Bi' Dolu Mola

Kimdik Biz?

13 Ağustos 2020

Öykü: Kimdik Biz |Yazan: Elif Bilici

Naif, kibar dediğimiz çiçekler aslında insanlardan ne kadar güçlü. İnce yeşil yaprağına, minik renkli çiçeklerine bakıp nasıl da ön yargılarla haklarında hüküm veriyoruz. Oysa inatla solsa da yeniden açar, her sene zamanını bekler, defalarca dünyaya merhaba derler.

Nihal bunları düşünürken, elinden düşen telefonun parkeye çarpan sesi ile irkildi. Telefonu yerden alırken televizyondaki habere takıldı gözü yeniden, canı sıkıldı. Yine bir kadın öldürülmüştü. Oysa Nihal emindi, her gün birden fazla kadının öldürüldüğüne… Haber kanalları da insanlar gibi ön yargılıydı ve bu ölümlerin sadece en vahşilerini, en vicdan sızlatanlarını, reaksiyon yaratabilecekleri gündeme getiriyorlardı.

Öldürülen kadınlar hepimize tanıdıktı artık.

Fotoğraflarını, isimlerini, nasıl öldürüldüklerini biliyoruz. Ve çoğunun isminin yanına bir sıfat da ekleniyor. Anne, eş, evlat, sevgili, genç, yaşlı… Öldürülene kadar isimlerinin yanında taşıdıkları bu sıfatlar, ömürlerinin son sayfasına yazılan hikayeye kadar sayfalarca anı taşıyor ama bunlar konuşulmayacak artık.

Düşünceleri bacağına dokunan minik eller tarafından kesildi. Akın erken kalkmış, annesini odasında bulamayınca evde aramaya başlamıştı. Nihal, gülümseyerek oğlunun boy hizasına kadar eğildi. Oğlu bir elinde uyku ayısı, diğer eli ile gözlerini ovuşturarak sordu:

“Ne zaman gidiyoruz?”

“Ablan ve baban kalksın, sonra çıkacağız yola.”

Çocuk kafasını sallayıp, koridordan odalara doğru yürümeye başladı. Azra’nın yanına gittiğini biliyordu Nihal. Oğlunun küçük adımlarını izlerken, onun büyüdüğünde nasıl bir erkek olacağını düşündü. Kimi zaman anneliğinin yetersiz kaldığını hissediyordu. Akın’ın kendisi ile kuramadığı bağı ablası ile kurmuş olduğunu görüyor, zaman zaman bundan üzüntü duyuyordu. Ama ne yapabilirdi ki? Çalıştığı için evine istediğinden çok daha az zaman ayırabiliyordu.

Akın’a, Azra’ya nasıl daha fazla zaman ayırabilirdi ki; kendisi daha yetişemiyordu kendi hayatına.

Akın, Azra’nın yanına giderken, Mete de yatak odasından çıktı. Her sabahki enerjisi ile gülerek gelip Nihal’e sarıldı. On senedir evliydiler. Her sabah kendi enerjisi azalırken, Mete nasıl hep aynı iyimserliği ile kalabiliyordu? Değişen dünyaya nasıl değişmeden ayak uydurabiliyordu?

“Hayırdır sabahın yedisinde bu düşünceli hâl de ne?” diye sordu Mete. Kahve makinesine kağıt filtreyi yerleştiriyordu.

“Yine bir kadın öldürülmüş. Toplumda kadının yeri neresi? Ben neresindeyim bu kadınların bilemiyorum Mete.”

“Benim karımsın işte, yerin burası. Evimiz. Çocuklarımızla birlikte bir aileyiz Nihal.”

Mete’nin bu cevabı, Nihal’in düşüncelerini daha da bulandırmıştı. Kahvaltı sonrası yola çıktıklarında da Mete’nin söylediklerini düşündü. Evet onun karısı olmak güzeldi ama kim olduğunun başkasının bir şeyi olmakla tanımlanması, başkasının adı ile birleştiğinde anlam kazanması fikri ona çok acımasız gelmişti. Mete kibar, eğitimli biriydi. O da böyle düşünüyorsa, kim bilir kimler, başka kadınlar için nasıl düşünüyordu?

Arabanın camından yolu izlerken cep telefonu çaldı. Tatilin ilk gününden yine istilalar başlamıştı. Arayan asistanıydı, her zamanki heyecanlı ve krizi çözerken kullandığı o ses tonuyla problem aktarıyordu. Yaklaşık on beş dakika konuştuktan sonra; “Ah Nihal Hanım, siz bu şirketin bel kemiğisiniz. Bakın yokluğunuzun üçüncü saatinde aradık sizi!” diyerek telefonu kapattı.

İşte bir sıfat daha vardı Nihal’in hayatında, çalıştığı iş yerinin bel kemiği!

Yine başında bir tamlayan vardı. Oysa genç asistanı bilmiyordu üç yıl ara ile ikinci kez hamile kaldığında yöneticisinin Nihal’i “Aynı azmi işinde de göstermeni isterim” diyerek tebrik ettiğini. Yöneticiliğin, iş hayatının da hakkını verememişti. Üstelik de çocukları ve ailesinden zaman çalarak, saatlerini, günlerini işine ayırmasına rağmen…

Mete, Nihal’in elini sıktı. Hissediyordu son zamanlarda Nihal’in bir çıkmazda olduğunu. Ama ne yapacağını ya da kendisi bir şey yapmalı mı bilmiyordu. Sonuçta hayat değişiyordu, kişiler, olaylar değişiyordu. Kabul edip “sadece sen olarak” kalabilirdin, Nihal de kalıyordu, ama anlayamadığı bir tepkisi vardı.

Yazlık eve varmalarına yarım saat kadar yolları kalmıştı. Nihal ve Mete’nin düşünceleri, Azra’nın sesi ile bölündü:

“Evet anne olduğum için çalışmayacağım artık. Yoksa hep ararlar beni.”

Evcilik oynuyordu arabada. Ama Nihal biliyordu, düşüncelerini oyuna aktarıyordu her çocuk gibi. Mete hızla müzik açtı ama Nihal çoktan duymuştu. Düşündüğü tam da buydu, ne anne ne de iyi bir iş kadını olamamıştı.

Kalan bütün yol boyunca kendisinin ne kadar da yetersiz olduğunu düşünüp durdu.

Arabanın camından doğaya bakıyordu, her şey ne kadar düzenli, ne kadar uyum içindeydi. Kendi hayatında da doğal bir uyum var mıydı, yoksa İstanbul siluetini bozan o devasa gökdelenler gibi kendi hayatına eğreti mi duruyordu? Ne kadar çabalamıştı kendi ayakları üzerinde durabilen bir kadın, bir anne, bir iş kadını olabilmek için. Her başardığını düşündüğü adımda, yeni bir yetmezlikle ya da bir vazgeçişle karşılaşıyordu.

Yazlığa vardıklarında akşam serinliği çökmüştü. Her zamanki neşesi ve parlayan gözleri ile Feride anne karşıladı onları yazlığın bahçesinde. Hızlıca odalarına yerleştiler, çocuklar çoktan oyun kurmuşlardı. Mutfağın penceresinden onları izliyordu Nihal. Feride annenin geldiğini fark etmedi.

“Çok güzel iş beceriyorsun Nihal’cim. Çiçek gibi iki güzel çocuk veriyorsun bu dünyaya, sevgiyi, aileyi bilen, birbirine arka çıkan… Gurur duyuyorum seninle.”

Nihal’in beklemediği bu cümleler karşısında gözleri doldu.

“Teşekkür ederim oysa ben tam tersini düşünüyorum, Mete’ye, çocuklara ve işime yetemediğimi hissediyorum.”

Feride anne, Nihal’in elini tuttu sevgiyle, yine gözler parlıyordu.

“Benim güzel gelinim, onlara mı yetmiyorsun, kendi kurduğun hayallere mi?”

Bu hayatta Azra ve Akın’ın annesi, Mete’nin karısı, Feride Hanım’ın gelini, iş yerinin vazgeçilmezi olmuştu. Ama kendisi bile, kendisinin sadece Nihal olduğunu unutmuştu.

Her şeyden önce bir kadındı, iş yerinde görünmez kurallarla ikincil cinsiyet sayılan, toplumda etiketlenen, kolayca yargılanan, en kolay sorgulanandı. Ama aynı zamanda bir cana hayat veren, bir aileyi bağlayan, her şeye rağmen ayakta kalan, öyle ki kendini çocuklarına, ailesine adayan bir kadındı.

Hep kahramanlar erkekti bu dünyada, ama yanlıştı. En az erkek kahramanlar kadar, kadın kahramanlar da vardı.

Nihal anlıyordu; aldığı ünvanlar ne olursa olsun, nereden gelirse gelsin o bir kadındı. Sokakta öldürülen, şiddet gören, sevilen, özlenen, hayatın her noktasında olan kadındı. Anne, eş, evlat, iş kadını, kahraman…

Kadın her şeydi, kadın hayatın vücut bulmuş haliydi.

Elif Bilici

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

9 YORUMLAR

  • Yanıtla Cem Albayrakoğlu 13 Ağustos 2020 at 16:18

    Selam;
    çok güzel ve sürükleyici olmuş.
    Kadınları sevelim ve sayalım bu hayatta, diyerek cümlelerime son verirken :))
    Kalemine sağlık

  • Yanıtla Seda Çağlayan 13 Ağustos 2020 at 16:37

    Ben anne değilim ama çalışan anne arkadaşlarım var ve tam da anlattığın bu ikilemler, üçlemler arasında geçiyor hayatları. Keşke herkesin hayatında arada bir hatırlatacak bir Feride anne olsa gerçeği. Ben elimden geldiğince söylüyorum arkadaşlarıma ama eş faktörü çok önemli, beyleri bu konuda hassas olmaya davet ediyorum:)
     
    Ellerine sağlık.
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Elif Bilici 14 Ağustos 2020 at 11:42

      Maalesef hepimizin hayatlarında bir bölünmüşlük oluyor. Bunu hatırlatmak için bazen bir kişiye bazen de bir olaya rastlamak gerekiyor sanırım 🙂 Ve dediğinize kesinlikle katılıyorum, bu hayatta yanınızda olan eş, dost desteği çok önemli.
       
      Teşekkür ederim yorumunuz için,
      sevgiler

  • Yanıtla Elif Bilici 13 Ağustos 2020 at 17:05

    Selamlar, tüm iyi niyetleri insanları komple sevip, sayıp başımızın tacı yapalım diyerek teşekkürlerimi sunayım:)

    Sevgiler.

  • Yanıtla İpek Yazar 13 Ağustos 2020 at 17:20

    Çok keyifli bir okumaydı, kendimden bazı sorularla karşılaştım ve cevapları şöyle bir düşündüm yeniden…
     
    İyi hissettirdi.
    Kalemine sağlık 🙂

    • Yanıtla Elif Bilici 14 Ağustos 2020 at 11:43

      Çok teşekkür ederim, yazımda kendinden de bir parça bulmuş olmana çok sevindim.
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Fahriye 14 Ağustos 2020 at 10:08

    Tek kelimeyle harika… Çalışan bir annenin ve çocuklarının düşüncelerini bu kadar bu kadar net anlatman beni duygulandırdı. Başarılarının devamını diliyorum. Yüreğine kalemine sağlık.

  • Yanıtla Burak Süalp 17 Ağustos 2020 at 05:28

    Sevgili Elif, kahraman kadınların duygularını, düşüncelerini ne güzel ifade etmişsin. Çalışırken, doğururken, büyütürken kahraman bütün kadınların içinden geçenleri ne güzel ifade etmişsin. Kalemine sağlık canım arkadaşım.

    • Yanıtla Elif Bilici 17 Ağustos 2020 at 08:50

      Burak teşekkür ederim güzel yorumun için.

      Sevgiler

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan