Bi' Dolu Mola

Her Gün Bir Umut | Huzurlu Bir Pazar

14 Ocak 2021

Öykü: Her Gün Bir Umut | Huzurlu Bir Pazar | Yazan: Elif Bilici
 

İndeks

Birinci Bölüm: Sıradan Bir Pazartesi
İkinci Bölüm: Karışık Bir Salı
Üçüncü Bölüm: Çarşafa Sarılmış Bir Çarşamba
Dördüncü Bölüm: Şaşırtan Bir Perşembe
Beşinci Bölüm: Heyecanlı Bir Cuma
Altıncı Bölüm: Umut Dolu Bir Cumartesi
Yedinci Bölüm: Huzurlu Bir Pazar

 

Yedinci Bölüm – Huzurlu Bir Pazar

 
Camdan esen rüzgarın vücudunda yarattığı ürperti ile uyandı Can. Kafasını esintinin geldiği yöne doğru çevirince güneşin parıltısı gözlerini kamaştırdı, Melisa’nın varlığı ise yüzünde bir gülümsemeye neden oldu. Beraber kaldıklarında da Melisa hep Can’dan önce uyanır ya kitap okur ya da öylece gökyüzüne bakardı. Bu anlarda onda gördüğü huzuru o kadar severdi ki Can, bazen özellikle uzaktan onu ve huzurunu izlerdi. Yine öyle erken uyanmış ve balkona çıkmış etrafa bakıyordu. Elinde kocaman bir bardak su vardı.

“Ne güzel insanın sevdiği insanla sabaha uyanması!” diye düşündü.

Balkondan öne doğru eğilmiş, yavaş yavaş hareketlenen Ege esnafının paniksiz ama hızlı hareketlerini izliyordu Melisa. Bir anda güneşin ışınları ile sol elinden gelen yansımaya takıldı bakışları. Sol eliyle tuttuğu balkon demirini serbest bıraktı, elinin parmaklarını açarken gülümsedi. Bir pazar sabahı Can ile evlenmiş olarak uyanmak hâlâ rüya gibi geliyordu. Onunla tanışalı neredeyse iki sene olacaktı, her ne kadar baştan sona bakıldığında tesadüfler zinciri gibi gözükse de bunun tesadüf değil de olması gereken olduğunu düşünüyordu. Tesadüfler bizim sadece hayatta bir sonraki adımları bilmediğimiz için adlandırdıklarımızdı. Belki sürpriz, belki hediye ya da tesadüf herkes için ayrı anlamı vardı yaşananların.

Yataktan gelen çarşaf seslerine doğru döndü, kendisine gülümseyen Can’ı gördü.

“Ayy gözüne gözüne güneş girdi benim yüzümden! Kapatayım mı camı uyandırdım değil mi seni? Çok yoruldun kaç saat araba kullandın o kadar oynamanın üzerine!”

Son cümlesini gülerek söylemişti Melisa, çünkü dün gece düğünde Can adeta çılgınlar gibi pistten inmemişti. Onu o şekilde ilk defa görenler şoka girmişti ama herkes çok da eğlenmişti.

“Hayır hayır, çok iyi oldu. Günü dolu dolu yaşarız iyi ki uyandım. Günaydın.”Gülümseyerek cevap vermişti Can.

Melisa kelebek gibi balkondan içeri sıçradı, Can’ın üzerindeki pikeyi kaldırıp, “O halde ben hemen bir duş alayım, sonra bir Ege kahvaltısı yapalım. Çünkü kurt gibi acıktım. Dün kimse bize aç mısın demedi, kendi düğünümde aç kaldım.”

Kocaman bir kahkaha atmıştı cümlesinin arkasından.

Can, gülümseyerek Melisa’nın duşa yönelmesini izledi. Kapıyı kapattığından emin olduktan sonra valizine doğru gitti, hazırladığı küçük kutuyu alıp almadığından yeniden emin oldu. Unutmadığını görünce sevindi.

Melisa çıkana kadar birkaç sayfa okumak için kitabını eline aldı. Kaldığı yeri açtığında sayfanın arasında ayraç yerine kahve tutacağı vardı. Üzerinde ise o bildiği el yazısı ile bir not;

“Üzerime o kahve döküldüğünde çok üzülmüştüm. Ama ilk günümüzde ait o tutacağı atacağımı düşünmemiştin, değil mi sevgilim?”

Can gülümsemişti yine. Ne kadar çok şey değişmişti hayatında Melisa’yı gördüğü o günden itibaren. Daha enerjik, eğlenceli, mutlu ve daha mantıklı bir insan olmuştu. Mantıklıydı çünkü artık önceliklerini belirleyebiliyordu.

“Hediyemi bulmuşsun!”

Melisa yine heyecanla konuşuyordu, duştan çıkmış Can’ın elindeki kahve tutamacını görmüştü.

Can yerinden kalkıp, Melisa’yı öptü ve duşa girdi. İkisi de hazır olduğunda odadan çıkmak için kapıya yöneldiklerinde Can valizinden bir kutu aldı eline. Melisa, ne olduğunu anlamaya çalışarak baktı. Ama her zamanki gibi Can’ın ona söyleyeceği zamana kadar merakını kendine saklamaya karar verdi.

Otel Alaçatı’nın merkezindeydi, özellikle her şey dahil bir otel yerine doğa ve bulundukları kasaba ile iç içe olmayı tercih ettiklerinden butik bir otel ayarlamışlardı. Beş dakikada yürüyerek kahvaltıcıya vardılar, bütün masanın harikulade Ege lezzetleri ile donatılması sadece on dakikayı almıştı.

Can elindeki kutuyu Melisa’ya uzattı, Melisa parlayan gözleri ile aldı kutuyu. Kutunun üzerindeki ipi, kutuya zarar vermeden açtı. İçinde kağıtlar, peçeteler, fişler ve hatta şeker kağıtları vardı. Melisa başta anlayamadı, ta ki içindeki tek düzgün parça olan beyaz zarfı eline alana kadar.

Zarfın üzerinde Melisa’ya yazıyordu. Can’ın ona mektup yazmış olma ihtimali o kadar düşüktü ki? Melisa, onun el yazısını dahi bilmezdi. O kadar az kağıt kalem kullanan birisiydi ki Can. Heyecanla elindeki zarfı açtı, okumaya başladı;

“Sen bunu okuyorsan demek ki her şey hayal etmiş olduğum gibi gitti. Bugün günlerden cumartesi, az önce doğum günümü kutladık kalabalık bir şekilde. Sayende yaşadığım en güzel doğum günüydü ve seni o gece kapıda gördüğümde tek bir soru sordum kendime ‘Neden evlenmiyoruz?’ Sonrasını zaten biliyorsun.

Seninle tanıştığım o pazartesi gününden itibaren, pazartesilerim sıradan değil, hayatın bana getireceği sürprizleri beklediğim gün oldu.

Pazartesinin yansıması olan salı günlerim heyecanlı bekleyişlerim oldu.

Hep derler ya “Çarşamba çarşafa sarılır” diye, sayende o çarşafların arasında güzel yüzünü görmek için uyanır oldum.

Umudumu kaybettiğim anlar yerine, “Henüz gün bitmedi şaşırmaya hazır ol!” diyen perşembelerim oldu.

İlk buluşma heyecanını, standartlaştırdığımız cuma buluşmalarımız ile kocaman bir yıla taşıdık.

Ve bir cumartesi gecesi seninle bütün hayatı yaşamak istediğime karar verdim.

Eğer bütün hayalim gerçek olursa, bu paketi pazar günü açıyor olacaksın. Ve sadece yedi gün değil, bir ömür birlikte olacağız demek!

Not: Bu kutudakilerin hepsi, bu zamana kadar seni gördüğüm ilk andan beri sakladıklarım. Sadece karşılaştığımız o kahveciden bir anımız yok, o da ilk günün acemiliği olsun.

Sevgiler,
Can”

Melisa’nın gözünden yaşlar akıyordu. Farkında olmadan o kutudaki bir günlük boşluğu kendisi doldurmuştu. Günlere kendimiz anlamlar yüklediğimizde nasıl güzel anlar çıkıyordu karşımıza?

Melisa’nın düşünceleri duyduğu cam kırılması sesi ile bölündü. Refleks olarak arkasına dönerken bakışları Can ile kesişti, Can sadece gülüyordu. Melisa merakla arkasına baktığında çarpıştıkları için elindeki limonata bardağını yere düşüren bir kadın ve ondan özür dilemeye çalışan bir adam gördü.

Kahve gitmiş yerine limonata gelmişti, pazartesi değil, pazar günüydü ama hayat mucizelerle akmaya devam ediyordu.
 
 
Elif Bilici
 
 

…SON…

 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan