Göçebe Öyküler

Kara | Ayrılık Sevdâya Dahil

28 Ocak 2022

Yazı: Kara | Ayrılık Sevdâya Dahil | Yazar: Burak Süalp

İndeks

Birinci Bölüm: Kara | Gece Gelen
İkinci Bölüm: Kara | Sergen Zeytin
Üçüncü Bölüm: Kara | Can satılır mı kardeşim? Aman ha!
Dördüncü Bölüm: Kara | Ayrılık Sevdâya Dahil

 
 
Sergen Zeytin Kara, geldiği ilk günden itibaren sadece Bora’nın değil, kampingde kalan herkesin neşe kaynağı olmuştu. Hepsinin gönlünü kazanmış, Bora’nın ise kalbini tamamen çalmıştı. Gün boyu adamın peşinden ayrılmıyordu. Zeytin toplarken, bulaşık yıkarken, çamaşırları asarken sürekli etrafındaydı. Kimi zaman oğlak gibi zıplıyor, kimi zaman tırıs gidiyor, ardından durup dikkatle etrafı izliyor, sonra bir anda dörtnala koşuyordu.

Üstelik çok akıllı bir çocuktu. Yapması ve yapmaması gereken şeyleri hızla öğreniyordu. Bir kez çardağa bir kez de kulübenin içine kakasını yapmıştı. Fakat işittiği azarlardan sonra o işi dışarıda yapması gerektiğini kavramıştı.

Bununla birlikte içgüdüsel olarak yapmak istediği kimi şeyleri de gizlemeyi beceriyordu. Kampingdeki kedileri ve tavukları kovalamaması gerektiğini öğrenmişti. Yine de yakınından bir kedi ya da tavuklardan biri geçerse dayanamıyor, peşlerine takılıyordu. Nihayet Bora’ya yakalanırsa da kovalamayı hemen bırakıyor, az önce koşturan kendisi değilmiş gibi herhangi başka bir şeyle ilgilenmeye başlıyordu.

Bora bu kovalamaca konusunda çok katı davranmıyordu. Aslında genel olarak bu aktivitenin hepsi için faydalı bir egzersiz olduğunu düşünüyordu. Tabii ki birbirlerine zarar vermedikleri sürece. Bundan dolayı, abartmazlarsa müdahale etmiyordu. Fakat Sergen Zeytin Kara bir iki sefer kümesteki tavukları rahatsız ettiğinde karşısında hem horoz Teoman’ı hem de Bora’yı bulmuş, kümese girmemesi gerektiğini hızlıca kavramıştı.

Zaten o da kimseye zarar verecek mizaçta değildi. Hızlıca dahil olduğu ve kabul gördüğü bu kamping evreninde her şey sanki oyundu. Örneğin Patron’la ilişkisi tamamen bunun üzerine kuruluydu. Patron’u saatlerce kovalıyor, canını yakmadan ısırarak çekiştiriyor, en sonunda hayvanı bezdiriyordu.

Turşu da bazen bu oyunlara dahil oluyordu. Her zamanki ciddiyetiyle Alesta uzak duruyor, bütün diğer köpeklerle olduğu gibi onunla da mesafesini koruyordu. Yaşlı Kurt zaten ağır abiydi. Oyunlardan uzaklaşalı çok olmuştu. Çoğunlukla çardakta yatıyor, onun dışında da kimseye karışmadan kendi başına takılıyordu.

Sergen Zeytin Kara hayatına girdiğinden beri Bora ancak iki kere dışarı çıkabilmişti. Bir seferinde yarım saatliğine markete gitmişti. Giderken çocuğu Sefer Abi’ye emanet etmiş, mutfağa kapatmıştı. Döndüğünde Sergen Zeytin Kara mutluluktan ne yapacağını bilememişti. Hem adamın çevresinde hem de kendi etrafında dakikalarca fırıldak gibi dönmüş, üzerine atlamış ve uzun bir süre kucağından inmemişti.

Diğerinde ise Bora birkaç saatliğine bir arkadaşına gitmişti. Aslında Sergen Zeytin Kara’yı da yanına alabilirdi fakat gittiği evde de iki kedi, iki köpek olunca bundan emin olamamıştı. Hem daha kendisi de ilk kez gidiyordu, ev sahibi hayvanlar onu bile yeni tanıyacaklardı. Bir de köpeğe tahammül göstermeyebilirlerdi. Bora o eve yapacağı bu ilk ziyareti huzurlu geçirebilmek için tek başına gitmişti. Döndüğünde kendisini aynı şekilde deli gibi mutlu bir köpek karşılamıştı.

Nihayetinde zaten kamping dışına çıkmayı pek sevmiyordu. Onun için bu durumdan çok şikayetçi değildi.

Bora’nın zeytin toplama işine ayırdığı süre her geçen gün azalıyordu. Böylece kendisine kalan zamanda daha fazla okuyabiliyor, yazabiliyordu. Hasat sezonu yakında bitecekti.

Geceleri de kulübesinde, yorganın altında geçiriyordu. Tabii ki Sergen Zeytin Kara da koynunda.

* * *

Yatağında telefonunun arşivindeki fotoğraflara bakarak birkaç ay öncesine gittiği bir gece, gözü yaz aylarında çektiği bir fotoğrafa takıldı. Havuzun kenarında kaplan edasıyla yürüyen bu erkek kedi Azman’dı.

Sergen Zeytin Kara’ya döndü; “Aaa bak sen Azman’ı görmedin hiç” derken kendi kendine güldü. Evet, bu ismin komik olduğunun farkındaydı. Kimin taktığını da hatırlamıyordu fakat hayvan, bu adı resmen hak etmişti. Bir kere muhtemelen çoğunun babası olduğu diğer kedilerin onun karşısında hiç şansı olmuyordu. Ayrıca barda, havuz başında kimi yakalarsa üzerine çıkıyor, ne zaman isterse o zaman iniyordu. O da öyle bir candı.

Bir önceki yaz henüz daha üçüncü buluşmalarının gecesinde Bora sevgilisiyle havuz başında vakit geçirirlerken etraflarında dolaşan Azman, kendisinden hızlı davranmış, minderlerin üzerindeki kadının kucağına atılıvermişti. Bora çevik bir hamleyle Azman’ı yakalamış, “Pardon canım, o benim!” diyerek kediyi kenara koymuş, güzel kadını koynuna çekmişti. Sayesinde ilk kez öpüşmüşlerdi.

Bakmaya devam ettiği fotoğraf ise henüz geçen yazdandı. Fotoğrafı çektiği günü hatırladı.

Sıcaktı. Bodrum’un ağustos sıcağı. Öğle saatlerinde güneşin altında pek bir şey yapmaya imkân yoktu. Çadırı kampingin kuytu bir köşesinde, gözlerden uzak, ahşap bir platformun üzerindeydi. Tepesinde kaç yaşında olduğunu hiç kestiremediği bir palamut ağacı yükseliyordu. Ağacın dalları arasında uçuşan kırlangıçlar, ara sıra ziyaret eden bir ağaçkakan, gün boyu öten ağustos böcekleri, karıncalar ve nihayet yavruları ile birlikte bir süredir etrafından ayrılmayan kara kedi Yaşar’la beraber kocaman bir aile olmuşlardı.

Bora, saatlerce çadırının önündeki platformda tembellik yapmış, bilgisayarında film izlemişti. Rastgele açtığı Cruella’yı eğlenerek seyretmişti. Filmi bitirdikten sonra serinlemek için havuza girmeyi düşünmüş, kalkıp mayosunu giydikten sonra havlusunu alıp güneş gözlüklerini takmış ve havuza doğru yürümüştü.

Havuzun hizasına geldiğinde kendisini Azman karşılamıştı. Aksayarak gelmiş, başını ayaklarına sürtmüştü. Birkaç gündür sol ön patisinin üzerine basamıyor, zorlukla yürüyordu. Patisini kimseye de elletmiyordu.

Bora çömelmiş, başını, sırtını okşamış, kediyi yavaşça kucaklamıştı. Patinin altında onlarca kıymık vardı.

Bora, Azman’la konuşa konuşa havuzun kenarına çıkmıştı. Kurt’tan başka kimse yoktu. Kediyi minderlerin üzerine bırakmış, “Bekle oğlum ben gelicem birazdan” demiş, ardından geldiği yoldan hızla çadırına dönmüştü. Cımbızını alıp tekrar havuz başına geldiğinde Azman bıraktığı yerden biraz ileride oturmuş, kıymıkları çıkartmak için patisinin altını yalıyor fakat başaramıyordu.

Bora yaklaşmak istediğinde kedi tedirgin olunca durmuş, üzerine gitmemeye karar vermişti. Havuzu çevreleyen ahşap platforma oturmuş, canı yanan hayvana seslenmişti:

“Oğlum, güzelim, yakışıklım, canın mı yanıyor senin? Çıkartalım mı o patine batanları? Hadi gel, gel yanıma.”

Azman’dan önce Kurt davranmış, gelmiş başını sevdirmiş, yanına uzanmıştı. Bora da “İyi fikir” diye düşünerek kendini platformun üzerine yan yatar vaziyette bırakmış, kediyi çağırmaya devam etmişti.

Canı yanan kedi Bora’yı fazla bekletmemiş, yanlarına gelmiş, etrafa bakınmış, ikisinin arasına uzanmıştı. Bora hayvanın başını, sırtını okşarken sürekli konuşup sakinleştirmeye çalışmıştı:

“Aferin oğlum, aferin yakışıklım. Çıkartalım mı şunları? Diken mi, kıymık mı, ne pis şeymiş bunlar. Küçücükler bir de. Hadi uzat bana patini. Bak ne kadar rahatlayacaksın birazdan.”

Azman yaşlı, iri bir kediydi. Kıymıkları zorla alma şansı yoktu. Hayvanı sakinleştirip ikna etmek en doğru yol gibi görünmüştü. Bora patisinin üzerini okşamış, canı yanan fakat ona rağmen tepki göstermeyen kedi bir süre sonra yan yatmış, patilerini Bora’ya doğru uzatmıştı.

Bora yine patisinin üzerini okşayarak “İşte böyle, aynen bu, aç bakayım o patiyi, aç bi’ bakayım önce. Bakalım bir şey yapabilecek miyiz?” diye Azman’ı sakinleştirmeye çalışmıştı. Pozisyonunu bozmadan yan tarafında havlunun üzerindeki cımbızı almış, kediye göstermiş, yavaşça patisinin üzerine sürtmüştü. Bir yandan da, “Bak şimdi bununla alacağım ben onları birer birer, merak etme” diye konuşmaya devam etmişti.

Çabaları boşa gitmemişti. Azman aşama aşama dediklerini yapmış, en sonunda patisini açmış, Bora’nın eline bırakmış, gözlerini kısmıştı. Bora acele etmeden fakat bu fırsatın fazla uzun sürmeyebileceğini de düşünerek becerikli hareketlerle kıymıkları toplamaya girişmişti. Muhtemelen birkaç gün önce batan bu incecik parçalar hayvanın patisini kanatmış, kuruyan kanla birlikte battıkları yerde kalmışlardı.

Bir iki sefer gerilmesinden canının yandığı belli olan kedi ona rağmen patisini çekmemişti. Bora da birkaç dakika içinde kıymıkların hepsini temizlemiş, patiyi bıraktığında Azman diline götürmüş, yalamış, yalamış, yalamıştı.

Olanı biteni diplerinde yatarak takip eden Kurt olanı biteni seyretmiş, minik operasyon boyunca gözlerini bir adama bir kediye çevirmişti. Üçü bir arada çok güzel bir süreç geçirmişlerdi.

Bora nihayet kalkmış, sıcağa daha fazla dayanamamış, bir canı acıdan kurtarmış olmanın verdiği huzurla kendisini havuza bırakmıştı.

* * *

Sergen Zeytin Kara koynunda, yatağında sırt üstü yatarken palamut ağacını, çadırını, Kurt’u, Azman’ı, o gün yaşadıklarını düşündü.

Aklından kısa süre önce izlediği, Frank Herbert’in Dune filminde aktarılan yaşam felsefesi geçti:
 

Yaşamın gizemi, çözülmesi gereken bir sorun değildir
Ancak yaşanması gereken bir gerçekliktir
Duraksayarak anlaşılmayacak bir süreçtir
Sürecin akışı içerisinde hareket etmeliyiz
Ona katılmalı, onunla akmalıyız

 
Yaşadıkları süreç mucizeviydi. Mutlu oldu.

Sergen Zeytin Kara’nın hiç karşılaşmadığı Azman, yaz sonu ortalardan kaybolmuştu. Normalde de ara sıra gider, birkaç gün sonra çıkar gelirdi. Bu sefer öyle olmamıştı.

Kimi hayvanlar hayata veda edecekleri zaman birlikte yaşadıkları insanlardan uzağa giderlermiş. Belki de doğruydu.

Azman gitmişti. Ardında onlarca güzel anı bırakarak.

* * *

Bora uyandığında güneş doğmuş, kulübenin içi aydınlanmıştı. başını sağına çevirdiğinde Sergen Zeytin kara’yla göz göze geldiler. Kendiliğinden mutlu bu çocuk, hızla sakalını yalamaya başlayınca Bora da boş durmadı, onun karnını okşadı. Ardından elini telefonuna attı. Gonca’dan gelen mesajı gördü, biraz tedirgin olarak açtı.
 

Boracım günaydın.
Kara’nın annesi dönmüş.
Zor olacak biliyorum ama kardeşim alacak, sahibine götürecek.
Bakalım durmazsa zaten kaçırırız.
Alıştı iyice oraya da.

Günaydın
Üzüntü ve muz kabuğu
Bugün mü alacak peki?

Bugün gelir, öğleden sonra.

Saklanalım bari.

 
Nihayet korktuğu haber gelmişti. Telefonu geri bıraktı, Sergen Zeytin Kara’ya döndü, konuşmaya başladı: “Ah be çocuk, ne kadar da alışmıştık sana. Nasıl ayrılacağız şimdi?”

Bir şey anlamadan yüzüne bakan yavru köpek kıpır kıpırdı. Sabah olmuştu, kendilerini dışarı atmanın zamanıydı.

Gözleri dolan Bora kalktı, pantolonunu giydi, montunu sırtına geçirdi, Sergen Zeytin Kara peşinde kendini kulübeden dışarı attı. Yılın son ayında bir gece ansızın hayatına giren bu küçük çocukla çok mutlu olmuşlardı. Geleceğini bildiği fakat hep tersini umduğu ayrılık günü gelip çatmıştı. “Yapacak bir şey yok” diye düşündü.

Hiçbir şey sonsuz değildi.

Çardağın kapısındaki topu gören Sergen Zeytin Kara hızla o yöne doğru atıldı.

Bora içinden “Yaşadığın anın tadını çıkartmak, hazzına varmak lâzım” diye geçirdi.

Birlikte son kez top oynarlarken Bora’nın aklından Attilâ İlhan’ın dizeleri geçiyordu:

Ay ışığına batmış
Karabiber ağaçları
Gümüş tozu
Gecenin ırmağında yüzüyor zambaklar
Yaseminler unutulmuş
Tedirgin gülümser
Çünkü ayrılmanın da vahşi bir tadı var
Çünkü ayrılık da sevdâya dahil
Çünkü ayrılanlar hâlâ sevgili
Hiçbir anı tek başına yaşayamazlar
Her an ötekisiyle birlikte
Her şey onunla ilgili

Gonca’nın kardeşi öğleden sonra geldi, Sergen Zeytin Kara’yı aldı, götürdü.

Ayrılık da sevdaya dahildi.
 
 

…SON…

 
 
Burak Süalp
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

8 YORUMLAR

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 29 Ocak 2022 at 13:21

    Ayrılık her türüyle çok acı. Bayağı hüzünlendim. Çok güzeldi ve sevgi doluydu.
     
    🥰💖

    • Yanıtla Burak Süalp 30 Ocak 2022 at 17:45

      Sevgili Nimet Hanım, yorumunuz için çok teşekkür ederim. Haklısınız, ayrılık her türüyle acı veriyor. Neyse ki birlikte yaşanmışlıklardan geriye kalan anlar, anılar var. Hepsi çok kıymetli. 🙏❤️🙋🏻‍♂️

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 7 Şubat 2022 at 23:46

    Güzel hikayeydi doğrusu. Hayvan ve doğa sevgisini yaşadım okurken. Sanırım ayrılık hayvanları da çok etkiliyor. Yeni serüvenleri merakla bekleyeceğim.

    • Yanıtla Burak Süalp 8 Şubat 2022 at 13:45

      Şen Hanım merhaba. Hikayeyi beğenmenize çok sevindim. Ben de çok seve seve yazdım bu diziyi. Umarım doğa ve hayvan sevgisi bulaşıcı hâle gelir yeni, olumlu pandemimiz olur.
       
      Yorumunuz için çok teşekkürler.
       
      Sevgiyle kalın!

  • Yanıtla Hakan Özbek 9 Şubat 2022 at 22:26

    Serinin tamamını büyük keyifle okudum, kalemine sağlık. Bana bir yandan kaybettiğim kobayım Fidel’i hatırlattı, bir yandan da şimdiki can dostum Leta ile aramızda yaşadıklarımı gözümün önüne getirdi. Gerçekten yaşamımızdaki yerleri çok başka.
     
    Ben bir süredir Leta’ya eş arıyorum. Yavrusuyla birlikte büyür, oynarlar diye hayâl ediyorum ancak iş ona eş aramaya gelince insanlardan tiksiniyorum. Sanki bir malmış gibi özelliklerini yazanlar, biri diğerinden değerliymiş ya da değersizmiş gibi ballandıra ballandıra anlattıkları…
     
    Bir önceki öyküde bunları düşünmüştüm. Biz korkunç varlıklarız gerçekten.
     
    Bize sadece yoldaş olduklarını ne zaman anlayacağız?

    • Yanıtla Burak Süalp 10 Şubat 2022 at 13:26

      Sevgili Hakan, sanırım kendimizin de hancı değil yolcu olduğunu anladığımız zaman, onların da mal değil yoldaş olduklarını belki bir aşamaya kadar anlarız. Bu şekilde düşünen insanlar çoğaldıkça da o aşamaya her geçen gün daha çok yaklaştığımızı düşünüyorum.
       
      Açıkçası kendimi öykü yazarlığı yapmakta yetkin saymıyorum. Ama buna cüret etmemin bir sebebi var. Beğenmediğimiz şeyler hakkında şikayet etmektense, düşüncelerimiz doğrultusunda ne kadar çok entellektüel üretim yaparsak, insanlığın istediğimiz yönde gelişmesine o kadar etki ederiz.
       
      Bu konuda daha çok dertleşiriz. Umarım Leta’ya harika bir insanla yaşayan harika bir eş bulursun. Sonra da yavrusuyla hep birlikte devam edersiniz hayat yolculuğuna.
       
      Yorumun için çok teşekkür ederim sevgili arkadaşım.🙏🏻 🙋🏻‍♂️

  • Yanıtla Leyla Süalp 21 Şubat 2022 at 23:01

    Emeğine sağlık. Her birliktelik bir gün ayrılıkla sonlanıyor. Önemli olan sonradan anlatılacak yaşanmışlıklar olsun. Tüm canlılar için bu değişmez.

    • Yanıtla Burak Süalp 22 Şubat 2022 at 14:12

      Canım annem, haklısın her birliktelik sona erebiliyor. Bunu engellemek çoğu zaman elimizde de olmuyor. Bence önemli olan yaşarken o birlikteliği güzel yaşayabilmek. Dediğin gibi sonradan anabilecek güzel anılar biriktirebilmek önemli. Güzel yorumun için teşekkür ederim. İyi ki varsın, benim için daimi desteğin her şeyden kıymetli! 😘❤️🙋🏻‍♂️

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan