Deniz Börülcesi

Kısa Bir Akşam Yemeği

22 Nisan 2021

Öykü: Kısa Bir Akşam Yemeği | Yazan: Damla Gümren

Tabak çatal sesleri, gün batımının turunculuğuna eşlik ediyordu. Gün hafiften batarken, gökyüzünün tabloları aratmayan rengi bizi mest etmişti. Martıların eşlik ettiği bir balıkçı teknesi, dalgalar daha da artmadan kıyıya yanaşmaya çalışıyordu. Denizden gelen iyot kokusu bizi iyice acıktırmış olacak, adeta yarışırcasına mezelerden yiyorduk.

Bir ara o kadar kendimizi kaptırmış olmalıyız ki Ahmet’in “Ne iyi oldu da geldik” demesiyle sessizlik bozuluverdi. Evet, ne iyi olmuştu. Yıllardır, görüşmek isteyip de işten güçten vakit bulamıyorduk ya da birbirimize bahaneler üretiyorduk, bilemiyorum. “Bu sene de görüşemeseydik, simalarınızı unutacaktım artık” dedi Aysun.

“Olur mu öyle şey, İnternet ne güne duruyor? Unutuyor gibi olursan, bakardın oradaki fotoğraflarıma.”

Aysun, Ahmet’in bu dediğine kahkahalarla güldü, hoşuna gitmişti. Lise zamanlarımızda Ahmet, Aysun’dan hoşlanıyordu ancak Aysun yüz vermemişti. Onu, çirkin bulurdu. Aysun’a göre o, daha iyilerine layıktı. Şimdilerde ise, Ahmet boylu poslu, karizmatik bir erkek olmuştu. Aysun, etkilenmiş olmalıydı.

“Yüz yüze görüşmenin yerini tutar mı hiçbir şey. Denize karşı rakı içip laflayamadıktan sonra” deyip biraz olsun dikkatleri üzerime çekmeye çalıştım.

“Hadi, bunca yıldır hiç eskimeyen arkadaşlığımıza o zaman!”

Tokuşturulan kadehlerin çıkardığı seslere duygularımın karışıp, beni bir an evvel rahat bırakmalarını diledim.

“Böyle kıyıda köşede kalmış güzel yerleri de nereden buluyorsun şaşırıyorum.”

Ahmet’in bu lafı kafamdaki düşünceleri dağıtmıştı neyse ki. Küçüklükten beri gösterişi pek severdi. Şaşırmıştım. Onları buraya getirirken, özellikle Ahmet’in beğenmemesinden korkmuştum.

“Buranın mezelerini çok severim. Her ne gün gelirsen gel aynı lezzetti bulursun. Öyle, büyük işletmelere pek benzemez” diyerek de aklımca ona takılmaya çalıştım.

“Her mezeyi anlarım da çer çöpü meze olarak getirmişler” dedi Aysun. Sitem ederek tabağı gösteriyordu.

“Olur mu öyle şey, deniz börülcesi o” deyip biraz da dalga geçer gibi güldüm. “Çok lezzetlidir. Bak her yerde öyle güzelini de bulamazsın. Ekşi seviyorsan dene bir istersen” dedim.

Denedi. Yüzü şekilden şekle girdi. Tatsız tuzsuz olduğunu söylüyordu. Küçüklüğünden beri böyleydi Aysun. Her konuda bir lafı olurdu. Eleştirmeyi pek severdi. Huysuzluk çıkarmakta üstüne yoktu. Aysun’un bu lafından sonra Ahmet bana arka çıkmaya, deniz börülcesine övgüler yağdırmaya başladı. Hoşuma gitmişti.

Laf lafı açıyor. Lise yıllarımızdan bahsediyorduk.

O zamanlardan bahsederken hepimizin yüzü gülüyordu. Ne kadar da mutluyduk. Özlüyorduk. En çok da ben özlüyordum. Ahmet’in öğretmenleri sinir eden şakalarını, okulun arkasındaki çalılıklarda yüreğimiz ağzımızda içtiğimiz sigaraları, belki de en çok Ahmet ile okuldan eve yürüyüşlerimizi özlüyordum. Evlerimiz yakındı. Ara sıra da olsa birlikte yürürdük.

Bunları söylemek istiyordum ancak Ahmet okulda her yıl düzenlenen bahar şenliklerindeki başarılarından ballandıra ballandıra bahsetmekle meşguldü. Her nisan ayında okulda yarışmalar olurdu. Neler neler… Müzik, spor, resim… Küçük bir olimpiyat havasında geçerdi. Her sınıf canla başla yarışırdı. Ben de müzik yarışmasında mikrofonun sesini kapalı unutup tüm okula rezil olma anımı hatırladım. Nasıl şaşkınlık içinde kala kaldığımı, yüzümü şekilden şekle sokarak anlatıyordum. Ahmet kahkahalarla gülüyordu. Aysun ise gözlerini dikmiş sadece Ahmet’i izliyordu. Ahmet’in dediklerine gülüyordu, benim dediklerim ise umurunda değildi. Görmezden gelmeye çalışsam da beceremedim. Alenen flörtleşmesi keyfimi kaçırmıştı. Bu kadarı da fazlaydı. Bir bahane uydurup erken kalkmanın bir yolunu bulmalıyım, diye düşündüm.

Bu sırada saat gittikçe ilerliyordu. Şişenin dibi hafiften görünmeye başlamıştı. Gecenin sonuna yaklaştığımız vakitlerde, tahin helvasından bir çatal almıştım ki “Tatlı yiyorken tatlı konuşalım değil mi? İşin şakası tabi ama size güzel bir haber vermek istiyorum” dedi Ahmet. Neydi o gelecek tatlı haber diye Aysun ile birbirimize baktık.

“Evleniyorum!”

Boğazıma takılan helva parçasını çıkarmak için aceleyle öksürdüm. Şaşkınlığımı gizlemeye, onun yerine mutlu bir ifade takınmaya çalışıyordum. Aysun da ne yapacağını şaşırmıştı sanki ancak benden daha yetenekli olacak, pek de çaktırmıyordu. “Te-Tebrik ederim” diyebildim.

Gözümün önüne geldikçe gülümsediğim anılarım birden yok oldu. İyi ki anlatmamışım diye geçirdim içimden. Yoksa yerin dibine girerdim şimdi. Elimize tutuşturulan davetiyelerden sonra, en az benim kadar Aysun’un da kafasında uçuşan uydurma bahaneleri gözlerinde görür gibi oldum.

Damla Gümren

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 5 Nisan 2022 at 23:12

    Ne güzel bir gençlik yazısı olmuş. Lafı çok uzatmadan “içimizden birinin” hikâyesini yazdığınız için sizi kutluyorum Damla Hanım.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan