Uyanış Öyküleri

Her Şey Mümkün | Muris

23 Eylül 2021

İndeks

Birinci Bölüm: Her Şey Mümkün
İkinci Bölüm: Örüntü
Üçüncü Bölüm: Muris

 
Öykü: Her Şey Mümkün | Munis | Yazan: Nuket Doyuranİlk günler gelen giden eksik olmadı. Köy halkı ölü evini boş bırakmamak için birbiri ardına ziyaretlerini, beraberlerinde birkaç kap yemek getirmeyi ihmal etmeden sürdürdüler. Mevtanın yedi mevlidi de okunduktan sonra gelgitler azaldı, ev sessizleşti, en nihayetinde adam koca evde bir başına kaldı. Salonun açık penceresinden içeri süzülen tatlı yaz melteminin keyifle sallandırdığı bembeyaz perdenin hemen arkasındaki koltuğa oturdu ve tekdüze hayatının güvenli sularında temkinli ilerlerken bir anda yaşamına tepeden inivermiş hareketliliğin ayrımında ama nedenini tam bilmeksizin, henüz eli gidip okuyamadığı mektubu alıp arkasına yaslandı.

*

Karısına birkaç gün daha burada kalması gerekebileceğini bildirdiğinde zavallı kadıncağız kocasının ruh halini sesindeki tınıdan çıkarmaya gayri ihtiyari çalışsa da başarılı olamadı. Ne de olsa kocası çok da konuşkan bir insan değildi. Sadece bazı geceler efkâr basardı da hayatın adaletsizliğine sövmeye başlardı. O da “Yapma böyle, eziyet etme kendine” diyerek eliyle sıvazlardı sırtını kocasının. Anlayışlı, munis bir kadındı. Ufak tefek bedeninde sevgi dolu kocaman kalbi ile, kocasından aşkını ve şefkatini hiçbir zaman esirgememiş ve de onun suskunluğunda bulabildiği izlerle yetinmeyi öğrenmişti. Annesinin ölümü sonrasında artık hiçbir yerlere sığamayan, iyice hayattan, insanlardan bunalmış olan kocasının ruh sağlığının afiyeti için satıp savıp şehre yerleşmeye bile gönüllü olmuştu. Çocuğunun olmaması onun için bir sorun teşkil etmedi. “Hayırlısı buymuş” dedi üstünde durmadı. Kocası isteseydi belki o zaman bir çare ararlardı yana yakıla ama hiç gerek kalmadı.

*

Adam, mektubun üzerindeki el yazısını tekrar okudu: “HER ŞEY MÜMKÜN”. Bir an teyzesini, sağlığında arayıp sormamış olmanın suçluluğu kalbini acıttı. Aralarındaki ilişkinin olsa olsa kurulamayan sıcaklıklar, gösterilemeyen hassasiyetler olduğunu düşünüp bir nebze içini rahatlattı. Eğer üzerinde çok hakkının geçtiğini düşündürecek anılarla dolu bir hafızaya sahip olsaydı, şu an çok daha derin bir üzüntü duyardı. Ama yumuşak başlı annesiyle yakından uzaktan ilgisi olmayan bir karaktere ve aşılmaz duvarlara sahip büyük teyzeyle kim sıcak ilişki kurabilmişti ki? Kaldı ki, onun da yaşadığı sürece kimseden böyle bir beklentisinin olmadığı aşikardı. Ama şu mektup olayı kafasını karıştırıyordu. Her ne kadar içinde yazılanları şiddetli bir şekilde merak ediyor olsa da son derece karışık duygular içindeydi.

Tereddütlü titrek ellerine baktığında içi ürperdi. Tıpkı o garip genç adamın evinde yaşadığı his tekrar bedenine gelip yerleşmiş gibiydi. Bir yandan yaşanacak olağanüstü bir deneyim kulağına müjdelenmiş gibi içi kıpır kıpır bir hâl, bir taraftan ise görünen hiçbir sebebe bağlanamayacak türden delicesine bir korku içindeydi. Derin bir nefes aldı ve topladığı cesaretin rüzgarını kaçırmadan mektubu açtı.

*

“Fani dünyadan gelip geçmiş bir ruhtan,

Mektubumun seni şaşırttığını biliyorum. İnan bana hayatımın şu son baharında kalbimin en bilinmedik köşelerine ışık tutan bütün düşünceler, bütün hissiyatlar şu garip teyzeni öyle derinden sarsıp kendine getirdi ki bunları seninle paylaşmak için içimde duyumsadığım derin arzunun kâğıda döktüğü ruhumun seslenişini duymaktasın.

En umutsuz hissettiğim, artık karamsarlığın ve hayatın anlamsızlığına inancımın bütün hücrelerimi istila ettiği, biçare kaldığım dönemimde yaşadığım mucize beni kendime getirdi. Şu fani dünyada başka türlü hissetmenin mümkün olamayacağına tüm kalbimle kani olmuşken, başka bir boyutta olabileceklerin ihtimaline çok uzakken, beni sarsıp gözlerimi açan neydi anlatmak istesem inan bunu layıkıyla beceremem. Ama beni bu duruma iten sebebe her daim, şu satırları okuduğun zaman diliminde bile, şükür içinde olacağımı bilmeni isterim.

Ardı ardına gelen kayıplardan sonra bahsettiğim buhran dolu zamanların sonunda birden bir küçük mum yandı zihnimde. Artık ruhum sıkışıp kaldığı zindanlardan özgürlüğe giden yolu göstermek için yanıp tutuşuyordu sanki. Her an benim gözlerimi açmak için gönderilen işaretler, bir müddet sonra dikkatimi çekmeye başlamıştı. Bazen gecenin sabahla buluşmasına çok az kalmış bir vakitte sanki biri beni dürterek uyandırıyordu, “Kalk” diyordu sevecen ve şefkat dolu bir ses, “Kalk ve bu saatlerin huzurunda kalbini dinle.” Kimi zaman açık kalmış olan televizyonda bakışlarım şuursuzca gezinirken sanki bir cümle dikkatimi çekiveriyordu da irkiliyordum birden, ses mi birden açılıverdi diye hayretler içinde, “Kendini gör” diyen sunucu kadının sesine kulak kesiliyordum. Adetim olmadığı halde son zamanlarda sık sık uzun yürüyüşlere çıkar olmuştum, daha önce pek de umursamadığım sesler, bazen bir kuş, bazen yaprakların rüzgarla dans ederken çıkardığı hışırtı, bazen yağmur damlalarının bir çatı oluğundan toprağa her inişindeki tını kulaklarıma doyumsuz bir senfoni gibi gelmeye başlamıştı. Artık bacaklarımda derman kalmadığında bir ses sanki zihnimde yankı buluveriyordu, “Oku”.

Önceleri pek anlam veremesem de zamanla gördüğüm, duyduğum her şeyi, üstündeki örtüden sıyrılmış safiyane akılla okumam bilgisine vakıf oldum. Kendime bile izahından çekindiğim ne kadar ne kadar hâl ve tutum varsa, tüm duygularımın altında yatan ne kadar mücbir sebep varsa bir bir zihnimde doğmaktaydı. İlk zamanlar, yalnızlığın ve senelerin acılı kaderinin sırtıma yüklediklerinin yol açtığı sevgisizliği o kadar derinden hissetmeye alışıkmışım ki kalbimde yanmaya başlayan hakikat meşalesinin aydınlığı gözlerimi kamaştırıyordu. Hatta zaman zaman korku ve huzursuzluk beni yolumdan alıkoymak için meydana çıkar gibiydi. Ama bir süre sonra anladım ki ben pervane misali ateşe koşmak için can atar hâldeydim. Korkularım ve çekincelerim sadece zihnimde yarattığım illüzyonlardı.

En başından en sonuna hayat serüvenimi anlatmanın seni sıkacağından endişe ettiğim gibi, yaşadığım her şeyin birbirinin tekrarı olduğuna, değişen tek şeyin sadece zahirdeki görüntüler olduğu gerçeğine vakıf olmanın mutluluğu içindeyim. Fakat şunu bilmeni isterim ki sen benim için kız kardeşimin evladı olmaktan çok daha ötesin. Bu sözlerimle şu an yüzündeki şaşkınlık ifadesinin büyüdüğünü hayâl etmek çok da zor değil. Ama açıklamama izin vereceğinden hiç kuşkum yok, konuyu uzatırsam lütfen kusuruma bakma. Dedim ya son zamanlarda ruhumun sesini duymaya başladığımdan beri, onun, eski benliğimi ele geçirip ortaya çıkışındaki izlerini takip etmek beni öylesine büyük bir neşenin içine bırakıveriyor ki.”

*

Mektubun devamında, teyzesi, hayata neşe içinde tutunmayı bir türlü seçemeyişinden, insanlara karşı kalbinde samimiyet ve sevgi barındırmak yerine hep şüphecilikten yana durduğundan bahsediyordu. Kendisi gibi sevgisiz ve umuttan bihaber bir çocuğu dünyaya getirmek istememesinin altında yatan sebeplere ve korkulara ancak bu yaşında vakıf olduğunu okuduğunda, adam, gözyaşlarına hâkim olamadı. Her satırda sanki kendi içinden fışkıran sözcüklerinin duvara çarpıp geri kulaklarında uğuldamasını duyuyordu.

*

“Koca bir ömür heba oldu diye akıttığım gözyaşlarıma hâkim olamadığım günlerden bir gün kapım çalındı. Uzun yoldan gelen, yorgun bir genç soluklanmak için bahçedeki ağacın altında biraz dinlenmek istedi. Ona ikram ettiğim soğuk ayranı içerken hiç adetim olmadığı halde daha ziyade ben konuştum. Yaşadığım yüzleşmeler neticesinde su yüzüne çıkan mutluluk ile geç elde edilmişliğin yaşattığı hüsran o kadar iç içe geçmişti ki yolumu kaybetme korkusuyla, yoldan gelen yabancıya hesapsız kitapsız kalbimi açtım. Şu fani dünyada bir başıma olduğumdan, ben gittiğimde ruhumdan geride bıraktığım tüm izlerin sahipsiz kalacağı düşüncesinin kalbimi nasıl acıttığından bahsettim. Her halimi anlar, her sözümün derinlerdeki anlamını kavrar keskin bakışlı bu genç bana, zamandan muaf düşünebildiğimizde her şeyin mümkün olabileceğinden, zanlarımızın etkisiyle kısıtlı bilgilerle kendimizi sınırlandırdığımızdan, uzakta sandıklarımızın gerçekteki yakınlığından bahsettikçe içim sevinçle dolmaya başladı.

Söylediklerinin doğruluğuna kalbim öylesine kefil oluyordu ki buna karşı çıkmam söz konusu bile olamazdı. Gencin tüm sözleri bir şekilde seni işaret ediyordu, seninle bağımızın zannettiğimizden çok daha kuvvetli ve farklı olduğunu o gün kavradım. Garip gencin en son kapıdan çıkarken dönüp bana ‘Yaz’ demesinin bir işaret olduğu bilgisine zaten vakıftım.”

*

Adam, uzunca bir soluklanmaya ihtiyaç duydu. Okuduklarının etkisiyle daldığı derin düşünceler ve yaşadığı sıra dışı haller onu korkutmuş olacaktı ki kafasını biraz olsun toparlamak için, parmaklarıyla ovuşturduğu şakaklarının rahatlamasından medet umdu.

Zihninde garip genç ile yaptıkları sohbet dönüp duruyor, konuşulanların idrakine yavaş yavaş varmaya başlıyordu. Uzun sohbetleri boyunca, hiç adeti olmamasına rağmen, daha ziyade kendisi konuşmuş, kimseye kolay kolay güvenemeyen yapısının temellerini yıkmak istercesine kalbini hesapsız kitapsız açmıştı. Çocukluğunu, babasızlığını, kaybettiği eğitim şansını, bir daha eline kitap almak istemeyişini, herkeste düşmanca tavırları arayıp bulduğunu, hatta böyle dünyaya çocuk getirmekten bile korktuğunu, ki buna karısının belli etmese de içerlediğini, büyük şehre artık başka çaresi kalmadığında geldiklerini, ama burada duvarlarını daha da kalınlaştırdığını bir bir anlatmıştı. O da adamın tüm fazlalıklarını dökmesini sağlamak amacıyla orada bulunuyormuşçasına sükût içinde dinlemişti.

Gözlerindeki hüzün daha cesur bir yaşamın özlemini çektiğini ele veriyordu.

*

Mektubu kaldığı yerden okumaya devam ettikçe teyzesinin koca bir ömür ile ilgili kâğıda dökmüş olduğu tüm duygular bir bir kendi kalbinde eşlerini buldu. Hem hüzünlenmiş hem de tefekkürün gizemli kıyılarında dolaşmaya çıkmıştı. Okudukça korkular, güvensizlikler, acılar, küskünlükler, dışlanmışlıklar arkasında sanki kendi gerçeğini görüyordu. İlerleyen sayfalarda teyzesinin acılardan geçip nasıl piştiğini, hayat boyutunun bu aşamasında sona geldiği zamanlarda olgunlaşıp, farklı gerçeklere vakıf oluşunu takip edebiliyordu. Kendi seçimlerinin sorumluluğunu alıp, yaşanan her şeyi isyan barındırmayan bir kabullenişle kucaklayabilmeyi öğrendiğinde tattığı hazdan bahsettiğinde adamın kalbi ılık ılık dolan hisle titredi.

*

“İşte çocuğum benim serüvenim de böyle. Amacım sana nasihat vermek değil, kendi hayatımın süreçlerine açık bir kalple baktığımda ve hayatı yeni baştan bambaşka bir gözle okuduğumda gördüğüm gerçekleri seninle paylaşmaktı. Umarım seni sıkmamışımdır. Ama inan bana şu an kendimi kuş gibi hafiflemiş, tüm sıkıntı veren fazlalıklarımdan arınmış gibi hissediyorum. Bazen hatalar yapsak da, bazen hata yapmaktan korkup hiçbir şey yapmasak da, bazen küsüp oynamasak da sonra düştüğümüz yerden kalkıp, hayatın devam ettiğini görüp umutlanacağız. Ama her ne oluyorsa olsun hepsi örüntünün parçaları, hepsi sensin, hepsi biziz.”
 
 
Nuket Doyuran

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan