Uyanış Öyküleri

Sen ve Ben Biriz | Eylemsizlik

14 Ocak 2021

Sen ve Ben Biriz | Eylemsizlik

İndeks

Birinci Bölüm: Sen ve Ben Biriz
İkinci Bölüm: Sen ve Ben Biriz | Eylemsizlik

 

İkinci Bölüm | Sen ve Ben Biriz | Eylemsizlik

 
Soğuk bir geceydi, insanı ürperten bir ayaz vardı. Banu arkadaşıyla buluşmuş, hoş bir gece yaşamış, eve dönüyordu. Aslında akşam dışarıda plan yapmak pek adeti değildi. Başka şehirde yaşayan arkadaşı bir günlüğüne oradaydı, gitmeden Banu’yu görebilmek için çok ısrar etmişti. Banu uzun zamandır evde yalnız zaman harcamaya öyle alışıktı ki karar vermesi zor olmuştu.

Soğuktan paltosuna sıkı sıkı sarılmış hızlı adımlarla yürürken “iyi ki Sevgi’ye hayır demedim, olur olmaz bir bahane üretmedim” diye düşündü. Eskiden olsa çıkmazdı. Yeni deneyimlere açık olmayan bir kişiliği olduğunu düşünürdü hep. Hatta bu düşüncesi ile öylesine bütünleşmişti ki bunu sarsacak, aksini ispatlayabilecek her türlü girişimden özellikle uzak durur, alışkanlıklardan vazgeçmemenin huzuruna inanırdı. Ama son zamanlarda, değişimin getirebileceği mutluluğun farkına varmaya başlamıştı.

Daha önceleri gece ile arasının pek de iyi olmadığını düşünen, hatta akşam olup hava kararmaya başladığında içi de kararmaya başlayan Banu için artık durum başkaydı. Gecenin karanlığı ve gizemi hem içini titretiyor hem de garip bir mutluluk kaynağı oluyordu.

Sanki bu soğuk gecede yıldızların böyle güzel parıldaması ve gök kubbenin altında yürüdüğünü derinden hissetmesi, ona bir şeyler anlatmaya çalışıyordu ve o kulağına fısıldananları dinlemeye hazırdı. Hayatında olabilecek köklü değişimi başlatmıştı.

Aniden durdu. Derinden gelen bir inleme sesi duyuyordu, biri yardım istiyor gibiydi. Ses çok yakından, caddenin kıyısındaki dev çınar ağacının arkasından geliyordu. Banu usulca ağaca doğru ilerledi. Aklı, “boş ver sesi, tehlikeli olabilir gecenin bu saatinde, yürümeye devam et” diyordu, ama bir anda kalbi onu öylesine ele geçirmişti ki şu an bacaklarına hükmetme şansı yoktu.

Hareket eden bir başkasıymış gibi yürüdü Banu, hatta yürümesini izlediğine şaşırarak. Ağaca vardığında nefesini verdi iyice, ne zamandır tuttuğunun farkında bile değildi. Bir anlık bir rahatlama hissetti ve ağacın arkasına geçti. Orada kim vardı ve ne haldeydi, merakı iyiden iyiye onu ele geçirmişti. Yerde uzanmış küçücük bir kedi yavrusu gördü, inliyordu. Belli ki başına bir şey gelmiş, belki de bir araba çarpmış ve o da ağaca sığınmıştı. Yardım çığlıkları, nereden karşılık bulacağı belli olmadan dökülüyordu küçücük bedeninden. Yerde yatarken Banu’ya yönelttiği derin bakışında, savunmasızlığı teslimiyete dönüşüyor gibiydi.

Kedinin içler acısı hali Banu’nun yüreğini burkmuştu. Bir an kollarını uzatmış olsa da eli ateşe değmiş gibi kolları çekildi geriye. Bir kediyi değil kucaklamak, ona uzun uzun bakmaktan bile korkan Banu, şimdi kendini kıskaçta gibi hissediyordu. Kediyi ellemesi, kucağına alıp eve götürmesi imkansızdı, ama onu böyle acı içinde kıvranırken de bırakamazdı. Sanki bir çare bulması emrini vermişti zihnine ve düşünceler hızla birbiri ardına akmaya başlamıştı. Sonunda bir fikir belirdi ansızın, bir çözüm. Hemen telefonunu çıkardı çantasından, hızlı aramalardan Ayhan’ı çevirdi. Kocasının uykulu “alo” sesini duyar duymaz çarçabuk olanları anlattı.

Kısa bir süre sonra Ayhan, Banu ve küçük kedi yakındaki bir veterinerlik kliniğindeydiler. Banu çok değil birkaç gün önce bu kliniğin önünden geçerken 24 saat hizmet verdikleri yazısını gayri ihtiyari okumuş olduğunu anımsadı.

Kediciğin bakımı yapılıyorken, Banu oracıktaki koltuğa kendini bıraktı. Endişeli bakışlarla etrafını süzerken yanında oturan yaşlıca bir kadının, gözlerinden usulca yaşlar akıtmakta olduğunu fark etti. Köpeğini getirdiğini söyledi kadın, çok yaşlıymış köpeği. “Zamanı kısıtlı” dedi buğulu gözlerle, “tıpkı benim gibi.” Banu bir sıcaklık hissetti kadına karşı. Yalnız yaşadığını, köpeği ölürse kendi kalan yaşamının nasıl kederli olacağını anlatıyordu kadın. Çok içten ve doğal bir anlatımı vardı, o konuşurken şiirsel bir atmosferin içinde gibi huzur dolmuştu kalbine. Banu öyle herkesle kolaylıkla her yerde muhabbet açabilen biri değildi. Ama bu gece her şey bambaşkaydı, tanımadığı bu tatlı kadınla kurduğu yakınlık da ona o kadar garip gelmiyordu. Kedinin ve yaşlı kadının köpeğinin tedavisi uzadıkça sohbet de uzuyordu.

Yaşlı kadının köpeğine olan düşkünlüğü her halinden belliydi. Hayvanın çektiği acıları derinden hissediyor, bir annenin evladına olan şefkatini köpeğine besliyordu. “O kadar uzun zamandır beraberiz ki, benim bir parçam gibi” dedi yaşlı kadın. “Çok köpeğim oldu, hepsini de çok sevdim ama işte bu sonuncusu bir başka.”

Samimiyeti ve içtenliği ağzından çıkan her kelimede öyle güzel kendini gösteriyordu ki sanki kadını tanıyormuş da yarım kalmış bir konuşmalarının devamını dinliyormuş gibi hissetti Banu. Kadın devam etti: “Küçücük bir yavruydu sokakta bulduğumda, bebek gibi baktım ona, babamın öldüğü yıldı. Zor zamanlarımın ilacı gibi olmuştu. Uzun zaman hasta yatmıştı babam. Son günlerinde, bir köpek olsa yanında, şöyle sana yarenlik etse deyip durmuştu. Yalnız kalacak olmamdan dolayı üzgündü, biliyorum. Hep evlenip çoluk çocuk sahibi olayım diye bekledi ama kısmet işte.”

Durdu yaşlı kadın. Dalgın gözlerinde, babasına olan özlemi ile beraber, yaşanmış, geçmiş bir hayata, ardından, hüzünlü bakışı görülüyordu. Bu sefer kendi kendine konuşuyormuşçasına devam etti “Ah babacığım, hep beni düşündün, hep mutlu olayım diye çabaladın.”

Aniden Banu’ya döndü, “İlk köpeğimi de bana babam getirmişti, sanki asırlar önce gibi geliyor.” Bir anlık heyecanı yine yerini hüzne bıraktı, gözlerini hafif kapattı. Banu kadının duygu değişiminin hızını fark etmişti. Zaten son günlerde hem kendisine hem çevresine daha dikkatli bakmaya başlamıştı.

Yaşlı kadın, Banu’ya döndü, “senin kedinin nesi var” diye sordu. Banu bir an durdu, garip bir şekilde hoşlandı bu sorudan. “Benim değil” dedi, “yaralanmış, sokakta buldum.” Yaşlı kadının yüzünde acıma ifadesi belirdi. Kısa bir sessizlik oldu, dışarıda yağmur başladı. Yaşlı kadın, “Havalar soğudu iyice” dedi. Hafif aralık kalmış bir camı kapattı birisi. “Evet çok soğuk gerçekten” diye cevapladı Banu. Kısa bir sessizlik daha oldu. Yaşlı kadın daldı uzaklara, geçmişe gitti, anılar içinde dolaştı ve sessizliğinden sıyrılmak istedi. “Eskiden böyle klinikler yoktu” dedi sohbete dönmenin verdiği keyifle. “Babamın arkadaşının bir çiftliği vardı, küçüktüm, sık sık giderdik oraya. Birçok hayvan vardı, orada görmüştüm ilk veterineri. Hayvanların da doktoru var diye çok şaşırmıştım.”

“Babam severdi gittiği yere beni de yanında götürmeyi, gezmeyi severdi. Arkadaşları da çoktu, hepsi rahmetli oldu. Pek neşeli insanlardı.” Bunları dinlerken kendi babası geldi gözlerinin önüne Banu’nun. Babasının, koltuğunda sessiz oturduğu bir sahne beliriverdi birden zihninde. Annesi söyleniyordu bir başka sahnede, babasına, yapmadıklarından dolayı. Yaşlı kadın anlatıyordu bir taraftan, “Ah eski günler… Sofralar kurulur, babam ve arkadaşları otururlar, bir muhabbet gece yarılarına kadar… Bazen ben uyuyakalırım onları dinlerken. Ne günlerdi.” Bir açıklama yapmak istercesine Banu’ya döndü, “Annem öldükten sonra babam bana daha bir düşkün olmuştu, hep gözünün önünde olayım isterdi” dedi. Banu’nun babası üzgün bakıyordu zihninde. Banu bilmiyordu nedenini, hep hüzünlü bakardı babası. Nedensiz, nedeni bilinmeksizin… Kadın konuşuyordu, “Babam da hep sevdi hayvanları, hele de köpekleri, her sabah, akşamdan kalan yemekleri sokak köpeklerine götürür, onlar iyice karınlarını doyurana kadar başlarında beklerdi.”

Banu düşünüyordu, babasının sevdiği şeyler nelerdi, arzuları, tutkuları, ya da sevmedikleri, korktukları… Hiçbir zaman bilmemişti Banu.

Kadın devam ediyordu, “Bazısını alır eve getirir, hastaysa bakar, yavruysa büyüyene kadar ilgilenir…” Sustu birden, sözcükler sanki boğazına düğümlenmiş dökülmeyi reddediyorlardı. Banu, üzüldü kadının haline, ona sarılmak istedi, sevgiyle kucaklamak istedi. Ama yapamadı. Alışık değildi böyle şeylere… Alışık değildi coşkuya, ağzı dolu dolu gülmeye, bağıra bağıra ağlamaya, sinirden deliye dönmüşçesine bağırmaya… Alışık değildi. Babası da yapmazdı böyle şeyler, sessizce otururdu. Hayatı boyunca sessizce oturdu.

Yaşlı kadın ayağa kalkınca Banu zihnindeki sahneleri kapatıverdi. Köpeğini kucağına verdiler kadının, yapılması gerekenler yapılmıştı, geçici olarak rahatlatılmıştı köpek. Yaşlı kadın da rahatladı geçici olarak. Banu’yu başıyla kibarca selamladı ve kapıdan çıkmadan önce tüm içtenliğiyle dinlediği için teşekkür etti. “Kedi gayet iyi, burada bakılacak iyice, iyileşene kadar” diyen Ayhan’ın sesi ile irkildi Banu. Kadının arkasından bakarken düşüncelere dalmıştı.

Ertesi sabah, Ayhan’ı işe geçirirken “dün gece klinikteki kadınla sohbet ederken aklıma sık sık babam geldi” dedi Banu, kendi kendine konuşur gibi. Kapıyı Ayhan’ın arkasından kapattıktan sonra bırakmadı hemen düşüncesini, derinlere inip bir şeyler bulmaktan, bulduklarından korkmaktan çekinmedi. Hep yapmaya alışık olduğu gibi geçmişin üstünü örtmüyordu artık, geçmişinin bugüne getirdiği duygularının, korkularının, alışkınlıklarının nedenlerinin üstünü örtmüyordu artık. Yaşanamayanların, gün yüzüne çıkmak için çaba göstereceklerini çok iyi biliyordu.

Son zamanlarda yaptığı gibi yazmaya başladı. Bu geceyi, gecenin hatırlattıklarını, duygularını, peyder pey açığa çıkan her şeyi bir bir yazdı. Artık içinde başka bir şey kalmayana dek yazdı.

Kalemini bıraktığında uzun süredir masada oturduğundan tutulmuştu. Başını sağa sola eğdi, biraz rahatlatmaya çalıştı, kalbindeki rahatlamaya eşlik etsin istercesine. Sonra tekrar yazmaya başladı, babasına yazıyordu şimdi. Bu dünyadan göçüp gideli çok olan ama bıraktığı izleriyle kızında hala yaşamakta olan babasına yazıyordu,

“Hayatını tutkuyla yaşamadığın için sana kızgınmışım, kızına hayallerinin peşinden gitmeyi öğretemediğin için kızgınmışım, hayır demekten korktuğun, eylemsizliğin içinde var olmayı seçtiğin için kızgınmışım. Ama şimdi birçok şeyi anlamaya başlıyorum, yavaş yavaş büyüyen çocuk gibi hayatı yeniden keşfediyorum, gerçek ben ne istiyor, nasıl hissediyor bulup çıkarmaya çalışıyorum. Tekrar hayal kurabilmenin ve küçük başarılarla yaşamımı onurlandırabilmenin hazzını yaşamaya başlıyorum. Sorumluluğumu almaya niyet ediyorum ve baba bunu senin için de yapıyorum. Seni seviyorum ve anlıyorum ki sen elinden gelenin en iyisini yaptın ve senin yarım bıraktıklarını tamamlamak hem seni hem beni huzura erdirecek. Anladım ki bendeki izlerin, fark ettirmeden yavaşça beni esir almış, beni benlikten çıkarmış, hiç tanımadığım başka bir kadın yaratmış. Korkularımın gölgesinden sıyrılıp özgürce yaşamayı seçerek hayatımın sorumluluğunu alabileceğimi görüyorum. Her yeni gün yeni deneyimlere gebe, yeter ki ben bunları açık bir kalp ve temiz bir zihinle karşılayabileyim. Bir kucağa sığınmak zorunda hisseden, korkmuş, çaresiz bir kedi yavrusunda karşıma çıkan güvensizliğimi, iç görüyle, bilgelikle, özenle dönüştürüp, özüme ulaşmaya söz veriyorum.”

Gülümsedi. Aklına gelenleri geri göndermediği için, duygularına sahip çıkmaya başladığı için, benliğindeki dönüşüm için gülümsedi. Ayağa kalktı, mutfağa gitti, çaydanlığı ocağa koydu. Kahvaltı edecekti. Zihnindeki ve kalbindeki huzurla güne devam etmeye niyet etti…
 
 
Nuket Doyuran

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan