Göçebe Öyküler

Puştluk Vakti

18 Eylül 2023

Yazı: Puştluk Vakti | Yazar: Burak Süalp

Selim elinde çantası ile kapıda belirdiği sırada Kamer amca telefonla konuşuyordu. Dükkânın girişine sırtı dönüktü, delikanlının geldiğini fark etmedi. Çalışma masasının yanında, ayakta, telefonu bir kulağına götürüp konuşuyor, bir okuma mesafesine getirip ekranına bakıyor, ardından sağ elinin işaret parmağı ile bir şeyler yapıyordu. Normalde elleri titremezdi. O karmakarışık saatlerin birkaç milimetre boyutlarındaki çarklarını, millerini incecik cımbızla söker, temizler, takar, ayarlar, hiç sıkıntı yaşamazdı. Lâkin son yıllarda yorulunca, heyecanlanınca böyle olmaya başlamıştı işte. Nitekim sağ eli istemsizce titriyordu.

Gün boyu müşteriden müşteriye gezen Selim’in iş dönüşü üst kattaki dairesine çıkmadan önce son durağı apartmanın giriş katındaki bu eski saatçi dükkânı oluyordu. Artin ustasının yanına çırak olarak girdiği günden beri saat tamiri yapan Kamer amcayı genellikle bu vakitte işlerini bitirmiş ya kitap okurken ya da bulmaca çözerken buluyordu.

Çarşıda okuma gözlüğünü “okumak” için kullanan pek başka kimse yoktu.

Vakit geç olmadıysa ve keyifleri de yerindeyse çay ya da kahve eşliğinde tavla atar, günün sonunu birlikte getirirlerdi. Selim bu akşam fasıllarında Kamer amcadan çok şey öğrenmişti. Misal, “vakit”in ne olduğunu ilk ondan duymuştu. Onun için saat, zaman, vakit, hepsi aynıydı o güne kadar. Oysa vakit, gün içindeki belli zaman dilimleriydi. Kuşluk, zeval, kerahet… Hepsi ayrı dilimlerdi.

Kendisinden çok şey öğrense de Kamer amca -kendi deyimiyle- “kâfi gelecek kadar” konuşur, hemen hemen her şeyden olduğu gibi kelimelerden de tasarruf ederdi. Yeri geldiğinde, tasarruf etmekten hiç zarar görmediğini söylerdi.

Sanki hâlâ bir önceki yüzyıldaydı. Gün boyu, çoğu kendi yaşındaki köstekli Cortebert’leri, Hislon’ları, Zenith’leri onarır, o devirleri yaşardı. Pek çok akranı gibi ne günümüz teknolojisine ne de akıllı telefona alışabilmişti. Yine de mecbur, kullanmaya başlamıştı. Hem telefonda konuşup hem de ekranı kullanması gerektiğinde heyecanlanır, karşı taraf ne sorarsa cevap verirdi. Hele bir de resmi bir kurum ya da büyük bir firmaysa arayan…

– Evet evlâdım, bin dokuz yüz kırk beş. Kasımın sekizi. Evet, İstanbul.

Ses çıkartmadan içeri giren Selim, bir yandan cebinden çıkarttığı telefonuna göz atarken diğer yandan Kamer amca’nın verdiği bilgiye dikkatle kulak kabarttı.

– Samatya evlâdım. Koca Mustafa Paşa yazar orada.

Konuşmaya devam ederken içeri giren Selim’i elini sallayarak yanına çağırdı. Telefonun mikrofon kısmını avucuyla kapattı, heyecanla “Gel evlat, gel. Şanslı günümüzdeyiz” dedi. Ardından telefonu yeniden kulağına götürüp konuşmaya devam etti.

– Mamamın kızlık soyadı? Ani. Evet Adana-Nazilli-İzmir. Ani.

Kamer amcanın bu kadar bilgi vermesinden rahatsız olan Selim, kendi telefonunu cebine koydu, kulak misafiri olduğu görüşmeye müdahale etmek istedi: “Kamer amca, hayırdır? Ne oluyor?”. Mikrofonu yeniden avucu ile kapatan Kamer amca, mutlulukla “Tatil kazandık evlât, belediyeden tatil kazandık, Kıbrıs tatili” dedi. Ardından görüşmesine geri döndü.

– Kredi kartı numaram mı? Vereyim evladım vereyim…

Cüzdanının bulunduğu çalışma masasının çekmecesine uzanan elini Selim tuttu. “Kamer amca verir misin bakayım şu telefonu bana bi’, ne tatiliymiş bu?” derken diğer elindeki telefonu aldı, kulağına götürdü. “Buyurun hanımefendi. Ben Selim Yılmaz, Kamer Naşit’in yeğeniyim, yardımcı olayım” demeye kalmadı, görüşme kesildi.

Gözleri bir Selim’e bir telefona gidip gelen Kamer amcanın yüzünden bir dizi ifade geçti. Az önceki heyecanı saniyeler içinde azaldı, gözlerindeki ışık söndü, bir telefonla yükselen umudu hayal kırıklığına dönüştü. Nitekim dolandırılmaktan Selim sayesinde son anda kurtulmuştu. Yine.

Oğlan kızacaktı şimdi. İşin kötüsü haklıydı.

Selim tuttu kendini. Ardından derin bir iç çekti, telefonu masaya bıraktı.

– Eh be Kamer amca. Kaç kere tembih ettim ben sana, telefonda özel bilgi vermeyeceksin, sabah akşam milleti dolandırıyorlar diye. Bu kaçıncı?

En nihayet bir kez daha hata yaptığını anlayan Kamer amca başını önüne eğerek Selim”le göz göze gelmekten kaçındı. Titremeye devam eden eliyle masanın üzerindeki saat ve tamir takımlarını düzeltmeye çalışır gibi birkaç hareket yaptı. Telefon çalmadan önce Murat Ağırel’in kitabını okumaya hazırlanıyordu: Yağma. Alelacele kitabı düzeltti, birkaç saniye kazandı, delikanlının haklı olduğunu bilmesine rağmen kendisini aklamak ister gibi cevap vermeye çalıştı.

– Büyükşehir Belediyesi’nden arıyoruz dediler ama Selim. İstanbul’un en eski kırk esnafını Kıbrıs’a tatile götüreceklermiş. Nihayetinde beni de seçmişler.

– Büyükşehir Belediyesi? Kıbrıs tatili? E peki senin doğum tarihini, doğum yerini neden soruyorlar?

– Ben nereden bileyim evladım? Kayıt için lazımmış herhalde.

– Belediyede yok muymuş bu bilgi? Hem, annenin kızlık soyadını ne yapacaklarmış?

Kamer amca Selim’in sorularına cevap vermek istiyor ancak aklından geçen argümanlar şimdi kendisine bile inandırıcı gelmiyordu. Gözleri doldu. Delikanlının haklı olduğunu biliyordu. Titremeye devam eden sağ eliyle kolçağı tutmaya çalışarak çalışma masasının yanındaki sandalyeye bıraktı kendisini.

– Kime güveneceğimizi şaşırdık be evlat. Belediye de adam mı kandırırmış? Ne günlere kaldık…

– Belediye adam kandırmıyor Kamer amca. Dolandırıcılar aradıklarında büyük kurumların, şirketlerin isimlerini kullanıyorlar. O sayede senin güvenini kazanıyorlar.

– E, benim bilgilerimi nereden biliyor bu godoşlar?

– Bazen bir yerlerden bulmuş oluyorlar, bazen de bilmiyorlar. Sen kendin söylüyorsun zaten ne sorsalar.

– Şikâyet edicem ben bunları karakola gidip. Zabıt tutturucam.

– Geçen sefer tutturduk ya Kamer amca. Bi de savcılığa gidip dilekçe verdik. Ne oldu? Hiç. Zaten onların da bir şey yapması zor. Bu aramaların çoğu yurtdışından yapılıyor. Ayrıca o kadar çok yapıyorlar ki ne takip etmenin imkânı var ne yakalamanın. Kaymakamı bile dolandırdılar ya geçen ay. Telefonda kimseye bilgi vermeyeceksin, bu kadar basit.

– Ama Selim…

– Aması maması yok Kamer amca. Devir böyle. Kaç kere tembihledim ben sana. Dikkat edeceksin.

Söyleyeceği çok şey vardı ama kendini tuttu. Daha fazla yüklenmenin bir anlamı yoktu. Bugünün teknolojisi ile yapılan dolandırıcılıklara karşı durmak bu insancıklar için çok zordu.

– Neyse, sıkma canını, bu sefer yırttık bak. Ben eve çıkıyorum, var mı bir ihtiyacın?

– Daha ne ihtiyacım olacak, Allah senden razı olsun Selim. Eksik olma.

– Sen de eksik olma Kamer amca. Telefonda kimseye özel bilgini verme. Karakol karakol gezmeyelim sonra yine. Hadi selametle.

Selim çıktı. Ardından ağır hareketlerle kapıyı kilitleyen Kamer amcanın omuzları iyice çökmüş, kamburu daha da çıkmıştı. Dükkânın arka tarafındaki yatak odasına doğru ilerledi. Normalde odasına bu kadar erken çekilmezdi. Fakat şu son olay kalan bütün direncini alıp götürmüştü.

Yeleğinin yan cebinden Serkisof’unu çıkarttı, uzun uzun baktı, arkasındaki kabartma treni parmak uçlarıyla okşadı, komodinin üzerine bıraktı. Gençliğinden beri eskitemediği pijamalarını giyerken mırıldanmaya devam etti:

– Kuşluk vakti çoktan bitmiş be evlat, çoktan bitmiş. Vakit olmuş puştluk vakti…
 
 
Burak Süalp
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

12 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 18 Eylül 2023 at 07:59

    Ne kadar özlemişim kalemini ve ne kadar seviyorum yazdığın her şeyi. Dolandırıcılık hikâyesi özünde belki ama kısacık hikâyede çizdiğin “Kamer amca” karakteri o kadar etkileyici ki öğüt veren didaktik bir öykü olmaktan çıkarıyor anlatımı. Kamer amcaya sarılma ihtiyacı duyarak bitirdim okumayı. Harikaydı gerçekten 👌🏻 Ruhuna, kalemine sağlık 🙏🏻

    • Yanıtla Burak Süalp 18 Eylül 2023 at 14:57

      Canım baş editörüm, okuyan gözlerine sağlık. Bu aralar en yakınımdaki insanlardan o kadar çok telefonla dolandırılma hikayesi dinledim ki bu konuda yazmadan edemedim. Hem beğenmene hem de editoryal katkına çok teşekkür ederim. İyi ki varsın 🙏

  • Yanıtla Metin Çoban 18 Eylül 2023 at 08:19

    Sevgili Burak, harika bir hikâye. Anlattığın Kamer amca karakteri sanki çarşıya çıktığımda karşılaşacağım, selam vereceğim amcalardan biri gibi. Bu dolandırma işleri çok feci oldu. Bazen bu amcalar gencecik kızların evlenme vaatlerine kanıp emekli ikramiyelerini bile kaptırıyorlar. Eee insan karşısındakine kendi gibi bakıyor.
     
    Tekrar yazma fırsatın olduğu için çok mutlu oldum.
     
    Kalemine sağlık.

    • Yanıtla Burak Süalp 18 Eylül 2023 at 14:59

      Valla bu aralar o kadar çok oluyor ki böyle olaylar, nasıl yazayım, hangi birini anlatayım bilemedim. Seçtim bi’ örnek. Beğenmenize çok sevindim. Okuyan gözlerinize sağlık 🙏🙋🏻‍♂️

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 18 Eylül 2023 at 08:46

    Hoş geldiniz Burak Bey.
     
    Kamer amcanın başına gelen maalesef Nimet teyzenin başına geldi. Öyle bir ders aldım ki anlatılır gibi değil. Ama o ata sözümüz var ya, bana çok şeyler ifade ediyor artık: Bir müsbet bin nasihetten evladır.
     
    Sizin yazdıklarınızı okumayı özlemiştik. Dilerim devamı gelir.
     
    Sevgiler.

    • Yanıtla Burak Süalp 18 Eylül 2023 at 15:03

      Ah Nimet Hanımcım, yalnız değilsiniz. Annem başta olmak üzere o kadar çok yakınım dolandırıldı ki inanamazsınız. Hangi birini yazayım bilemedim. En azından bir öyküyle konuyu işlemiş olayım dedim. Hepsini yazsam başlı başına yazı dizisi olur valla. Aman dikkat edin. Ellerinizden, okuyan gözlerinizden öpüyorum.

  • Yanıtla Josef Kılçıksız 18 Eylül 2023 at 13:49

    Toplum zaten “puştluk” kıvamında, bir gün bizim de Kamer amca kıvamına [yaşça] gelecegimizi düşünerek resmen ürperdim Burak; arketipleri bu kadar canlı betimleme gücünden ürperdim, kalemine sağlık.

    • Yanıtla Burak Süalp 18 Eylül 2023 at 15:05

      Sevgili Josef öyküyü beğenmene çok sevindim. Bu sıralar maalesef çok sık oluyor bu dolandırıcılıklar. Kendi annem ve dayım dahil o kadar çok yaşadık ki hangi birini yazayım bilemedim. Bir öyküyle konuyu işlemek istedim. Dediğim gibi, beğenmene çok sevindim. Okuyan gözlerine sağlık 🙋🏻‍♂️

  • Yanıtla Emine Öztürk 18 Eylül 2023 at 16:52

    Sevgili Burak, nokta atışı mesajlarla dolu şahane bir hikâye.
     
    Sağımız solumuz Kamer amcalar, Ayşe teyzeler ile dolu. Ve hatta artık amca ve teyze kadar yaş almışlığa da gerek yok. Aynı yaşlarda olduğum birçok insandan bu yönde telefonlar aldıklarını duyuyorum.
     
    Bu konuda tek ümidim, Selimlerin çoğalıyor olması. Yeni gelen nesilin gözü açık, sorgulacı karakterlerine bayılıyorum. Bu puştluk vakti gelip geçici. 🙏
     
    Hoş geldin. Böyle güzel bir hikâye ile harika bir geri dönüş oldu.

    • Yanıtla Burak Süalp 18 Eylül 2023 at 19:23

      Sevgili Emine, son zamanlarda benzer dolandırıcılık girişimleri ile o kadar çok karşılaştım ki… Annem, dayım, arkadaşlarım sürekli benzer girişimlere maruz kalıyorlar. Kandırılan bir dizi arkadaşım oldu. Muhtemelen hepimiz bunları duyuyor, görüyoruz; hepsini yazsak yazı dizisi değil kitap serisi olur maalesef. Bu durumun geçeceğine dair iyimser bakış açını desteklemek istiyorum ancak ne yalan söyleyeyim hiç de öyle bakamıyorum. Daha derinlemesine tartışılabilecek bir konu. Öyküyü beğenmene çok sevindim. Okuyan gözlerine sağlık 🙏

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 21 Eylül 2023 at 08:35

    Tekrar yazmaya başlamana çok sevindim, uzun bir aradan sonra.
     
    Her zamanki gibi yazında mekan ve kişiler çok güzel tasvir edilmiş. Sade kelimelerle. Elbette duygular da çok rahat hissediliyor.
     
    Yeni hikâyelerini bekliyorum Burak.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan