Portakal Çiçeği

10 Bitti, Sıra 20’de

9 Mart 2022

Yazı: 10 Bitti Sıra 20'de | Yazar: Sıla Malik

Her zaman doğum günlerini önemseyen biri olduğumu birçok kez tekrarladım yazılarımda. Her yıl doğum günüm yaklaştıkça içim kıpır kıpır olur, geri sayım heyecanlı geçer. Ancak bu sene biraz daha farklı bir durumdayım.

Bu sene 20. yaş günümü kutlayacağım. Birkaç sene öncesinde “Oha, çok büyümüş olacağım o zaman!” dediğim ama şu an “O kadar da büyümedim ben ya” dediğim bir yaş kendileri.

2012-2022. Bu 10 yıllık süreçte hayatımın hem en yavaş hem de en gelişim dolu zamanını yaşadım diyebilirim. Her yaş kendini hissettirerek geçti benden.

10 yaşında, sabahçılığa alışmaya çalışan küçük bir ortaokul öğrencisiyken bir anda evde kendi kendine yaşamayı, sabah erken kalkmayı, eve geldiğinde derslerinden kendi sorumlu olan bir kız çocuğuna dönüştüm.

Başlarda çok zor gelmişti ama sonradan psikoloğumun “Sorumluluk sahibi olması için tam da uygun yaşta yalnız kalmış” demesi üzerine ortada yanlış bir durum olmadığını anladım. Yanlışlık dediğime bakmayın, ancak siz de takdir edersiniz ki yalnızlık öyle kolay alışılabilen bir şey değil. Yirmiye son bir düzlük kala söyleyebilirim ki alışılmıyor sadece kabulleniliyor.

Birkaç yazımda daha bahsi geçti bu mevzunun. Çünkü benim kırılma noktalarımdan biri. Başlarda isyanlar, kızgınlıklar gırla gitse de şimdi iyi ki diyorum. Ailem sayesinde kendime bakabilecek kabiliyeti erken yaşta öğrenip o temelin üzerinden geliştirdim kendimi. Şimdi yurt dışı planları yaparken ne benim ne de ailemin aklında en ufak bir şüphe yok. Sen kendine bakarsın biliyoruz cümlesini büyük bir rahatlıkla söylüyorlar.

Hayatımın en yavaş geçen 10 yıllık periyodu böyle keskin bir virajla başladı ancak hep bu kadar keskin değildi tabii ki. Bir şekilde göğsümde yumuşatmayı öğrendim. Kendi başıma yapabileceklerimden keyif almayı öğrenmişim aslında, bunu da fark ettim.

Çok fazla arkadaşım oldu, hatta beraber büyüdüğümüzü fotoğraflarla gösterebileceğimiz kadar yakın olduğum arkadaşlarım var. Fakat hep daha fazlasında oldu gözüm. Hâlâ da öyledir. Yeni ortamlara girmek, farklı bir yerde olmak, farklı bir oluşumun parçasını oluşturmak. Fark ediyorum da küçüklüğümden beri derdim bu benim. Annemin de deyişiyle “Bir yerde, aynı insanlarla 2 seneden fazla yapamıyorsun sen. Değiştirmen ya da yeni şeyler eklemen gerekiyor kendine”. Doğru. Bu yavaş geçen süreçte anladım ki sıkılıyorum. Monoton, kendi içinde döngüde tıkır tıkır işleyen her türlü sistem bir süre sonra beni sıkıyor. Yeni arayışlara giren ruhum bulamazsa bunalıyor ve sonucu biraz içine atmaktan biraz da güzel bir rahatlama şekli olduğundan ağlamakla bitiyor.

Ama o son yaşı da silip eskisinden de yeni bir şekilde devam etme azmi yok mu? En güzeli o bence.

Lisede ergenlikle beraber hız trenine binmişçesine geçti 4 yılım. Ancak geriye dönüp baktığımda tekrar yaşa deseler, yaşarım. O zamanlar bana çok kötü ya da çok iyi görünen şeylerin şimdilerde ne kadar küçük şeyler olduğunu fark ettiğimdendir belki de. Zaman makinesi icat edilse liseli Sıla’yla uzun uzun konuşurdum herhalde. Küçüğüm benim, neler neler attı içine.

Ancak lise yılları bana çok güzel bir şeyi de öğretti. Kendimle en yakın arkadaş olmayı. Ailemle yakın arkadaş olmayı. Başlarda çok önemli olan o arkadaş ortamı hiçbir zaman beni bir bakışımdan anlayan anne ve babamdan daha iyi tanımadı. Sarıp sarmalamadı. Bir noktada ben de beklentilerimi kestim. Beklentiler sadece üzer diyerek aşırı melankolik bir söz etmeyi sevmiyorum ancak bir noktada da hak veriyorum. Beklenti sıfıra yakın olduğunda hayat daha güzel sürprizler hazırlıyor. Ya da gelen sürprizleri daha keyifli karşılıyor insanlar.

Beklentiler demişken, şu çocukluk ve ergenlik dolu 10 yılımda en sevdiğim insanlar hep ilk başta gıcık olup bir noktada tartıştığım insanlar oldular. Bunlara hocalarım bile dahil. Ancak kabul. Başlarda biraz soğuk bir mizacım var. O örtüyü kaldırabilirseniz, inanın sevecen kızımdır.

Düşünüyorum da sadece soyut anlamda değil somut anlamda da gelişim gösterdim. Zevklerim birçok kez değişti.

Bir zamanlar odamın 2 duvarı da boydan boya poster kaplıyken zamanla onlar gitti. Küçük çalışma masam gün geçtikçe bana daha da küçük gelmeye başladı. Sanırım ilk o veda etti odama. Yerine dünyanın en güzel ve en geniş çalışma masası geldi ki kendisiyle anılarımız oldukça önemlidir.

Ardından kendisini aldırana kadar gece gündüz ağladığım yatağım ve üstünde bebeklik fotoğraflarımın bulunduğu eski emektar koltuğum gitti odamdan. Benimle onlar da büyümüşlerdi ama zaman sanırım şimdilik bana iyi davranmıştı. Onlar eskidi ben ise büyüdüm.

Tüm bu değişimler arasında değişmeyen çok ufak ve az detayı fark ettim. Yazma isteğim ve ileride olmak istediğim kişi. Beni tanıyorsanız ya da bir yerde ufak da olsa sohbet edebilmişsek kesin söz ettiğim bir şeydir yazmaya olan ilgim. Bir çizgi çizmeye bile korktuğum defterlerim ve güzel yazan ele oturan kalemlerimle güzel bir ekibiz.

Başlarda yazdıklarım övgüler aldıkça gaza gelir daha da fazlasını yazardım. Bu sanırım başarı veya takdir edilme sarhoşluğuydu. Lisenin ikinci sınıfında yavaş yavaş kendimden şüphe etmeye, yazdıklarımı beğenmemeye başladığım zaman canım Meral Hocamın dedikleri hala aklımdadır.

“Güzel şeyler yazıyorsun ama buna paralel olarak bir o kadar da okuyorsun. Okuyan insanın derdidir bu. Okudukça yazılanların güzelliğinde kendini sorgular. Okudukça kendi yerinin ne kadar başlarda olduğunu görür. Ancak devam edersen ilerlersin.”

Şu an, akademik olarak bir yerlere gelmeye çalıştığım günlerde yine aynı şeyi yaşamaktayım. 2019’un 19 Mayıs’ında başladığım dergide yazarlık serüvenim bu sebeptendir ki sekteye uğruyor son zamanlarda. Yazmak istediklerimle kurduğum cümleler çakışıyor çoğunlukla. Kendimi daha iyi ifade edebilirim düşüncesi ise her seferinde sil baştan başlatıyor beni. İçime sinene kadar.

10 yıllık serüvenimin en güzel anılarından birinden de bahsetmiş oldum. Sen ve Ben Dergi. İtiraf etmeliyim, bazen bu kadar yetenekli ve hayatlarında belli başarıları olan güzel insanların içinde şans eseri bulunuyormuş gibi hissediyorum. Okuduğum her yazıda daha iyi iş çıkarmam gerektiğini fark ediyorum. Ancak bu kadar katmanlı ve renkli bir topluluğa sahip olduğum ve “Ailem” olarak adlandırabildiğim için de çok mutluyum. 17 yaşında bir genç kızın kendine yapabileceği en büyük iyilikti bu sanırım.

10 yaşımda da şimdi de tek bir derdim var benim. İyi, güzel insan olmak. Yaptığı işlerle, çevresiyle, değerleriyle, savaştığı olgularla.

Bunun için kendime örnek aldığım rol modellerim var. Hayalini her kurduğumda gözümün ucunda yaş biten bir yaşam arzum var.

Gidişatı şu 10 yıllık yolculukta engebeli de olsa bir şekilde istediğim yere çıkartabilecek virajları dönmeyi başardım. Şimdi sevdiğim şeyleri öğrenerek adım adım ilerliyorum o hayale. İnanıyorum, 20’li yaşlarım hayalini kurduğum o yaşamı inşa etmekle geçecek. Daha somut adımlarla bana gerçekliğini hissettirecek.

Onsekizinci yaşımı coşkuyla kutladım burada, sizlerle. Şimdi hayatımın en yavaş geçen 10 yılını kapatıp en hızlı geçecek 10 yılına merhaba derken sizinleyim. Büyüme serüvenime şahit olduğunuz ve beni desteklediğiniz için teşekkür ederim.

Eee 20. Yaşım. Ne var tabldotta benim payıma düşen? Hazırsan, ufaktan başlayalım!
 
 
Sıla Malik
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 24 Nisan 2022 at 05:47

    Güzel yaşların olsun Sılacım. Kalemin ve sen neler yazacaksınız bu hayatta daha kim bilir? Seni kutluyorum. Yazılarını bekliyorum. 🎉🎉💐💐

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan