Feminizm ve Kadına Şiddet Sentez

Nefes

28 Ocak 2018

Eşarbını çıkartan kadın

Ayakların ucuna bakarak ürkek, hızlı adımlarla yürüyordu. Birinin onu takip ediyor hissi gün geçtikçe kuvvetleniyor, telaşı arttıkça daha da hızlanıyordu. Arada başını kaldırıp etrafa kaçamak bir bakış atıp eşarbını iki ucundan tutarak sıkılaştırıyor, kocaman kara gözlerinden meraklı bir telaş okunuyordu. Onu gören biri, küçük bir çocuğun başını bağlayıp birinden kaçtığı izlenimine kapılırdı. Eşarbının ucunu tutarak bırakmadan hızlı hızlı her zaman yaptığı gibi köşeden döndü. Döndüğü anda da küçük bir çocukla çarpıştı. Kalbi bedenini terk edecek gibi çarpmaya başladı. Sokakta top oynayan çocuklardan biriydi, topu yakalama telaşıyla önüne bakmadan koşarken çarpışmışlardı. Elini kalbinin üstüne koydu, çarpıntısının yavaşlamasını bekleyerek bir süre öylece sokağın köşesinde dikildi. Ürkekliğini unutmuş, adrenalinin vücudunu ele geçirmesinden dolayı göz bebekleri büyümüş, daha da kararan gözlerinde korkuyla karışık bilmediği bir duygu gelip oturmuştu. Hızlıca evin yolunu tuttu.

Anahtarı kilide takıp dairenin kapısını açtı, radyonun sesi “Gel barışalım artık” diye evi dolduruyordu. Evden çıkarken radyoyu hiç kapatmazdı, onu bir şarkının karşılaması rutini olmuştu. Eşarbını başından söküp attı. Babasından kaçtığı günden beri sokağa her çıkışında kendini bu eşarbın altına gizliyordu. Düzenli çalışıp para kazanabileceği bir iş bulmuş, muhasebe alanındaki öğrenimi iş bulmasında kolaylık sağlamıştı. Yaklaşık iki yıldır aynı işte çalışıyordu. Evinden yürüyerek işe gitmek 15 dakikasını alıyordu. Bu mesafedeki bütün yol seçeneklerini denemiş, en güvenli olarak kalabalık sokakları ve en önemlisi Emniyet Müdürlüğü’nün yolunu seçmişti.

Tekli koltuğa kendini bırakarak karşı binanın balkonunda oturan aileyi seyre daldı. En son ne zaman böyle bir aile sıcaklığında yaşadığını hatırlayamıyordu. Onun için balkon sonun başlangıcı manasına geliyordu. Babası her gün bir bahane bulup kavga çıkartır, annesine ve kendine sözlü ve fiziki şiddet uygulardı. Yine böyle şiddetin farklı aletlerle çeşitlendiği bir günde annesi yaşadığı ruhsal ve fiziksel acının yaşattığı tahribatla kendini balkondan aşağı bırakmıştı. Önce bir şok yaşanmıştı evde. Saniyeler süren aşağıya düşme süresinde babasının kan çanağı gözleriyle buluşmuştu gözleri, bir anlık bir tereddütten sonra kendini balkona atmış, annesi gibi kendini aşağıya bırakacağı sırada babası kollarından tutup içeri fırlatmıştı.

Annesinin ölümü çok hızlı olmuş, düştüğü anda ölümün kucağına kendini bırakmış, yaşamda hiç huzuru olmayan kadın ölümle huzura kavuşmuştu. Cenaze işlemleri komşuların yardımıyla hızlıca yerine getirilmiş. Kız ne olduğunu anlamadan annesiz bir evin cehenneminde kendi başına kalmıştı.

Bu ölümün ardından 3 gün geçmeden babası şiddet rutinine aynı hızla geri dönmüştü. Babasının evden çıktığı biran hiçbir plan yapmadan geri dönmemek üzere evden çıkmış, gidebileceği bir akrabası ya da arkadaşı olmadığı için şehrin bir ucunda bir otelde konaklamış hayat planını bu otellerden birinde yapmıştı. Önce, geçici, günü kurtaracak işlerde çalışmış, sonrasında ise bu muhasebeciyi bularak orada işe başlamıştı.

Bu işi seçmesinin en büyük nedeni patronun kadın olmasıydı. Aynı zamanda babasının onu bulamayacağı bir semtte olması yeni hayat düzeni için vazgeçilmez bir nedendi. Birkaç zaman pansiyonlarda konakladıktan sonra uygun bir ev bulup yerleşti. Patronun maddi manevi desteği olmasa o da olmayacaktı ya, sonunda olmuştu. Babasının olmadığı bir ev dünyada cenneti yaşamak gibiydi.

Her şey bir şekilde düzene girmişti ama içindeki ürkeklik, korku dolu rüyalar, her an bir yerden babasının çıkacağı korkusu yakasını bırakmıyordu. Karşı balkonda gördüğü aileyi izlerken bir sürü düşünce geçti aklından. Sokakta çocukla çarpıştığı andan beri içinde bilmediği, anlamlandırmadığı değişik duygular zihnine akın ediyordu. Huzurlu yaşamanın öncelikle iç huzurdan kaynaklandığının farkındaydı fakat bunu nasıl başaracağını bilmiyordu. Bir kırılma olmalıydı bir yerde. Kolundan tutup onu sarsacak, içindeki korkuyu, ürkekliği yok edecek bir kırılma. Kapı çaldığı anda hissettiği telaşın yok olacağı, sessiz bir eve girdiğinde bir yerden babasının karşısına çıkacağı korkusunun olmayacağı, sokakta başını örtmeden dolaşabileceği günlerin varlığı, olmalıydı mutlaka.

İçinde yeni tanıştığı duygunun manasını arandı bir süre. Kitaplığındaki kitaplara takıldı gözü, bir şey kendini oraya çekiyor ne olduğunu bulamıyordu.
Genelde kitaplığın karşısına oturur, kitapların isimlerine bakıp, içeriğinde kendisine iz bırakan karakterleri, olayları hatırlamaya çalışırdı. Bakındı bakındı, sonunda bir kitaba takıldı gözü. Bin Muhteşem Güneş. Güneş renginde kapağıyla göz kırpıyordu kendine. Bir erkeğin dilinden iki kadının trajik hikâyesini okuduğunda içine yerleşen utanma, korku, gurur, öfke ve bir dolu duyguyla göz yaşı dökmüştü. Kitabı yeniden okumak için eline aldı. Okurken kimi yerde Leyla’nın ürkekliğiyle kendini birleştirdi, Meryem’in mutsuzluktan katran karasına dönen ruhuyla, kendini başka bir kadın için ölüme götürüşünde annesini gördü. İki kadının bir erkeğin zulmünde birbirlerine destek olma gücü içinde onarılmaz kırılmalar yarattı. Kitabı bitirdiğinde şafak söküyordu. Arkasına yaslandı, Leyla’yı düşündü bir süre. Leyla’nın yaşadıklarıyla yaşamını karşılaştırdı. İlk okuduğundan farklı olarak bu kez kendinde cesareti gördü. Akşamüstü o çocukla çarpıştığında hissettiği duygunun içine yerleşmesi, filizlenmesi Leyla’nın hikâyesiyle olmuştu.

Kalktı. Önce ılık bir duş aldı. Midesinde hissettiği kelebekler kahvaltı yapamayacağının habercisiydi. Bir kahve içti. Radyoyu kapattı. Eşarbını aldı, kapıyı ardından kilitleyip sokağa çıktı. Sakin, sağlam adımlarla Emniyet Müdürlüğü’nün sokağını teğet geçip, diğer yola saptı. Parmaklarında hissettiği karıncalanmayla eline baktı, eşarp parmaklarının arasında büzüşmüştü.
Eşarbı eline alıp birkaç katlamadan sonra fular olacak hale getirip boynuna taktı. Omuzlarını dikleştirdi. Küçük kız görüntüsünden sıyrılıp, genç bir kadın olarak içinden Leyla’yı selamlayıp, emin adımlarla yeni hayatının ilk gününe adımını attı.

Özge Can

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

6 YORUMLAR

  • Yanıtla Kadriye Bahar 28 Ocak 2018 at 13:54

    Bin muhteşem güneşin etkilemeyeceği bi’ varlığın oldugunu düşünmüyordum ama can parçam nefes de bi okadar güzel olmuş. Kalemine, yüreğine sağlık.

  • Yanıtla Özge Can 2 Şubat 2018 at 21:21

    Sağ ol canım benim.

  • Yanıtla Didem Elif 4 Şubat 2018 at 11:28

    Öykünün işte tam bu öyküde olduğu gibi anlatım gücünü seviyorum. Bir kadının kendi gücünü eline almasını ne güzel bir öyküyle anlatmışsınız. Tebrikler…

    • Yanıtla Özge Can 4 Şubat 2018 at 13:12

      Öykünün hissettirdigi gücü seviyorum ben de. Değerli yorumunuz için teşekkür ederim. Sevgiler.

  • Yanıtla Burak Süalp 19 Ekim 2020 at 11:03

    Sevgili Özge, bugün güne Feminizm & Kadına Şiddet yazılarımızla başladım. Didem’in iki yazısından sonra bu yazı çıktı karşıma. Ne güzel yazmış ne güzel hikayelendirmişsin yaşanan dramı. Hele kadın karakterin önce yeni bir hayat kurmasına, sonra da bir kitap kanalıyla örgürleşmesine bayıldım. Umarım mağdur olan tüm kadınlara örnek, mağdur eden adamlara ders olur bu yazılar.
     
    Kalemine sağlık sevgili arkadaşım.

    • Yanıtla Özge Can 19 Ekim 2020 at 17:30

      Teşekkür ederim Burak. Aklımıza gelen her yoldan anlatmaya çalışıyoruz; kadının gücünü yine kendinde bulmasını. Gerek kalmayacağı günlere diyelim arkadaşım.
       
      Sevgiler 💙

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan