Tanrı'nın Saati

Sevginin Tanrısı

17 Aralık 2018

Tanrı
Saatin bir başkasına durduğu anda ben doğmuşum. Benim için ilk saniyelerdi ve kime misafir olduğuma dair hiçbir şey bilmiyordum.

İrtida ile yaşama sarılıp, bi-ab ile ölüyormuşuz.

Fakat yine de bunların arasında misafiri olduğum ev ahalisi bana emdiğim süt için dafuf bir kadın tayin etmiş, onu hem muallimim, hem hizmetkarım, hem güvenliğim olarak emrime sunmuştu.

Ağlasam koşar, gülsem mutlu olurdu, Annem…

Fakat bana bir Tanrı’dan bahsediyordu. Tanrı hem cenneti hem cehennemi bahşediyordu. İlk zamanlar anlayamadım, kavrayamadım meseleyi. Gün geldi çok eğlendim, yasakları çiğnedim, Ehrimen’e uydum, gün geldi üzüldüm Lemyezel’e sığındım…

Arıyordum… Kendimi ya da beni ben yapanı.

Çevremdekiler olağanüstü hikayeler anlatıp, binlerce yıl önce peygamberlerin geldiğini, kiminin bir balık tarafından yutulduğunu, kiminin denizi ortadan ikiye yardığını, kiminin ise ışınlanarak dünyada gezdiğini söylüyorlardı. Çocukken çok sevmiştim bu hikayeleri ve küçük adımlarla caminin yolunu tutuyordum.

İnsan zamanla büyüyor ve bu defa hikayelerin yerini kanunlar almaya başlıyordu. Ortaya aniden cennetten daha fazla cehennem seriliyordu.

Yanacakmışız. Sevgime korku karıştı. Korkuma sorgu.

Zamanla araştırdıkça bir cevaba ulaştım. Bizi biz yapanı bulamadım ama bu hikayeleri kimin yazdığını buldum.

Bir gün metro istasyonunda oturmuş şarkı mırıldanıyorken genç bir Alman kadın yanıma geldi. Güler yüzüyle seslendi; ”Ne kadarda güzel sesin var.”

Ben ise; “Çok Komiksiniz“ diye gülümseyerek cevapladım.

Muhabbet 3 dakika sonunda bir konsere davet oldu. Kendisi de piyano çalıp şarkı söylüyormuş.

Gittim.

Salona girince ne göreyim, İncil’den ayetler okuyarak şarkı söylüyorlarmış.

Sözlerine kulak astım, barışı, sevgiyi anıyorlardı. O an da düşündüm ve dedim ki; “Ey sen! Her neysen ve her kimsen, burada sana Jesus diyorlar. Hindistan’da Dangar, Medine’de Allah, Babiller’de Marduk, Sümerler de RA diyorlar. Herkes aynı seni konuşuyor fakat farklı lisanlarda, farklı zamanlarda…”

Bildiğime inanmaya karar verip, olağan yaşamın beruzunda kalkanlarımı kuşandım. Kılıcımı çektim ve fevti beklemeye koyuldum. Elimdeki kılıç ne kadar keskinse artık kimini yaraladı kimini korudu.

Uydurduğumuz bir kaç kelimeye güzel çirkin nötr değerler koyup, onu inancımıza bir güzel Tanrı sözü diye yerleştirdik.

Biz söyledik, biz yazdık, biz inandık.

O kadar inandık ki inanmayanları öldürdük. İşkence ettik, zorbaladık. Hem cenneti, hem cehennemi tanıttık ama kimseyi mahşere bırakmadık. Herkesi dünyada yargılayıp, dünyada cezalandırdık.
Sanki yanmak ve ölmek için yaratıldık.

Açtım kitaplarımı önüme ve daldım kendimle beraber yerin en derinine. Beni tanıyanlar bilirler. Bir yazı yazmak istediğimde, oluşturduğum karakterleri bir masada sandalyelere oturtur, onlarla sohbet ederim. Hepsiyle tek tek konuşur, fikirlerini alır, hislerini yaşar, öyle yazardım.

Tanrı‘da bizi yaratırken hislerimizi önemsedi mi? Karşısına alıp konuştu mu? “Kötülüğü yaratacağım ama ona uymayacaksın. Bu kötülüğe teşvik olarak bir de Nefs ve Şeytanı yaratacağım. Bu defa bunlara uyan insanlar senin karını açlıktan öldürecek, zalimleri lider yapacak, çocuklara tecavüz edecek,” dedi mi?

Elbette inançlı insanlara bunları soramazsınız.
O yüzden ben hayatın nötr kısmıyla sorgulaşıyorum.
Her gün eriyip gidiyorum.
Kalbim yavaşlıyor.
Kanım eskisi gibi hızlı ve sağlıklı değil…
Nöronlarım dengesizleşiyor.
Zamanda kayboluyorum.
Ne iyi insan olmak için cennete ne de kötülük yapmamak için cehenneme ihtiyacım var.
Hiç bir taşın etrafında dönmeyecek, hiç bir beşere biat etmeyeceğim.
Sevgiye inanıyorum.
Seveceğim…

Ahmet Yonca

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

31 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 17 Aralık 2018 at 05:46

    Son bir aydır inanç sorgulaması üzerine bir yazı hazırlığı içindeydim. Yazdıkça içinde kaybolmuş, hatta bir noktadan sonra da hiç bitiremeyeceğimi düşünmeye başlamıştım. Tam bu sırada yazın, yayına hazırlamam için ekranıma düştü 😉
     
    Anlatmak istediğim birçok şeyi senin kelimelerinle okumak oldukça keyifliydi. Altından kalkılması zor ve tepki alabilecek bir konudaki düşüncelerini, kimsenin inancını kırmadan, dökmeden aktarmayı başarmışsın 👌🏻
     
    Tebrikler Ahmetcim, gene keyifle ve merakla okunan bir yazıya imzanı atmışsın.

    • Yanıtla Ahmet Yonca 17 Aralık 2018 at 11:39

      Sevgili Didem, Zeus’u ne kadar sevdiğimi biliyorsun 🙂 Bu konuda daha da yazacağımı belirtip, güzel yorumuna teşekkür ediyorum.

  • Yanıtla Nedim Birol Yürüten 17 Aralık 2018 at 08:14

    Belki de cenneti ve özellikle cehennemi burada ve şu anda yaşıyoruz, kim bilir…

    • Yanıtla Ahmet Yonca 17 Aralık 2018 at 11:37

      Evet Hocam. Muhtemelen daha çok cehennemi yaşıyoruz gibi 🙂

  • Yanıtla Nurcan Doğan 17 Aralık 2018 at 08:15

    Doğayı izlersek yol alırken başkalarına zarar vermeyen bir çok örnek görürüz. En güzel örnek Mevlana’nın dediği gibi kar taneleridir mesela. Hepsi kendi yolunda ama zararsızca…. Aynı şekilde doğaya baktığımızda yol alırken başkalarını ezip geçen örnekler de karşılar bizi. Ben kar tanelerinin yolunudan gitmeyi kendime düstur edindim. Nasılsa vardığım yerde eriyeceğim. Çok güzel bir yazı olduğunu ayrıca belirtmek isterim. İçindeki huzuru ve sevgiyi okuduğum nice yazılarda, insana dair en güzel yerde buluşmak dileğiyle …

    • Yanıtla Ahmet Yonca 17 Aralık 2018 at 11:36

      Şöyle bir güzel terim oluştu artık “Nurcan Yorumları”. Olmazsa olmazımdır. Sen yorum yazana kadar yazıyı hiç sayıyorum 🙂 Çok teşekkür ederim, moral oldu 🙏

  • Yanıtla Hande S. Sinan 17 Aralık 2018 at 09:48

    Merhaba tebrik ediyorum kendi inancını sorgulamak ve paylaşmak müthiş cesurca ve galiba bir çoğumuz bu yoldan geçmişiz 🙂

    • Yanıtla Ahmet Yonca 17 Aralık 2018 at 11:38

      Merhaba 🙂 Teşekkür ederim. Fakat sorgu olmadan olgu oluşamaz. O yüzden kendimi aradığım yolda, beni ben edeni de bulmak zorundayım 🙏

  • Yanıtla Derya Uzel 17 Aralık 2018 at 12:19

    Yalnız olmadığımı bilmek ,korkmadan sorgulayan yürekler bulmak ne mutluluk verici bir his 🙏🏻 Nedim by e katılıyorum bencede burası bekleme salonu ve sevgi , vefa ,emek kazanacak teşekkürler Ahmet Yonca yalnız değilsin ✌🏻

    • Yanıtla Ahmet Yonca 17 Aralık 2018 at 14:47

      Sevgili Derya, bu konuyu konuştuğumuzda, yazacağımı söylemiştim 🙂 John Lennon dediği gibi “Imagine all the people”

  • Yanıtla Nese Kazan 17 Aralık 2018 at 12:19

    Saçma gelebilir ama benim gözlerim doldu. Düşüncelerimizin örtüşmesi en azından bu konuda “demek ki tek ben degilmisim” düşüncesiyle garip bir şekilde mutlu etti beni. Sorular aynı yanıtı yok.oysa inanç var içimizde. “Biz bu kitapta hicbirsey eksik birakmadik” diyen Rabbimizin, küçücük muhtaç mağdurlara neden yardım etmediği, üstelik inancının tam oldugunu soyleyenlerin ” onların canı yanmamistir”. demeleri çok canımı yakıyor.
    Ben bu soruların yanıtını çok aradım. İnancımı red etmektense, bir çıkış yolu bulacağım inancımı yasatmak istiyorum.
    Yanıtını bulursanız lütfen bana da söyleyin.
    Konu çok derin ama bilgim yok..Sevgi bile bu gerçeği yok edemiyor.Üzgünüm.

    • Yanıtla Ahmet Yonca 17 Aralık 2018 at 14:04

      Ablam, duyguları paylaşmak kadar güzeli yok. Çok teşekkür ederimm🙏

  • Yanıtla Ayşe Dikmen 17 Aralık 2018 at 13:52

    Yazınızı okudum Ahmet Bey Kardeşim, edebi yönüne diyeceğim yok elbette sonuna kadar alkışlarım. Çok güzel beyin fırtınası yapmışsınız, bize de yaptırmışsınız. Keşke herkes sizin gibi varoluş amacını sorgulasa, bunun sancısını sizin kadar hissetse.
     
    Yorumum biraz uzun olacak şimdiden özür diliyorum. Dünya durdukça hak-batıl çatışması hep olacak malesef.
     
    ”Hanginizin daha iyi davranacağını görmek için sizi yarattım,” diyor Yaratıcı. Yani benim iliklerime kadar inandığım Yaratıcı.
     
    İnanıp iyi davrananlara, birbirlerine doğru olan davranışları tavsiye edenlere, sabrı tavsiye edenlere cennet var diyor. İşi gücü fitne fucur olanlara, kötülük yapanlara, insanları kandıranlara, onların duygularıyla oynayanlara da cehennem var diyor. Ama bazı insanlar ben inanmak istemiyorum diyorsa da inanmamakta serbestsin buna inanmak zorundasın demiyor. Benim sözüm inananlara diyor zaten.
     
    Evet sevgi herşeyin başı gerçekten ama insan kendini yaratanı sevemedikten sonra o sevgi neye yarar ki “Yaratılanı Yaratandan ötürü sevmek” sözü burada devreye giriyor işte. Yaradanımı sevemedikten sonra, annemi mi, babamı mı, eşimi mi, çocuğumu mu , ağacı mı, çiçeği mi, parayı mı, evimi mi, neyi seveyim? Neyi sevsem elimden birgün gidecek, bu bana acı verir. Dünya bir gün yok olacak, her şey birgün yok olacak…
     
    Neşe kardeşimizin de yorumuna cevap vermek isterim. “İnanan insanlar onlar acı çekmiyordur diyorlar bu nasıl olur?” diyor. Bir doktor kalp ameliyatı yaparken, o hasta kalbinin yarıldığını, kanların fışkırdığını hissediyor mu? İnsan eliyle üretilen narkozun buna kadir olduğuna inanıyoruz da diğerine neden inanmakta zorlanıyoruz. Biz ancak zahir olan şeyleri görüp ana göre hüküm veriyoruz.
     
    Ayrıca eğer kötülük kol geziyorsa dünyada, iyiler yeterince duyarlı olmadığındamdır.
     
    Sevgiyle ve inancımızla kalalım,
    herkes kendi inancıyla…..

    • Yanıtla Ahmet Yonca 17 Aralık 2018 at 14:04

      Sevgili Ablam, elbetteki söylediğim gibi, inançları ve inananları eleştirmek değil, kendimi sorgulamak mevzusu bu. İnsan inandığı şeyin en doğrusu olduğunu kendine kabullendirmek zorundadır. Aksi durumlar inancını zedeler. O yüzden her şeye ve herkese saygım var fakat ben bu sorgudan kopamayacağım. Umarım herkes cennetini yaşar.

  • Yanıtla Ayşe Dikmen 17 Aralık 2018 at 15:05

    Seni çok iyi anlıyorum ,suların durulması için önce bulanması gerekiyor, eninde sonunda durulacak elbet. Cat Stevens; “Eğer Müslüman olmadan önce Müslümanları görseydim, Müslüman olmazdım,” demiş. Çoğu kişi çevresinde gerçek bir Müslüman göremiyor. Her şey lafta, her şey yüzeysel, hep alavere dalavere… Ama sendeki farklı, bir çok inanan insanın bilmediği kadar bilgin var, muhakeme gücün müthiş ama sular bulanık 😊 Dedim ya senin sancını keşke herkes duysa, keşke herkes bu konuya kafa yorsa senin kadar. İnsanlar düşünmemek için uğraşıyor sanki, kendini ıvır zıvır la meşgul ediyor.
     
    İnanmak ya da inanmamak işte bütün mesele bu…

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 17 Aralık 2018 at 15:51

    Ayşe Hanım umarım sizi incitmeden fikirlerimi aktarabilirim. Oysa siz farkında değilsiniz belki ama sözleriniz inanmayan insanları “gerçeği göremeyenler” olarak itham ettiğinden oldukça rahatsız ediciydi.
     
    Dinler tarihi okudum. Animist dinlerden tek Tanrılı dinlere kadar birçok dini inceledim. Bu yüzden konuya tek bir dinin penceresinden yaklaşmadığıma emin olabilirisiniz.
     
    Ayşe Hanım sizce “Gerçek Müslüman” kim? Sözlerinizden anladığım kadarıyla, sizi böyle sınıflandırabiliriz. Oysa İslamiyetin hangi toprağına gitseniz ve rastgele birini seçip “Gerçek İslamiyet ne?” diye sorsanız kendininkini söyler. Cübbeli Ahmet Hoca da, Adnan Hoca da, siz de Gerçek Müslüman olduğunuzu iddia edebilirsiniz. Lütfen “ediyorsunuz” değil “edebilirsiniz” yazdığımı gözden kaçırmayın.
     
    Durum böyleyken gerçek müslümanlığın sabit bir değer olmadığı ortada. Her şeyi bir kenara bırakın; ona göre, diğerine göre değişen bir inançtan hangisinin doğru olduğunu kabul edeceğiz? Sizinkinin mi? Yoksa biz de kendi yorumumuzu mu getirmeliyiz?
     
    İnanalar dini kendine göre yorumlama, “en doğrusu benimki” deme hakkına sahipken, inanmayanların “kafası bulanık” olarak itham edilmesi çok acı. Ahmet ile din üzerine yaptığım sohbetten, kafasının bulanıktan ziyade oldukça net olduğunu söyleyebilirim. Neyi reddettiğini bilmeyen bir ergen değil, dini ucu bucağı ile incelemiş, sonuncunda da kendine uymadığına karar vermiş bir adam.
     
    Ahmet’in dini bilgisini alkışlıyor, ardından da kafasının bulanık olduğunu söylüyorsunuz. Bunca bilgi karşısında inanmamayı seçmiş olmasını kabul edemiyor gibisiniz.
     
    Sokrates M.Ö 500’de Tanrılara hakaret ettiği gerekçesiyle yargılandı ve baldıran zehiriyle ölüm cezası verildi. 2500 yıl öncesinin dinine, bugün Mitoloji diye gülümseyerek bakıyoruz. Oysa bi’ zamanlar bu Tanrılara inanmamak ölüm cezasına götürüyordu. Günümüzden 2500 yıl sonra bugünün inançlarının da Mitoloji olarak değerlendirebileceğini öngörmek çok zor olmasa gerek. 200.000 yaşında olduğu düşünülen insanlık tarihi için bahsettiğimiz süreler bir hiç…
     
    İnancın insanlara huzur veren bir yanı var. Burada teselli bulmayı seçenleri anlayabiliyorum. Ama bazı insanlar vardır ki doğru/yanlış gibi kavramları sevap/günah diktası olmadan da uygulayabilir.
     
    İnananlar, inançları konusunda son derece alıngan ve hassas olurken, inanmayanlara aynı hassasiyetin gösterilmemesi çok üzücü…

  • Yanıtla Flzplts 17 Aralık 2018 at 16:27

    Güzel bir yazı daha. Tebrikler. Pazartesi ve perşembeler sabırsızlıkla bekleniyor.

    • Yanıtla Ahmet Yonca 17 Aralık 2018 at 17:43

      Filiz, desteğini görmek büyük onur 🙏 Çok teşekkür ederim

  • Yanıtla Ahmet Atilganlar 17 Aralık 2018 at 16:34

    Yine harika bir edebi yazı kardeşim.Dini boyutuna girmeye gerek yok hanımlar o konuyu halledip kapatmış zaten güzelce. Herkes kendi dünyasını yaşamalı ve kendine uygun olan şeye inanmalı. Çünkü her koyun kendi bacağından asılacak bırakalım gerçekleri de zaman göstersin bize 😊
     
    Esen kal…

    • Yanıtla Ahmet Yonca 17 Aralık 2018 at 18:40

      Ahmet Ağabey 🙂 Şu güzel bakan gözünü seveyim. Tartışma oranı yüksek bir yazıya bakış açın en güzel cevap olmuş. Çok teşekkür ederim

  • Yanıtla Hande S. Sinan 17 Aralık 2018 at 16:40

    Ah Didemcim ne güzel yazmışsın, benim de aklıma direkt Sokrates ve baldıran zehiri olayı gelmişti.
     
    Evet dine inanmayanların kafaları, iyi araştırırlarsa kesinlikle çok nettir ve hatta diyebilirim ki “doğru” insan olmak için senin de dediğin gibi hurafeye ihtiyaç duymazlar çünkü basit şekilde sağlam kurulmuş bir “ahlak”, akılcılık ve mantık yeterlidir.
     
    Ben artık “gerçek müslumanlık bu değil” lafından rahatsız oluyorum çünkü “gerçek müslümanlar” basında da okuduğumuz gibi “gerçek olmayan müslümanlar” karşısında etkisiz kalıyorlar. Bir türlü temel “ahlak, dürüstlük ve mantık” geçerli olamıyor; ne üzücü değil mi?
     
    Bir de sırf toplumlara bakmak bile bana yeterli cevabı veriyor…

    • Yanıtla Ahmet Yonca 17 Aralık 2018 at 18:50

      Didem yazımı tamamlamış 🙂 Velakin böyle bir paylaşım muhtemel tartışmanın habercisidir genelde. Özellikle kendi toplumumuzda. Çekindiğim için değil, saygı duyduğum inanç tabirinden ötürü yazıyı oldukça nazik tutmaya çalıştım. O yüzden sevgili editörümüz yardımıma koşmuş 🙂 Teşekkür ederim 🙏

  • Yanıtla Ayşe Dikmen 17 Aralık 2018 at 16:43

    Didem Hanımcım fikir tartışmalarında asla gereksiz alınganlık göstermem merak etmeyin. Tartışırız evet ama en sonunda sizin fikriniz size, benim fikrim banadır…
     
    Ahmet Bey de bana diyebilir ki “Benim kafam bulanıksa, sen de örümcek kafalısın.” Eğer Ahmet Bey suların duruldugunu, artık çok mutlu olduğunu söylüyorsa diyecek bir şey yok zaten. Evet kabullenmekte zorlandığım doğrudur…
     
    Ben yazıyı okuduğumda yorum yapıp yapmama konusunda tereddüt ettim ama sonra nasil ki Ahmet Bey doğru bildiğini yazmış, ben de doğru bildiğimi yazayım dedim. Asla amacım kimseye hakaret etmek değil. Sağolsun Ahmet Bey de kendi fikrini kibarca belirtmiş; insanın inandığı şeyi sorgulaması gerektiğini söylemiş… Eğer Ahmet Bey de sizin düşündüğünüz gibi düşündüyse şayet ben kendisinden özür dilerim. Ama emin olun o da kendisini savunabilir eğer alındıysa…
     
    Hiç kimseyi zorla inandıramayacağımız gibi, kimseyi de inancından vazgeçiremeyiz…
     
    Biz en iyisi sevgiyle kalalım…

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 17 Aralık 2018 at 16:49

      Fikri tartışmalara her zaman açığım 😉 Sadece son bir şeyi netleştirmek isterim. Ahmet’i değil kendi fikrimi savunmak için yazmıştım. Dediğiniz gibi Ahmet rahatsız olsa zaten kendi söylerdi.
       
      Ehh hepimiz fikrimizi söyleyip, kimse de alınganlık yapmadığına göre üzülecek bir durum yok 😉
       
      Sevgiler

    • Yanıtla Ahmet Yonca 17 Aralık 2018 at 18:39

      Ablacığım aslında muhtemel bir tartışmayı bekliyordum. O yüzden olabildiğince titiz yazmaya çalıştım. Ben fikriyatten ötürü insanların kavgaya tutuşmasına karşıyım. Kendim arkadaşlarıma daha önce anlattım. Dindar bir ailenin çocuğuyum. İslami eğitim ile büyütüldüm. Kendim defalarca umre yapıp, namazlarımı kıldım. Velakin boyuta ulaşmış olmam bir isyan ve ya bir aksiyet değil. Tamamen içinde bulunduğum dini bilgi ve olgu, tanrısal kavramların, insanların eli değmiş görüşler olduğuna kanaat etti. O yüzden herkes inandığını yaşamakta özgür ve inanmadığını da diyerek, güzel yorumlarına müteşekkirim. Bu yazı tamamen benim kendime sorgumdur. Kimseyi hedef almadım. Onu da belirteyim 🙂

  • Yanıtla Sıdıka kepenekli 17 Aralık 2018 at 20:38

    Evlat, inkar etsen de , sadece bakışların içindeki fırtınaları haber veriyor. Cevabını bulamadığın sorular sanki seni patlama noktasına getirmiş. Bizde senden farklı ortamlarda büyümedik. Çok küçüktüm ama hatırlıyorum. Taşları sıralıyarak bir şekil yaptım. Anneme bu Allah dedim. Annem kızarak çok günah dedi. Hemen bozdum. Allah taş eder korkusuyla terbiye edilmeye çalışıldık. Allah sevgisini mevlitlerde gözyaşı dökmekten başka ifade edildiğini görmedik. Çoğul kullanıyorum çünkü aşağı yukarı hepimiz benzer şeyler yaşadık. Babamın bana yaptığı en büyük iyilik yatılı okula göndermek oldu. Sevgi denen duyguyu okuduğum kitaplardan öğrendim. Körükörüne geleneksel kalıba girmeyi kabul etmedim. Ömrümün yarıdan fazlası böyle geçti. Ama senin durumundaydım. Televizyonda bir bayan Kuran ın mealini okumaktan bahsediyordu. Ben de elime aldım. Önceleri Allah ın biz yaptık demesi saçma geldi. Ama devam ettikçe ve tekrar tekrar okudukça kalbimde mi kafamda mı ampuller yanmış gibi içimdeki karanlıklar aydınlığa kavuştu. Aklıma takılan soruları biliyormuşcasına cevabı önüme geldi. Evlat, bir de benim gibi dene. Belki seni yutacak gibi duran karanlıklar aydınlığa kavuşur. Senin sevgi dolu kalbin aydınlıkta çok daha güzel meyveler verecektir. Sende bir ümit bulduğum için değerlisin evlat.

    • Yanıtla Ahmet Yonca 17 Aralık 2018 at 22:46

      Annem. Benim için çok değerlisin. Biliyorsun. Ben sadece Kuran tercümesi ile hareket edemem, etseydim, zaten dindar olarak kalmaya devam ederdim. Fakat benim boyutum Arap Yarım Adası’nda yaşamak, Arapça ile Kuran’ı okumak, anlamak ve analiz etmek, dünyanın içinde bulunduğu mezhepleri araştırmak, din ve insanlık tarihini incelemek gibi zamanda yolculuklara bulaştım. Duygusal inanç bakış açısını zamanla kaybedip, deizme yöneldim. Sonra gerisi geliyordu zaten. Ben çok fazla realist oldum ve duygusallığım sevgi ve barış üstünde kaldı. O yüzden bilgim dahilinde yaşıyorum. Duygum yaşama, yaşayanlara, merhamete bağlı devam edecek…

  • Yanıtla Nurdan Yılmaztürk 19 Aralık 2018 at 21:43

    Ne iyi insan olmak için cennete, ne de kötülük yapmamak için cehenneme ihtiyacım var.
    ..
    hepsi bu.

    • Yanıtla Ahmet Yonca 19 Aralık 2018 at 23:11

      Benim üç noktalı düşüncem….

  • Yanıtla Necmiye Buyruklu 22 Aralık 2018 at 07:50

    İnanç sorgulamayla başlar. Kafandaki sorular seni nereye götürüyorsa odur bulmak istediğin. İyi yada kötü, doğru ya da yanlış sensindir. Şimdi böyle inanıyorsundur yarın başka, tıpkı insanın ruh hali gibi, tıpkı hiçbirşeyin durağan olmadığı gibi, tıpkı Dünyanın evrende ve diğer gezegenlerin de kendi seyrinde akıp gitmesi gibi. Sorgulamak güzel şey ancak unutmayalım ki “her nefis birgün ölümü tadacak” gerçeğini hiç kimse yadsıyamaz herkesin kendi doğrusuyla sevgiyi bulması dileyiyle…
     
    Ahmet çok güzel bir yazı, içeriği ne olursa olsun, iz bırakıyorsun tebrikler.

    • Yanıtla Ahmet Yonca 22 Aralık 2018 at 14:31

      Duygu ve Güzellik tavsiyelerine, uyarılarına her zaman gıpta etmişimdir.
       
      Din konusundaki keskin görüşüm duygusal bir karar değil, aksine bilimsel bir karar.. Çünkü zamanında 3 defa Umre bir defa Hac yapmış, yıllarca namaz kılmış ve Kuran’ı her branşta iyice öğrenmiş, insanlık ve dinler tarihinin dibine kadar girmiş biriyim. İnançlarımı bildiklerim yönlendiriyor. O yüzden öldükten sonra tekrar karbon atomunun taneciğine dönüşeceğimi bilerek, doğru bulduğumu yaşıyorum.
       
      Ayrıca güzel yorumunuz için teşekkür ederim 🙏

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan