Roman

6 | Fazla Yakışıklı

28 Mayıs 2022

Öykü: Fazla Yakışıklı | Yazan: Didem Çelebi Özkan

 

İndeks

Arım, Balım, Peteğim | Bölüm 1
Yok Olmak İstiyorum | Bölüm 2
Benzer Hikâyelerin Karşı Tarafları | Bölüm 3
Sevgililer Günü | Bölüm 4
Boynuz Tarlası | Bölüm 5
Fazla Yakışıklı | Bölüm 6
Hayatımın Hatasını Yapıyormuşum | Bölüm 7

 

19 Şubat 2022, Cumartesi

Geççek, geççek elbet bu da geççek
Gör bak umudun gününü gün etçek
Oh, oh zilleri takıp oynıycaz o zaman

Perşembe akşamı Tarkan “Geççek“i sosyal medya hesaplarından paylaştığında şarkı milyonlara umut olmuş, sadece birkaç saat içinde dinlenme rekoru kırmıştı. Ekonomik kriz, göçmen sorunu, hayatı her geçen gün daha boğucu hâle getirirken özel yaşama müdahale ve baskı da artıyordu. Böyle bir ortamda bir şarkı bütün bunları değiştirme gücünün toplumun kendinde olduğunu hatırlatmış; yılgınlığı, kabullenmeyi halkın üzerinden silkelemişti.

Şarkıyı eleştirenler de vardı elbette. Türkçeyi bozmuş diyeninden müzikalite bakımından yetersiz olduğuna kadar birçok eleştiri dolanıyordu ortada. İdil bunlara takılmıyordu. Olay, bu değildi ona göre. Bir sanatçı, milyonlarca insanın hislerine tercüme olmuş, değişimin mümkün olduğunu haykırmıştı. Bu yüzden de telefonunun zil tonu olmayı hak ediyordu.

Gitçek, gitçek geldiği gibi gitçek
Her şeyin sonu var, bu çile de bitçek
Oh, oh zilleri takıp oynıycaz o zaman
O çiçekten günler çok yakın inan

Sözlere eşlik ederek sesin geldiği yöne doğru hızlı adımlarla ilerledi. Salondan çıkıp mutfağa geldiğinde tezgâhın üzerinden telefonu aldı. Arayan isme bir göz attı; Meltem’di. Telaşla açtı; “Merhaba bebek.”

“Merhaba canım. Müsait miydin?”

“Evet, evet. Öyle evde miskinlik yapıyordum. N’oldu ki?”

“Yok. Önemli bir şey değil. Akşam dışarı çıkalım mı, diye sormak için aramıştım. Tabii son dakika oldu, belki başka bir programın vardır. Hiç sorun değil inan öyleyse, ben…”

İdil, Meltem’in daha fazla devam etmesine müsaade etmedi:

“Hiçbir programım yok. Ne yapmak istiyorsun? Yemeğe çıkalım mı?” diye sordu.

“Yok, yemek değil de…” Bir an durduktan sonra devam etti: “Ben dans etmek istiyorum, şöyle saatlerce dünya umurumda değilmiş gibi zıplamak.”

İdil şaşırmıştı. Meltem, buluşma geceleri için genelde sessiz, rahatça sohbet edebilecekleri restoranları tercih ederdi. Birlikte en son ne zaman dans ettiklerini dahi hatırlamıyordu. Bir yaşam belirtisi gösterdiği için sevindi arkadaşı adına ve hızlıca; “Harika fikir. Nereye gitmek istiyorsun peki?” diye sordu.

“İşte onu bilmiyorum. İnsanlar şu sıralar dans etmeye nereye gidiyor?”

İdil gülse mi, üzülse mi bilemedi Meltem’in sözlerine. Tepki vermeden cevapladı arkadaşının sorusunu:

“Tamam o iş bende. Seni harika bir yere götüreceğim. Peki öncesinde yemek için de bir yere rezervasyon yaptırayım mı?”

“Yok canım yaptırma. Refika bu gece izinli, annem gelecek çocukların başında durmaya, yemeği onlarla yer öyle çıkarım, diye düşünmüştüm. Senin için de uygun mu böylesi? Aaa istersen sen de gel yemeğe, sonrasında buradan birlikte çıkarız.”

“Eee olur o zaman, çocukları da özledim zaten, geleyim.”

“Tamam, sekizde bizde.”

“Okey, anlaştık.”

Telefonu kapatır kapatmaz yayınevinin WhatsApp grubuna girdi. Akşamki programa katılamayacağını yazdı. Birkaç itiraz mesajı geldiyse de herkesi bertaraf edip görevini tamamlamış olmanın verdiği rahatlama ile yazışmadan çıktı.

Salona geçip kendini kanepeye bıraktı. Düşünceleri Meltem’e kaymıştı.

14 yıllık evlilik, öncesinde de iki yıl flört, bunca yıldır hayatındaydı Ediz ve tek gecede vazgeçmişti adamdan Meltem. Tereddüt dahi etmemişti. 12, 10, 7 yaşlarında üç erkek çocuğuna ve yıllardır çalışmıyor olmasına rağmen her şeye sıfırdan başlamayı göze almıştı.

‘Ben yapabilir miydim?’ diye sorguladı bir an kendini. Hayatında hiçbir şey değişmesin, konforu bozulmasın diye kocalarının aldatmasını görmezden gelen birçok kadın yok muydu? Kendisi hangisi olurdu? Değil kocalar, bugünün dünyasında üç aydır çıktığın adam sana sadık kalmıyordu. Sadakat, ütopya mıydı artık günümüzde?

Düşüncelerinden bunalınca kanepeden kalktı, yemek masasının üzerindeki bilgisayarı açtı. Biraz çalışsa iyi olacaktı. Yayınevinin grafikeri, Doruk’un kapak tasarımlarını yollamıştı. Dün ofisten çıkmadan önce şöyle bir bakmış fakat detaylı inceleyememişti. Tasarımları açtı. Fena değillerdi fakat Doruk’a yollamadan önce mükemmel olduklarından emin olmak istiyordu. Bir süre tasarımlar üzerinde çalıştı, ardından aldığı notları grafikere e-posta ile iletti.

Saate baktı, beşe geliyordu. Hâlâ öldürülecek üç saati vardı. Duştan sonra saçlarıyla kendi uğraşmak yerine kuaföre gidebilirdi. Kırık bir fön, hoş olmaz mıydı? Kuaför kararından sonra bilgisayarı kapatıp odasına geçti.

Eve döndüğünde saat, yediyi biraz geçiyordu.

Soyunma odasına geçip kuaföre gitmeden önce üzerine geçirdiği eşofmanları çıkarttı. Soyunurken bir yandan da ‘Ne giysem acaba?’ diye düşünüyordu. Meltem’in şu sıralar benimsediği asi tarzla uyumlu gözükecek bir şeyler seçmeye karar verdi.

Siyah g-string’in1 üzerine ağları geniş, siyah file külotlu çorabını giydi. Sütyen takmayacaktı. İp askılı, göğüs kısmı dantelli biri beyaz diğeri siyah atleti, beyaz olanı alta gelecek şekilde üst üstte giydi. Çorabın üzerine kısa siyah deri bir şort geçirip beline siyah beyaz ekose bir gömlek bağladı. Boynuna geçirdiği tasmayla aynanın karşısına geçtiğinde üniversite yıllarına geri dönmüş gibi hissetti. Ayaklarına asker botlarını, üzerine de uzun siyah bir kaban giydi mi her şey tamamdı.

Kırık fön yerine, atkuyruğu toplatması iyi olmuştu saçlarını. Hem dans ederken rahat edecekti hem de bu asi tarza çocuksu bir hava katmıştı at kuyruğu. Son ters köşeyi de küpeleriyle yapacaktı.

Gömleklerinin olduğu askıları yana çekerek arkadaki duvara gömülü kasayı ortaya çıkardı. Şifreyi girdikten sonra onaylanma sinyalinin ardından kilit açıldı, kapağı çekip üst üste sıralanmış kutuların tepesinde duran siyah kadife kutuyu aldı. Soyunma bölümünden çıktı, camın önündeki berjere oturdu. Kucağına koyduğu kutunun içinden önce 2 karat2 büyüklüğündeki tek taşlarını çıkardı. Kulaklarına taktıktan sonra kutudan birer karat olanları aldı, ikinci deliklere, büyük olanların yanına da bunları taktı. Son olarak da yarım karat olanlar üçüncü deliklerdeki yerlerini aldı.

Elinde kutu, karşı duvardaki boy aynasına gitti.

Başını sağa sola hafifçe sallayarak görüntüsünü keyifle seyretti. Onun için bir erkeğin bir kadının parmağına taktığı tek taştan daha değerliydi, kadının kendi emeği ile alıp kulağına taktığı küpeler. Yıllar içinde aldığı karat boyutu büyümüş, her yeni çiftle de kulağında yeni bir delik açılmıştı.

Kutuyu yerine geri koyup kasanın kapağını kapattıktan sonra şifreyi bir kez daha girip kilitledi, gömlekleri geri çekti, soyunma odasından çıktı.

Makyajını yapmak üzere banyoya geçti. Severek kullandığı dumanlı makyajını bu kez biraz daha koyu uyguladı. Ender olarak tercih ettiği kırmızı rujun bu gece için uygun olacağına karar verdi ve dolgun dudaklarına hattı geçmeden dikkatlice fırça ile sürdü.

Son olarak asker botlarını ve kabanını giyip evden ayrıldı. Çağırdığı taksiye bindiğinde şoföre, “Bebek, lütfen” dedi, araba hareket etti.
 

* * *

 
Kapıyı Meltem açtı.

“Vaowww sen de kimsin, tanıyamadım bir an.”

“Senin şu sıralarki tarzına uygun bir şeyler seçeyim istedim.”

“Süper yapmışsın, harika gözüküyorsun.”

“Eee ama sen daha giyinmemişsin.”

“Hazır giyeceklerim. Yatağımın üzerinde beni bekliyor. Yemek sırasında rahat hareket edeyim istedim, malum Refika yok, ben hazırladım sofrayı.”

İdil, “Hımm, tamam haklısın” dediği sırada Meltem’in annesi Nilüfer Hanım antrede belirdi. “İdil, kızım sen de mi orta yaş bunalımındasın, bu ne hâl?” diye sorarken onaylamaz gözlerle İdil’e bakıyordu.

‘Nilüfer Hanım gene formunda’ diye düşündü İdil. Meltem’le göz göze geldiler, ‘Annem işte’ der gibi bakan arkadaşına gülümseyip “Oooo Nilüfer Sultan, dönem değişti, artık kırkında, hatta atmışında da yirmisinde gibi giyiniyor insanlar. Bizi ne mutlu ediyorsa öyle. İstersen bir gün seni de böyle giydirelim” deyip göz kırptı.

“Ayy deli kız, daha neler” dedikten sonra ekledi: “Hadi hadi, çıkar paltonu da içeri geç, sofra hazır.”

Sözlerini bitirdiğinde onları antrede yalnız bırakıp salona döndü Nilüfer Hanım.

İdil, kısık bir sesle “Biliyor mu?” diye sordu Meltem’e.

“Evet, öğleden sonradan bu saate kadar bu konuda konuştuk. Ama sonra, tamam mı? Sonra konuşalım.”

“Tamam. Son bir soru, çocuklar biliyor mu?”

“Hayır.”

İdil masaya yeni oturmuştu ki oğlanlar da salona girdi.

O yaştaki erkek çocukları düşünüldüğünde bunlar birer melekti. Hepsi tek tek İdil’e sarılıp hoş geldin dediler. Yemek; gündelik konuşmalar, çocukların okulda olanları anlatması ve gülüşmelerle geçti.

İdil’in bakışları, çocukların ve arkadaşının üzerinde gezinirken ‘Yazık oldu’ diye düşündü. Sahip olduklarının değerini bilmeyen onlarca adamdan biriydi işte Ediz de. Oysa kaybedecekleri, birkaç gecelik hazdan çok daha önemli olmalıydı. Daha da kötüsü, davranışlarının dört kişinin daha hayatını topyekûn etkilediğinin farkında dahi değildi.

Meltem, arkadaşının dalıp gittiğini fark edince ortamdan sıkılmış olabileceğini düşünerek “Sofrayı toparlayayım en fazla on dakikada hazırlarım, sonra hemen çıkarız” dedi.

“Yardım edeyim sana” diye İdil de ayaklanmaya yeltenmişti ki Nilüfer Hanım “Meltemcim, sen git hazırlan. Sofrayı siz gittikten sonra ben hallederim. İdilcim, otur yerine sen de lütfen” dedi. İdil, otoriter kadının sözleriyle sandalyesine geri oturdu.

Meltem annesine dönüp “Emin misin?” diye sordu.

“Tanrım, iyice elden ayaktan düştüm falan sanıyorsun sen beni. 65 yaşımdayım, 80 değil. Hepinizi cebimden çıkarırım ben” dedi Nilüfer Hanım sitemkâr bir tonda.

“Ehhh tamam o zaman. Ben giyinmeye gidiyorum” diyen Meltem alelacele salondan çıktı.

Birkaç dakika sonra çocuklar üst kattaki odalarına çekilmiş, İdil ve Nilüfer Hanım sofrada baş başa kalmıştı.

“Ne diyorsun olanlara?” diye sordu Nilüfer Hanım.

İdil, ‘Hangi olaylara?’ diye konuyu bilmiyormuş gibi yapmak istemediğinden doğrudan cevap verdi:

“Benim ne diyeceğimin pek önemi yok. Mühim olan Meltem’in ne yapmak istediği. Ben o ne karar verirse yanında duracağım. Yapmam gereken bu, diye düşünüyorum.”

Nilüfer Hanım “Aynı fikirdeyim ve kızımın maddi, manevi arkasındayım” dediğinde İdil şaşırdı. Geleneksel bir kadındı Nilüfer, ne olursa olsun evliliğin kutsallığını savunacağını, Meltem’i sineye çekmesi konusunda telkin edeceğini düşünmüştü. İdil’in saklamaya çalıştığı şaşkınlığını yakalamıştı Nilüfer Hanım.

“Yapma İdil. Arada sizlerle uğraşıyor olabilirim fakat aile birliğini korumanın, her ne pahasına olursa olsun kadının vazifesi olduğunu savunacağımı düşünmüş olamazsın. Ediz Bey canının istediği hayatı yaşarken kızımın daha fazla mutsuzluğa sürüklenmesi isteyebilir miyim?”

İdil araya girip “Yoo, elbette…” gibi bir şeyler söylemeye çalıştıysa da Nilüfer Hanım devam etti.

“Önceliğim daima kızım ve torunlarım. Mutsuz, depresyonda bir anne yerine boşanmış ama ruhsal olarak sağlıklı -hatta kim bilir belki bir gün yeniden mutlu- bir anne onların asıl ihtiyacı olan. Son yıllarda Meltem’in uçurumun kenarında gezdiğini fark etmediğimi sanıyorsunuz ama ediyordum. Boşanma kararı, o ve çocuklar için en doğru hamle. Elbette torunlarımın anne ve babalarıyla mutlu bir aile ortamında büyümelerini tercih ederdim. Meltem de bunu tercih ederdi. Zaten kim etmez ki?”

“Elbette. Kim mutlu bir yuvayı yıkmak ister ki?” diye tasdikledi İdil.

“Lakin bizim elimizde olan bu değil. Çocuklar hırgür içinde, daima gergin ve mutsuz bir ortamda yaşayacaklarına, annelerinin başında olduğu sağlıklı bir ortamda büyüsünler daha iyi. Meltem’e güvenim sonsuz. O tek başına, Ediz’le birlikteyken çıkardığından çok daha iyi bir iş çıkarır. En azından artık onu devamlı mutsuz eden bir adam olmayacak tepesinde.”

İdil, bir annenin çocuğu için 60 yaşında da olsa tüm gücüyle savaşmaya hazır olduğunu duydu Nilüfer Hanım’ın sözlerinde. Uzanıp elini tuttu.

“Merak etmeyin. Hepimiz yanındayız Meltem’in. Birlikte atlatacağız bu günleri de” dediğinde iki kadının da gözleri akmaya direnen yaşlarla ıslanmıştı.

Meltem’in “Tamam, hazırım” diyen sesi, dramatik havayı dağıttı, iki kadının bakışları salonun kapısında duran Meltem’e döndü.

Gerçekten nefes kesici gözüküyordu. İnce bedenine siyah deri bir tayt, üzerine de degaje yaka, belinin hemen altında biten siyah ipek bir bluz giymişti. Göğüs dekoltesi ne fazla ne azdı; bakanın yüreğini hoplatacak fakat daha fazlası için merakta bırakacak bir açıklık. Ayakkabı olarak tercih ettiği sivri topuk siyah süet çizmeleri dizlerinin üzerine kadar çıkıyordu.

Kısa siyah saçlarını jöleyle geriye doğru yapıştırmış, gür kirpiklerini rimelle iyice belirginleştirmiş, alt göz kapağının içine siyah kalem çekmiş, ruj olarak da oldukça koyu bir bordo tercih etmişti.

“Tanrım, Catwoman’la3 Trinity4 arası bir şeye dönmüşsün” dedi İdil hayranlıkla. Meltem kocaman bir sırıtışla karşılık verdi arkadaşının iltifatına.

Nilüfer Hanım ise şaşkınlıkla kızına bakarken “Bu gece sağ salim eve dönebilmenizi diliyorum sadece” dedi.

İdil “Senelerdir boş yere Kick Boks’a5 gitmiyor herhalde. O çizmelerle tekme savurduğu birinin yüzünün alacağı hâli düşünemiyorum” dedi kıkırdayarak.

“Saçmalamayın Allah aşkına. Ne tekme savurması… Ayrıca Teksas mı burası?”

“Biraz öyle oldu son yıllarda” diyen İdil’in bu sefer sesinde alay yoktu.

“Hadi hadi, annemi iyice korkutmadan çıkalım.”

“Eee taksi çağırmadık daha” diye uyardı İdil.

Meltem, “Beş dakika önce aramıştım ben, gelmiştir çoktan” dedikten sonra bileklerine kadar uzanan kabanlarını giyip kapıdan çıktılar.

Evin önünde taksi kendilerini bekliyordu gerçekten de.

Arkaya geçip oturduklarında İdil şoföre “Şile lütfen” deyip ekledi: “İkinci köprü üzerinden gidelim, Şile çıkışından sonrasını ben tarif edeceğim.”

“Şile mi?” diye büyük bir şaşkınlıkla sordu Meltem.

İdil arkadaşına iyice sokuldu, şoföre duyurmamaya gayret ederek “Lanet olası müzik yasağı sürerken sen sabaha kadar dans etmek istiyorsun. Bana güven, istediğini alacaksın” dedi.

“Ahh, ben bunu hiç düşünmemiştim.”

“Farkındayım. O kadar uzun zamandır yemek haricinde dışarı çıkmıyorsun ki bu aklına dahi gelmemiştir.”

“Eee nereye gidiyoruz peki?” diye sordu.

İdil şoförü göstererek “Şişşttt” diye uyardı. Meltem sustu.

Bir süre sessizce yol aldılar, kendi düşüncelerine dalmışlardı. Sonunda Meltem sanki günlerdir bunu içinde tutuyormuş da daha fazla sessiz kalamayacakmış gibi “Aldatmasına gerek yoktu. ‘Seni artık sevmiyorum, ayrılalım’ demesi yeterliydi. Söz vermiştik birbirimize” dedi.

İdil biraz şaşkın, biraz da ne diyeceğini bilemez hâlde “Ne sözü, bi’ tanecim?” diye sordu.

“Evlenmeden önce, birbirimize delice aşık olduğumuz o yıllarda, bir gün bir başkasıyla olmak istersek aldatmayacağımıza, diğerine gidip durumu anlatacağımıza söz vermiştik. Geride bırakılan da duruma saygı gösterecekti. Gösterirdim gerçekten de eğer bana gelip de ‘Başka birine aşığım’ deseydi. Oysa aldatılmak… Bu en büyük ihanet.”

Karşısındaki kadının acısı, boğazını düğümledi İdil’in. Kısık bir sesle de olsa şu sözleri söyleyebilecek gücü buldu kendinde: “Ediz’in yaptıklarının açıklaması ‘aşk’ değil. Bir kadın değil, onlarcası söz konusu.”

“Haklısın. Ve hangisi daha kötü bilmiyorum. Düşünmeden edemiyorum acaba beni gerçekten sevdi mi hiç, diye. Yoksa evliliğimiz de -hayatındaki her şey gibi- en doğru seçimi yapmak üzerine mi kuruluydu? Ziraat Mühendisliği üzerine veterinerlik okumuş, İngilizce ve Fransızca konuşan, varlıklı bir aileden gelen genç bir kadın. Ehh güzel de sayılır…”

“Kendine haksızlık etme, sayılır ne demek, o zaman da çok güzeldin, şimdi de öylesin.”

“Neyse işte, bir eşte aranacak özelliklere sahiptim. Sonrasında çalışmamam için elinden geleni yaptı, evet bunda benim de hatam büyük, kabul etmemeliydim ama arka arkaya gelen hamilelikler de buna zaten pek olanak tanımadı.”

İdil, arkadaşının, geçmişi yanlışlar silsilesi olarak görmesine izin vermeyecekti. Böylesi bir özeleştiri fazla ağırdı.

“Çocukların… Onlara ne kadar bağlı olduğunu, her birinin üzerine ne büyük bir sevgiyle titrediğini biliyorum. Tüm bunların başına geleceğini biliyor olsan da bu çocuklar dünyaya gelsin diye gene de evlenirdin Ediz’le.”

Meltem, “Evet evlenirdim çünkü oğlanların olmadığı bir hayatı düşünemiyorum dahi” dedi teslim olan bir tonda ve devam etti: “Fakat her şeyi çok daha farklı yapardım. Öncelikle Ediz’in bana paçavra gibi davranmasına izin vermezdim, bir şekilde işi de bırakmamayı başarırdım. En önemlisi de kendi komplekslerinden dolayı beni aşağıladığını bilir, devamlı tekrarladığı eleştirilere sonunda kendim de inanmazdım. Beni bir sefile çevirdi ve ben de buna izin verdim.”

“Aurelius,6 ‘Eğer bir dış etken sizi üzerse, duyduğunuz acı o şeyin kendisinden değil, sizin ona verdiğiniz değerden geliyordur, onu da her an ortadan kaldırma gücünüz vardır’ der. Evet, Ediz’e aşıktın, hayatının merkezine koydun adamı. Bu da ona, seni herkesten çok yaralayabilme gücü verdi. Fakat birkaç hafta önce ‘Yeter’ dedin. Artık seni daha fazla üzmesine izin vermeyeceksin. Önemli olan bu. Seni her geçen gün biraz daha tüketen bu döngüden çıkıyorsun. Ve ben bunu yapabildiğin için saygı duyuyorum sana. Bu yüzden lütfen geçmişle kavga etmek yerine, gücünü bugün vereceğin kavgalara sakla.”

İdil’in sözlerinin ardında yeni bir sessizlik oldu arabada. Otobanda trafik hızla ilerliyor, sessizlik büyüyordu. Sonunda İdil; “Hatırlıyor musun; daha çocukken bile en az üç çocuk isterdin sen. Büyük bir aile, bahçeli bir ev ve kocaman, bol tüylü bir köpek.”

Kederli bir ifade vardı Meltem’in yüzünde; “Eksik sıralamışım dileklerimi. Sadık, şefkâtli, sevecen bir koca da deseymişim keşke” dedi.

İdil, konuyu yeniden çocuklara getirdi:

“Ben hep tek çocuk olarak büyümenden ötürü kalabalık bir aile istediğini düşünmüşümdür. Hatta ikiz isterdin, ailenizde de varmış. ‘Kim bilir belki bende de olur’ derdin.”

“Babaannemin ikizleri varmış fakat doğduktan kısa bir süre sonra ölmüşler. Ne acı bir şey değil mi evladını kaybetmek?”

İdil’in artık başka kurşunu kalmamıştı. Belli ki konuşarak Meltem’in üzerindeki bu kasvetli hâli sıyırıp alamayacaktı. Bu noktadan sonra görev, sözlerde değil, alkoldeydi. Neyse ki Şile sapağına gelmişlerdi, yolun gerisini İdil tarif edeceğinden oturuşunu öne doğru hafifçe değiştirdi, yönlendirmelere başladı.

Kuzeydoğu yönünde ilerliyorlardı, iyice ıssız bir yere gelmişlerdi. Sonunda bir çiftlik girişini andıran demir bir kapının önünde durdular. Şoföre ödeme yapıp taksiden indiler.
 

* * *

 

Demir kapının yanındaki güvenlik kulübesinden bir görevli çıkmıştı taksi durduğunda. İdil’i fark ettiğinde yüz kaslarındaki gergin ifade biraz olsun rahatladı. İdil, cüzdanından kulüp kartına benzer bir kart çıkartıp görevliye uzattı.

“Siz ve misafiriniz hoş geldiniz İdil Hanım” cümlesiyle birlikte araba girişinin yanındaki ufak demir kapıyı açtı. İdil ve Meltem geçtiler.

“Taksiyle içeri geçmeye izin verilmiyor, biraz yürüyeceğiz fakat yol asfalt, sorun olmayacak” diye açıkladı İdil.

Meltem’in de tahmin ettiği gibi geniş bir çiftlik arazisindeydiler. Yolun kenarları loş bir ışıkla aydınlatılmıştı. İdil yürüyüşleri esnasında mekan hakkında bilgi veriyordu Meltem’e.

İçinde butik bir oteli de barındıran oldukça büyük bir kompleksti burası. İlk görecekleri bina, tik verandası ile şık bir restoran olacaktı. Arkasında ıhlamur, kayın, kestane ağaçları; önünde ise oldukça büyük bir havuz olduğunu, yazın hafta sonları için keyifli bir kaçış noktası olarak görüldüğünü anlattı İdil.

Burayı geçince birbirine çapraz konuşlandırılmış iki bina karşılayacaktı onları. İki yapının da ses yalıtımı kusursuzdu. Bu yüzden arazinin içinde olmalarına rağmen içerde çalan müziği duyamıyorlardı.

Soldaki bina, ortasındaki büyük barı ile kimi zaman sahnesinde ünlü grupların konser verdiği, çoğunlukla ise bir DJ’in çaldığı ve ayaklı standların çevresindeki insanların dans ettiği bir kulüptü. Sağ taraftaki ise canlı müzik yapılan bir bardı. Dokuzdan bire kadar bir ön grup çıkıyordu. Birden sonra ise başka bir grup sahne alıyordu. İdil’in söylediğine göre de ikinci gruptaki gitarist hoş adamdı, solist kadının da sesi çok güzeldi.

Onların ilerisinde, önünde bir başka havuz olan pub yer alıyordu. Havuzun diğer yanında ise taş konak şeklinde inşa edilmiş bir otel bulunuyordu. Arazinin bir yerinde buranın sahibinin evi olduğunu da biliyordu İdil fakat hiçbir gelişinde görmemişti o binayı. Arada atla dolaşan insanlar gördüğünden bir yerlerde ahırların olduğunu da tahmin ediyordu ancak onları da görmemişti.

İdil’in anlatacakları bittiğinde restoranın önünden geçiyorlardı. Meltem “Biz hangisine gidiyoruz?” diye sordu.

“Önce gece kulübüne; gece bir, bir buçuk gibi de karşısındaki bara geçeriz. Ve program bitene kadar da mekandan ayrılmayacağız. Hiç yoruldum, uykum geldi falan deme, dinlemem.”

Meltem, “İnan, hiç niyetim yok. Sabaha kadar dans o zaman” deyip güldükten sonra ciddileşerek “Kendimi özledim. Birisinin karısı ya da annesi olmaktan ziyade bu gece Meltem olmak istiyorum” diye ekledi.
 

* * *

 
Binanın önüne geldiklerinde kulüpten yayılan ses, hafif de olsa duyulur hâle gelmişti. Kompleksin içindeki tüm yapılar doğal malzemeden yapılmıştı ve çok şıktı. Kereste, taş ya da her ikisi birden. Kulüp ve barda ekstra siyah demir de kullanılmıştı. Gerçekten çok hoştu.

Girişteki vestiyere kabanlarını teslim edip içeri geçtiler. Meltem, etrafa şöyle bir göz gezdirdi. Mekanın ortasında İdil’in de söylediği gibi uzun, oval, büyükçe bir bar vardı. Dört barmen, barın belli noktalarında konuşlanmıştı. Bar, stand masalarla çevrelenmiş, standların dışına ise zeminden bir iki basamakla yükseltilmiş localar yerleşmişti. Bara yakın olanlardan birine geçtiler. İdil; “Ben içkileri alayım, ne istiyorsun?” diye sordu.

“Sen ne içeceksin?” diye soruyla cevapladı arkadaşını Meltem.

“Bilmem, sana uymayı planlıyordum.”

“Hımm, mojito7 o zaman. Olur mu?”

“Olur, olur. Alıp geliyorum” dedikten sonra bara yöneldi İdil.

Meltem, yalnız kalınca kendini bir tuhaf hissetti.

Uzun zamandır değil Edizsiz, Ediz’le bile gece kulübüne gitmemişti. Gittikleri yıllarda da Ediz arkasından sarılır, saatlerce o şekilde birlikte dans ederlerdi. Kendisini çevreleyen kollar olmayınca bunca insanın ortasında çıplak kalmış gibi hissetmişti.

‘Saçmalamayı kes! Ne zavallıca, ezik düşünceler bunlar. Kendini Ediz ile tanımlamaya artık son vermen gerekiyor. Ne diyordun, ‘Meltem’i özledim’ mi? Meltem ol o zaman!’ diye bir güzel kendini azarladıktan sonra biraz olsun sakinleşti.

İkinci panik, yanına bir adamın gelip “Çakmağınız var mı?” diye sormasıyla vurdu. Başını çevirip baktığında, yanında beliren adamın oldukça ünlü bir YouTuber olduğunu gördü. Panikle başını öne eğerek çantasına uzandı, çakmağı buldu, adama bakmadan “Buyurun” deyip uzattı. Adam, kadının tavrı karşısında şaşkın, belki de ‘Beni tanımadı herhalde’ diye düşünerek eğildi ve kadının bakışlarını yakalamaya, kendini bir kez daha göstermeye çalıştı. Meltem, istifini bozmadı. İş çıkmayacağını anlayan YouTuber, çakmağı alıp çıkışa yöneldi.

O uzaklaşırken İdil elinde mojitolarla yanına geldi.

“Tanrım, yanından ayrılan adamın kim olduğunun farkında mısın?” diye sordu.

“O kadar da hayattan kopmadım İdil, biliyorum elbette kim olduğunu.”

“Eee ne diyordu?”

“Çakmak istiyormuş.”

“Çakmak mı?!” deyip kahkahayı bastı İdil. “Daha klişe bir giriş olamazdı. Kızım, mekana adım attığın gibi bakışları üzerine topladığını unutmuşum. Gözümün önünden yıllar önceki hallerimiz geçti birden.”

“Sen ve ben” derken gülümsüyordu Meltem de. “Çok havalıydık.”

“Hâlâ öyleyiz” deyip kadehini kaldırdı İdil.

İlk yudumlarını almışlardı ki çalan şarkının nakaratı ikisini de yakaladı. Muzipçe gülümsediler, acıyı intikama dönüştüren şarkıya eşlik ederek aynı anda zıplamaya başladılar.

Üzeni yolla, isterse dönsün sonra
Salla, ardına bakma asla
Yolla, aldatan aldansın, salla8

40 yaşındaki bu iki kadının, etraflarındaki kimseyi umursamdan, dans etmeye başlamalarıyla kulüpteki birçok göz onların üzerine kilitlendi. Dans ederken bir yandan da gençliklerindeki gibi şarkıya haykırarak eşlik ediyorlardı.

Kokteyllerin biri diğerini kovaladı, yanlarına birkaç adam daha geldi, kibarca yolladılar her birini ve onlardan başka kimse yokmuşçasına zıpladılar, döndüler, Rio’da karnavaldaymışlarcasına ihtirasla dans ettiler.

Soluklanmak için durdukları bir anda İdil “Bence bir sonraki içkileri almak için bara sen gitmelisin” dedi.

Meltem hızlıca “Tamam, hemen gidiyorum” dedikten sonra arkadaşının yüzündeki oyuncu ifadeyi yakaladı. “Ne karıştırıyorsun sen gene?” diye sordu.

“Valla, ben bir şey karıştırmıyorum ama barın bize yakın tarafındaki barmen tüm gece gözlerini senden ayıramadı.”

Meltem, “Öyle mi?” dedikten sonra bara doğru dönüp adama baktı. Fazla yakışıklı, diye düşündü. Yüzündeki sakal bile baby face’liğini9 gizleyememişti. Açık kumral saçlarını toplamış, bu da ağzının, burnunun güzelliğini iyice ortaya çıkmıştı.

Barmenden gözlerini ayırıp İdil’e dönü, “Fark etmemiştim” dedi. “Eminim her gece başka bir kadın kaldırıyordur” diye de ekledi.

“O kadarını bilmem fakat ben birçok kez buraya geldim. Her gece burada olmuyor. Olduğunda da kimseye böyle büyülenmiş gibi baktığını görmedim.”

“Saçmalama İdil. Ben senin yanında olduğum için fark etmişsindir. Şunun tipine bakar mısın?”

Yaramaz bir ifadeyle gülümsedi İdil, “Bakıyorum ve gördüklerimden hoşlandığım da ortada” dedi.

Onun bu hâline Meltem de güldü.

“Eee hadi!” diye hafifçe ittirdi İdil.

“Haa içkiler, tamam gidiyorum almaya.”

Meltem bara geçti fakat İdil’in bahsettiği barmene değil de onun solunda durana yaklaşıp içkileri söyledi.

Adam tam hazırlamaya girişiyordu ki diğeri yanına gelip “Tamam İlker, bu siparişi ben alırım, sen diğer müşterilerle ilgilen” dedi.

İlker diye seslenilen barmen şaşırdıysa da sorgulamadan denileni yapıp diğerinin boşalttığı köşeye geçti. Yeni gelen mojitoyu hazırlarken “Sizi daha önce burada gördüğümü sanmıyorum” dedi. Meltem içinden ‘Bu gece klişe giriş cümleleriyle geçecek sanırım’ diye düşündüyse de barmeni cevapladı:

“İlk gelişim evet” dedikten sonra “Hoş bir mekanınız var” diye ekledi.

Yoruma teşekkür eden barmen “Arkadaşınız ve siz, gerçekten eğleniyor gözüküyorsunuz. Çok da hoş dans ediyorsunuz” dedi. Yüzü kızardı Meltem’in.

Barda yaşananları gülümseyerek izleyen İdil’in yanına döndü bir süre sonra Meltem.

“Eee?” diyen soran İdil’i “Bir şey yok. İlk gelişim olduğunu öğrenince ‘O zaman bunlar müesseseden’ dedi. Ben kabul etmek istemedim, o ısrar etti. Sonunda teşekkür etmek zorunda kaldım. Bahşiş kutusuna içkilerin fiyatından fazlasını atıp ayrıldım” diye yanıtladı.

“Alemsin” deyip güldü İdil.

Ajda Pekkan; “Çoktandır anladım, senin gözün dışarda. Eskisi gibi bağlı değilsin bana. Gelmem bu oyuna, bırakmam yanına. Ne işler açarım başına” diye şarkıya girdiğinde İdil “Ahhh evren sana mesaj yolluyor sanırım” deyip güldü.

Aynı anda şarkıya eşlik etmeye başladılar:

Seveceğim, gezeceğim
Görürsün, sana neler edeceğim
Bir yerine bin cezayla
Hakkından geleceğim senin”10

Bu esnada barmenle göz göze geldi Meltem. Gülümseyerek izliyordu kendisini. Bara arkasını döndü, dans etmeye devam etti fakat o gülüşle bir şey olmuştu Meltem’e, kalbinin daha hızlı çarptığı da ortaydı.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 

Didem Çelebi Özkan

 
 

Notlar & Açıklamalar

  1. G-String: Önden bakıldığında klasik iç çamaşırlarlara benzeyen, arka tarafı ise kalçaların arasından geçen bir ipten ibaret olan bir iç çamaşırı türüdür. – Vikipedi    ⇡⇡⇡
  2. Karat:Karat, 0,2 g’a (200 mg) eşit olan bir kütle birimidir. Elmas ve diğer değerli taşların kütlelerinin ölçümünde kullanılır. Birim, oldukça sabit ağırlıklara sahip olması dolayısı ile eski tarihlerde ağırlık ölçmede kullanılan keçiboynuzu tohumundan kökenlenir. Karat adı, keçiboynuzunun Arapça karşılığı olan karrat sözcüğünden gelir. – Vikipedi    ⇡⇡⇡
  3. Catwoman: Kedi Kadın, DC Comics karakteri Batman ile bağlantılı olan kurgusal bir karakterdir. Bill Finger ve Bob Kane tarafından yaratılmış bir süperkötüdür. Bob Kane karakteri yaratırken özellikle de kuzeni Ruth Steel’den ilham aldı. Orijinal ve geniş ölçüde en çok Selina Kyle olarak tanınan Kedi Kadın, ilk olarak Kedi olarak tanındığı Batman#1’de yer aldı. – Vikipedi    ⇡⇡⇡
  4. Trinity: Matrix serisindeki kurgusal bir karakter. Filmlerde Carrie-Anne Moss tarafından canlandırılmıştır. Neo’nun Yolu adlı oyunun bölümlerinde Jennifer Hale tarafından seslendirilmiştir. Trinity ilk kez Matrix üçlemesinde göründü. – Vikipedi    ⇡⇡⇡
  5. Kick Boks: Yumruk, tekme, diz ve sınırlı clinch uygulamalarının bir araya getirilmesiyle oluşturulmuş eklektik bir dövüş sporudur. Egzersiz sistemi olarak uygulanabildiği gibi tam temaslı bir mücadele sporu olarak da uygulanabilmektedir. – Vikipedi    ⇡⇡⇡
  6. Marcus Aurelius Antoninus Augustus: 161 – 180 yılları arası Roma İmparatoru. 96 – 180 yılları arasında görev yapan Beş İyi İmparator’dan sonuncusudur ve aynı zamanda en önemli Stoacı filozoflardan biri olarak kabul edilir. – Vikipedi    ⇡⇡⇡
  7. Mojito: (İspanyolca, Mohito olarak okunur) geleneksel bir Küba alkollü kokteylidir. 1980’lerin sonunda ABD’de popüler olan mojito, 1990’ların ortasında tüm dünyaya yayılmıştır.
     
    Mojito geleneksel olarak beş malzeme ile hazırlanır: rom, şeker (geleneksel olarak şeker kamışı suyu), misket limonu, soda ve nane.[1] Mojito şeker ve canlandırıcı narenciye ve yeşil nane kombinasyonuyla romun potansiyel sertliğini maskeler. – Vikipedi    ⇡⇡⇡
  8. Salla, Atiye: Parçayı dinlemek için tıklayınız.    ⇡⇡⇡
  9. Baby Face: “Bebek yüzlü” anlamına gelen İngilizce sözcükler.    ⇡⇡⇡
  10. Sana Neler Edeceğim, Ajda Pekkan: Parçayı dinlemek için tıklayınız.    ⇡⇡⇡

 
 

7. Bölüm 👇🏻

7 | Hayatımın Hatasını Yapıyormuşum


 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

4 YORUMLAR

  • Yanıtla Burak Süalp 1 Haziran 2022 at 01:21

    Bir solukta okudum. Bayıldım. Tarkan’ın şarkısının hayatımıza giriş hızıyla hikâyeye dahil olması mükemmel olmuş. Bir anda kendimi o ortamda hissettim, çalan telefonun melodisini duydum.
     
    İdil’in giyinme sahnesi de gözümde canlandı desem ayıp etmiş olmam herhalde 😂 Nilüfer Hanım’la sohbet ise müthiş. Hem kuşak farkını, hem de günümüz genç-orta yaş insan gruplarının hayata bakış açılarını çok güzel ifade etmişsin. Arkadaşının yanında duran İdil, kızını destekleyen Nilüfer Hanım gibi pozitif örnekleri öne çıkarmana da bayıldım. Ayrıca hem evdeki hem de taksideki diyaloglar su gibi akmış.
     
    Son olarak, ne diyeyim, o gece o kulüpte olmak isterdim. 😂
     
    Gelecek bölümü merakla bekliyorum. Kalemine sağlık canım baş editörüm. 😘

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 1 Haziran 2022 at 10:46

      Ben de defalarca yorumunu okudum 😁 Ne büyük mutluluk böylesi bir destek görmek, iyi ki varsın 🙏🏻
       
      Pozitif örnek durumuna gelirsek yıllarca yanlış davranış kalıplarının, toplumun geneli bu şekilde hareket ediyormuş gibi bizlere sunulduğuna inanıyorum. Sanki her ailede beter kayınvalideler, ataerkil düzeni erkeklerden daha fazla benimseyen, yani “Kadının en büyük düşmanı, kadındır” tezini haklı gösteren kadınlar varmış gibi hikâyeler dinledik durduk. Ve belki de bu örnekler, yanlış davranışın normalleşmesine ve böylece de benimsenmesine neden oldu. Ben, bunu değiştirmek istiyorum.
       
      Hayatım boyunca en büyük şanslarımdan biri dostlarım oldu; kadın ya da erkek. Besleyen dostluk ve aile ilişkileri ile büyüdüğüm için çarpık olan karşısında hâlâ dehşete düşebilecek kadar kirlenmemiş kaldığımı düşünüyorum. Entrika, hainlik, birbirinin kuyusunu kazma… Ben bunları anlatmayacağım. Dünya; bu insanların değil, aslında benim anlattığım insanların sayesinde hâlâ yaşanabilir ve aslında azınlık olan da bu insanlar değil, kötüler.
       
      Gece kulübüne gelirsek 😁 o sahneyi yazdıktan bir iki gece sonra Melda’yla dışarı çıktık. Ben de Meltem gibi uzun zamandır dans etmemiştim. Bir an hikâye ve hayatım çarpıştı 😁 Çok ilginç bir tecrübeydi. Bir akşam birlikte de çıkıp dans edelim bi’ tanecim, gerçekten çok özlemişim.
       
      🤗❤️🤗

  • Yanıtla Hande S. Sinan 5 Haziran 2022 at 02:51

    Aurelius ❤️ Ne de güzel bir hatırlatma olmuş.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 6 Haziran 2022 at 08:52

      Stoacı filozofları çok seviyorum fakat Marcus Aurelius’un yeri ayrı. “İmparator filozof”, Platon’un “Filozof Krallar” tavsiyesinin vuku bulmuş hâli resmen 😉 Düşündüğü, konuştuğu gibi yaşayan bir adam. Bizdeki “İmamın dediğini yap, yaptığını yapma” sözünün tam tersi bir yaşam yani. Öğüt verdiği gibi yaşayan bir lider 👏🏻
       
      Bizdeki sorun budur belki. Baksana atasözlerimize bile geçmiş; biz, bize buyuran insanların, buyurularının kendilerini değil halkı bağlandığını kanıksamışız. Halka fakirlik güzellemesi yapıp altın saraylarda yaşamalarını onlara hak gördüğümüz sürece o saraylardaki kibir abidileri başımızda devamlı olacak 🤦🏼‍♀️
       
      Daha fazla çoşmadan susayım 🙈
       
      Yorum için teşekkür ediyor, seni kocaaamaaannn öpüyorum güzelim ❤️😘

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan