Yaşamak Yaratmaktır

Korona Günlerinde Felsefe | 10

2 Aralık 2020

Yazı: Korona Günlerinde Felsefe | 10 | Yazan: Prof. Dr. Atilla Erdemli

İndeks

Korona Günlerinde Felsefe 👉🏻 Bölüm 1
Korona Günlerinde Felsefe 👉🏻 Bölüm 2
Korona Günlerinde Felsefe 👉🏻 Bölüm 3
Korona Günlerinde Felsefe 👉🏻 Bölüm 4
Korona Günlerinde Felsefe 👉🏻 Bölüm 5
Korona Günlerinde Felsefe 👉🏻 Bölüm 6
Korona Günlerinde Felsefe 👉🏻 Bölüm 7
Korona Günlerinde Felsefe 👉🏻 Bölüm 8
Korona Günlerinde Felsefe 👉🏻 Bölüm 9
Korona Günlerinde Felsefe 👉🏻 Bölüm 10
Korona Günlerinde Felsefe 👉🏻 Bölüm 11
 

Bölüm 10

 

“Sen yazın ne yaparsın?”

Yazın özgün etkinliklere bolca zaman ayırabildiğimiz bir mevsim. Ne var ki, soruyu soran beni yakından tanıyan bir dostumdu ve soruyu “Bari yaz aylarında şu masanın başından bir kalk, şu felsefeden biraz kop” anlamında sormuştu.

“Dağa giderim” dedim. Dağlarla dostluğum 50 yılı geçti. Yani ben onca yıl bir de dağlarla yaşadım ve de yaşamaktayım. Özellikle mayıs sonu haziran başında, henüz kar örtüsü kalkmadan dağda olmak çok güzel. Kayasıyla, buzuyla, börtü böcüsüyle, kurdu koyunuyla, rüzgarıyla, sıcağıyla, soğuğuyla, yağmuruyla dağı benliğinde duymak, dağa tırmanmak, orada kendini bulmak derin bir keyf ve huzur verir.

“Kalan zamanda roman okurum” diye ekledim. Bir romanı ya da bir yaşama filozofunu dağda okumanın ayrı bir güzelliği var. Hiç unutmuyorum, üniversite yıllarında bir gün zirveye çıkmış ve orada Epikuros’u okumuştum… Roman da dağ gibi beni hep usulca aşağıya, gerçekliğe götürür. Gerçekliğin içinden arada bir yukarı çıkmak da müthiş parıltılıdır; insan orada yaşamayı çok başka görür. Kısacası dağ da, felsefe de, roman da bir sevda, bir özgün yaşamadır.

Okurken günlük olağan yaşamada pek üstünde durmadan kullanıp, geçiverdiğimiz kimi kavramları roman, düşünce dağarımıza bırakıverir. Ardından şaşırmalar, yeniden okumalar, sorunlar, irdelemeler, çözümlemeler, tartışmalar arasında çok kez günlük yaşama ile bağlar gevşer, hafifler. Örneğin ünlü yazarlarımızdan biri, iki hafta kadar önce bitirdiğim romanında taşıyıcı kavramlardan birine iki yerde değinip geçiyordu. O kadar. Beni şaşırtan, heyecanlandıran ve hiç yabancısı olmadığım o kavramı yazar iki yerde, öylesine kullanıvermişti. Ben düşünüp dururken kavram yaşamakta olduğumuz pandemi süreciyle filizlenip, ortaya çıktı. Neydi bu pandemi olayıyla canlanan kavram?

Vatan

Hiç ummadığım bir zamanda, daha önce belki okuduğum romanın yazarı gibi defalarca kullandığım kavram tüm canlılığı, kıvraklığı, yoğunluğu, alıp götürücülüğü ile gelip bilince yerleşmişti. Sanki bir güzellik görmüş de etkilenmişim gibi o kavramı, kendisine uyandığım o görüşü bırakamıyor, geçiştiremiyordum: Vatan nedir?

“Yazın ne yaparsın!” diyen dostum haklıydı. Soru bilincimde ışılayıp duruyor, onunla tartışmamın yollarını açıyor, düşünüyor ve araştırıyordum. Arayıp dururken neler öğrendim, neler. Kısacası tatlı bir rahatsızlık içindeydim.

Vatan nedir?

İlkokuldan beri “vatan“ın ne olduğu üstüne çok şey öğretildi. Önce belirli, sınırlı bir yeryüzü parçasıdır vatan. Onunla kültürel, siyasal, ekonomik, tarihsel bağlarımız, bağlılıklarımız vardır. Onu severiz. Onun için canımız dahil değişik özverilerde bulunuruz. Ona hizmet ederiz. Onun yükselişi bizim yükselişimizdir. Vatan güvenli bir yaşama ortamıdır. Orada mutluyuzdur.

Vatanımız dışında, başka vatanlarda yabancıyız. Oraya istediğimiz kadar uymaya çaba gösterelim; ötekiyizdir. Kısacası, doğal olmayan, sınır dediğimiz çizgilerle birbirinden ayrılan, ötekilerden kurulu bir dünyada yaşıyoruz. Dünyamız birbirine yabancı “vatan”lardan oluşan bir bütündür.

Dünya insana bir bütün olarak verilmiştir. İnsan önceden sınırlarla belirlenmiş bir doğal yaşama ortamına değil, Dünya’ya gelir. O kendisine bir yaşama ortamı yaratırken sınırlar kurar. Bu yalnızca insanın bir özelliğidir. İnsan dışındaki her canlı doğanın bütünlüğünü sürdürecek biçimde dünyaya gelir. Vatan yalnızca sınırlanmış bir yeryüzü parçası değil, aynı zamanda bir Dil-Kültür bağlamıdır. Ayrı deyişle insan dünya bütünlüğünü bir Dil-Kültür bağlamı uyarınca bölmüş, sonra her biri kendi vatanı için sonu gelmez sıkıntılara, gerilimlere, savaşlara girişirken Covid-19 adını verdiği, çıplak gözle görülemeyen bir güç dünyayı bütün olarak sınır ya da vatan dinlemeden ele geçirivermiştir.

Pandemi açısından baktığımızda vatanlara böldüğümüz sevgili dünyamızda vatanlar önemini yitirmeye ve tek bir vatan olarak Dünya ortaya çıkmaya başladı.

Pandemi süreci de insanları böyle tek bir vatan olan dünyaya yönlendiriyor. Ne var ki insanlar hâlâ alışa geldikleri gibi yaşamakta direniyorlar. İnsanın tarihi hep aynı durumu göstermiştir: İnsan kendisini zor değiştiren bir canlıdır. Salgın ulus, dil, din, kültür, gelişmiş, az gelişmiş ve benzerlerini hiç önemsemeden herkese aynı önlemleri öneriyor, daha önemli bir davranma biçimi ortaya çıkıyor: Kurallara uymak ve yaşama sorumluluğu yalnızca canımızı kurtarmak için değil, “insanlık” için de önemli.

Pandemi yeni bir dünya görüşüne, yeni bir yaşama anlayışına, yeni bir ahlâka, yeni bir toplumsal örgütlenmeye, yeni bir ekonomiye, devlet anlayışına ihtiyacı canlandırıyor. Kendilerini umursamazca yaşamalara bırakmış, haz peşinde koşanlara acımıyor. Bu yeni yaşama bilinci ve sorumluluğuyla yaşamaya başladığında pandemi, dünyayı insanlara teslim edecek gibi görünüyor.

Bu yeni yaşamada, belki de farklı bir pandemi olan saçma sapan savaşlar anlamsız ve gereksiz olacaktır. Bu bir ütopya değil, bir gerçek. Kolay değil. Zorlu bir uğraşı gerektiriyor: İnsanın değerini yücelten, insanı merkezli yeni bir yaşamayı kurmak hiç de kolay değil; müthiş sıkıntılı, acılı, uzun zaman isteyen fakat eğer doğru dürüst yapılırsa, insanın layık olduğu bir yüksek yaşama.

Eskinin kemikleşmiş alışkanlıklarıyla yaşayanların böyle bir dünyayı kurmaları çok sancılı olur. Fakat günümüz koşulları buna zorluyor. Artık iyice ortaya çıkan bir gerçek var: İnsan daha iyisine, daha güzeline, daha yükseğine, kısaca daha insanca olanına layıktır. Vatan gerçek anlamını böyle bir dünyada bulacaktır.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Prof. Dr. Atilla Erdemli
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

No Comments

Cevap Yaz

Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
Girne Antik Liman
Girne Antik Liman
Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan