Patikli Seyyah

Luksor 1 | Krallar Vadisi

14 Nisan 2022

Yazı: Luksor 1 | Krallar Vadisi | Yazan: Pelin Öncüoğlu Işık


Krallar Vadisi, Luksor

 

İndeks

Krallar Vadisi | Luksor Bölüm 1
Açık Hava Müzesi | Luksor Bölüm 2

 
Bugün hep birlikte tarih içinde büyülü bir yolculuğa çıkıp Luksor şehrinin kapılarından geçeceğiz.

Mısır’da sadece bir yere gitme imkanınız olsaydı ve bana “Nereye gitmeliyiz?” diye sorsaydınız kesinlikle “Luksor şehri” diye cevap verirdim. Anlayamadığım bir şekilde Kahire’nin ve piramitlerin epey bir gölgesinde kalmış bu 3000 yıllık tarihi şehir, günümüz dünyasında hak ettiği yeri bana göre bulamamış olsa da tarih sayfalarında geriye gidersek dünya tarihinin en önemli şehirlerinden biri.

Mısır hayranlığım ablamın Mısır hayranlığının başlamasını hemen takiben Christian Jacq‘ın meşhur Ramses serisini bir solukta okuyup bitirmemle ve Jacq’ın bende açtığı ufku besleyebilmek için o zamanın kısıtlı internet kaynaklarına dalıp bulabildiğim kadar bilgiyi dağarcığıma katmaya çalışmamla başlar.

Bir ara bu Mısır işine kendimi o kadar kaptırmıştım ki hiyeroglif alfabesini çalışmıştım.

O günlerden beri tarihin en önemli sayfalarında yer alan ve hâlâ neredeyse eskisi gibi sapa sağlam ayakta olan bu şehri görmek istiyordum. Şimdi eşim olan o zamanlarki sevgilime arkasına yaslanmasını, onu harika bir tatile götüreceğimi söylemiştim. Tabii onu kandırabilmek için önce Sharm El Sheikh ve Hurghada da dalış kozumu kullanmış tatilin sonuna ise bir mücevher gibi Luksor’u yerleştirmiştim.

Yazı: Luksor 1 | Krallar Vadisi | Yazan: Pelin Öncüoğlu Işık

L U K S O R

Hurghada’da geçirdiğimiz 3 rüya gibi günün ardından 4,5 saat süren otobüs yolculuğu ile Luksor şehrine vardık.

Sharm El Skeih ve Hurghada gibi tatil beldelerinden sonra Luksor’a adımımızı atar atmaz gerçek Mısır, Doğu’ya özgü karmaşası ve trafiği ile bize çarptı. Tatilimizin başında gördüğümüz insan manzaralarından çok farklı bir manzaraydı şimdi karşısında olduğumuz.

Otobüsten iner inmez kapalı çarşıdaki turistler misali çevremizi beyaz kanduraları ile bir mısırlı güruh sardı. Hepsi birden bir şeyler bağırıyor anlamadığımız bir şeyleri pazarlamaya çalışıyorlardı. Aslında nispeten masumane bu durum, üzerimize yürüyerek anlamadığımız bir dilde bağırışmalar şeklinde olunca neye uğradığımız şaşırdık, çantalarımızı hatta üstümüzü başımızı kollayarak kalabalığı yarmaya çalıştık.

Luksor ÇarşıLuksor, yani El-Uksur, Arapça “mücevher” demek.

M.Ö 665 yılında tarihi şehir, Mezopotamyalılar tarafından yıkılınca bir süre harabe olarak kalmış. Araplar M.Ö 669 yılında geri döndüklerinde sokaklarına tarihin sindiği Nil kıyısındaki bu güzel şehre haklı olarak bu ismi uygun görmüşler.

Şehri en iyi, araçla keşfedebiliyorsunuz. Keza mesafeler kısa değil ayrıca görülecek çok fazla şey ve onları görmek için asla yeterli vaktiniz yok. Bana kalırsa yapılacak en akıllıca şey taksi şöförleri ile günlük olarak anlaşmak. Bu şekilde sadece vakit kazanmakla kalmıyor, aynı zamanda Mısır’ı bir Mısırlının gözlerinden görme şansını da yakalamış oluyorsunuz.

Biz de Krallar Vadisi’ne gitmek için otelden çağırdığımız bir taksi ile anlaşıyoruz. Malum ekvatora çok yakın çöl ortasında bir şehirde olduğumuz için mayıs ayında bile sıcaklıklar kavurucu derecelere çıkıyor. Bu yüzden günün en sıcak saatlerini mümkün olduğu kadar yolda ve kapalı yerde geçirmek için planımızı yapıp ilk durak olarak Krallar Vadisi’ne gittik.

Burası hiç şüphesiz Luksor’un en çok turist çeken yerlerinden biri. MÖ 1600-1100 yılları arasındaki 500 yıl boyunca firavunlar bu vadide inşa edilmiş mezar odalarına gömülmüş. Aslında bu mezarlar bütünü Doğu ve Batı Vadisi olmak üzere ikiye ayrılıyor.

En meşhur firavunların mezarları Doğu Vadisi’nde bulunuyor.

Vadide keşfedilmiş 63 mezar var.

Kazılar ve restorasyonlar hâlâ devam ettiği için mezarlar dönüşümlü olarak ziyarete açık. Giriş biletiniz ile 3 mezara girme hakkınız var. Onlarca mezarın içinden üç mezar seçmek oldukça zor olsa da görevliler sizi en güzel hiyerogliflerin olduğu mezarlar konusunda yönlendiriyorlar. Elbette gitmeden önce biraz hazırlık yapıp firavunlar tarihi konusunda ufak bir bilgi edinmek hem bu seçimi kolaylaştırabilir hem de tüm Luksor keşfiniz boyunca daha keyifli vakit geçirmenizi sağlayabilir.

Dediğim gibi benim Christian Jacq ile başlayıp devam eden alt yapı sağlam olunca mezarlar arasında pek çok tanıdık ismi görüp heyecanladım. Üç değil, beş on mezara rahatça girebilirdim. İserseniz giriş biletinizin size sağladığı 3 mezar dışında başka mezar odalarına girmek için de ayrıca bilet alabiliyorsunuz.

Kupkuru vadinin içinde, altında ve üstünde inşa edilmiş serin odacıklarda rengarenk hiyerogliflerle boyanmış mezar duvarları, Ölüler Kitabı’ndan kısımların mezar odalarının duvarlarına boyanmış rengarenk halleri büyüleyici olmaktan çok öte.

Bu hiyeroglifler biz batı kültürlerini keşfetmeye alışık beyinler için olağanüstü kapılar açıyor. Görsel güzellikleri bir yana, Ölüler Kitabı’nın anlattıkları, ardında yatan felsefe insana düşünmek için fazlasıyla şey veriyor.

Ölüler Kitabı’nı bilmeyenler için ufak bir bilgi vermek istiyorum.

Ölüler KitabıAntik Mısır’da ölümden sonra yaşama inanılmaktaydı. Firavunlar bu sebeple ölümlerinden sonra en güzel kıyafetleri, mücevherleri ve hatta sevdikleri hayvanlar ile birlikte mumyalanıp bu mezar odalarına gömülürlerdi. Ölümden sonraki hayata geçişte yollarını rahat bulabilmeleri için mezar odalarına Ölüler Kitabı’ndan sayfalar resmediliyordu. Ölümden sonra karşılaşacakları şeyler sırasıyla anlatılıyor ve böylece ölü için bir rehber niteliği taşıyordu.

Ölüm tanrısı, ölüler dünyasının bekçişi çakal başlı Anubis ölüye öteki hayata geçmeden önce yargılanacağı yere kadar eşlik eder. Yol çetin geçitler, köprüler, türlü türlü zorluklarla doludur. Ölüler Kitabı’nın rehberliğinin önemi işte burada anlaşılıyor.

Ölünün, yeraltı dünyasının hakimi olan Osiris‘in huzuruna çıkmadan önce son yargılaması da Anubis tarafından yapılıyordu. Önce kendisine 42 ölümcül günahtan herhangi birini işleyip işlemediği soruluyordu. Ardından Anubis ölünün kalbini tartıyordu. Şayet ölümlüler diyarında iyi biri olduysa ve 42 günahtan birini işlemediyse tartı dengede duruyordu ve böylece ölü, Osiris’in huzuruna çıkabiliyordu. Şayet tartı dengede durmazsa ölünün temiz bir kalbi olmadığı anlaşılmış oluyordu. İşte o zaman Ammit isimli kafası yarı timsah yarı aslan olan tanrıça bu kalbi yiyor ve ruhu sonsuza kadar huzursuz kalıyordu.

Tanıdık gelen yerler var mı? Farkındaysanız pek çok dinin kökeninde bu hikayeden parçalar bulunmakta. Fakat bu başka bir yazının konusu. Biz şimdilik Ölüler Kitabı’nın resimlerinin ve insanın hayâl gücünün bizleri çıkartacağı yolculukların tadını çıkartalım.

Tarihin en meşhur firavunu komiktir ki en önemli firavunlarından biri değil, genç firavun olan ve yine genç ölen Tutankamon. Bu arada Tutankamon’un mezarı giriş biletinizin kapsaması dışında kalıyor. Burası için mutlaka ayrı bir bilet almanız gerekiyor ve tarihin bu en meşhur firavununun mezarını görmeden Luksor’dan dönmek bir şeyleri fazlasıyla eksik bırakmak anlamına geliyor.

Peki Tutankamon ve onun mezarı neden bu kadar meşhur?

TutankamonÇünkü pek çok mezarın aksine Tutankamon’un mezarı, mezar yağmacıları tarafından soyulmamış ve tahrip edilmemiş bir şekilde, yüzünde altın maskesi ile bulundu. Odanın duvarları ise altın rengi üzerine canlı renklerle resmedilmiş birçok Mısır tanrısının, özellikle Bilgelik Tanrısı Tot‘un resimleri ile dolu.

Mezarın işçiliği ve görkemi bir yana bu kadar meşhur olmasının bir başka sebebi ise Tutankamon’un laneti efsanesi. Mezarın keşfini yapan iki kişiden biri olan Lord Carnarvon‘un mezarın açılmasından 6 hafta sonra ölmesi, “Tutankamon’un Laneti” dedikodularının ortaya çıkmasına sebep olmuş.

Bu dedikodu 20. yüzyılın başında Antik Mısır kültürünü büyük bir açlıkla yeni yeni keşfetmeye başlamış Avrupa sosyetesinde büyük bir yankı uyandırmış. Ve kulaktan kulağa her seferinde üzerine bir şeyler eklenerek büyümüş.

Fransa’da ve İngiltere’de mumya parçalarının yemeklerin üzerine sos gibi konulup tüketilmesi için satıldığı yıllardan bahsediyoruz. Evet doğru okudunuz.

Aslında mumyalar 15. yy’dan beri Mısır’dan Dünya’nın pek çok yerine beraberindeki hurafelerle birlikte ulaşmıştı. Önce yıllarca ilaç yapımında kullanılmış ve tedavi amaçlı tüketilmişlerdi. 19. yüzyılda Napolyon’un Mısır’daki keşif birlikleri sayesinde her zamankinden daha fazla mumya keşfedilmiş ve her şeyden önemlisi Antik Mısır Medeniyeti hakkında pek çok yeni bilgi edinilmişti.

Bununla birlikte başta Fransa ve İngiltere olmak üzere pek çok Avrupa ülkesinde Antik Mısır’dan gelen şeylere karşı aşırı bir ilgi oluşmuştu. Bu ilgi 20. yy Avrupa sosyetesinde mumyaların yemeklerde kullanılmasına kadar varan aşırılıklara sebep oldu. Yüzlerce mumyanın yenildiği tahmin ediliyor. Konuyla ilgili, National Geographic’in “Avrupa’nın ‘Mumya Çılgınlığı’ Yüzyıllardır Bir Saplantı” makalesinden daha detaylı bilgi alabilirsiniz.

Kral Mezarları

Krallar Vadisi’ndeki mezar odalarında fotoğraf çekmek yasak

yasak olsa da her odanın önünde bekleyen görevliler sizi fotoğraf çekmeniz konusunda hatta ve hatta sizin fotoğrafınızı kendileri çekmek konusunda öyle teşvik ediyorlar ki sonunda bir bakmışsınız siz de fotoğraf çekiyorsunuz. Bu teşviklerinin karşılığında elbette bahşiş ile ödüllendirilmeyi bekliyorlar. İlk acemiliği üzerinizden atınca siz de rüşvet pardon bahşiş vermek konusunda ustalaşıyorsunuz.

Tüm Krallar Vadisini bu şekilde dolaşınca Tutankamon’un mezar odasında da aynı rahatlığı gösterdim. Ve mezarının fotoğrafını çektim. Fakat bu odanın görevlisi bahşişimi kabul etmemekte ısrarlı idi. “Fotoğraf yok, polis çağırmak” tadında ilerleyen kırık İngilizce hezeyanlara daha fazla dayanamayıp beni kral odasının dışında bekleyen eşimi çağırdım.

“Onurrrr, bir problem var. Gelir misin?”

Tutankamon’un mezarındayız ya meğer görevli verdiğim parayı beğenmemiş ve kendince bunu belli etmeye çalışıyormuş. Rüşvet vermek konnusunda tecrübesiz olunca anlamakta zorlanmışım. Birkaç dolarla durumu tatlıya bağlayınca muhteşem Krallar Vadisi’ndeki son mezar odasını da arkamızda bırakıp yeni durağımıza doğru yola çıktık.
 
 

Devam edecek…

 
 
Pelin Öncüoğlu Işık
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

5 YORUMLAR

  • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 14 Nisan 2022 at 13:38

    Mısır’ı görmeyi çok istiyordum. Bir türlü vakit ayırıp da gidemedim. Bu yazıdan sonra gene arzum şahlandı 🙃
     
    Bilgi, anlatım, hepsi harika. Kalemin, yüreğine sağlık canikom ❤️😘

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 15 Nisan 2022 at 00:11

      Didemcim çok teşekkürler ❤️ Mısır tam senlik bir yer. Umarım en kısa sürede gidersin.

  • Yanıtla Nazlı Pınar Kamacı 14 Nisan 2022 at 15:58

    Muhteşem bir yazı. Kaleminize sağlık. Beni yine harika diyarlara götürdünüz.
     
    Sevgiler

    • Yanıtla Pelin Öncüoğlu Işık 15 Nisan 2022 at 00:12

      Çok teşekkürler 🥰

  • Yanıtla Hande S. Sinan 15 Nisan 2022 at 12:18

    Pelincim, yazılarını okudukça aynı frekanstan dünyaya geldiğimize inanır oldum. Bu kadar mı benzerlik olur! Benim ilk Mısır ilgim ve seyahatim de Christian Jacq sebebiyleydi. İnanmazsın belki Clementine çizgi filmi de var buna bir diğer sebep olarak.
     
    Senden daha başka tüyolar da isteyeceğim ama yazın müthiş fikirler verdi, çok sağol.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan