Retorik Sorular

Cumhuriyet mi, Demokrasi mi?

26 Ekim 2023

Yazı: Cumhuriyet mi, Demokrasi mi? | Yazan: Metin ÇobanNe biçim başlık bu, öyle değil mi?

“Böyle şey olur mu? Demokrasi olmadan cumhuriyet mi olur” diye gelen soruları duyar gibiyim. Boşuna bu köşenin başlığı “Retorik Sorular” değil 😉 Makalelerimi yazacağım bu ana başlığı “sarışın” olan baş editörümüz de beğenmişti 😁

Haklısınız, demokrasi olmadan cumhuriyet olmaz. Ama oluyor işte, bu da “Made in Turkey Republic.” Bir bakın etrafınıza, 100 yaşına gelmiş olan cumhuriyetimizde demokrasi diye bir şey var mı? Tabii ki yok. Adı yok, unsurları yok, savunanı yok, arayıp soranı yok.

Ama maalesef 100 yaşına gelmiş bu cumhuriyette demokrasi zaten hiçbir zaman olmadı. Herkes o dönemi yaşamadığı halde, “Aaaa olur mu? Atatürk zamanında, cumhuriyet 10, 15 yaşlarındayken muhteşemdi, harikaydı her şey; demir ağlarla örülmüştü anayurt dört baştan“ falan filan. Kesinlikle o dönemi karalamıyorum, resmen bir rejim değiştiriyorsunuz, hem de tam tersi bir rejimi getiriyorsunuz, toplumu değiştirmeye çalışıyorsunuz, yapılan haksızlıklar tabii ki göz ardı edilebilir. Üstelik cumhuriyetin kurucuları militarist insanlar, hayatı boyunca savaşlarda yaşamış, padişahın askerleri, siyasetle hiç uğraşmamış, eğitimleri uygun değil. Hepsinin birden bir Sokrates, bir Platon olmasını bekleyemezsiniz. Demokrasi öyle kolay hazmedilebilir bir şey değil.

Bu dönemde şapka devrimi sebebiyle çıkan isyanlar dolayısıyla İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanan 8 kişi idam edilmiştir. Gerici kesim o zamanlarda da vardı. Onlar 50-60 kişi dese de 8 kişi gerçekten olayları yukarı seviyeye taşıdığı için asılmıştır. Şapka giymedikleri için değil. Dediğim gibi, rejim değişti, eski rejime ait izler silinmeliydi, toplum batıya dönük olmalıydı çünkü rejim batıdan gelmişti. Fes ve sarıktan kurtulunmalıydı.

Kurtulabildik mi?

Şimdilerde daha bir moda sanki. Yanlış yapılan ve süregelen siyasi hatalar. Demokrasilerde kılık kıyafet zorunluluğu olamaz. İnsanların dilediklerini giyme hakkı bir demokrasi unsurudur.

Hatta ne kadar Atatürk beni yanlış anladılar dese de radyolarda Türk Musikisi çalınması yasaklanmıştır. (https://www.ktb.gov.tr/TR-96530/turk-musikisinin-yasaklanmasi.html) Oysaki insanlar sanattan mahrum bırakılamaz. Bu demokratik bir haktır.

Yani yeni cumhuriyeti oluşturmak o kadar da kolay değildi, demokrasiden uzaklaşmak zorunda kalındığı zamanlar oldu elbette. Unutmayın ki demokrasi sadece halkın kendi kendini yönetmesi değildir. Demokratik ortamlarda; siyasi parti, sendika, her türlü ses getiren cemiyeti kurmak serbesttir. 1950’lilere kadar başka siyasi partiler kurulmaya çalışsalar da senin kaşın kara, senin sakalın kızıl diye hepsi kapatıldı. 1950’de sonra partiler kuruldu, seçim yapıldı, iktidar partisi CHP (Cumhuriyetin Halkı Partisi) iktidarı bir daha alamamak üzere sağcı partilere kaptırdı. Daha sonralarında 1960’da, 1972’de, 1980’de ve 2002’de cumhuriyet kesintilere uğradı. Aslında o tarihler arasında da ülkenin anayasasında yönetim şekli cumhuriyet diye geçiyordu o kadar. Demokrasi var mıydı? Asla ve kat’a.

Yaş olarak cumhuriyetin 100 yaşının yarısından fazlasını yaşadım. 1973 yılında cumhuriyetin 50. yılı için yazılmış şiiri, beyaz yaka siyah önlük içinde, yağmurlu bir günde, ses sistemi berbat şekilde bağırarak, gözlerim yaşlar içinde okudum:

“Müjdeler var yurdumun toprağına taşına. Erdi Cumhuriyetim 50 şeref yaşına”

Ne büyük kandırmaca. Ondan 7 sene sonra cumhuriyet kesintiye uğrayacak dikta rejimi olacaktı.

Neydi bu cumhuriyetin sorunu?

Yüz yıllar önce Sokrates, Platon, Aristoteles, demokrasiyi halkın kendi adayını kendisi seçmesi olarak belirlemiş ama “Kalitesiz bir halk kalitesiz bir yönetici seçer” de demişler. Bu yüzden elitlerin seçtiği kişinin ancak ülkenin iyi yönetilmesi için elzem olduğunu açıklamışlar. Roma, imparatorluk olmadan önce bilindiği üzere cumhuriyet ile yönetiliyordu ancak senatoyu oluşturan konsüller halkın en zengin kişileri idi. Onlar da kendi başkanlarını aralarından seçiyorlardı.

Sonraları “Devlete vergi veren kişiler sadece oy kullansın” diye kurallar koydular, bu sistemde merkantelist cumhuriyetler oluşturdu. Demek ki halkın kendi kendini yönetmesi olayı değil bu demokrasi.

Halk yeteri derecede kaliteli değilse yöneticiler de kalitesiz mi olur?

Kanımca öyle maalesef. Bundan dolayı “İnsan ayrımı yapıyor. Irkçı” yakıştırması yapmayın bana, ben bırakın kendi ülkemi, dünyanın neresinde olursa olsun ezilen, cahil bırakılan, sömürülen halkların en büyük savunucusu olmuşumdur. Ama bir gerçek var ve bunu da ülkemizde gözlemlemek çok kolay.

2002 yılından beri seçimlerde %45 oy oranı ile iktidar olan partinin genel oranda seçmeni, ülkenin diğer seçmenlerine göre daha az geliri olan ve eğitimi az olan kimseler. Kesinlikle onları suçlamıyorum, yargılamıyorum. Toplum sistematik, jeografik, demografik olarak geri ve cahil bırakıldı.

Bunun düzeltilmesi mümkün müdür?

Elbette mümkün. Ülkenin elit kesimi artık kendi kabuğundan çıkmalı, bu insanları eğitmeli, bilinçlendirmeli.

“Benim kızım, Anadolu’da ezilen kadınların yanında olmak için o bölgeye gitti, benim oğlum, işsiz kalmış, eğitimi az almış çocukların eğitilmesi için yaz tatilini halk eğitim merkezinde kodlama öğretmek için gitti“ diyen elitler çoğalmalı. Yoksa mevcut iktidar veya yerine gelecek olanlar, ezilmiş, sindirilmiş, cahil bırakılmış halkın oyuyla cumhuriyeti ve demokrasiyi yerle bir edecektir.

Ben ülkenin monarşi ile yönetildiğine inanıyorum. Bu yüzden 50. yılda okuduğum şiir için hissettiklerimi 100. yılda hissetmiyorum. Bu duygu eksikliği zaten ülkede yapılmayan 100. yıl hazırlıklarından anlaşılıyor.

Demokrasi olmuyorsa cumhuriyetin anlamı var mı?

Monarşi ile yönetimin tam tersi cumhuriyet rejimidir. Herkes bunu böyle bilir. Ama Avrupa ülkelerine bakalım, en bilineni, İngiltere (Birleşik Krallık), Belçika, Hollanda, İspanya, Danimarka, herkesin yaşamak için çırpındığı demokrasinin kalesi Norveç, İsveç ve Uzak Doğu’da Japonya bunların hepsi bildiğimiz tarzda cumhuriyet fakat hepsinin başında bir kral var. Kurdukları parlamentolar bu kralları denetliyor, hesap soruyor. Kendi monarşilerini bir şekilde başlarında tutuyorlar ancak demokrasiye ve cumhuriyetlerine sahip çıkıyorlar. Kral veya kraliçe başkanı seçmiyor, halk kendi seçiyor.

Bizim de başımızda bir padişah var, bir sarayı, bir divan heyeti. Bizim farkımız, biz padişahımızı da kendimiz seçiyoruz. Parlamentomuz var, biz seçiyoruz ama seçtiklerimiz bizi yönetmiyor, şeklen oradalar. Demokrasinin “D“sinden haberimiz yok. Demokrasi var gibi ama yok, bu yüzden cumhuriyet de yok.

Muazzez İlmiye Çığ hocamızdan daha küçük bir cumhuriyet bizimkisi. Bir insan ömrüne sığıyor. Daha çok genç, büyüyecek “demokrasi“ olacak, halkı da 110, 120, 150. yıllarını kutlamak için heyecan duyacaktır.

Umudum 150. yıl 200. yıllara. Büyük ihtimal biz göremeyeceğiz. Bir Muazzez Hoca doğmuştur umarım bu günlerde.
 
 
Metin Çoban
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

6 YORUMLAR

  • Yanıtla Emine Öztürk 26 Ekim 2023 at 08:57

    (●) Nokta.
    Söyleyecek söz kalmamış sevgili Metin.

  • Yanıtla Metin Çoban 26 Ekim 2023 at 09:28

    Eminecim, umarım gelecekte çocukların bizim yaşayamadığımız demokrasi ve cumhuriyeti yaşayabilir. 🙏

  • Yanıtla Josef Kılçıksız 27 Ekim 2023 at 12:18

    Sevgili Metin;
     
    Gelenek ve modernite arasındaki antagonist konuşlanma, toplumu sosyal streslere maruz bırakmaya devam ediyor. Öncelikle sanayileşmeye dayalı bir üretim aparatının eksikliği, burjuvazinin ve proleter sınıfın oluşmasını geciktiren faktörlerdendi. Bu “üst yapı” eksikliğinden dolayı modernleşme süreci Batı’nın kurumlarını taklit ederek gerçekleşti.
     
    Anlayacağın Atatürk devrimlerinin kök salması için ne fiziksel ne kültürel ne de beşerî bir alt yapı mevcut değildi. Kemalizm’in pozitivist tebliği ve jakoben-seküler kodları; dinle, gelenekle, batıl inanç ve eskil (arkaik) mitlerle haşır neşir muhafazakâr taşraya ulaşamadı. Turkiye, Anadolu dinci muhafazakarlığının Kemalizmin modernist söylemiyle rövanşını yaşıyor, bu rövanşist hesaplaşmada Cumhuriyet bir yan zayiat olarak yaraalıyor.
     
    Uzun lafın kısası, böyle insan malzemesiyle ancak bu kadar Cumhuriyet. Biraz uzunca bir yorum oldu kusura bakma, bu arada güzel yazı için tebrik ederim.

  • Yanıtla Metin Çoban 28 Ekim 2023 at 09:39

    Sevgili Josef yorumun için çok teşekkür ederim.
     
    Sonuç olarak, halen bu insan malzemesinin devamı da aynı kafada devam ediyor. Bu sağcı ve gerici iktidarlar sermayenin el değiştirmesini başardılar. Bu nedenle onlar rövanşı aldı. Umudum gelecek nesillerde, bu 100 yıl sonunda doğmuş insanlarda. Benim gibi cumhuriyetin yaşının yarısından fazla yaşamış insanlarda halen gelenekçiler çoğunlukta. Seçimi de gelenekçiler belirliyor.
     
    Sevgiler

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 1 Kasım 2023 at 12:26

    Kör, topal bir halde giderken konvoyun başındaki adam çocuğu yanına çağırır, elini uzatıp karşıdaki dağı gösterir.
     
    “Bak görüyor musun, şu dağın arkasına geçebilirsek kurtuluruz. Senin gücün kaldı mı?”
     
    “Bacaklarım halsiz ama yürürüm.”
     
    “Öyleyse” der adam, arkasına dönüp seslenir: “Yürüyoruz.”
     
    Metin Bey, yazınız bana bu diyaloğu çağrıştırdı. Kelimeler böyle istediler.

  • Yanıtla Metin Çoban 3 Kasım 2023 at 14:29

    Çok güzel tanımlama olmuş Şen hanım.
    Yorulsak da yürümek zorundayız, diğer alternatifler feci.
    Yorum için çok teşekkür ederim ❤️

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan