Patikli Seyyah

Dar es Salaam | Tanzanya’yı Keşfediyoruz

4 Mart 2021

Yazı: Dar es Salaam | Tanzanya'yı Keşfediyoruz | Yazan: Pelin Öncüoğlu Işık

 

İndeks

Birinci Bölüm: Dar es Salaam
İkinci Bölüm: Stonetown
Üçüncü Bölüm: Jambiani
Dördüncü Bölüm: Jozani
Beşinci Bölüm: Mnemba Adası
Altıncı Bölüm: Matemwe ve Nungwi Plajları

 
 

Dar es Salaam

Hayatımda ne zaman birşeyler üzerime gelse kendimi yeniden bulmak ve kafamı dağıtarak yeniden toplamak için yollara koyulurum. Bu sefer de aynı ihtiyaç içerisinde sevgili hayat arkadaşımla birlikte yollara koyulduk. Son dakika yapılmış bir plan ile kendimizi Dar es Salaam uçağında bulduk.

Aslında hayatımızda küçük bir pencere açmamıza yarayan bu gezi, Kurban Bayramı resmi tatiline denk geldiği ve böyle bir yolculuğun organizasyonu için geç kaldığımızdan Zanzibar‘a yapmayı düşündüğümüz seyahati Dar es Salaam üzerinden yapmayı planladık. Böylece birbirlerinden çok farklı olan Tanzanya kıta ülkesini ve Zanzibar adasını ayrı ayrı tecrübe etme şansımız olacaktı.

Dar es Salaam

Aktarmalı uçağımız Dar es Salaam’a indiğinde akşam olmuştu bile. Koskoca bir ülkenin dışhatlar havalimanından çok ufak bir kasabanın otobüs terminaline benziyordu. Tanzanya bize kapıda vize uygulayan pek çok ülkeden biri. Gelmeden önce araştırma yaptığım için havalimanında bir form dolduracağımızı ve bu formları doldurmak için kalem verilmediğini, havalimanında kalem bulmanın zor olduğunu okumuştum. Bu yüzden yanımızda kendi kalemlerimizi getirmiştik. Bu durum benden de size küçük bir not olsun.

Dar es Salaam | Tanzanya'yı KeşfediyoruzDar es Salaam Havalimanı’nda formlarımızı doldururken yanımızdaki orta yaş üzeri iki beyin otellerinin adının bizimkiyle aynı olduğunu farkettim. Sırt çantalı seyahatlerimden gelen bir alışkanlıkla hemen yanımızdaki beylere “Biz de Chelsea otelinde kalıyoruz. Gümrükten sonra birlikte gitmek ister misiniz?” diye sordum. Seyahat ederken parayı bölüşebileceğiniz fırsatlar varsa mutlaka bunları değerlendirebilmek için algılarınızı açık tutmakta fayda var. Birlikte seyahat eden iki olgun arkadaş bu teklifimi severek kabul ettiler. Eşim de hemen insanlarla kaynaşan çok sıcakkanlı biri olduğu için bizim otele olan taksi yolculuğumuz çok keyifli bir sohbetle devam etti.

Bu iki bey 70 yaşlarına gelmiş; yeni yerler, yeni kültürler keşfetmeyi seven iki yakın arkadaştı. Zaman içinde eşleri onların bu heveslerini paylaşmak istememiş, onlar ise keşfetme tutkularına gem vurmamış ve seyahat etmeye devam etmişler. Fiziksel olarak ikisi de sportif ve çok sağlıklı gözüken insanlar değildi ama bu onları engellemiyordu.

İki kafadar başladılar dünyanın çeşitli yerlerinde yaşadıkları maceraları anlatmaya. Meğer Tanzanya’ya da ilk gelişleri değilmiş. Onların yaşlarının çok ötesinde olan hayat enerjileri bizim de enerjimizi yükseltti. Mutlaka yolumuz dünyanın veya Türkiye’nin biryerlerinde tekrar kesişir diye birbirimizin kontak bilgilerini de almayı unutmadık.

Yazı: Tanzanya'yı Keşfediyoruz | Yazan: Pelin Öncüoğlu Işık


Dar es Salaam’da binaların balkonları ve pencereleri mutlaka demir parmaklıklarla korunuyor.

Otele vardığımızda otelin restoranı kapalı olduğu için ve bendeniz her daim aç bir insan olduğumdan, havalimanında da bir tane bile yemek satan yer olmadığı için eşyalarımızı odalarımıza bırakır bırakmaz kendimizi sokağa attık. Otelden çıkmadan önce resepsionistler o saatte dışarıya çıkmamamız konusunda bizi uyardılar fakat açlığım hiçbir uyarıyı dinleyecek halde değildi.

❗️Dar es Salaam malesef beyaz turistler için pek güvenli bir yer olarak görülmüyor.

Şehirde oldukça yüksek bir suç oranı var. Ve elbette beyazsanız paranızın olduğunu düşünüyorlar. Şehirde hırsızlık oranı o kadar yüksekki Dar es Salaam’daki apartmanların üçüncü katlarına kadar pencereler demir parmaklıklarla korunuyor. Bankamatiklerin önünde ise 24 saat bekleyen silahlı güvenlik görevlileri bulunuyor. Hâl böyle olunca biz de otelimizin üzerinde bulunduğu Lumumba Caddesi ve yanındaki birkaç sokakta dolanmakla yetindik. Fakat etrafta yemek yiyebileceğimiz açık bir restoran bulunmuyordu. Birkaç sokak satıcısının loş ışıkta isli bir ocakta pişirdikleri güzel kokan şeylere sadece bakmakla yetindik. Yakınlarda bulduğumuz bir marketin tatmin edici olmayan raflarında bulduğumuz birkaç bisküvi akşam yemeğim olacaktı.

Ertesi gün otelde kahvaltımızı yapar yapmaz hayatın sol taraftan aktığı sokaklara kendimizi attık. İlk hedefimiz balık marketi.

Mzizima Balık Pazarı

Bana kalırsa Dar es Salaam’da pek vakit geçirmeyecekseniz ve sadece bir tek lokasyon görmek için vaktiniz varsa gitmeniz gereken yer kesinlikle balık pazarı. Mzizima Balık Pazarı, Dar es Salaam limanının hemen ağızında bulunuyor. Pazarda Hint Okyanusu’nda tutulmuş binlerce balığı ve çeşitli deniz ürünlerini taze olarak görmek mümkün.

Yapabiliyorsanız sabahın ilk ışıklarında pazara gidip o saatlerde gerçekleşen balık mezatını izlemenizi öneririm. Burada yapabileceğiniz en ilginç şey bu. Büyük ve lüks resturantların şefleri sabahın ilk saatlerinde bu pazara gelip en taze balıkları en uygun fiyatla alabilmek için birbirleriyle yarışıyorlar. Mezatlar ortalama bir fiyat koyularak başlıyor ve açık artırmalar kıran kırana geçiyor. Bu mezatları National Geographic’de bir belgeselde izleyip çok etkilenmiştim. Biz o kadar erken bir saatte kalkamadığımızdan sabahki mezatlardan geriye kalan balıklar için açık artırmalara katılan halkı izlemekle yetindik fakat aynı keyfi aldık.

Tanzanya nüfusunun %35’i müslüman. Müslümanların hemen hepsi ve Hristiyanların da büyük bir kısmı fotoğraflarının çekilmesi konusunda pek mutlu olmuyorlar. Bu sebeple elinizde fotoğraf makinası ile dolaşırken mutlaka izin almaya çalışın. Halkın katıldığı açık artırmayı fotoğraflamaya çok hevesliydim fakat halk benimle aynı hevesi paylaşmayınca kameramı kaldırıp, o renkli anları hafızama kaydetmekle yetindim.

Tahta tezgahlara konulan iri balıklar için satıcı bir açılış fiyatı belirliyor. Alıcılar ise yavaş yavaş fiyatı artırıyorlar. Tam bir müzayede. Sonunda balıklar en yüksek fiyatı verene gidiyor. Satıcı, krupiyerlerin uzun tahtalarına benzer bir çubukla alıcının tezgaha attığı parayı alıp balıkları alıcıya doğru itiyor. Hoop alıcı da kendi poşetine veya çantasına atıyor balıkları.

Hijyen şartları gözetilerek yapılmış bir satış olduğunu söyelemeyeceğim fakat rengarenk giysilerine bürümüş kadınların ve kafalarında fes vari şapkaları olan çıplak ayaklı adamların hararetli pazarlıklarını gözlemek oldukça keyifli.

Pazarın denize bakan kısmında ise balıkçı tekneleri mümkün olduğu kadar kıyıya yanaşmış, balıkçılar ise sırtlarına yükledikleri onlarca kiloluk ton balıklarını yavaş yavaş denizden pazarın içlerine doğru taşıyorlar.

❗️Bu arada bu rengarenk görüntüleri kaçırmayın derken sizi koku konusunda uyarmazsam büyük bir haksızlık yapmış olurum. Kilolarca deniz ürününün tahta tezgahlarda pek de hijyenik olmayan şartlarda satıldığını gözünüzün önünde canlandırabilirseniz kokunun ne derece dayanılmaz olduğunu da tahmin edebilirsiniz.

Gölgede dolaşmamıza rağmen Afrika kıtasının dayanılmaz sıcaklığı yüzünden vücutlarımız hararet yapmıştı. Balık pazarının hemen girişinde yerli halkın rağbet ettiği bir yer bulduk. Kapalı birer soğuk içecek aldık ve “Acaba yanına yiyecek bir şeyler alsak mı?” diye düşünürken oturduğumuz yerin önünde, denizin kıyısına çömelip restoranın bulaşıklarını yıkayan genç kadınları farkettik. Aynı bulaşık suyuna batırılıp çıkartılan tabakların farklı bir kapta ama aynı durulama suyunda durulanışını izledik. Yemek yemek isteğimiz anında yok oldu.

Bu esnada bulaşık yıkayan kadınlar o restorandaki tek beyazlar olan bizlere bakıp kıkırdıyorlardı. Fırsattan istifade onların fotoğrafını çekip çekemeyeceğimi sordum. Memnuniyetle izin verdiler. Bir süre sonra benim de onların yanına oturmamı istediler. Böylece eşim bizim fotoğrafımızı çekebilecekti. Kadınların aralarına oturdum. Bir yandan bana sorular sorup bir yandan da küçük bir kedi yavrusuymuşum gibi benim saçımı okşayıp, yanaklarımı sıkmaya başladılar. Bu tuhaf iletişimden sonra kikirdeyerek yanlarından uzaklaştık.

Dar es Salaam Ulusal Müzesi

Balık pazarına kadar gelmişken yürüyerek pazarın 15 dakika uzaklığında olan Ulusal Müze’ye uğramazsanız olmaz. Müze iki katlı bir binadan oluşuyor. İçinde Afrika sanatından pek çok eser bulmak mümkün. Müze odalarının çoğunu atalarımız Homo Sapienslerin ve diğer homo cinslerinin kemikleri oluşturuyor. Homo Habilis, Homo Erectus, Homo Floresiensis, Homo Naledi gibi pek çok adını bilmediğim ve pek çoğu da aynı zamanlarda birlikte yaşamış Homo cinslerinin kemiklerini görmeniz mümkün.

Bazı kemiklerin yaşı 1.8 milyon yıllık. Bu topraklarda bulunan arkeolojik buluntular hiç süphesiz bizim insanlık tarihi ve kökenlerimiz konusundaki bilgilerimizi ve algılarımızı değiştirdi. Kalıntıların bulunuşu, bulundukları yerler ve Homo Sapiens’e uzanan yolculuğumuzu anlatan bilgilendirici tabelaları okurken bu topraklarda Metin Eren isimli bir türk antropoloğun çalışmalarının ve katkılarının da olduğunu okuyup heyecanlandım. Bu heyecan ve mutluluğu onun adını daha önce duymamış olmamızdan dolayı gelen utanç takip etti.

Müze, Tanzanya’nın tarihini anlatırken Zanzibar adasının nasıl yüzyıllarca köle ticareti için kullanıldığını, nasıl Arap emirleri tarafından yıllarca adanın yönetildiği, müslümanlaştırıldığı ve de geri bırakıldığı da belgelerle anlatılıyor.

Zanzibar yüzyıllarca köle ticaretinin önemli limanlarından biri olmuş. İnsanlık tarihinin doğduğu bu toprakların yüzyıllarca sömürülmesi, zulme uğraması insanoğulunun kendi tarihine yaptığı ihanetten başka birşey değil. İnsanoğlunun atalarının topraklarına yaptığı bu saygısızlığı anlamakta zorlanıyoruz.

Müzede dolaşarak geçirdiğimiz vakit günün sıcağından korunmamızı da sağlamıştı fakat artık otelimize dönüp akşam için enerji toplamamızın vakti gelmişti.

Kariakoo

Geri dönüş yolunda otelimizin çok yakınında sokaklarda aşırı bir kalabalık farkettik. Kalabalığa doğru ilerledikçe kendimizi sokaklar boyunca devam eden bir pazarın içinde bulduk. Sonradan adının Kariakoo olduğunu öğrendiğimiz bu pazarda yok yoktu. Plastik leğen, sepet vb eşyalardan, elbiselere, kurutulmuş balıklara, taze sebze ve meyvelere, oyuncaklara kadar aklınıza gelebilecek her şey burada satılıyor.

Aslında Kariakoo birkaç katlı olarak inşa edilmiş haftanın her günü saat 18.00’a kadar açık olan bir pazarın adı. Fakat pazar zaman içinde sokaklara taşmış ve satıcılar Kariakoo’nun etrafını saran birkaç sokak boyunca gerek tezgahlarda gerekse yerlerde ürünlerini satmaya başlamışlar. İstanbul’un meşhur Salı Pazarı’nı tecrübe ettiyseniz eğer oradaki kalabalığı 5 ile çarparak Kariakoo’yu gözünüzde canlandırabilirsiniz. Muazzam bir kalabalık ve karmaşa. Rengarek baş örtüleri ve uzun elbiseleri içinde salınarak yürüyen siyahi kadınlar, etrafta çıplak ayaklarıyla koşuşturan çocuklar, avaz avaz ürünlerini satmak için bağıran satıcılar, tek tük şaşkın şaşkın etrafa bakınan turistler.

Bence bu pazar gerçek Afrika deneyimlerinden biri. Çantalarınızı çok çok iyi koruyarak etrafta dolanabilirsiniz. Muhtemelen alacak sebze, meyveden başka bir şey bulamayacaksınız fakat sizlere aydınlık kocaman gülümseyişlerini gösteren pek çok Afrikalı ile hoş sohbetler edeceğinizden eminim. Herkes turistlere karşı güleryüzlü, yardımcı ve biraz da meraklı. Pazarın gürültüsü ve hareketliliği bizi yorana ve sıcaktan erime noktasına gelene kadar dolaştık. Ardından duş alıp, dinlenmek ve enerji toplamak için otelimize döndük.

Waterfront

Günün sıcaklığı yavaş yavaş yerini Afrika serinliğine bırakırken şık restoranların olduğunu okuduğum Waterfront’a gidip güzel bir balık yemeği yemek için otelden çıktık.

Bugün yürüdüğümüz yerden çok da uzak gözükmeyen Waterfront’a gidebilmek için minibüsleri kullanabilirdik. Açıkcası ben bu şekilde yolculuk etmek, halkla biraz daha içiçe olmak istiyordum. Fakat resepsiyondakiler bir türlü hangi minibusleri kullanacağımızı söyleyemediler. Hatta birkaç tanesi kendilerinden çok emin bir şekilde, şehrin o kısmına minibüs veya otobüslerle gidemezsiniz, dedi. Yoldan geçen tıklım tıkış minibüslerin şöförlerine Waterfront’a gidip gitmediklerini sorduğumuzda ise bize cevap veremediler, iletişim kurmakda zorlandık.

Şehiriçi ulaşım için aynı zamanda Asya’da kullanılan Tuk-Tuklara benzer motosikletli, yarı açık araçlar var. Bunlardan birine Waterfront için fiyat sorduk. Ve işte tam o sırada içimdeki sırtçantalı gezgin su yüzüne çıktı.

“Nee yürüme mesafesi orası yahu. Turist gördüler ne biçim fiyat biçiyorlar. Daha neler. Yoldan bir araç buluruz, olmadı yürürüz. Çok da uzak değil.”

Bu kelimeleri ettikten sonra 8 km kadar yürüdük. Tatilde bazen içimden öyle bir cimri çıkıyor ki tutabilene aşk olsun. Kim bilir kaç lira için gece boyunca eşimle birlikte yürüdük. Aslında şehirleri yürüyerek keşfetmeyi çok seviyorum. O yüzden seyahat ederken mümkün olduğu kadar yürümeyi tercih ederim. Yolun bir kısmını bugün zaten yürüyüp keşfettiğimiz için mümkün olduğu kadar farklı ama aynı şekilde kısa bir rotadan hedefimize doğru yürümeye başladık. Yolun yarısını geçtikten sonra etrafta yerleşim yerleri azalmaya sadece kenarında yürüdüğümüz otoyol kalmaya başladı. Devasa ağaçların kenarını süslediği vızır vızır ama kaldırımsız yollarda yürüyorduk.

Güneş yeni batmış, hava yeni yeni kararmaya başlamıştı. Göğün tatlı pembeliği de geçince gecenin sesleri ortaya çıktı. Yanımızdan geçen arabalara eşlik eden tiz çığlığımsı sesler. Kafalarımızı sesin geldiği yöne çevirince gördük ki yolun kenarındaki ağaçların tepesine devasa yarasalar üşüşmeye başlamış. Ağaçlar oldukça yüksek olduğu için güvenliğimiz açısından endişe edilecek bir şey olmasa da karanlık ile birlikte önce dev yarasaların sesi, ardından da bizim huzursuzluğumuz artmaya başladı.

Gündüz saatlerinde zaten 6-7 km kadar yürümüştük. Fakat gitmeye çalıştığımız Waterfront otelimizden 10 km uzaklıkta idi. Günün yorgunluğunun ve alışık olmadığımız sıcaklığın üzerine asfalt yolu döven bacaklarımız iyice yoruldu. Eşim cimriliğim yüzünden bana kızıyor, 40-50₺ vermemek için 10 km yürüdüğümüzü düşünüp deliler gibi gülüyorduk. Afrika kıtasında pek de bilmediğimiz bir yerde hava kararmışken gülüşlerimiz tepemizde uçuşan yarasaların çığlıklarına karışıyordu.
Yazı: Tanzanya'yı Keşfediyoruz | Yazan: Pelin Öncüoğlu Işık


Yarasaların altında yapılan onca yürüyüşün ardından o biraları hakketmiştik.

Nihayet yolun kenarında tekrar kaldırımlar gözüktü. Tek tük şehir ışıkları yolumuzu aydınlatmaya başladı. Yerleşim yerlerinin içine tekrar girmiştik. Karnımız epey acıktığı için şansımızı haritada konsoloslukların bulunduğu sokaklarda denemeye karar verdik. Buralarda da kendimize göre restoran bulamadık. Fakat gecenin o karanlığında anlayabildiğimiz kadarıyla Dar es Salaam’ın sanırım en lüks semtine gelmiştik. Birkaç katlı büyük villaların içinde bulunan geniş ve bakımlı bahçelerin önünden geçip durduk. Bu evlerden ara sıra son model arabalar çıkıp şehrin ışıklarına doğru kayboluyordu.

Sonunda Ali Hassan Mwinyi Caddesi üzerinde arabaların ve motosikletlerin oluşturduğu bir kalabalık dikkatimizi çekti. Bir yol kenarı hamburgercisi olan Burger 53.

Yol, şansımız ve maceramız bizi buraya çıkartmıştı. Sonradan gördük ki burası halk tarafından oldukça tercih edilen populer bir yerdi. Harika iri etli hamburgerlerini yiyince bunun sebebini daha iyi anladık. Gecenin yorgunluğunu üzerimizden atmak için bir yerde daha mola verip birer Serengeti birası ile rahatlamaya ihtiyacımız vardı. Bacaklarımız yeteri kadar derman toplayınca da bu sefer riske girmeyip akşamın başında burun kıvırdığım Tuk-Tuklardan biri ile anlaşarak otelimize geri döndük.

Çok şükür günü herhangi bir yarasaya kendimizi ısırtmadan, tek parça olarak bitirmiştik. Her zaman yolun ve maceranın götürdüğü yere gitmekten yana olsam da bazen şansınızı fazla zorlamamakta fayda vardır. Siz benim yaptığımı yapmayın 🙂
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Pelin Öncüoğlu Işık

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan