Kadınlar Ülkesi | Charlotte Perkins Gilman
Üç erkek bilim insanı.
Biri, erkekleri kadınlardan üstün gören tipik erkek.
Diğeri, kadınları erkeklerden üstün gören biri.
Bir de normal olan var.
Bu bilim insanları çıktıkları bir keşif gezisinde Kadınlar Ülkesi’nin varlığından bahsedildiğini duyuyorlar. Bu ülke tamamen kadınlardan oluşuyor, hiç erkek bulunmuyor ve zaten de erkekler için tehlike arz ediyormuş. Hemen bu yeri aramaya başlıyorlar. Buluyorlar da. (Zaten bulamasalar kitabın adı da bu olmaz, kitabın konusu da oluşmaz, değil mi?)
Kadınlar, bu üç adamı misafir ya da bir başka deyişle tutsak ediyorlar. Değişik bir tutsaklık oluyor bu. Yemeleri içmeleri, temizlikleri sağlanıyor, dil öğreniyorlar, etrafta dolaşabiliyorlar. Ama neticede özgürlüklerinden yoksunlar.
Kadınlar Ülkesi | Tarihi ve Özellikleri
Kadınlar Ülkesi’nin var oluşuyla ilgili kadınların inandığı ve anlattığı mitolojik bir hikâyeleri var. Hemen her ülkede böyle destansı anlatılar vardır.
Bu ülke aslında daha önce kadın erkek karışıkmış. Ama sonra savaşlarla erkek kalmamış. Kalan bir avuç kadından biri hamile kalmış. Bunu Tanrı’nın hediyesi olarak görmüşler. Bu kadından doğan kızlar da kendiliklerinden hamile kala kala bugünlere gelmişler.
Üç bilim insanı arkadaş, ülkeyi arama yolculuklarına çıkarken bu ülke hakkında, kadınlar hakkındaki klişelere dayanıyorlardı. Yok o kadar kadının olduğu ülkede huzur mu olur, onlar hep birbirlerini kıskanıp kavga ediyorlardır, orada hep dedikodu vardır, saç-makyaj ve kıyafetten başka bir şey düşünmüyorlardır… gibi.
Ülkeye vardıklarında nasıl bir tablo ile karşılaştıklarını anlatıp okuma keyfini kaçırmak istemem. Ama bu beylerin keyfinin kaçtığını görmek hoşuma gitti. Ön yargılarından kurtulabilecekler mi yoksa toksik erkeklikleri onları ele mi geçirecek, okuyunca görürsünüz.
Kadınlar Ülkesi | Feminizm
Kadınlar çalışamaz, güçsüzdür, erkeğin hakimiyeti önemlidir… gibi ön yargıları yıkmak için yazılmış kitap, belli. Kadını erkeğin gözünde önce insan olarak gösterme gayreti var kitapta.
Kitaptaki erkekler bu kadınlardan ille de “kadınsılık” istiyor. Kitapta da önce kadın değil, önce insanız mesajı verilmeye çalışılıyor.
Feminist bir kitap olarak değerlendiriliyor bu eser ama ben öyle olduğundan pek emin değilim. Zira kitaptaki kadınların en kutsal görevi annelik ve başka amaçları yok gibi. Bu açıdan ne kadar feminist denebilir, bilemedim. Ama kitabın yazıldığı yıl olan 1915’i düşünürsek, evet, o dönem için feminist denebilir.
Saygılar,
Hülya Erarslan
No Comments