Uyanış Öyküleri

Gölgede | 2 | Umut

18 Kasım 2021

Öykü: Gölgede | Umut | Yazan: Nuket Doyuran

 

İndeks

Gölgede | Bölüm 1
Gölgede | Umut | Bölüm 2
Gölgede | Mucize | Bölüm 3
Gölgede | Küçük Bilge | Bölüm 4
Gölgede | Tevekkül | Bölüm 5
Gölgede | Karşılaşma | Bölüm 6
Gölgede | İksir | Bölüm 7
Gölgede | Uyanış | Bölüm 8

 
Yirmilerinde, kızıl saçlı, örgüleri alelade örülü.

Bir eli ile gözyaşlarını siliyor, şimdi hiç sırası değil. Korkmuş bir ceylan gibi. Sokak boş. Adımları yavaş. Kararsız. Başka çare yok. Vazgeçmek üzere. Vazgeçmekten korkuyor. Çaresiz. Birden bir his geçiyor tüm bedeninden. Tanıyamadığı. Adımlarını sıklaştırıyor fark etmeden. Bir apartmanın önünde duruyor. Fark etmez. Hava rüzgârlı. Kalbi sımsıcak. Camdan bir çocuk aşağıya sarkıyor. Annesi bağırıyor. Çocuk içeri kaçıyor. Yağmur başlıyor. Diğer eli ile daha sıkı kavrıyor bebeğini, birazdan rastgele seçilmiş bir evin kapısına koyuvereceği bebeğini. Gökyüzüne bakıyor, yağmurun arkasındaki renk cümbüşünü görüyor.
 

* * *

 
Üniversitenin ilk zamanları, her ne kadar aile özlemi çekse de böyle bir başına, özgür, bildiği sınırların dışında olmak ve keşfedilecek yüzlerce deneyimin varlığını düşünmek onu heyecanlandırıyordu. Çalışma alışkanlığı ve öğrenmeye meraklı doğası gereği, başlarda derslere karşı oldukça ilgiliydi. Kendi ayakları üzerinde duran, saygın bir işi olan bir kadın olma yolunda adımlar attığının düşüncesi benliğinde yayılmaya başlamıştı. Tam da o sıralarda okulun gözde gencinin dikkatini çektiğini bir süre fark etmedi. Fark ettiğinde ise bunun mümkün olamayacağı, tamamıyla kendi kuruntusu olduğu fikrine tutundu. Kızın bu kendine güvensizliğinin davranışlarına yansıması, erkeğin gözüne sevimli göründü.
 

* * *

 
Beraberliklerinin başında erkek kıza yaşantısının zenginliğini gösterirken kendisiyle duyduğu gurur kat ve kat artmaya başladı. Kızın ona beslediği aşırı hayranlık, erkeğin, kurtarılmayı bekleyen prensesini bulmuş kahraman edalarına sarılmasını sağladı.

Adam yerine konulmadığı, babasının bitmez tükenmez eleştirilerine ve küçümsemelerine maruz kaldığı o lüks evinden çıkıp da sevgilisinin yanında farklı ve güçlü biri gibi hissetmek erkeğe çok iyi gelmeye başladı.

Kız kendini çok şanslı hissetti. Artık hiçbir şeye ihtiyacı yoktu. Gelirken bavuluna koyduğu hayâlleri unutulup bir köşeye atılmıştı. Değerleri bir bir değişirken çevresi de değişmeye başladı. Yepyeni insanlar, eğlenmeyi bilen, hayatı seven, maceracı insanlarla dopdolu bir çevre. Küçük bir kasabada büyüdükten sonra tanıştığı, hayatın bu şatafatlı ve sorumluluk barındırmayan yüzü kızı büyüledi. Kimi zaman derinlerden gelen ince bir sızı gibi hissettiği huzursuzluk ve suçluluk duygusu, yeni bir kıyafetin ya da küçük bir mücevherin göz kamaştırıcılığında eriyip gidiyordu.

Filmlerdeki gibi; biri kız diğeri erkek, iki sağlıklı ve çok zeki çocuk ile yakışıklı ve ona prensesler gibi davranan bir kocadan oluşan modern aile hayâli, küçükken rüyalarını süslerken şimdi artık çok yakınındaydı.
 

* * *

 
Çok geçmeden peri masalının sonuna yaklaştıklarının sinyalleri verildi. Erkek, kahraman olmaktan sıkılmıştı. Eskiden olduğu gibi serseri, deli dolu hâlini arar oldu. Evlilik konuşmaları onu korkuttu. Sorumluluğun, düşündüğünden daha zor olduğunu anladığında bu işten vazgeçmenin yollarını aramaya başladı. Ne de olsa o daha gençliğinin baharındaydı.

Kız da sıkıldı. Boş konuşmalar, boş gezmeler, sığ dostluklar, bırak artık gözünü kamaştırmayı git gide midesini bulandırmaya başlamıştı. O çok sevdiği, deli gibi hayranlık beslediği, gözünde büyüttüğü sevgilisi sanki her gün biraz daha küçülüyordu. Hayatının amacını, hatta anlamını kaybettiğini düşünmeye başladığı zamanlarda, bir de sevgilisinin ufak tefek de olsa yalanlarının keşfi, hayâl kırıklıklarına bir yenisini daha ekledi. Büyük bir kavganın koptuğu ve ayrılık kararının verildiği o gün, son bir aydır yaşadığı mide bulantılarının, arada bir gözlerini karartan iç çekilmelerinin sebebinin yorgunluk değil de küçük kalp atışlarına sahip bir minik nefes olduğunu öğrendi.
 

* * *

 
Kız çok korktu. Sahip çıkamayacağını bildiği bir bebeğin varlığından korktu. Kendi geleceğinden korktu. Ama ne olursa olsun bu durumdan erkeğe bahsetmeyecekti. Tepkisini zaten tahmin edebiliyordu. Ayrıca daha önemlisi, kendisi de bu bebeği, onu asla istemeyeceği bir düzenin içine hapsedecek güçlü bir neden olarak görüyordu. Tam her şeye gerçekçi bir bakış bulmuşken, yapacağı büyük bir hatanın kıyısından dönmüş olduğu için kendini kutlarken, özgüvenini hiç bu kadar yüksek hissetmemişken şimdi dünyasına apansız gönderilmiş bu bebek onu altüst etmişti.
 

* * *

 
Zihni daha fazlasını kaldıramayacak noktaya her geldiğinde birkaç saat uykuya dalabildiği, ona asırlar gibi gelen kasvetli günler, uykusuz geceler geçirdi. Yapayalnız hissetti. Yakın geçmişini zihninden nemli gözlerle akıtırken özgürlüğünün yerini çaresizliğin almasını anbean takip etti. Yaşadıklarına inanamadı. Başka birinin hikayesine bakıyor gibiydi. Kendi geleceğine, bebeğinin geleceği ile ilgili endişeler eklendiğinde vermek zorunda olduğu radikal bir kararın varlığı ile yüzleşti. Tüm bu süre zarfında emin olduğu ve geri adım atmadığı tek bir gerçeği vardı. Hayatının sorumluluğunu alabilmekten çok uzak olup henüz kendi çocukluğundan çıkamamış, babasının gölgesinde yaşayan birinin, bebek sahibi olma düşüncesi ile baş edemeyeceğinden emindi. Ona söylemeyecekti.

Okulun tatil oluşu, memleketine gitmeyişi, karar verme sürecinde ona bir nebze olsun alan sağlamıştı. Kaldığı küçük yurt odasının tüm ayrıntılarının hafızasına kazınmasına neden olan uzun uzun saatlerden sonra, bir sabah güneşin ilk ışıkları camdan içeri süzülüp yeni gelen taze günün haberini müjdelerken, kız kararını verdi. Bu bebek doğacaktı.

Karar vermek onu rahatlattı. Karnında bir canlının yavaş yavaş büyüyeceğini düşündükçe ve onun kendisinin bir parçası olduğunu idrak ettikçe kalbi tarifsiz bir sevinçle dolmaya başladı. Bir taraftan da artık ilk şok dalgasını atlattığına göre düşünülmesi gereken birçok husus zihninde sıralanmaya başladı.
 

* * *

 
Ailesinden hamileliğini saklamak çok zor olmadı. Memlekete sık gitmek ne de olsa mali olarak büyük bir külfetti. Ailesini bu yükün altına sokmak istemezdi. Aile kızlarının kararını gururla karşıladı. Kızları iyi olsun da özleme katlanırlardı.

Ona bakamazdı. Bu aşikârdı. Ailesinden yardım alamazdı. Ailesine söyleyemezdi. Tek çare vardı. Bebeği vermek. Bunu nasıl yapacaktı. Hiçbir fikri yoktu. Üzgündü. Mutsuzdu. Ama doğmasına izin verdiği için cesurdu. Hatta belki de ilk defa kendini bu kadar özgüvenli hissetti.
 

* * *

 
Zaman hem hızlı aktı hem çok yavaş. Doğum oldu. Bir kız bebek dünyaya geldi. İsmini Umut koydu. Görevini yapmıştı. Onu yaşaması için dünyaya getirmişti. Son bir işi kalmıştı. Bebeğe bir yuva bulmak. Ama düşündüğü gibi kolay olmadı. Yakın bir arkadaşının evinde kalmış, onun yardımlarıyla kısa bir sürede fiziksel olarak kendini toparlamıştı ama hiç de hesaba katmadığı ruh halleri arasında gidip geliyordu. Bazen bebeğine bağlanmaktan korkarken birkaç saat sonra kendi hayatını mahvettiğini düşünüp histerik ağlamalara başlıyor, tam her şeyin yoluna gireceğinden eminken hemen sonra hayat ona korkunç bir yer olarak görünmeye başlıyordu. Gitgide dengesizleştiğini fark ettiğinde daha da kötüleşiyordu.

Bir gün, alelade saçlarını ördü, kızını sarıp sarmaladı, nereye gideceğini ne yapacağını bilmez hâlde dışarı çıktı. Hemen yakınlarda daha önceden geçtiği, sakin ve huzurlu bir mahalle diye düşündüğü sokağın başında durdu.

Yağmur başladı. Sokak boştu. Vazgeçmekten korktu. Başka çaresi yoktu.

Sokağı boylu boyunca yürümeye başladı. Sanki hareket eden kendisi değildi. Kontrolü tamamen bırakmış gibiydi. Bir tarafı dışardan olan biteni gözlemlerken bir tarafı derinlerden gelen güçlü bir sevgi ile onu sarıp sarmalıyordu. Uzun zamandan sonra ilk kez kendini güvende hissetti. Teslim olmanın getirdiği huzurdaydı. Garip bir şekilde rahattı. Ayakları bir apartmanın önünde durdu. Gökyüzüne baktı, yağmurun arkasındaki renk cümbüşünü gördü. Kendinden emin içeri girdi. Bir kat çıktı. Kapının önüne kızını bıraktı. Kapıyı çaldı. Ne olur ne olmaz diye birkaç defa daha zile bastı. İçeriden telaşlı sesler duyduğunda hızla merdivenleri inip boşlukta kendisini gizledi. Yukarıdan gelen sessizlik onu korkuttu. Tetikte beklemeye devam etti.
 

* * *

 
İkisi de soluklarını tutmuşlar, şaşkınlıktan kapıda öylece kalakalmışlardı. İkisi birden eğildiler bebeğin üzerine, gördüklerine emin olmak istercesine. Fal taşı gibi açılmış gözlerle önce bebeğe sonra birbirlerine, sonra tekrar bebeğe baktılar.

En sonunda kadın kendini biraz toparladı.

“İçeri alalım, minicik baksana, üşüyecek, hasta olacak.”

Abi endişelendi.

“Haber verelim karakola, suçlu duruma düşeriz, böyle bir başımıza karar veremeyiz, olmaz.”

Kadın bu sefer daha kararlıydı.

“Tamam canım, bir içeri girelim, bakarız çaresine.”
 

* * *

 
Yukarıdan gelen seslere pür dikkat kulak kabartan kızın içi bir nebze rahatladı. İç güdülerine sığındı. Kızı güvendeydi, en azından şimdilik. Dizlerinde derman kalmadığını anladığında kendini bıraktığı merdivenlerde artık tutamadığı gözyaşlarını koyverdi. Onu buraya getiren ilahi ilhamın bundan sonra da onu ve kızını yalnız bırakmayacağı inancına sıkı sıkı sarıldı.
 

* * *

 
Sınırlarını çizdikleri küçük dünyalarında endişeleri ve güvensizlikleri ile hayata tutunmaya çalışan iki kardeşle, hayatının baharında karşısına çıkanların gölgesinde ezilmekle cesur olmak arasında kalmış genç bir kızın yolları kesişti. Minik bir nefesin, var olmanın amacını kökten değiştirebilme gücüne sahip olduğundan henüz habersizdiler.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Nuket Doyuran
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 20 Kasım 2021 at 17:17

    Merakla bekliyorum..

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan