Uyanış Öyküleri

Gölgede | 4 | Küçük Bilge

10 Şubat 2022

Öykü: Gölgede | Küçük Bilge | Yazan: Nuket Doyuran

 

İndeks

Gölgede | Bölüm 1
Gölgede | Umut | Bölüm 2
Gölgede | Mucize | Bölüm 3
Gölgede | Küçük Bilge | Bölüm 4
Gölgede | Tevekkül | Bölüm 5
Gölgede | Karşılaşma | Bölüm 6
Gölgede | İksir | Bölüm 7
Gölgede | Uyanış | Bölüm 8

 
Genç kız artık bazı sabahlar gözetlemeye gelemiyordu. Ne kadar aklı bu sokakta, bu sıra dışı ikilinin evinde ve bebeğinde kalsa da okul açılmıştı ve onun derslerini geçememe gibi bir lüksü yoktu. Elinde birikmiş parası da hemen hemen bitmek üzereydi. Arkadaşlarından daha fazla yardım da isteyemezdi. Bir iş bulmalıydı. Ama hem okul hem gözetleme işi… Nasıl altından kalkacaktı, hiçbir fikri yoktu. Her şeye rağmen her gece başını yastığa koyduğunda, şimdiye kadar nasıl yolu gösterildiyse böyle de devam edeceği inancını kalbinde mühürlüyor ve korunup kollandığının güveniyle uykuya dalıyordu.

Bir sabah artık ikinci evi bellediği kafeye geldiğinde kapısında bir ilan gördü, eleman arıyorlardı, gülümsedi, gökyüzüne bakıp teşekkür etti. Bu sefer müşteri olarak değil, aranan eleman olduğunu onlara göstermek için girdi içeriye. Kafe sahibi artık ona aşina olmuştu, yarı zamanlı bir üniversite öğrencisi arıyordu. İkisi için de bulunmaz fırsat bulunmuştu.
 

* * *

 
Birkaç hafta böyle geçip gitti. Herkes kendi rutin düzenine alışmıştı. Baştan itibaren bebeğin beslenme ritüelini kendine terapi seansı olarak görmüş olan adam, içinde sadece hülyalı gezindiği yaşamına sırtını dönmüş gibiydi. Artık bizzat kendi elleri ile yaptığı, her gün düzenli tekrar ettiği ve hatta canlı bir varlığın sorumluluğunu aldığı bir işle meşguliyet, belki de ilk defa ona yaşamda tutunabildiğini hissettiriyordu. İlk günlere nazaran kafasında kurduğu mistik senaryolar bir nebze daha gerçekçi taraflara evrilmeye başlamıştı. Tam zihni onu yeni olağandışı yerlere taşımak için hazırlandığında bir anda bebeğin çığlığı ile dünyaya ani dönüş yapıp, görevlerini otomatik olarak yerine getirmeye başlıyordu. Bebeğin her şeye olan tepkilerini pür dikkat izlemekten ise hiç vazgeçmemişti. En çok da aç ya da altı kirli iken istediğini elde edene kadar vazgeçmeden ağlayışından sanki hayat dersleri çıkarılabilirdi. Kendisinin tüm yaşamı boyunca ne zaman böyle davranabildiğine kafa yoruyor, ne zaman tutku ile azim ile dünyevi isteklerinin peşinden gitmekten vazgeçtiğini sorguluyordu.

Bazı günler, hatırlayabildiği en eski anılarını paha biçilemez antik eserleri yer altından itina ile çıkarırcasına gün ışığına kavuşturuyordu. İşte o zamanlarda bu köhne harabeler ile ne yapacağını bilemez hale geliyor; sisli anılar, zihnini bulanıklaştırmaya başlıyordu. Eski düşünme kalıpları hortladığında adam kendini, mesajlar ve sembollerle dolu gerçek dışı bir alanın içinde buluveriyordu. Gerçek ve hayal artık birbirinin içine karıştığında, geçmişinin parçacıkları avare bir savruluşta onu bu andan uzaklaştırdığında, tam hayat dipsiz bir kör kuyu karanlığına gömülmek üzere iken, Umut devreye giriyordu. Hayali kuruntu hayaletleri, masum bebeğin çığlıklarına karşı koyamayıp can havli ile kaçışırlarken adam, rehavet uykusundan uyanmanın, aydınlığa tekrar kavuşmanın, gerçek dünyaya dönüşünün kalbinde yarattığı esenlik ile bebeğin mamasını hazırlamaya başlıyordu.

Böylece zihninde yaşattığı gel git hezeyanlar yavaş yavaş dönüşüm geçirmeye başladı. Artık tüm enerjisini sembol arayışında harcayamıyor, yaşayacakları bir kederin habercisi gördüğü mesajları takip edememeye başlıyordu. Onun yerine yapabileceklerine odaklanmaya, gerçek anı yaşamaya, sorun tasarlamak yerine sorun çözmeye yönleniyordu.

Bir gün kardeşine, babasının mezarına gitmek istediğini söyledi. Kadın önce şaşırdı, ama son zamanlarda şaşırmanın ne kadar anlamsız olduğunu ispatlayan günlerden geçtiklerini düşündü. Abisine müdahale etmemeye karar verdi.
 

* * *

 
Adamın babası ile pek bir anısı yoktu hafızasında. Ömrü olsaydı da uzun yaşasaydı, hakkında daha çok şey bilebilir miydi, aslında ondan da emin değildi. Hatırladığı kadarıyla içine kapanık biriydi. Tıpkı kendisi gibi. Çok konuşmaz, çok düşünürdü. Bolca hayâl kurardı. Ama bunları onaylatamamıştı hiç kimseye. Gençliğinde birkaç iş denemişti. Büyük hayallerinin bir kısmını gerçeğe dönüştürmek uğruna zayıf savaşlar vermişti. Ama bu işleri, ne kadar coşkulu bir başlangıca sahip olsalar da kısa bir sürede umulmayan ve önceden akla bile getirilmemiş sorunlarla karşılaşınca, henüz gonca iken dalından koparılan gül gibi solup gitmişlerdi. En nihayetinde devlet dairesinde bir memur vazifesi kendisine bulunduğunda tüm aile halkı bir müddet rahat bir nefes almıştı. Ama bu daimî ve güvenli işi onu, hayallerinin büyüsünden hiçbir zaman uzak tutamamıştı. Karısı, hep kocasının rüyalar aleminde hülyalı hülyalı dolaşmasından şikayetlenip dururken, hassas bünyeli kocası, kimseye inandıramadığı hastalıklarından bazıları doktorlarca onaylanınca, malulen emekli olmuş, kadın acıma ve pişmanlık duyguları ile kalakalmıştı. O günden sonra, kendine daha da dikkat etmek zorunda olan kocasına, ilgi ve yardıma muhtaç küçük bir bebek gibi bakmıştı. Kocası evden nadiren çıkar, günün büyük bölümünü okuyarak geçirirdi. Elindeki kitabının, kimi zaman kendi çocuklarından bile daha gerçek olduğu hissine kapıldığı karakterlerinin büyülü dünyasında kaybolurdu.

Koltuğunda artık gözleri devam etmeye takat bulamayıp da kendilerini koyverdiklerinde, gözlüğü burnunun üstüne kayar, başı düşer ve o tüm gıpta ettiği roman karakterlerinin arasına sıvışıverirdi. Öyle zamanlarda babasını kapıdan sessizce izleyen oğlu, sevgi ve acıma duygularına, ondan öğrendigi davranışları yavaş yavaş katmaya başlamıştı bile.
 

* * *

 
Çiçekçiden aldığı yaseminleri babasının mezarının üzerine bıraktı. Soğuk mermerin kenarına çömeldiğinde kendini küçücük bir çocuk gibi hissetti. Son günlerin yarattığı karmakarışık duygular, yüzleşmeler sinirlerini germiş olacaktı ki ilk defa babasının yanıbaşında hıçkırıklarla ağlamaya başladı. Sessiz çığlıkları vargüçleri ile dışarı akmaya başlamıştı. Şu an yaşadığı, gözüne her şeyden daha gerçek gözüktü. Geçmişin pişmanlıklarının, tutulamamış yaslarının, özlemlerinin bir bir içinden boşaldığını hissederek hıçkıra hıçkıra ağladı. Orada ne kadar süre öylece oturduğunun farkında değildi. Zihni boşalmış gibiydi. Sanki gözlüklerinin camı silinmiş de buğulu sis perdesi kalkmıştı. O gün babasına bir söz verdi:

“Hep büyük mucizeler beklemişim hayattan, şimdi bugün farkına varıyorum ki esas önemli olan daha fazla gülümsemek, daha fazla anı biriktirmek, daha fazla çiçek koklamakmış. Hayat hayâl ettiğimiz kadar karmakarışık değil, tam tersi çok basitmiş babacım. Eminim ki bunu hatırlamış olmamdan son derece hoşnutsundur. Mucize o küçük bebek. Mucize o küçük nefeste gizli olan bilgelik. Kalan ömrüm boyunca o bebeği koruyup kollayacağım.”

Adam gözlerini kapatıp derin bir sessizliğe gömüldü. Kımıldamadan, hiçbir şey yapmadan öylece oturdu. Olanı olduğu gibi kabullenmenin dinginliği bedenine, ruhuna, zihnine sirayet etmişti. Usul usul yağmaya başlayan yağmura rağmen babasını, kendisini, yaşamını kucakladığı şu anın büyüsünü bozmadı.
 

* * *

 
Eve geri döndüğünde kardeşini onun için endişelenmiş ve merakla bekler hâlde buldu.

“Nerelerdesin Allah aşkına, öldüm meraktan! Umut da huzursuzdu, anca uyutabildim. Bu kadar uzun mezarlık ziyareti mi olur, bak doğruyu söyle, başına bir şey geldi de söylemiyor musun?”

“Dur sakin ol, yok bir şey, iyiyim merak etme. Biraz babamla konuşmak istedim sadece.”

“Ne babası ne konuşması, korkutmasana beni böyle konuşup!”

“Gel sakin sakin oturalım şöyle” diyen adam kardeşinin koluna girdi. Karşılıklı oturdukları koltukta kadın, abisini pür dikkat inceliyordu.

“Bakma bana deliye bakar gibi öyle, iyiyim dedim ya. Konuştum diyorsam, kendimle konuştum anla işte.”

Kadın rahat bir soluk aldı.

“Umut niye huzursuzlandı ki?”

“Ne bileyim hissetti herhalde senin yokluğunu.”

Adam gülümsedi.

“Ah şu bebeklerin bilgeliği, hep bizden bir adım öndeler. Onlardan öğrenilecek çok şey var.”

“Abi” kadın elleri ile bacaklarını ovuşturmaya başlamıştı. Huzursuzluk ve endişe dalgasının yavaş yavaş bedeninde zuhur ettiği belli oluyordu.

“Kimsesizler yurduna gönderirler, değil mi?”

Susturdu adam kadını. Bu senaryoyu olasılıklar içinde dahi görmek istemiyordu.

“Sadece bekleyelim ve sadece ona iyi bakmaya devam edelim. Zamanı geldiğinde elbet bir yol görünücek bize” dedi adam sakince.

Onda alışık olduğu kabulleniş hâllerinden farklı olan bu tutumu kadına tuhaf gelse de abisinin ilk defa ne yapacaklarını böyle kendinden emin söylemesi hoşuna gitti. Umut söz konusu olduğunda sorumluluğu paylaşmak kadını çok rahatlatıyordu. Uzun zaman sonra her şeyi sadece kendisinin düşünmek zorunda olmadığını hissetmek garip ama keyifliydi onun için. Kontrolü tamamen bırakamayacağını bilse de içinde bir şeyler doğru yolda olduklarını fısıldıyordu. Şikayetlenmekten uzaklaşmak, kendini güven duygusuna teslim edebilmek huzuru getirecekti, hissediyordu. Ve o bu saf hissi yaratan minik bebeğe ve onu hayatlarına bırakıveren kişiye minnet duyuyordu. Umut bebeği o gün kapıdan içeri aldıkları an sanki kadının ruhunun ışığı da içeri süzülmüştü.

Gelecek artık sadece kaygı barındırmamaya başlamıştı. Bir tarafı hiç alışık olmadığı bir şekilde merakla, heyecanlı bir filmin devamını izlemek için sabırsızlanır gibiydi.
 
 

Devam edecek…

 
 
Nuket Doyuran
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

2 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 11 Şubat 2022 at 10:32

    Büyük bir ilgiyle takip ediyorum bu seriyi Nuketciğim. Dört hafta beklemek zorunda olmasak keşke, diye de düşünmeden edemiyorum 😉
     
    Karakterlerdeki değişime, özellikle ağabeydekine bayıldım; çok iyi aktarmışsın 👏🏻
     
    Kalemine, ruhuna sağlık canım 😘

    • Yanıtla Nuket Doyuran 13 Şubat 2022 at 13:17

      Didemciğim, yorumun için çok teşekkür ederim.
       
      Karakterlerle böyle uzun uzun zaman geçirmek keyifliymiş. Seri yazma olayını sevdim 🙂

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan