Deniz Börülcesi

Notlara Gizlenen Hayatım

25 Mart 2021

Öykü: Notlara Gizlenen Hayatım | Yazan: Damla Gümren

Sis perdesi inmiş geceye, göz gözü görmüyor. Sevgisiz kalmış tüm bedenler gibi, ay ışığı da eriyerek kayboluyor. Yerine gün ışığını bırakacak. Olmuyor. Gecenin kini üzerinde, paçasını bırakmıyor. Sinirli. Ne olacağı bilinmiyor. Küplere binmiş adeta. Gün ışığından da umudunu kesmiş tüm insanlık. Beklenen günler yakında değil, çok uzakta. Gözler adeta karanlık bir çukur gibi, dibi görünmüyor. Korkudan güneş, bakamıyor onlara. O da mahcup, bekliyor. Diyemiyor, umutlu günler… Başlayamıyor bile konuşmaya. Tüm yapabildiği ufuktan görünen ışıklarını bırakmak havaya. Belki bir ümit…

Kapalı kapılar ardında, günün ilk ışıklarına eşlik eden bir kıpırtı beliriyor. Yorgun düşmüş yüzüne değen ışıktan rahatsız olan kadın, hafifçe gözlerini aralıyor. Biraz yorgun, biraz sinirli… Aylardır günün ilk ışıklarına aşina, ancak alışamamış. Alışmak da istemiyor. Olmasın istiyor yeni günler, güneş doğmasın. Kısa sürede değişen hayatına alışmak da istemiyor doğrusu. Yeni doğmuş bebeğine de… Huysuzlanan bebeğinin çıkardığı sessiz ağlama seslerine uyanmak istemiyor. Uyanmak zorunda. Kalkıyor, yanına gidip elini tutuyor. “Sus, lütfen!”

Ağlamak istemiyor kadın, tutuyor kendini.

“Sus!”

Bebek, daha çok huysuzlanıyor.

“Neden susmuyorsun, Allah’ın cezası, sussana!”

Kadın, bebeğin varlığını unutuyor. Duvarlara bağırıyor. Bebek, daha çok ağlıyor. Kadın, daha çok bağırıyor. Saçlarını çekmeye başlıyor kadın. Kafasını koparmak istercesine çekiyor. Daha çok da şakaklarından… Kulaklarını kapatıyor saçlarıyla. Kollar, bacaklar, saçlar birbirine karışıyor. İçeri giren yaşlı kadın sustuyor tüm sesleri. Bebeğin ağlamasını, duvardaki kan lekelerini, yerdeki saçları yerinden ediyor.

Sigarasından bir duman alan yaşlı kadın, göz çevresinin ve şakaklarının kırışıklıklarından belli, hayli sinirli.

“Sen kafayı mı yedin Allah aşkına, çocuğun o senin.”

Kadın, susuyor. Gözleri, halının üstüne dökülmüş küllerde. Bakmıyor bir kere bile.

“Aklım almıyor, nefret mi ediyorsun?”

Susuyor.

“Sokaktaki itler bile bakıyor yavrusuna!”

Sigarasından bir nefes çekiyor.

Kadın, kafasını kaldırıyor halıdan. Dumanı izliyor. Yavaş yavaş havaya karışan dumanı.

“Olmayacak böyle.”

Kadın, kalkıyor. Açlıktan geberen birinin bile tenezzül etmeyeceği kadar eski olan telefonu eline alıyor. Birkaç numara çeviriyor. Çalıyor. Kadın duyuyor. Uzun uzun çalan seslere karşılık, bir çıt bile çıkarmadan sadece izliyor. Telefonun ucunda açan olmuyor. Yaşlı kadın, sinirle kalkıyor yerinden.

“Birazdan burada olurum, delirmeden dur iki dakika!”

Gitmeden bebeği kontrol ediyor, uyuyor. Kapıyı çarpıp çıkıyor.

Yaşlı kadın gittiğinden beri, kalkmadan bekliyor. Sanki yapıştı kaldı oraya. Kıpırdamadan duruyor. Kılını kıpırdatsa, kızacaklarmış gibi, duvar gibi duruyor oracıkta. Sessizliğe kapılıyor. Bir tek içeriden gelen bebeğinin kıpırdanmaları, solumalar… Gün tamamıyla aydınlanmış farkında değil. Masada duran bardaktan yüzüne çarpan ışıkla fark ediyor bunu. Ne kadar olduğunu kestiremiyor. Pencerenin açık kaldığını rüzgarla sallanan perdeden fark ediyor. Kalkmalı, yoksa kızı üşüyecek. Hüzün kaplıyor tüm zerreciklerini. Kalkmalı yoksa hasta olacak. Suçlu. Her koşulda suçlusun diyor kendine.

“Hasta olacak, sen suçlusun!”

Şiddetlenen rüzgâr, mutfak kapısını hızla kapatıyor. Suratına çarpan kapıya sinirlenen kadın, hışımla kalkıyor. Mutfak kapısını tekmeliyor.

“Sen ne cüretle suratıma kapanırsın!”

Tekmeler o kadar sert vuruyor ki bebek uyanıyor. Ağlıyor. Kadın, mutfak kapısını açıyor. Koşuyor. Sımsıkı sarılıyor bebeğe. Pencereyi hızla kapıyor. Nefretle bakıyor pencereye. Ona da bir tokat atıyor.

“Üşümesine izin verdin, nefret ediyorum senden!”

Bebeğe sarıldıkça, bebek daha çok ağlıyor. Kadın daha çok sarılıyor. Bebeğin gözleri fırlayacak adeta. Susmak bilmiyor. Kadın, yere çöküyor. O da mutluluktan ağlıyor. Kızı, hasta olmayacak.

Ne kadar olduğunu bilmediği kadar saatler geçmiş; yaşlı kadın, halen gelmemiş.

Bebeği kollarında uyuyor. Sıcaklığını hissetmek onu rahatlattı. Kendini, uzun süredir bu kadar huzurlu hissetmemişti. Bebeğin, yeni yeni çıkan saçlarını okşuyor. Kokusunu içine çekiyor. Yumuşatıcı gibi kokan bebeğine bakıyor. Nasıl güzel kokuyor bu bebekler? Bu bok çukurunda bile… Öğlen olmak üzere, sokak satıcıları ekmek derdine düşmüş. Simit satan genç delikanlının bağırışı, hurda toplama derdinde olan, elden ayaktan düşmüş amcanın sesi birbirine karışıyor. Dönüp dolaşıp, salona doluyor.

Gözlerini açtığında, uzun süredir kucağında bebeği, uyuduğunu fark ediyor. İki gencin yüksek sesle gülmeleri onu uyandırıyor. Gözlerini yavaşça açıyor. Ne kadar uyuduğu belirsiz… Gözleri çapak dolu… Bebeği hâlâ uyuyor. Yavaşça onu kenara koyuyor.

Aşağıya kafasını uzatıyor. Gençler o kadar mutlular ki kıskanıyor. Gözlerini kısa kısa gülüyor biri. Diğeri, gülerken ellerini dizlerine vuruyor. İzliyor bir süre onları. Neye gülmekte olduklarını merak ediyor. Koşarak evin köşesinden bir kâğıt buluyor. Bir şeyler karalayıp, bebeğinin ufak sert bir oyuncağına sarıyor kâğıdı. Aşağıya, fırlatıyor. Çocuklardan birinin kafasına geliyor. İrkiliyor. Yüzlerindeki gülme, birden kayboluyor. Biri, diğerine gösteriyor. Şaşkınlar. Gözleri kısıla kısıla gülen gencin, bu sefer gözleri fal taşı gibi açılıyor. Diğeri, kollarını bedenine sımsıkı sarıyor. Merakla, etraflarına bakıyorlar. Genç kadını göremiyorlar. O utanmış, perdenin arkasında olanları izliyor. Gençler, daha yüksek sesle konuşuyorlar. Sanki, notu atanla konuşur gibi… Meraklı, konuşmaları kısa sürüyor. Yeniden, başka şeylere gülmeye başlıyorlar. Genç kadın, sinirleniyor. İlgilerini kaybediyor. Defterden bir sayfa daha koparıyor. Hızla bir şeyler yazıyor. Bu sefer, daha sert bir oyuncağa sarıyor. Daha hızlı bir şekilde fırlatıyor. Diğer çocuğun kafasına geliyor.

“Ah!” Bir çığlık kopuyor.

“Deli midir nedir? Gene bir şey indi gökten.”

Alıp okuyorlar.

“Kızım deli misin? İn de burada konuşalım.”

Diğer çocuk, kafasına bu kocaman oyuncağın düşmediğine sevinçli.

“Merak edip, kıskanıyorsan gülüşlerimizi, sen de inersin. Bu kadar basit!”

Bunu duyan genç kadın, neşeleniyor. Kafasını hafifçe uzatıp, “Şissst” diyor. Gençler, yukarı bakıyor. Kollarını, bacaklarını bir oraya bir buraya sallıyor. Sadece, o kadar. Yüzünü göstermiyor onlara. “Deliye çattık” diye iç geçiriyor gençler. Yukarıya doğru bu sefer daha yüksek sesle bağırıyorlar.

“Konuşmak istemiyor musun bizimle? Neden gelmiyorsun?”

Genç kadın, kollarını “Hayır” Yaparcasına sallıyor. İçeri giriyor. Bu sefer başka bir kâğıda… Fırlatıyor. Gençler, alışkın bu sefer havada kapıyorlar.

“Sesinizi ilk duyduğumda, neşenizi çok kıskandım. O kadar içten gülüyordunuz ki. Yanınıza gelmek istedim ancak gelemem. Ufak bir kızım, yaşlı bir annem var. Böyle deyince, yaşça büyük sanmayın beni. Gencim. Sizin kadarım belki. Ancak gelemem. Gülün, bana neşe verdiniz. Eskiden, ben de gülüyordum. Siz gülün, bana da neşe verin. Gülün lütfen!”

Gençler, yukarı bakıyor. Genç kadın, bebeğinin ellerinden tutmuş. İki yana sallıyor.

Damla Gümren

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan