Yerlerine oturur oturmaz Gürkan Ekim’e döndü. “Sana ‘Sakin ol; o içindekini pat diye söylemeye yaşadığı yerlerden alışmış’ diyordum ama bu kadarına da pes. Ekim, Sevin ne yapmaya çalışıyor? İnanamıyorum. Sorduğu soruya bak. Bu saçlarla kendini neye benzettiğinin farkında mı acaba?” “Sinirlenme aşkım. O bildiğini…
Çok yoğun bir gün olmuştu. Herkes bir taraflara alışverişe gitmişti. Ekim, annesinin Beyoğlu’ndaki mağazadan almasını istediği bazı şeyleri almak için gitmek üzere yola çıkarken Gürkan’ı aramış, mağazaya birlikte giderek beraber olabilmişler ve bir kafede birer fincan kahve içebilmişlerdi. İşleri bittiğinde eve birlikte gitmeyi teklif…
Üstlerindeki giyecekler hafif şeyler olmasına rağmen hava çok terletiyordu. Daha on metre gitmeden ter içinde kaldılar. Kanal boyundaki satıcılarda çok güzel hediyelikler vardı. Kızlara, Hacer Hanım’a, kendilerine aldıklarından başka; Seher, çiftlikte çalışan bayanlara da bol bol hediye aldı. Elleri bir sürü poşetle dolu vaziyette…
Öyle söyleme Ekim. Bu işin meraklısı çok. Fotoğrafları çekilmedi, ilgi görmediler diye suratlarını bir karış asanlar var. Sanki bununla besleniyorlar. Boş verin, insan bir süre sonra alışıyor. Bu arada yarın akşam tiyatroya gitmeye ne dersiniz? Elimde çok özel davetiyeler var. Daha doğrusu davetiyeler babama…
Aslında gözlerini kapatıp Gürkan’ın hayaliyle baş başa kalmak istemişti Ekim. Sevgilisini ne kadar özlediğini şimdi çok daha iyi anlıyordu. Sanki Gürkan’ı ilk defa görecekmiş gibi heyecan içinde, kavuşacakları anı bekliyordu. Bazen okulu beklemeden evlenmeyi bile aklından geçiriyordu ama sonra annesinin, (aşkın en güzeli evlenmeden…
İçerisi bir hayli kalabalıktı ama Sabih Bey onlara bu büyük salonun bahçesinde bir masa ayırtmıştı. Bahçe daha da güzeldi. Kocaman ağaçların gölgelediği bahçeye aralıklı olarak masalar yerleştirilmişti. İçerde gördükleri beyaz koltukların yerini bahçede rahat bambu koltuklar almıştı. Alçak bambu masaların üzerine servis açmışlardı. İnsan…
Sevin kendisine göre daha duygusaldı sanki. Kararlarını da daha çok ailesine danışarak veriyor gibi görünüyordu. Hâlbuki kendi ailesi, daha küçücük çocukken bile, kararlarını kendisi versin diye yönlendirirlerdi onu. Şimdiyse, karşılaştığı ne olursa olsun, birkaç dakikada kararını verir ve uygulamaya geçerdi. Fazla ve fuzuli konuşmaktan…
Ekim’i evlat edindikleri evde otururlarken karşı komşularıydı Mehmet’le karısı Ayşe. Çok haylaz bir oğulları vardı. Çocuk konusunda pek deneyimi olmayan Sermin’e önceleri çok yardımcı olmuştu Ayşe. Sonra da Hacer Hanım geldiğinde, hiç yalnız bırakmamıştı onları. Ayşe Hanım, ilkokul öğretmeniydi o zamanlar. Mehmet ise ticaretle…
Arnavutköy’de oturuyorlardı. Denizle aralarında bir cadde vardı sadece. Ne bir film ne de herhangi bir televizyon programı için feda edilemeyecek kadar eşsizdi manzara. Herkes kendi iç aleminde, sessizce oturdular uzun bir süre. “Ben yatıyorum. Kendimi yarına hazırlamalıyım.”…
18 yaşına basmıştı. İçinde bir coşku, bir heyecan vardı. Sanki ne değişecektiyse, son yıllarda merakla bu yaşını bekler olmuştu. Aslında doğum günlerinden korkardı biraz. O gün, sanki önemli bir şeyleri de getiriyordu yanında gibi hissediyordu. Bundan sonraki hayatınızın ilk günü olma özelliği vardı ne…