Ufkabakan

Teessüf Ederim

5 Ekim 2020

Yazı: Teessüf Ederim | Yazan: Emel Arslan

Çocukluğuma dair hatırladığım ilk karelerde annem, babam ve kardeşim Ümit var. Dört katlı bir binanın giriş katında oturuyoruz. Mutfak kapımız doğrudan binanın arka bahçesine açılıyor. Kocaman meyve ağaçlarının olduğu bahçemizin kenarlarında akşam sefaları, sümbüller ve kadife çiçekleri dikili.

Ümit’le yaşlarımız yakın. Günün hemen her saati birlikteyiz. Oyun oynamalara doyamıyoruz. Evde en sevdiğimiz oyun pinpon. Yemek masasının örtüsünü kaldırınca aynı pinpon masası gibi oluyor. Raketlerimiz yok, ama olsun. Ümit bahçeden bir tahta parçası bulmuş, onunla oynuyor, ben elimle. Koşturmaca, koltuktan atlamaca oynuyoruz. Koltuk minderlerinden evcikler yapıyoruz. Onun içinde uyuyakalmaya bayılıyorum. Güven veriyor.

Kışın soğuk günlerinde gürül gürül yanan sobanın çevresinde oyalanıyoruz, televizyon izliyoruz, kâğıttan oyuncaklar yapıyoruz.

Ümit elişlerinde benden daha becerikli. Genelde o elle tutulur bir şeyler yapıyor, ben de ondan arta kalan kırıntılarla oynuyorum. Kar yağınca bazen annem bahçeye çıkmamıza izin veriyor. Mahalleden başka arkadaşlarımız da geliyor. Ümit onlarla kartopu oynamayı çok seviyor. Ben o kadar sevmiyorum. Öyle zamanlarda ben daha çok bahçede geziniyorum, ağaçlara tek tek dokunuyorum, kalan tek tük yapraklarını inceliyorum, elimle karı kazarak toprağa ulaşmaya çalışıyorum. Bazen de bir duvar kenarına oturup Ümit’lerin oyununu izliyorum. Çok hoşuma gidiyor. Bazen hepsi birden dönüp bana nişan alıyorlar, aynı anda kartoplarını üzerime yağdırıyorlar. Karın içine yuvarlanıyorum. Kahkahalarla gülüyorlar. Hiç kızmıyorum, ben de gülüyorum. Beni oyuna çekmek için yaptıklarını biliyorum.

Özellikle soğuk kış geceleri Ümit’le koyun koyuna uyumayı çok seviyoruz. Annem kendi yataklarımızda uyuyalım diye uğraşıp duruyor. Ama gece o uyuduktan sonra ne yapıp edip bir araya geliyoruz. Genelde ben sessizce Ümit’in yanına sokuluyorum. Bazen de Ümit gece uykusundan korku içinde uyanıp bana sesleniyor. Hiç ikiletmeden yanına gidip onu sakinleştiriyorum. “Korkma,” diyorum, “kâbus gördün, geçti.” Çabucak sakinleşiyor. Birbirimize sarılıp, derin bir uykuya yuvarlanıyoruz.

Bahar gelince bahçemizde olduğu gibi, içimizde de çiçekler açıyor.

Böyle bir güzellik olamaz! Tüm ağaçlar, toprak ana nasıl da süsleniyor, mis gibi kokuyorlar! Henüz okula da gitmediğimiz için, kahvaltıdan hemen sonra bahçeye fırlayıp tüm günü sokakta geçirebiliyoruz. Arada yemek için zoraki eve dönüp biraz dinleniyoruz. Annem bizi öğle uykusuna yatırıyor. Ümit öğle uykusuna yatmayı hiç sevmiyor; bense bayılıyorum. Öğleden sonra tekrar kendimizi bahçeye atıyoruz. Ümit’le gazoz kapağı oynamayı çok seviyoruz. Minik bir saha çiziyoruz toprağın üzerine, genelde ben kaleci oluyorum, Ümit’in fiskelediği kapakları kaleden içeri sokmamaya çalışıyorum. Bazen ağaca çıkma yarışması yapıyoruz. Ağaca çıkma konusunda ben daha iyiyim. Ümit biraz korkuyor. Onu cesaretlendirmeye çalışıyorum, ama o benim çıktığım dallara basmaya cesaret edemiyor. “O dal beni taşımaz,” diyor. Haklı. O benden irice. Ben daha cılız kalmışım.

Bazen mahallede yürüyüşe çıkıyoruz, başka bahçelere giriyoruz. Bilmediğimiz yerlerde dolaşmak, birlikte yapmayı en sevdiğimiz şey. Bazı evlerin arka bahçelerinde karanlık bodrumları var. Bunların genelde ya kapıları ya pencereleri kırık, içerisi hiç görünmüyor ve leş gibi kokuyor. Ümit buralara girmeye de pek cesaret edemiyor. Ben merakıma yenik düşüyorum. Daha minyon bir tip olduğum için Ümit’in geçemeyeceği yerlerden geçip, “Dur!” demeye kalmadan içeri süzülüveriyorum. İçerideki pis kokular, kaçışan hamamböcekleri, atılmış hurda eşyalar, bazen derinden gelen fare sesleri garip bir şekilde çekiyor beni, büyülüyor. Her köşesini incelemek, koklamak istiyorum. İçeride fazla oyalanırsam, Ümit paniğe kapılıyor ve avaz avaz sesleniyor bana, çıkayım diye. Bazen sırf gıcıklığına özellikle gecikiyorum ki beni merak etsin, korksun diye. Bir-iki kez ağlattım Ümit’i böyle. Çıkınca bana öyle bir sarıldı ki kemiklerim kırılacaktı neredeyse. Koşarak eve döndük sonra.

Bu sene ilkokula başlayacağız.

Ümit için alışverişler yapılıyor. Önlüğü hazır, kitaplar, defterler alındı, ama benim için bir hareket yok nedense. Şimdiye kadar her zaman her şeyi birlikte yaptık. Bu sefer neden benimle kimse ilgilenmiyor, anlayamıyorum. Yaşım mı tutmuyor acaba? Doğru düzgün bir açıklama yapan da yok. Ne zaman sorsam, annem “Biz seninle evde Ümit’i bekleriz, değil mi oğluşum? Akşamları oynarsınız birlikte,” diyor bana. Ümidimi kesmedim. Dur bakalım…

Okulun ilk günü geldi çattı. Sabah erkenden kalkıldı, kahvaltılar yapıldı, Ümit gıcır gıcır önlüğünü, ayakkabılarını giydi, okula gitmeye hazır. Kafaya koydum, ben de takılacağım peşine. Anladılar galiba, bana çaktırmadan Ümit’i kapıdan çıkarmaya çalışıyorlar. Ağlamaya başlıyorum. Ümit kapıyı çekip kaçıyor! Ben size gösteririm! Doğruca mutfağa koşuyorum. Tahmin ettiğim gibi bahçe kapısı açık. Bahçeye fırlıyorum, bahçe duvarının üzerinden atladığım gibi, bir sokak ötede Ümit’i yakalıyorum. “Eve dön, sen gelemezsin!” diye bağırıyor bana, eve doğru kovalıyor. Sonra annem yetişiyor. Beni tuttuğu gibi eve götürüyor. Kapıları kapatıyor, sevdiğim yemekleri, oyuncakları önüme koyarak beni kandırmaya çalışıyor.

Yemezler…

Kapının önünde ağlamaya devam ediyorum. Bir süre sonra ağlamaktan yorgun düşüp, bir kenarda uyuyakalıyorum. Uyandığımda saatler geçmiş. Çok acıkmışım. Hızlıca bir şeyler atıştırıyorum. Bari bahçeye çıkayım be! Neyse, annem sorun çıkarmıyor bu sefer, bahçeye çıkmama izin veriyor. Ama Ümit olmadan bahçenin de keyfi yok. Boş boş dolaşıyorum. Tüm arkadaşlar okulda olduğu için kimseyi de göremiyorum ortalıkta. Sağda solda oyalanıyorum. Ümit okuldan döndüğünde ben de evde olmayacağım işte! Beklesinler, merak etsinler bakalım nasıl oluyormuş…

Akşam eve özellikle geç gidiyorum.

Camdan görüyorum; Ümit gelmiş, yemek yenmiş, televizyon karşısında meyve yeme, çay içme saati. Ümit heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatıyor. Okulun ilk gününü ballandırıyor herhâlde. Elimle mutfak kapısını isteksizce dürtüyorum. Annem hemen duyup koşuyor. “Nerelerdesin sen böyle?” deyip yemeğimi koyuyor hemen önüme. Gönülsüzmüş gibi yiyorum –aslında çok acıkmışım– suratımı asa asa oturma odasına giriyorum. Ümit, “Gelsene yanıma, çok özledim seni!” diye sesleniyor bana. Hiç oralı olmuyorum. Çok ilgimi çekiyormuş gibi duvarlara, kitaplığa falan bakıyorum, kanepeye çıkıp kuruluyorum ve hiç anlamadığım, saçma sapan bir televizyon programına dalmış gibi yapıyorum. Ümit yanıma gelip benimle biraz uğraşıyor, eline vuruyorum, itekliyorum. Vazgeçiyor.

O gece yanına da gitmiyorum hiç, ayrı uyuyoruz.

Kaprislerim bir işe yaramıyor. Ümit her sabah aynı saatte evden çıkıp okula gidiyor, ben evde kalıyorum. Eve ancak akşama doğru dönüyor. Döndüğünde de yemek faslından sonra mutlaka yapılacak “ödev”leri oluyor, o da neyse öyle… Kâğıt üzerinde kalemle tırı vırı bir şeyler yapıyor. Ben bazen gidip kalemine vuruyorum, defterini karalıyor, çok sinir oluyor. Bense zevkten dört köşe oluyorum. Bazen de bir el darbesiyle defterinin köşesini yırtıveriyorum. Daha beter kızıyor, hemen kaçıyorum…

Günler, aylar geçiyor. Kış bitiyor, yine bahar geliyor. Kendimi daha büyümüş, daha farklı hissediyorum. Artık “neden”leri merak etmiyorum. Durumu kabullendim. Ümit’le akşamları evde yine beraberiz, ama onun kafası başka yerlerde sanki. Sürekli okuldan, yeni arkadaşlarından bahsediyor. Beni hâlâ çok sevdiğini biliyorum, ama babamın rakı içerken dinlemeyi en çok sevdiği şarkıda da dediği gibi, o eski hâlimizden eser yok şimdi. Ümit’ten ümidimi kesince kendime sokakta yeni arkadaşlar edinmeye çalışıyorum. Var birkaç kişi… İşleri güçleri kızlara laf atmak, öteki mahalleyle kavga etmek, pencerelerden milleti dikizlemek, sokaktan pis pis şeyler yemek… Pek bana göre değil aslında ama hiç yoktan iyidir, ne yapalım… Takılıyoruz işte.

Akşamları epey geç gelmeye başladım.

Annem kızıyor, çünkü kapıda kalmayayım diye, ben gelene kadar uyumuyor, bekliyor. Arada bir istemeden de olsa kavgaya karıştığım da oluyor. Biri sana bulaştı mı, kendini korumak zorundasın, çaresi yok. Bazen ufak tefek çizikle, yara bereyle geliyorum eve. Annem paniğe kapılıyor, “Oğlum, n’apıyorsun sen dışarılarda, bu ne hâl!” diyor. Babamsa –ki pek nadir konuşur kendisi– “Yahu saçmalamayın, kedi o! Kavga da eder, sokakta da yatar, insan ettiniz iyice başımıza!” diye çemkiriyor. Teessüf ederim. Kedi mi? Benim adım İbo bir kere. Üstelik sen vermiştin bana bu ismi, hatırlatırım…
 
 
Emel Aslan
Ankara, 2012

 
 
 

Emel Aslan‘ın Teessüf Ederim öyküsü daha önce Mahalle Baskısı Dergisi‘nin 2012 Mart-Nisan sayısında yayınlanmıştır. Teessüf Ederim, 2017’de Edebiyatist Yayınevi‘nden çıkan Pati Öyküleri’nde de yer alıyor.

 
 
 

10 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 5 Ekim 2020 at 09:09

    Emelcim, Dedektif Dergi‘de okuduğum ilk hikayenden bu yana, bizde de yazacağın öykülerini sabırsızlıkla bekliyordum. Çok beğendiğim kalemini şimdi SenVeBen‘de de okuyabileceğim için çok mutluyum. Hoş geldin aramıza canım ❤️🤗

    • Yanıtla Emel Aslan 5 Ekim 2020 at 09:22

      Canım Didem, çok teşekkür ederim, aranıza katılmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Hep birlikte bol üretimli ve bol paylaşımlı günlerimiz olsun umarım. 🤗🙏🌼

  • Yanıtla Deniz Süerkan 5 Ekim 2020 at 10:51

    Bayıldım, okurken acaba bir kız çocuğu mu, o yüzden mi onu okula göndermiyorlar, diye düşünmüştüm; sonunda bir ****** çıkması hem yüzümü güldürdü hem de ******’nun hırsına hayran kaldım.
     
    Yüreğinize sağlık.

    • Yanıtla Emel Aslan 5 Ekim 2020 at 12:37

      Çok teşekkürler, sevgiler… 🤗🌼

  • Yanıtla Burak Süalp 5 Ekim 2020 at 12:17

    Emelcim, SenVeBen ailesine katılacağını, harika öykülerini burada da yayınlayacağını duyduğumda çok mutlu oldum. Dergi ailesinin iyi bir yazarla birlikte iyi bir dost kazandığını düşünüyorum.
     
    Öykünün başından itibaren çocukluk yıllarıma gittim. Elektronik oyuncaklarla değil, sokaklarda oyun oynayarak büyüdüğümüz o yılları yaşadım satırlarının arasında. Sayende güne çok güzel anılarla başladım.
     
    Kalemine sağlık canım arkadaşım!

    • Yanıtla Emel Aslan 5 Ekim 2020 at 12:39

      Çok teşekkür ederim Burakcım, burada, aranızda olmak çok güzel. Birlikten kuvvet ve enerji doğuyor gerçekten, iyi ki varsınız! 🤗🙏🌼🥰

      • Yanıtla Gökçe Çiçek Gönülaçar 6 Ekim 2020 at 12:45

        Öncelikle hoş geldiniz. Akıcı bir kalem daha geldi aramıza ne güzel çoğalıyoruz.
         
        Evimde bir hayvan beslemiyorum ama balkonumun altında yedi sekiz tane kedi var. Daha geçen aksam onları izlerken, ah bi konuşsalar neler anlatırlar kim bilir, dedim. Öyküyü okuyunca kimse altından minnoş, kıskanc tatlı bir kedi çıkacağını tahmin etmez. Sürpriz sonlu, muhteşem bir öykü okudum.
         
        Devamlarını da merakla bekliyorum.
         
        Sevgiler ❤

        • Yanıtla Emel Aslan 6 Ekim 2020 at 13:37

          Çook teşekkürler Gökçe Hanım, hoş buldum. 🤗 Beğenmenize çok sevindim. Hep birlikte ürettiğimiz güzel günler diliyorum. 🌼

  • Yanıtla Demet Uncu 6 Ekim 2020 at 15:21

    Ne güzel anlatmışsınız Emel Hanım.Sonu hepimiz için sürpriz oldu. 😊 Okurken çocukluğuma götürdünüz beni. Kaleminize sağlık.
     
    Hoşgeldiniz aramıza.
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Emel Aslan 6 Ekim 2020 at 15:24

      Çok teşekkürler Demet Hanım, hoşbuldum. Sıcak karşılamanız için ayrıca teşekkürler.
       
      Sevgiyle 🌼

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan