Karşı Duvarın Yazıcısı

Alçak İrtifada Bir Angara Gecesi

16 Ekim 2023

Öykü: Alçak İrtifada Bir Angara Gecesi | Yazan: M. Gökhan Üvez

Gecenin gezginiydi olaylara tanık ve gece dokuzuncu saatine gebeydi. Bok püsür pavyonunda sabaha çok vardı ve bir kons evine gitmek, gayet meşru bebesine bakmak zorundaydı. Sabaha kadar sürecek mesaisinde analık kisvesini gelirken vestiyere asmış, mesleğine uygun kadınlık kıyafetlerini giymişti. Hayat kadınlarından hallice makyajı, odundan ziyade müşterilerine, kancadaki etten bir farkı olduğunu vurguluyor ya da öyle olmasını umuyordu zavallıca. Kendisine yakıştıramasa da hayati bir hatanın bedeliydi ödediği.

İlk tantanayı bu kons çıkardı, müşterisiz geçen gecesinin dibine ekmek banıp viskiyi köklemişti kaderinin ona köklediğince. Boku çıkmış viski, şişede durmadığı yetmezmiş gibi puştça yılışmıştı kadına ve bilumum ağabeyleri koluna girip onu zorla taksisine götürmüşlerdi sızmasına yakın. Sabaha bebesini okula götürecekti, ayılabilseydi şayet. Pavyondan çıkarken unuttuğu analık kisvesini, sabah ona bebesi giydirecekti şirinlik muskası serzenişiyle:

“Anne kalk, okula geç kalıcaaaz!”
 

* * *

 
Gecenin ilerlemekten yorulan saatleri… Namusunu yitirmeye yüz tutmuş şehrin, karanlık sokaklarından birinde ağlayan bir adamın çarşamba pazarına dönmüş suratından akan gözyaşları, promili doksan derecelik dik alkole bulanmış kanıyla birleşip, devrildiği yerden toprağa karışıyor. Az öteden gelen bayat sidik kokusunu algılayacak burnunu düzlemişler yarım saat kadar önce ve lakin ve fakat ve oysa tüm Ulus şahit adamın aşkına; içtiği -kustuğu içkiler, Pembe teyzenin-sonradan çarka çıkan- garson oğlu top Suat, mahpus Ahmet amcanın yüz otuz kiloluk badigart yeğeni İsrafil’in yumrukları bile.

Adam unutmak için içiyor, içerken parasının olmadığını unutuyordu. Devirdiği kadehler değil, yediği dayaklar bile unutturamıyordu sevdasını oysa…
 

* * *

 
Neon lambalar, aşağılık bir kültürü yansıtıyordu başşehir olmanın utancıyla kırmızı. Öylesine ki iki sokak ötede oturan reşitliğine çeyrek kalmış bir genç kıza tecavüz ediliyor ve on altısına adım atarken ilk kürtajını yaşıyordu içimizden birilerinin bebeleri.

Başka bir kons, kırılan onurunu ve yıkılan düşlerini tamir edemeyeceğini anlayınca vazgeçmişti yaşamaktan ama kıyamıyordu şimdilik tatsız canına. “Kadınlık” bir olgu olmaktan çıkıp sadece bir kelime olarak belirtiyordu apış arasındaki delikten mütevellit dişiliğini ve yedi-yirmi dört abazan gecelerinde pavyonların ve avazı çıktığınca böğüren bağlamacılarının salyaları kirletiyordu öteberisini. Mahremiyetse yalnızca iç organlarına ait bir olguydu ve örtünmeyi on dokuz yaşındaki tenine bırakalı on altı adam geçmişti hayatından.
 

* * *

 
Cebeci’den Samanpazarı’na yaklaşırken yorgun çöpçülerin kızarmış gözleri bir çift zarif bacağa takılıyordu. İnce çorapları, minicik deri eteği ve uzun permalı, çakma saçlarıyla bir zamanların Salih’iydi karşılarındaki Banu’nun adı ve mabadının sızısıydı postası iki yüz liradan anlaştığı müşterisinden kalma hatırası.

Hamamönü’nden yükselen kutsal bağlama seslerinin eşliğinde, yıkılacak evlerinden birinde, sızmaya yüz tutmuş balicilerin koyun koyuna yatışları, kardeşliğin ne denli kolpalaştığının da kanıtı oluyordu gecenin bu saatinde. Yıkılan insanlığın ayakta kalan tek kalesiydi oysa kardeşlik, “gardaş”lığa geçmeden birkaç iktidar önce.
 

* * *

 
Bacaklarının arasındaki bira şişesinin soğukluğunu hissediyordu adam. Pavyon ışıklı arabasının amfisindeki çalgıcı zanaatını kusuyordu Angara’ya… Önceki üç gecelerden birindeydi, götürmek istediği konsun su koyuvermesi ve yediği dayakların benliğini yaralayan kırık burunlu, kan kokan izleri. İçindeki hayvan intikam yemini etmişti bu aşağılanmaya dayanamayıp. Kendini Doğan sanan Şahin’inden indiğinde saat gecenin ruhuydu ve gecenin gezginiyle birlikte, binlerce yıllık kültürlerden damıtma bir müzik aletinin ırzına geçilişine hüznünün öfkesiyle tanıklık ediyordu.

Çankırı Caddesi doğacak matem bebesinin siyahına bürünmüştü ve bir tabancadan çıkan yetmiş beş kuruşluk mermilerden bir ya da birkaçı faili oldu olayın. Önce bir “LA ŞEREFSİZ!” nidası yaladı caddeyi, ardından gelen birçok el patlama sesiyle noktalandı cümle.

İlk yıkılan, Remzi dayının oğlu Cebrail’di. Taksiciydi, ilk taksisiydi, kredi taksiti yeni bitmiş, rehinini sildirecekti bu gecenin ertesi. Ardından yaralı kalbini delmişti yirmi lira tarifeli Sarı Ahu’nun -ki Solfasol mahallesinin gülüyken kaçmıştı sevgilisi olacak hayırsıza.

Gördüğü failine bakarken, aklına sabahki gazete manşetleri gelmişti üzerine örtülecek -ki bir savcı gelene kadar ölmenin makbul sayılmayacağını bilmiyordu maktullerin bu topraklarda.
 

* * *

 
Gecenin gezginiydi olanlara tanık ve gece; doğurmuştu bebesini sonunda. Nur topu gibi iki cinayeti olmuştu şehrin. Ne var ki o gece baskıya yetişemeyecek ve ertesi günkü baskı içinse geç kalınmış olduğundan atlanacaktı bu haber. Kısaca meşhur olamayacaktı Ahu’nun morgda soğuyan hayalleri ve Cebrail’in geleceği.
 

* * *

 

Güneş, geceye isyan ederek doğmaya başladığında sigarasından deriiiin bir nefes daha çekip önünde duran hayatların kafasındaki eşkâllerini düşünüyordu yazar, yazabildiği kadar.

 
 
M. Gökhan Üvez
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan