Uyanış Öyküleri

Gölgede | 7 | İksir

11 Mayıs 2022

Öykü: Gölgede | 7 | İksir | Yazan: Nuket Doyuran

 

İndeks

Gölgede | Bölüm 1
Gölgede | Umut | Bölüm 2
Gölgede | Mucize | Bölüm 3
Gölgede | Küçük Bilge | Bölüm 4
Gölgede | Tevekkül | Bölüm 5
Gölgede | Karşılaşma | Bölüm 6
Gölgede | İksir | Bölüm 7
Gölgede | Uyanış | Bölüm 8

 
Kadın, camın kenarındaki koltuğa oturmuş, dışarıyı seyrediyordu. Umut, her zamanki gibi karnı tok, altı temiz olmaktan memnun keyifli keyifli uykunun tadını çıkarmaktaydı. Bir süre sonra kadının içini huzursuzluk sarmaya başladı. Artık son darbenin indirilmesini bekleyen vesvese, kendini görünür kılmak için var gücü ile savaş verir gibiydi.

Abisi gideli bir hayli zaman olmuştu. Üstelik nereye gittiğini söylemeden gizemli bir şekilde çıkmıştı. Kadın, karnının üzerinde sıkışıklık hissettiğinde gayri ihtiyari, sabah deneyimlediği hissi hatırlamaya çalıştı. Nefesini kararlı bir şekilde derinleştirdi. Solukları uzun gel gitler yaparken usulca kendisine tekrarladı:

“Olup biten her şey, olması gerektiği gibi.”

“Her şey yolunda.”

“Güvendeyiz.”

Kalbi huzur bulana, karnındaki sıkışıklık rahatlayana, vesvese bulutları dağılana kadar ruhunun fısıltısını dinlemeye devam etti.

Özünden gelen mesajları dudakları tekrarlarken umulmadık bir şekilde kadın bir nebze sakinleşmişti. Bir iksir bulmuş gibi hissetti. Etkisi kısa süren ama ne kadar sık içilirse git gide kalıcılığı o oranda artacak bir iksir.

Huzurla geçen dakikalardan sonra zihin tekrar kendini duyurmak istediğinde kadın,
“Yine mezarlıkta mı acaba?” diye içinden geçirdi.

Uzun zamandır hem annesini hem babasını kendisinin de ziyaret etmediği düşüncesi zihnine düşünce bir an suçluluk hissi kanına karışmış gibi damarlarında dolaşmaya başladı. Ne çok önem verirdi annesi mezarlık ziyaretlerine, onu hayâl kırıklığına uğratmış gibi hissetmek hoşuna gitmedi. Evin sessizliği, geçmişin arınma isteği, o günün sıra dışılığı, kadını, yaşam serüvenindeki eskimiş anılara götürmeye başladı.

“Onlar yaşıyorlar aslında biz uykudayız, hem de ne gafil bir uyku…” diye annesi konuşmaya başladığında, büyük bir korku gelip yüreğine çöreklenirdi çocukken. Ama yine de öte taraf ve oradakiler ile ilgili anlattığı her şey ona, gizemli dünyasının çevresinde dolanılıp kapısından gizlice bakılan macera dolu bir serüvenin içindeymiş gibi hissettirirdi.

Annesi hızını alamayıp ürkütücü detaylarla anlatımını süslemeye başladığında küçük kızın gözleri korku ile açılır, annesinin kolunun arkasına iyice sokulur, nefesini sessizce alıp verirken dinlemeye devam ederdi. Annesi kesmesin, anlatsın isterdi. Küçücük dünyasından, sıra dışı bilinmezliklerle dolu dünyaya yolculuk yapmanın ruhunda yaktığı kıvılcımlar her yeri ışıl ışıl masal diyarına çevirirken korku yerini tutku dolu duygulara bırakırdı.

“Onlar her yaptığımızı görürler” derdi annesi ölmüş akrabalarını kastederek. Kız babasının kendisini izlediğini gözünde canlandırmaya çalışırdı. Masum bir yalan söylediyse, gece dişlerini fırçalamayı unuttuysa, annesinin aldığı şekerlemelerden onun izni olmadan fazladan yediyse babasının kaşlarını çatmış baktığını görürdü.

“Babanız şimdi bir melek” dediğinde annesi, kız hayâl dünyasının derinliklerinde kaybolmaya başlardı. Kocaman kanatlarını açmış, taa yukarılardan aşağıya bakan, bütün göğü kaplamış çatık kaşlı, melek baba.

“Yattığı yerde dinlensinler hepsi” diyerek kadın sadece kocasını değil, tüm ecdadını selamlamaya ve duaları ile huzura ermelerine katkıda bulunmaya geçtiğinde kızın kafası karışırdı. Yerdeler mi, gökteler mi, dinleniyorlar mı, izliyorlar mı, kalabalıklar mı?

“En azından babam orada yalnız değil” diye sevinir, rahatlardı küçük kalbi.

Annesi devam ederdi anlatmaya:

“Ah anacım, babacım; bir varmış bir yokmuş, hayat göz açıp kapayıncaya kadar bitiveriyormuş. Sanki daha dün küçük bir çocuktum da babamın gelişini beklerdim kapının eşiğine oturup. Anam kızardı, gir içeri, eşikte oturulmaz, iyi değildir derdi de güler, omuz silkerdim. Ne dediyse doğru söylermiş anacım bilemezdim çocuk aklı işte. Babam gelsin de oynasın benimle diye gözüm yollarda kalırdı.”

Küçük kız annesinin de bir zamanlar çocuk olduğu fikrini bir türlü benimseyemezdi. Nasıl olabilir di ki kocaman kadın ufacık bir kız mıydı? Hayâl etmesi komik gelirdi, gülerdi.

“Kız komik mi geldi, ben de çocuktum bir zamanlar.”

“Gerçi asırlar önceymiş gibi, o çocuk ben miydim ben de inanamıyorum ya…” derken artık kendisi ile konuşur gibi fısıldardı.

Geçmişine yolculuk annesinin gözlerini buğulandırmaya başladığında, sesini hüznün tınısı sarardı. Kaderine isyanı diline yansıdığında;

“Ah ben de şans olsaydı anam, babam erkencikten ölmez, başımda sağ olurlardı. Yanı başımda yaşlanırlardı da bebekler gibi bakardım onlara, gözümün önünden ayırmaz da bir dediklerini iki etmezdim. Ah kader hiç gülmedi ki yüzüme…”

Kelimeler dökülürken gözyaşları ile beraber, küçük kız çok üzülürdü annesine. Hiç görmediği babası, onun kanatları, izlediği kızının masum suçları aklından uçuverirdi. Minik elleri ile annesinin ıslanmış yanaklarını siler, önünde muziplikler yapmaya başlar, onu mutlu görebilmek için her şeyini feda edebileceğinin bilincini, derinliklerine kazımaya başlardı.

“Ama içim pek rahat” diye gözyaşlarını silip anlatmaya devam ettiğinde annesi, kocasına lafı getirirdi. Ona nasıl bebek gibi baktığından, nasıl narin bir yapısı olduğundan, her şeyden nem kapıp hastalanıverdiğinden bahsettikçe gözleri ışıldamaya başlardı. Belki de kendisi ile gurur duyduğu tek konuya geldiğinde ruh hali değişmeye başlardı. Görevini layıkıyla yerine getirmenin iç huzuru tüm kalbini kapladığında kadın çileli ömrünün bedelini ödemiş hissederdi. Küçük kızı için ise masallar diyarında yolculuk, macera dolu serüvenden çıkıp gerçek hayatın üzüntülerinin keşfi ile son bulurdu.
 

* * *

 
Kadın, annesinin mutsuzluklarla dolu yaşam hikayesini sadece çocukken değil, annesi hayatta olduğu sürece defaten dinlemişti. Ergenlik yıllarının sonunda evlenip evden uzağa gurbete gittiğinde, hayâl kırıklarını yanına alıp geri döndüğünde, hatta annesinin ölümünden seneler sonra artık kendisi olgunluk yaşlarını sürüyor olduğunda bile hep annesinin kaderine üzüldü.

Henüz çocuk yaşta kısa aralıklarla arka arkaya hazin hastalık öyküleri ile çok sevdiği anne ve babasını kaybedip, babaannesinin evinde barınmak zorunda kalan, vakti gelir gelmez de evlendirilmiş olan annesinin yaralarını daha fazla sarabilmek için yarattığı keşkelerini zihninde muhafaza etmeye devam etti. Ailenin üzerinde kara bulutların dolaştığı, hastalık ve ölümlerin kol gezdiği o acılı günlere ait hisleri, tüm hücrelerinde derinden hissetmekten hiçbir zaman kurtulamadı. Annesinin kaderine benzer trajik olayları kendi hayatında yaşamamış olmakla beraber, o hep, hayata duyduğu güvensizliği, dindiremediği huzursuzluğu, kontrolcülüğünün ağırlığı ile kendini aynı kedere hapsetmeyi seçti.
 

* * *

 
Kadın, sokağı seyre dalmış, anılarında dolaşırken, annesinin bakış açılarına ilk defa dışarıdan bakabilmeyi deneyimlemiş olmanın şaşkınlığını yaşadı. Üst üste yaşadığı sıra dışı tecrübeler sıradan zihin akışını değiştirmişti. Şu an kendi elleri ile kendisini içine ittiği huzursuzluklarını, kendi hayatını yaşamak yerine annesini kurtarabilmenin beyhude çabalarını görebiliyordu. Kendi keşfi olan iksiri bu defa bolca içtiğinden yüzüne kocaman bir gülümseme yayılmıştı.

Apartman kapısının önünde abisinin dikildiğini fark etti. Yanında genç bir kadın vardı. Abisi gülümsüyordu. Farklı bir hâl vardı üzerinde. Tanımlanamaz. Kelimelere dökülemez. İyi ya da kötü denilemez. Mutlu ya da mutsuz değil. Hüzün yok. Endişe yok. Masmavi gökyüzü var. Sokak pırıl pırıl. Genç kadının parlak kızıl saçları var. Hepsi o an sadece güven içinde olmanın hissinde buluşmuşlar.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Nuket Doyuran
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 13 Mayıs 2022 at 18:39

    Kelime zenginliği, anlatımda akıcılık, sade bir üslup… Hikâyeciliğinizi kutluyorum. Gerçekten çok başarılısınız.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan