İndeks Birinci Bölüm: Sıradan Bir Pazartesi İkinci Bölüm: Karışık Bir Salı Üçüncü Bölüm: Çarşafa Sarılmış Bir Çarşamba Dördüncü Bölüm: Şaşırtan Bir Perşembe Beşinci Bölüm: Heyecanlı Bir Cuma Altıncı Bölüm: Umut Dolu Bir Cumartesi Yedinci Bölüm: Huzurlu Bir Pazar Yedinci Bölüm – Huzurlu…
Sokak kapısının eşiğinde çılgınlarca çantasını karıştırıyordu Melisa. Evin anahtarını bir türlü bulamamıştı. Anahtarın yedeği bir Arda’da vardı bir de Can’da. Arda’yı aylardır görmemişti onu arayamazdı, muhtemelen İstanbul’da bile değildi, Can’ı zaten arayamazdı sonuçta ona süpriz yapacaktı.…
“Unutmadın değil mi?” diye soruyordu Melisa. Can nasıl desin, bir haftadır ne söyleyeceğinin, konuşacakları konuların dahi listesini yaptığını, defalarca evde aynaya bakarak ellerini nerede tutması, nasıl bardaktan bir şeyler içmesi gerektiğini prova ettiğini?…
Dün nasıl o kazayı yapmıştı, nasıl iş buralara gelmişti anlamamıştı Can. Uykusuzluğun da etkisiyle migreni tutmuş, boş boş önüne bakıyordu. Hayatında daha önce hiçbir hastayı beklememişti ameliyathane kapısı önünde. Gergindi çok, bir canlıya zarar vermiş olmayı kabullenemiyordu.…
Son karşılaşmalarını düşündü, bir haftadır olur olmaz zamanlarda düşünüyordu zaten. Melisa’nın ona bakışı, Can’ın konuşamayışı. O sırada arkasından hışımla gelip, Can’a çarpan o iri kıyım adamı. Bu hikayede belki de en beklemediği şey o adamdı. Nereden çıkmıştı? Can iki kişilik bir hikaye yazmaya çalışırken,…
Yatağında yatmış, tavanı izliyordu. Bir süredir düzenli olarak alarm kurmasına gerek yoktu, zaten kendiliğinden uyanıyor hatta bazı geceler uyuyamıyordu. Kafasını pencereden giren belli belirsiz ışığa doğru çevirdi. Güneş çıktığına göre saat sabah sekizi geçmişti. Bugün bir görüşmesi de yoktu, bir haftadır olduğu gibi.…
Henüz aydınlanmamış güne başlamıştı yine. Gözlerini zor açarken arabasını çalıştırdı. Haftanın yedi günü yirmi dört saat trafik olan bu şehrin trafiğine karışmadan önce, evin alt sokağındaki kahveciden bir kahve almaya karar verdi.…
Kitabının son sayfasını çevirirken telefonundan saate baktı 21:16. Son sayfası olmasına üzüldü, en az bir otuz sayfası daha olsa ne iyi olurdu? Neyse ki, kitaptan kaleler yapabileceği kadar çok kitap sipariş etmişti bu ay. ‘Eve gidince yenisine başlarım’ diye geçirdi içinden. Allahtan telefonun şarjı…
Rüzgar, saçlarını ıslanmış yanaklarına yapıştırıyordu. Gözünden akan damlalar rüzgarın etkisiyle yolunu şaşırıyor, dudaklarından çenesine düşmek yerine savrulup gidiyordu. Rüzgar estikçe, yüzüne tutunamayan kızıl saçları gözlerinin önünü kapatıyordu. Ellerini kaldırıp ne yüzüne yapışan saçları çekmeye ne de gözlerinden akan yaşları silmeye mecali vardı. Sadece dalga…
Boşaltılmamış kitap kolileri dükkânın dört bir yanına dağılmıştı. Gönül hangisinden başlayacağına karar veremiyordu. Son zamanlarda kitaplarını satanların sayısı ne kadar da artmıştı. Eskiden haftada beş, bilemedin sekiz koli kitap gelirdi. Şimdi ise, insanlar kitaplarını daha kolay elden çıkarıyorlardı. Buna karşın kiralamalar artmıştı. Alınan kitaplar…