Göçebe Öyküler

Kara | Sergen Zeytin

14 Ocak 2022

Yazı: Sergen Zeytin Kara | Yazar: Burak Süalp

İndeks

Birinci Bölüm: Kara | Gece Gelen
İkinci Bölüm: Kara | Sergen Zeytin
Üçüncü Bölüm: Kara | Can satılır mı kardeşim? Aman ha!
Dördüncü Bölüm: Kara | Ayrılık Sevdâya Dahil

 
 
Bora gözlerini açtığında hava aydınlanmaya başlamıştı. Koltuğunun altında Kara uyanmış, gözlerini yüzüne dikmiş kendisini seyrediyordu. Hiç ummadığı kadar huzurlu bir uyku çekmişti. Ayak ucunda yatan Bulutsu da aynı şekilde yüzü kendisine dönük, yalanıyordu. Lâkin onun yanındaki Şaka hiç hoşnut görünmüyordu, her sabah yaptığı gibi adamın başının üzerinde gezinip yanaklarına sürtünememişti.

Kara yavaş yavaş başını yorganın altından çıkardı, etrafa bakındı. Göz göze geldikleri Şaka’nın tehditkâr tıslamasını duyunca koltuk altına yeniden çekilip gözlerini yumdu. Sanki Şaka’yı görmese orada olduğunu unutacakmış ya da Şaka yok olacakmış gibi. Çok komikti.

Bora gülerek yavrunun başını, sırtını, karnını okşadı. Sakinleştirmek için konuşmaya başladı. Bu durumu bir süre mutsuz mutsuz seyreden Şaka, hoşnutsuzluğunu her hareketiyle belli ederek kalktı, masanın üzerine, aralık duran pencerenin önüne sıçradı. Arkası yatağa dönük olarak dışarıya bakmaya başladı.

Masanın üzerinden kampingi seyir keyfini de birkaç gün içinde Kara’ya kaptıracaktı.

Uykuyla uyanıklık arasında bir yarım saat kadar Kara’yla yatakta oynaştıktan sonra, telefonu tekrar eline aldı. Önce sevgilisinin, ardından cevap bekleyen diğer arkadaşlarının mesajlarını yanıtladı. Güne sevgilisiyle yazışarak başlamayı seviyordu.

Uykusu iyice açılmış vaziyette kalkmaya karar verdi, yataktan çıktı. Kediler mamalarını bitirmemişlerdi. Kara’nın kabını doldurdu. Yavru köpek mamasının yerini öğrenmişti fakat kedilerin korkusundan yataktan ayrılamıyor, adamın yüzüne bakıyordu. Bora uzandı, Kara’yı ellerine aldı, yere bıraktı. Yavru hızla saldırdı, kuru mamaları katır kutur yemeye başladı.

Sandalyenin üzerindeki rakıyı, suyu, kadehleri kaldırdı. Eşofmanlarını çıkartmadan üzerine montunu giydi. “Bugün yağmur yağmazsa spor yapar, sonra yıkarım bunları” diye düşündü. Ardından ayakkabılarını giydi, kapıyı açtı, kül tablasını dışarı çıkardı. Kara da poposunu sallayarak peşi sıra fırladı.

Soğuk fakat güneşli bir gündü. Hava nemli, toprak kokuyor, kampingin yeni misafiri yepyeni bir dünyaya merhaba diyordu.

Kara, kuyruk sallaya sallaya etrafa baktı, ne yapacağını bilemez halde adamın peşinde koşar adım dolaşmaya başladı. İlk olarak kampingin hâlâ yanan ışıklarını söndürdüler. Ardından kümesin kapısını açarak tavukları ve dünyanın en centilmen horozu Teoman’ı serbest bıraktılar. Kümesten çıkar çıkmaz Teoman’ın peşine takılan Kara haliyle ilk fırçasını yedi. Burada köpeklerin horozu ve tavukları kovalamasına izin yoktu. Öğrenecekti bunları.

Bora, tuvalete girdi, çıktı, buz gibi suyla elini yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı, mutfağa yöneldi. Kara da peşinde.

Çayı demledi, geceden kalma bulaşıkları makineye dizdi, sabah kahvaltısı için iki yumurta haşladı. Kampingin bu sabah rutinlerini bir süredir kendisi üstlenmişti. Zaten genelde erken uyanıyordu ve garip bir biçimde başkalarının aksine sabah işlerini yapmayı seviyordu. Birkaç senedir evsiz sürdürdüğü hayatında belki de bu şekilde evinde hissediyordu. Kısaca kampı sabaha hazırlamayı ve yeni güne uyandırmayı seviyordu.

Bahçedeki ağaçlardan toplanan zeytinlerle yapılan ezme, beyaz peynir ve iki yumurtadan oluşan kahvaltısını yaptı, peş peşe birkaç bardak çay içti. İçi ısınmıştı. Mutfağın sabah temizliğini hallettikten sonra, bu sefer kulplu büyük bir cam bardağa doldurduğu çayıyla birlikte çardağa geçti. Kara da peşinde.

Çardakta bir gün önceden kalan dağınıklığı toparlarken bir yandan da Kara’yla oynamaya başladı. Kendisi koltukların üzerindeki örtüleri düzeltirken bozmaya çalışan köpeği yatırıp karnını hızlı hızlı okşuyordu. Ardından sobanın külünü dökmek için kovayı dışarı çıkarırken ayaklarına dolanan köpeği şakayla karışık kovalıyordu.

Sabah mesaisini hallettikten sonra kendisini çardaktaki ikili koltuğa sırt üstü attı. Yeni gelen mesajları cevapladı, günün haberlerine göz gezdirmeye başladı.

Korona virüsünün Omicron varyantı nedeniyle dünyada vaka sayıları artmış, Avrupa’da birçok ülke yılbaşı kutlamalarına kısıtlama getirmiş, kalabalık etkinlikleri yasaklamıştı. Bundan böyle belli ki yeni normal böyle olacaktı. Virüsün altı ayda bir yeni varyantı çıkıyor, hemen hemen her ülkedeki toplumsal yaşam ona göre yeniden şekilleniyordu. İçinden “Omicron is the new black1” diye geçirdi, acıyla gülümsedi.

Çardağın içinde birkaç tur atan Kara da nihayet Bora’nın üzerine zıplamış; sol tarafına, koltukla arasına yerleşmişti. Bora bir eliyle köpeğin başını okşarken diğer elinde tuttuğu telefonda haberlere bakmaya devam etti. Başka bir haberde, birleştirilen Gezi Parkı ve Çarşı davalarının sanığı Osman Kavala‘nın tutukluluğunun devamına karar verildiği yazıyordu. Bir parkı yok edilmekten korumak için insanlara ayaklanmadan başka seçenek bırakmayan sürecin günah keçisi olarak Kavala’yı seçmişlerdi. AİHM’in “Serbest bırakılsın” kararlarına rağmen, tahliye tarihi geldiğinde hakkında yeni davalar açıyor, tutukluluğunu sürdürüyorlardı.

Aklı, Gezi Parkı direnişi günlerine gitti. İlk günden itibaren içinde yer almıştı. Öyle “İlk birkaç gün ben de oradaydım ama sonra olaylar amacını aştı” diyenlerden de değildi. Haftalarca işi gücü bırakmış, parktaki direnişe katılmıştı. Çok umutlanmıştı, çok.

İçinden “Ah Gezi, gel geri” diye geçirdi.

Kara, kolunun altındaydı. Haberleri geçti, döviz kurlarını açtı. Merkez Bankası’nın peş peşe müdahalelerine rağmen Dolar ve Euro yükselmeye devam ediyordu. Fiilen devalüasyon yaşanıyor, kimse bir şey yapamıyordu. Acaba bu süreç ülkeyi erken seçime götürür müydü? Mümkündü. Fakat iktidar seçimlerin zamanında yapılması konusunda ısrarcıydı. Gerçi bugüne kadar ne zaman seçimler zamanında yapılacak dedilerse mutlaka erken seçim olmuştu. Kendi kendine güldü.

Ülkedeki gidişat için şimdilik üzülmekten, kızmaktan ve endişelerini sosyal medyada paylaşmaktan başka bir şey yapamıyordu. O paylaşımlarda da dikkatli olmak gerekiyordu. Zira iktidara yönelen tepkileri bastırmak, insanları sindirmek için savcılar sudan sebeplerle davalar açıyor, tutuklamalar yapıyorlardı.

“Aslında böylece amaçlarına ulaşıyorlar. Söz konusu politika ve gidişata duyarlılık olunca insanlara komik suçlamalarla ağır cezalar veriyor, bunu da göstere göstere yapıyorlar. Biz de tırsıp kuyruğumuzu bacaklarımızın arasına sıkıştırıyoruz” diye düşündü. Kadına karşı şiddet davalarında ise durum hiç de öyle olmuyordu. Korkunç cinayetler işleyen adamlar çoğu örnekte ödül gibi ceza indirimleri alıyorlardı.

İç geçirerek Binance TR2 uygulamasını açtı ve mütevazi birikimine baktı. Diğer birçok arkadaşı gibi sürekli al-sat yapmıyor, birkaç asgari ücret ederindeki birikiminin uzun vadede değerini korumasını bekliyordu. Çok parada gözü yoktu. Yine de Türk Lirası’nın her gün hızla değer kaybetmesi karşısında az miktardaki parasının eriyip gitmesini istemiyordu. O sabah ülke parası da Etherium3 da değer kaybediyordu, dolayısıyla birikimi azalmıştı.

Biraz canı sıkıldı ama çok dert etmedi. Her sabah tekrar ettiği bu ritüel artık oyun gibi geliyordu. Paraya çok daha bağımlı olduğu eski hayatında bu kadar rahat olabilir miydi? Olamazdı. Oysa şimdi bu durumu pek de önemsemiyordu.

Cebinden kablosuz kulaklıklarını çıkarttı, telefonuna bağladı. Sesli hikâye uygulamalarından birisine abone olmuştu. Uygulamayı açtı, Yuval Noah Harari’nin bir önceki gün yedinci bölümünde bıraktığı 21. Yüzyıl için 21 Ders kitabını dinlemeye başladı. Sevgilisinin tavsiyesi ile kullanmaya başladığı bu uygulama, fiziken kitap okuyamadığı ya da işlerinin buna engel olduğu zamanlar için çok iyi bir çözüm olmuştu. Harari’nin milliyetçilik üzerine görüşlerini aktaran cümleleri kulaklarında akmaya başlarken yerinden kalktı, çardaktan çıktı. On kiloluk, beyaz, boş yoğurt kovalarından birisini aldı; ağaçlardan dökülen zeytinleri eğile kalka toplamaya başladı.

Zeytin toplamayı seviyordu. Sadece yediği yemeğe kendi emeğini kattığı için değil. Çömele kalka yapılan, bacaklar ve dizler için yorucu bu iş aynı zamanda iyi bir fiziksel egzersiz olduğundan seviyordu. Vücudunu çalıştırmış oluyor, hemen hemen her gün öğleden sonra yaptığı spordan ayrı olarak bu çalışmanın da faydasını hissediyordu.

Çömele kalka zeytin toplarken etrafında koşturan, topladığı zeytinleri çalmaya çalışan Kara’yı da ihmâl etmiyordu. Arada işi bırakıp, kulaklarında akan kitabı duraklatıyor, köpeği yere yatırıp konuşa konuşa onunla oynuyordu.

“Kara mısın sen, ha? Bu zeytinler gibi kara mısın? Yiyeyim mi ben seni şimdi” diye eğleniyordu. “Çok çabuk isim vermişler sana Kara diye, Zeytin’i hiç düşünmemişler. Zeytin de mi olsan yoksa sen?” diye konuşuyordu. “Zeytin de olsun mu senin adın? Zeytin Kara. Pek yakışır bak” diye devam etti. Zeytin Kara mutlulukla oynuyor, ellerini yalıyordu.

Bir süre daha zeytin topladıktan sonra mutfağa yöneldi. Zeytin Kara da peşinde.

Sefer Amca kalkmış, mutfağa gelmiş, her sabah yaptığı gibi bilgisayarını açmış haberleri dinlerken sabah çayıyla birlikte günün ilk sigarasını içiyordu.

“Good Morning Sir William Sefer Amca, Selamün hello!” diye seslendi. “Good morning, good morning, Aleyküm bon jour” diye yanıtladı Sefer Amca. Bora hemen hemen her gün yeğenleri ile online İngilizce dersi yaptığı için arada birbirlerine böyle takılıyorlardı. Güldüler. Biraz futbol, biraz siyaset derken, cam kupasına çay doldurdu. Ardından Sefer Amca’ya “Kolay gelsin” deyip tekrar çardağa yöneldi. Bazen bir oğlak gibi zıplayarak bazen de tırıs giden minyatür bir at gibi koşturan Zeytin Kara da peşinde.

Çayından büyük bir yudum aldı ve anında pişman oldu. Sıcak çay bu sefer damağını yakmıştı. “Hay ben senin çay gibi!” diye söylendi. İnsan bu yaşa gelir ve hâlâ sıcak bir içecekle damağını yakar mıydı? Gelgelelim oluyordu işte; sıcak çayla damağını da yakıyor, sakız çiğnerse yanağını da ısırıyordu. Bazı şeyler ne kadar dikkat edersen et, olacaksa oluyordu.

Elindeki çayı sehpaya bırakıp kendini, ayakları bir tarafından taşacak şekilde yeniden ikili koltuğa sırt üstü bıraktı. Göğsünün üzerinden bu sefer sol koltuğunun altına yerleşen Kara’yı bir süre okşadı. Sonra telefonunu tekrar eline aldı. Spor haberlerine göz atacaktı. Fakat daha ilk haberle birlikte yine yüzü düştü. Haftalardır başarısız sonuçlar alan Beşiktaş’ın efsanevi futbolcusu ve teknik direktörü Sergen Yalçın görevinden ayrılmıştı.

Sadece kısa sürede alınacak büyük başarılara odaklı günümüz futbolunda birçokları tarafından beklenen bu karar canını sıkmıştı. Halbuki Sergen Yalçın daha bir sezon önce kulübe iki kupa kazandırmıştı. Kulüp ondan bu kadar kolay vaz geçmemeliydi.

Bununla birlikte kulüple hocanın yollarını karşılıklı olarak güzel bir biçimde ayırması tek tesellisiydi. Ne olursa olsun bu tatsız durum bir türlü içine sinmedi. Kulübün hocaya veda ve teşekkür videosunu bir kez de kendi Instagram hesabından hikâye olarak paylaştı.

Uzandığı koltuktan doğruldu, Kara üzerinden yana atladı. Çayına uzandı, birkaç yudum daha aldı. Damağı hâlâ acıyordu. Çardaktan çıktı, kulaklıklarını taktı, yeniden çalışmaya girişti.

Yaklaşık bir saat süren zeytin toplama faslının ardından, işe ve dinlediği kitaba ara verdi. Ardından ağzında kampingin bir yerlerinden bulduğu patlak plastik topla gelen Zeytin Kara’yla futbol oynamaya başladı. Topu oradan oraya atıyor, bazen Zeytin, bazen de Kara diye çağırdığı köpek de topu yakalayıp geri getiriyordu.

Kampingin toprak arazisinde ayağında topla koştururken Ercan Taner vurgularıyla maç spikerliği yapmaya başladı:

“Sergen, Sergen Bülent yan yana, yanında Tümer var, Tümer’e doğru, açıyı kaybetti, Tümer topu aldı, Sergen ve gol, gool, goool, Sergen attı, Sergen attı şampiyonluk geldi!”

İşaret parmağı havada,  Sergen gibi koşarak 2002-2003 sezonun Galatasaray maçında atılan şampiyonluk golünü anlatıyordu.

Bir ara durdu, yere çömeldi, Zeytin Kara ağzında plastik topla koşa koşa üzerine atladı. Bu oyunu çok sevmişti. Bora, Zeytin Kara’yı kucağında seviyor, bu sefer de “Sergen misin sen ha? Beşiktaş’lı Sergen misin yoksa?” diye mutlulukla hayvanı kucaklıyordu.

“Tamam” dedi bir süre sonra, “Tamam, çok iyi top oynuyorsun, bunu hak ettin. Senin bir adın da Sergen olsun bundan sonra: Sergen Zeytin Kara”. Göğsündeki beyaz akıtmasıyla siyah beyaz formaya benzeyen kara çocuğa bu isim çok da yakışmıştı.

Kucağından atlayıp etrafında koşuşturmaya devam eden köpekle konuşmaya devam etti. “Hem biliyor musun Uygurcada Sergendan diye bir kelime varmış. Gezgin, göçebe demekmiş. Ya. Benim gibi. Olur da sen de benim yol arkadaşım olursan pek yerine oturacak bu isim: Sergen Zeytin Kara. Yani Gezgin Zeytin Kara.”

Telefonu çalmaya başlayınca Sergen Zeytin Kara’yı yere bıraktı, ayağa kalktı. Ekranda sevgilisinin adı yazıyordu. Telefonu açtı, bu tatlı çocukla yaşadıklarını heyecanla anlatmaya başladı. Her gün mutlaka yazışıyor, telefonlaşıyorlardı. Bir arada olamasalar da yaşadıkları şeyleri paylaşmayı seviyorlardı.

Bu arada Turşu ve Patron da ortaya çıkmıştı. Kendisi telefonda konuşmaya devam ederken Turşu, Patron ve Sergen Zeytin Kara birlikte oynamaya başlamışlardı. Yerden bir karış boyu olan Fransız Buldog’u Patron, Boksör Turşu’nun peşinde koşturuyor, Sergen de sürekli Patron’un üzerine atlıyor, yanaklarından ısırıp çekiştiriyordu.

Bir süre sonra Turşu yoruldu, Patron onu rahat bıraktı. Yalnız Sergen’in enerjisi bitmek bilmiyordu. Patron da sene başında ilk geldiği dönemde böyleydi. Enerjisi bitmiyor, Turşu’yu, Alesta’yı yıldırıyordu. Köpekleri seyreden Bora “Eee, etme bulma dünyası Patron Efendi. Şimdi sen düşün” diyerek güldü.

Kendi kendine “Hadi bakalım Bora Bey, bu kadar keyif yeter. Hazır ısındın, doğru spora” diyerek çardağa yöneldi. Patron’u elinden kaçıran Sergen Zeytin Kara da peşinde.

Bu arada spordan hiç şikayeti yoktu, severek yapıyordu. Yarısı bu küçük köpekle boğuşarak geçen yaklaşık bir buçuk saatlik bir antrenmandan sonra kalktı, kulübesine yöneldi. Yeni hayatına oldukça çabuk alışmış görünen Sergen Zeytin Kara da peşinde.

Kulübede kirli kıyafetlerini büyükçe bir bez çantaya doldurdu. Havlularını ve banyo malzemelerini de aldı, çıktı. Ortak kullanılan duşlara geçti. Sergen Zeytin Kara da peşinde.

Duşunu aldı, üzerinden çıkarttıkları ile birlikte kirli çamaşırlarını makineye attı.

Takip eden günler de o gün gibi geçmeye başladı.

Uyanış, yatak keyfi, kampın işleri, zeytin hasadı, toprak sahada futbol, oyunlar, oyunlar…

Sergen Zeytin Kara da her an peşinde.

 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Burak Süalp

Kaynaklar:

  1. İngilizce’de, hızla moda olan, popülerleşen konularla ilgili kullanılan bir tamlama. Collins Dictionary. Buradaki kullanımda Omicron’un Korona virüsün hızla yaygınlaşan varyantı olması ifade ediliyor.     ⇡⇡⇡
  2. Binance TR: Bitcoin, Ethereum, Solana, Doge, Shiba ve diğer kripto paraları alıp satmak için kullanılan uygulama.     ⇡⇡⇡
  3. Ethereum: ERC-20 kod sistemi sayesinde birçok kripto para biriminin altyapısını oluşturan merkeziyetsiz ve açık kaynak kodlu bir blok zinciridir.    ⇡⇡⇡

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

9 YORUMLAR

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 14 Ocak 2022 at 13:45

    Selam,
     
    Adeta okumadım da yanınızdaymışım ve siz çardakta bana anlatıyormuşsunuz da ben dinliyormuşum gibiydi, bitmesin istedim.
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Burak Süalp 14 Ocak 2022 at 14:14

      Sevgili Nimet Hanım, bu içten, samimi yorumunuz için çok teşekkür ederim. Bodrum’a yolunuz düşerse onu da yaparız :)) İyi ki varsınız, hep olun!

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 16 Ocak 2022 at 14:46

    Harika, harika 😍
     
    Kara’ya eklenen isimlerin oluşma hikâyesine bayıldım. Çok, çok iyi bir kurgu gerçekten 👌🏻
     
    Kara ile top oynarken “Sergen attı şampiyonluk geldi!” cümlesinin akıllara kazındığı efsane Beşiktaş-Galatasaray maçına yaptığın gönderme de çok iyi oturmuş öykünün içine 😁
     
    Ahh bir de “Gezi” detayı 👏🏻 Onu da ayrı sevdim 😁 Zihinlerimize yıllar içinde kazınan önemli olayların, hikayenin içinden bizlere göz kırpması çok zevkliydi 😍
     
    Karman çorman bir anlatıma düşmeden, her unsuru bir biriyle uyumlu sunman gerçekten çok başarılı. Her bileşeni ustalıkla birleştirmişsin. Holistik bütünsellikçileri kendinize hayran bıraktınız Burak Bey 😉
     
    Yürekten kutluyor, serinin devamını merakla bekliyorum ❤️😘

    • Yanıtla Burak Süalp 16 Ocak 2022 at 18:00

      Kıymetli baş editörüm, yorumun beni ne kadar mutlu etti anlatamam. Hikâyeyi beğenmene bayıldım. Senin sonsuz desteğinle umarım daha çok üretirim.
       
      Hikâyeyi yazarken günlük hayat akışından gündemler eklemeyi seviyorum. Sanki hikâyenin inandırıcılığını artırıyorlar. Aslında zaten günlük hayat da öyle yaşanmıyor mu? Bir saatlik bir kesitte bile akıllarımızdan onlarca şey geçiyor.
       
      Koşulsuz desteğini arkamda, seni yanımda hissetmenin güzelliğini ifade etmem çok zor. Belki işin kolayı bunu söylemek ama öyle, iyi ki varsın. Hep ol!
       
      Fazlasıyla övgü dolu yorumun için müteşekkirim. Yeni bölümlerde yeniden görüşmek üzere!❤️ 🙋🏻‍♂️

  • Yanıtla Burak Süalp 16 Ocak 2022 at 14:47

     
    Facebook edebiyat gruplarında öykü paylaşımımın altına gelen yorumlar:
     


  • Yanıtla Duygu Onaral 19 Ocak 2022 at 14:27

    Sevgili Burak,
     
    Sergen Zeytin Kara’nın kamp ailesi ile yollarının kesişmesine çok mutlu oldum. Bu zor zamanlarda öykün beni şefkat ve sevgi hissi ile sarmaladı. Senin varoluşunla her zaman hatırlattığın gibi yaşanan “an”lara geri getirdi, kalbime bütün acıları unutturan bambaşka bir yerlere kaçırdı beni.
     
    Kâh gülerek, kâh ağlayarak okuyorum, içim dolup dolup boşalıyor. Bunun için sana minnettarım ve hep öyle kalacağım.
     
    Sonsuzluk arkadaşım; kalemine duacıyım, seni çok seviyorum ve yazılarının devamını umutla bekliyorum.

    • Yanıtla Burak Süalp 20 Ocak 2022 at 13:29

      Duygucum merhaba. Fazlasıyla övgü dolu yorumun için çok teşekkür ederim. Utandırdın beni. Yazdıklarım bu duyguları, düşünceleri canlandırıyorsa ne mutlu bana. Daha ne isterim?
       
      Canım benim, kendine çok iyi bak. 🙋🏻‍♂️
      Gözlerinden öperim. 😘

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 22 Ocak 2022 at 13:00

    Sade yaşamlar, sade, sıcak anlatımlar… İlgimi en çok çeken abartısız ve kavgasız, iddiasız, koşulsuz geçen bir gün… Savaşmadan yaşayınca “çok güzeliz”.

    • Yanıtla Burak Süalp 22 Ocak 2022 at 14:05

      Savaşmadan yaşamak. Evet tam da anlatmak istediğim bu. Basit, sade, mutluluk dolu hayatlar yaşamak.
       
      Yorumunuz için çok teşekkür ederim 🙏

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan