Bi' Dolu Mola

Her Gün Bir Umut | Şaşırtan Bir Perşembe

24 Aralık 2020

Yazı: Her Gün Bir Umut | Şaşırtan Bir Perşembe | Yazan: Elif Bilici
 

İndeks

Birinci Bölüm: Sıradan Bir Pazartesi
İkinci Bölüm: Karışık Bir Salı
Üçüncü Bölüm: Çarşafa Sarılmış Bir Çarşamba
Dördüncü Bölüm: Şaşırtan Bir Perşembe
Beşinci Bölüm: Heyecanlı Bir Cuma
Altıncı Bölüm: Umut Dolu Bir Cumartesi
Yedinci Bölüm: Huzurlu Bir Pazar

 

Dördüncü Bölüm – Şaşırtan Bir Perşembe

 
Dün nasıl o kazayı yapmıştı, nasıl iş buralara gelmişti anlamamıştı Can. Uykusuzluğun da etkisiyle migreni tutmuş, boş boş önüne bakıyordu. Hayatında daha önce hiçbir hastayı beklememişti ameliyathane kapısı önünde. Gergindi çok, bir canlıya zarar vermiş olmayı kabullenemiyordu.

Heyecan ve merakla başlayan bir çarşamba günü nasıl yerini panik ve korku dolu bir perşembeye bırakmış, kazadan sonra o sekiz saat nasıl geçmişti hâlâ aklı almıyordu. Önüne uzatılan karton bardaktaki kahveye kaydı gözü. Ne zamandır Melisa uzatıyordu kahveyi onu bilmiyordu. Gözlerini Melisa’ya kaydırdı. Kazadan beri o da Can’ın yanındaydı. Olayın etkisiyle ne kadar sarsılmış ve şok geçirmiş olsa da kısa sürede kendini toparlamış üzerine bir de Can’a destek olmaya çalışıyordu.

Gülümseyerek yeniden elindeki kahveyi Can’a işaret etti “Bu defa üzerime dökülmesin diye ben getirdim” diyordu. Ne kadar gülümsese de o dudaklarındaki kıvrımda bir korku, endişe gizliydi. Can bunu görebilmişti.

Kahveyi aldı, kafasıyla teşekkür etti. Konuşası gelmiyordu. Düşünüyordu sadece. Bir anlık dalgınlık, nasıl birisinin incinmesine sebep olmuştu? Sadece merak etmişti, Melisa ile bir hayal kuruyordu ve bu hayal için merak ettiği şeyleri öğrenmesi gerekiyordu. Sadece masum bir konuşma, bir anlığına başını sağa kaydırması ve sonra kaza…

Defalarca düşünmüştü hastaneye geldiklerinden itibaren. “Nasıl yapabildim? Nasıl ben etrafıma bakamayacak, temel bir kuralı atlayacak kadar kapıldım?”

Kendini sorgulamaya biraz daha devam etse neredeyse Melisa’yı suçlayacaktı. Biliyordu bunu çünkü senelerce sevmekten kaçmıştı, incinmektense, kendisini birisine ait hissetmektense yalnızlığın monotonluğunda yaşamayı kabul etmişti. En korktuğu da buydu, birisini çok umursayıp, başka birisine ya da kendisine farkında olmadan zarar vermekti.

Kahveden bir yudum alıp, belli belirsiz bir bakış attı Melisa’ya doğru. Gözlerini ileriye dikmiş, kıpırtısız duruyordu.

“Nasıl bu kadar sakin kalabiliyor ya da kalması gerektiğine kendisini ikna edebiliyor? Endişeli olduğunu anlıyorum ama o kadar güzel savaşıyor ki her şeyle, yılmıyor, dimdik durmak için adeta savaşıyor” diye düşündü Can.

O sırada Melisa sakince nabzını sayıyordu. O kadar endişeli ve korkmuştu ki, nabzının tavan yaptığını fark etmiş, sakince durup nabzını saymaya çalışıyordu. Bir mülakat heyecanı ile başlayan gün nasıl hastanelerde sonlanmıştı anlamamıştı.

“Nasıl her şey bu kadar üst üste gelebiliyor? Neden sürekli her iyi hissettiğim an çakılıp kalıyorum? Oysa ne güzel tam kendimi anlatıp ondan özür dileyecektim, durumumu anlatacaktım ona. Ama yine her şey yarım kaldı. Baksana adamın gözünün feri döndü, ben neler düşünüyorum hâlâ?” diye kendini suçlamaya devam ediyordu.

Can’ın belli belirsiz kendisine baktığını yakalamıştı. Ama ona direk bakmaya utanmıştı, ne sıfatla yanında olduğunu düşünüyor, acaba fazlalık mı yapıyorum diye de arada düşünüyordu. Ama kazada beraberdiler, onu yalnız bırakamazdı. Hem ne kadar üzülmüştü Can, kendisi ne kadar korkmuştu. Hissetmişti o anda, kaza anında Melisa’ya bakıp defalarca iyi misin diye sormuştu Can. Sonra Melisa’nın arabanın önündeki kalabalığı işaret etmesiyle, birisine çarptığını anlamış o andan itibaren de Can bambaşka bir hale bürünmüştü. Yüzündeki o güven veren ifade endişeye dönüşmüştü.

Ameliyathanenin açılan kapısının sesi ile ikisi de kafasını sola doğru çevirdi. Çıkan doktor gülümseyerek yaklaşmıştı “Can Bey, her şey yolunda. Hayati bir tehlikesi yok. Bir süre bakıma ihtiyacı olacak” diyerek uzaklaşıyordu ki geri döndü, “Buraya sürekli araba kazasında ya da çeşitli sebeplerden hayvanlar getirilir, telefonlarını bırakıp evlerine giderler. Biz de durumu arayarak bildiririz, gelir ödemeyi yaparlar. Burada bir köpek ameliyathanedeyken bekleyen çok az kişi vardır, siz bu köpeği sahiplenmek ister misiniz? Hem bir süre bakıma ihtiyacı olacak, sol ayağı kırık.”

Can, bir canın sorumluluğunu alabileceğinden emin değildi. Aniden bir refleks olarak Melisa’ya döndü “Ne yapalım sence?”

Melisa sorudaki gizli biz öznesine takılmış bir yorum yapamamıştı. Can o anda kırdığı potu fark edip, “Hiç daha önce bir hayvan bakmadım, sorumluluklarından çok haberdar olduğumu sanmıyorum. Ama onun için çok endişelendim. Benim için hayvan, insan olmasından ziyade bir canlı olması ve ona zarar vermiş olmam çok etkiledi” diye içindekileri bir çırpıda söyledi.

Veteriner gülerek, “İyi ya bir arkadaşınız olur. Burada beklemiş olmanız bile sorumluluk almaya hazır olduğunuzu gösterir. Siz bir düşünün, öğleden sonra uyanmış olur.”

Dönüp gitmişti; Can, Melisa’ya baktı. Eliyle kapıyı işaret etti, artık gidebilirlerdi. Yeniden arabaya bindiler, sessizce Melisa’nın evine doğru yol aldılar. Melisa inerken Can “Kusura bakma bu şekilde bir gün yaşamanı istemezdim. İlk defa böyle bir şey yaşadım, yanımda olduğun için çok teşekkür ederim” dedi.

Melisa, yine o mütevazi gülümsemesi ile elini Can’ın elinin üzerine koydu, “Her şeyi kontrol edemeyiz hayatta. Demek ki kaderimizde çarşamba başlayan araba yolculuğumuzun, perşembe günü bitmesi varmış. Sen şimdi o köpeği alacak mısın onu düşün bence. Çünkü sonrasında her sabah nerede gezdirmen gerektiğini de düşünmelisin“ diyerek arabadan indi.

Eve gitmesi, yatağa girmesi, sabah çalan alarmı kapatması… Hepsi sanki bir saniye sürmüştü Can için. Uyandığında saat on birdi, ofisten defalarca aranmıştı. Şansına bugün toplantısı yoktu, muhtemelen Ali merak etmişti. Hemen arayıp durumu bildirdi bugün gelemeyeceğinden bahsetti.

Melisa’yı gördüğünden beri iki haftadır ilk defa onun dışında bir şey düşünüyordu, köpeği sahiplenmeli miydi?

Saat ikide veterinerin kapısından çıkarken, karşıdan gülerek gelen Melisa’yı gördü. “Ben de ne yaptığını merak ettim, telefonunu aramaya çekindim, belki iştesindir diye. Eğer sen gelmediysen ne durumda diye öğrenmeye geldim” diyordu Can’ın yanına geldiğinde.

Can gülerek arabayı işaret etti, “Peki bu defa ben ve Pirgi seni evine bırakabilir miyiz?”

Melisa, ”İsmi Pirgi demek, sevmek. Üzgünüm bir randevum var, sadece beş dakika görmek için uğramıştım. Ama aslında beimn de sana sormak istediğim bir şey vardı, haftaya cuma müsait misin? Belki bir kahve içerdik diye düşünüyordum” dediğinde Can’ın kalbi yerinden çıkacaktı.

Haftaya cuma tabi ki müsaitti, şu andan itibaren bir hafta daha nefes almak için bir sebebi vardı.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Elif Bilici

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan