kentin kontrolünü ele alamayan Osmanlılar geri çekilmek zorunda kalır ve giderken arkalarında kendilerini yavaşlatacak yükleri orada bırakırlar. Bunlardan biri de kahvedir. Viyanalılar çuvalların içinde duran bu yeşil çekirdeklerin ne olduğunu bilemez. Develer için yem olduğunu düşünürler fakat savaş sırasında casusluk yapan ve yıllarca İstanbul’da yaşayan Franz Kolschitzky bunların kahve çekirdekleri olduğunu bilmektedir.

İmparatorluğun başkenti İstanbul’da yaşaması nedeniyle Kolschitzky, Osmanlıların nasıl davrandıklarını, nasıl giyindiklerini çok iyi bilmektedir ve savaş boyunca bu sayede Osmanlılar’dan bilgi sızdırıp, Viyanalılar için casusluk yapar. Savaş sona erip Viyana kısıldığı kapandan kurtulduğunda elbette bu savaş kahramanı ödüllendirilecektir. Kolschitzky ödül olarak Osmanlıların arkalarında bıraktığı kahve çekirdeklerini ister ve aklındaki dükkan için de bir bina. Böylece Viyana’nın ilk kahvehanesi Blue Bottle açılmış olur.

Yakın dönemde Britanya, Fransa, İtalya ve Hollanda limanlarına kahve girmeye başlamıştır. Hatta Londra’nın en ünlü kahvehanelerinden birinin adı “Türklerin Merkez Kahvehanesi”dir.

Geçmişten günümüze kahvehaneler siyasetin konuşulduğu yerler olarak bilinir. Hatta bizde kullanılan bir tabir de vardır bununla ilgisi:

“Kahvehane ağzıyla konuşmak.”

Özellikle İngiltere’de kahvehaneler oldukça popüler hale gelmiştir. Bunun sebeplerinden biri muhakkak kahvenin yeni ve giderek popüler olan bir içecek olmasıdır ancak neden sadece bu değildir. Kahvehaneler o dönem nitelikli tartışmaların yapılabildiği yerler olarak görülür ve alternatifi meyhanelere göre daha az tehlikelidir. Meyhaneler ise iki tehlikenin tek vücutta birleştiği mekanlardır; silahlar ve sarhoşlar. Üstüne bir de ateşli tartışmaları eklediğinizde olabilecekleri düşünün.

Bu durum kafeleri kültür ve sanatın merkezi haline getirir. Öyle ki Isaac Newton Yunan kahvehanesine giderken, Jonathan Swift ve Alexander Pope ise Will’s Cafe’de takılmayı tercih eder. Pek çok ressamın uğrak yeri ise Old Slaughter olacaktır. Yani neredeyse her kahvehanenin kendine has bir teması vardır. Dönemin insanları da ilgi alanlarına göre bu kahvehaneler arasından tercih yaparlar.

Bu mekanlarda konuşulanlar vatandaşların ilgisini çekerken, buna kayıtsız kalmayan birileri daha vardır; onlar da hükümettekiler. Özellikle Paris’te kahvehanelerde konuşulan başlıca konu siyaset haline gelmişken…

Paris sakinleri sıcak kahvelerini yudumlarken, bunun son yudumları olmasını istemez. Bu yüzden insanlar fikirlerini diğer insanlarla paylaşmanın bir yolu olarak kahvehanelere bir sandık koyar ve dileyen düşüncelerini kağıtlara yazarak bu sandıkların içine atar. Artık söylenen her söz anonimdir. Yaşasın özgürlük!

Gazeteler, mecmualar

Yeniden Londra’ya dönecek olursak; kahvehaneler yenilikleri beraberinde getiriyordu. Bazı insanlar Londra kahvehanelerini dolaşıyor, söylenenleri dinliyor ve bunları derliyordu. Daha sonra bunlar bir mecmua haline getiriliyordu. İşte ilk modern mecmua olan Tatler böyle ortaya çıktı. İlk modern gazete prototipi ise Lloyd’s Kahvehanesi’nde ortaya çıkan, kahvehanenin duyuru panosu olan Lloyd’s News.

Kahveyi pazarlayan düdüğü çalar

Kahvenin tarihi aslında insanlığın da tarihini anlatır. Kahvenin anavatanı Afrika (Etiyopya)’dır. Sanıldığı gibi kahve Yemen’den gelmez aslında. Etiyopya’dan Yemen’e gelir ve bu kültür buradan Osmanlılar’a geçer. Osmanlılar, Viyana’dan dönerken kahve Avrupa’ya taşınır ve artık Avrupa’nın yükselişi başlar. En sonunda ise Starbucks’larla ABD kahve kültürünü tüm dünyaya pazarlar hale gelir.

Etiyopyalılara (başta Etiyopya ve Kenya olsa da aslında tüm Afrika halkları) gelince onlar kimi zaman çekirdeklerini kimi zaman yapraklarını içtikleri bitkinin peşinden giderler tarih boyunca. Önce Osmanlı’ya, sonra Avrupa’ya, Güney ve Orta Amerika’da (başta Brezilya olmak üzere) kurulan kahve plantasyonlarına ve ABD’ye.

Dualarına konu olan bu bitkinin emekçisi hep onlar olur. Bu yazının başında okuduğunuz mısra ise Etiyopyalılar’ın tanrılarına yakarışlarıdır.
 

Kitap önerisi:

Kahvenin Hikayesi, Stewart Lee Allan (Maya Kitap)
 
 
Hakan Özbek

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan