Genç Kalemler

Feveran | 2

27 Ocak 2021

Öykü: Feveran | Yazan: Pınar Sude Genç

 

İndeks

Feveran: Birinci Bölüm
Feveran: İkinci Bölüm
Feveran: Üçüncü Bölüm

 
Haftalar olmuştu Feveran’a uğramayalı. Yoğun iş temposunun yanına melankolik halleri de eklenince epey uzaklaşmıştı birçok şeyden. O çok iştahlı Eylül yemek yemiyordu bir kere. Arkadaşlarının mesajlarına dönmüyordu, merak edeceklerini bile bile. Yalnızca disiplininden ödün vermemişti; bedeni, ruhu kanarken bile.

“Cevat abi ben geldim.”

Sesinde bile bir soğukluk vardı. Cevap gelmeyince bir kez daha seslendi:

“Cevat abi?”

Yine cevap gelmeyince ağır adımlarla sahafın içinde tedirgin bir hâlde ilerlemeye başladı.

“Buyrun ben yardımcı olayım.”

Kapıdan gelen sesle arkasına döndü. Komşu esnaf İbrahim’di karşısındaki.

“İbrahim abi merhaba, Cevat abi yok mu?”

Adamın yüzü buruştu, doğru kelimeleri seçmeye çalışır gibi bir hâli vardı.

“Haberin yok sanırım Eylül kızım…”

“Neyden?” Kaygılı bir yapısı olduğundan hemen sesi titremeye başlamıştı. Gözünü hiç kırpmadan alacağı yanıtı bekliyordu.

“Gel otur istersen öyle konuşalım.”

“Hayır böyle iyiyim, evet dinliyorum??!”

Son cümleyi söylerken sesi bilinçsizce yükselmişti.

“Cevat Hocam yoğun bakımda… İki gün önce beyin kanaması geçirdi. Başıma kazan geçirmişler gibi bir ağrı var diyordu da nereden bilelim beyin kanaması belirtisi olduğunu, majezik falan vermiştik biz de. Sonra bir müşterinin yanında gözleri kayıp bayılmış da müşteri hemen yardım çağırdı, oradan biz de duyup hemen hastaneye yetiştirdik.”

Nasıl da söylemişti öyle bir çırpıda. Elini kalbine doğru götürdü Eylül.

“Kızım gel otur şöyle, kalp krizi mi geçiriyorsun yoksa Allah’ım korusun!”

“Yok. Panik atak. Korkma, alışkınım. Geçer birazdan.”

Cümleleri kesik kesikti. İbrahim’in bir şeyler söylediğini duyuyordu ama uğultu halinde geliyordu kulağına cümleleri. Birisi sanki kalbini ayağının altına almış da eziyormuş gibi hissediyordu. Nefesi daralmaya başladı. Hava alabilmek için dışarı çıkıp telaşla kabanını çıkardı ve ardından kazağının yakasını aşağı doğru çekmeye başladı. Kaç kıyafetini esnetmişti bu atak anlarında nefes almaya çalışırken…

“Kızım iyi misin, duyuyor musun beni? Yok kesin aklını kaçırdı Ankara’nın soğuğunda üstünü başını çıkarıyor.”

Çığlık atmaya başladı. Kalbinde feci bir ağrı vardı, sanki bir şeyler kopuyor gibiydi. Öte yandan nefes alamıyor, hıçkırıklarına öksürükleri karışıyordu. Her şey birbirine girmiş gibiydi. Dizleri üzerine düştü. Başını, bacaklarının arasına gömüp hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti. Atak kesilmişti, şimdi yalnızca çekmesi gereken acıyı çekiyordu. Uğultu yoğunlaşınca başını kaldırdı ve etrafına toplaşan kalabalığı görünce kendine çeki düzen vermesi gerektiğini düşündü. Fevri bir hareketle ayağa kalktı, gözyaşlarını sildi.

“Hangi hastanede?”
 

*

 
Koşarak hastaneye girmedi. Titreyen bir sesle danışmaya hasta ismini söyleyip koşarak katı bulmaya çalışmadı.

Hastaneye adımını atar atmaz lavaboyu aradı önce gözleri. Lavaboyu bulunca elini yüzünü yıkadı sakince. Hâlâ ellerinin titrediğini fark edince hava almak için yeniden bahçeye çıktı. Hemen girişteki banka oturdu ve kendisiyle konuşmaya başladı:

“Ben böyleysem kim bilir ailesi nasıl bir hâldedir. Öyleyse benim güçlü durmam lazım ki onlara yardımcı olabileyim. Hayır, hiç ağlamayacağım yakınlarını görünce de.”

Şimdi çok daha iyi hissediyordu. Omuzlarının çöktüğünü fark edince duruşunu dikleştirdi ve ayağa kalktı. Sakin bir şekilde yoğun bakım ünitesinin yerini öğrendi ve merdivenlerden çıkmayı tercih etti. Söylenen kata geldiğinde gözleri dolmuştu. Merdivenin basamağına çöküp derin derin nefes alıp vermeye başladı. Yine bir damla gözyaşı süzüldü yanağından. Gözyaşını elinin tersiyle silip ayağa kalktı, köşeyi döndü ve yoğun bakımın olduğu kısma doğru ilerledi.

Kafasında hayal ettiği gibi kalabalık bi’ aile tablosu göremeyince şaşırdı. Yalnızca bir kişi vardı, pencereden dışarıyı seyreden bir kişi.

Pencereye doğru ilerledi. “Rüzgâr?”

“Eylül…” Bir süre öylece durdular.

Rüzgar’ın gözlerindeki acıyı hissettikçe titreyen alt dudağına daha fazla karşı koyamadı Eylül ve arkasını dönüp gözyaşlarının akmasına müsaade etti.

“Benden çekinmene gerek yok Eylül.”

Henüz iki kez aynı ortamda bulunmuşken nasıl sınırlarımı bu kadar geçebiliyor, diye düşünürken sinirle yeniden Rüzgar’a doğru döndü:

“Sizden çekindiğim falan yok. Ayrıca çekinseydim bile sizden çekinmememe sebep olacak bir samimiyetimiz de yok.”

Hızla merdivene doğru yürümeye başladı.

“Eylül beklesene beni!” diye seslenip merdivenlere doğru yöneldiğinde Eylül çoktan inmeye başlamıştı. Eylül kaçar gibi hızlı hızlı merdivenden indikçe Rüzgar da hızlandı ve en sonunda Eylül’ü bileğinden yakaladı.

“Neden kaçıyorsunuz benden? İlk tanıştığımızda gayet kibar birisine benziyordunuz. Neden böyle dengesiz bir tavırda olduğunuzu anlayamadım.”

Cümlesi biter bitmez ‘dengesiz’ dediği için pişmanlık duydu, düşünmeden konuşmuştu.

“İki dakika önce ‘sen’ diye hitap edip şimdi de ‘siz’ diye hitap ediyorsunuz. Siz dengesiz diyorsanız kesinlikle öyleyimdir evet.” Bırakması için bileğini işaret etti.

“Özür dilerim yanlış ifade ettim kendimi. Cevat abinin durumunu merak ediyorsunuzdur diye düşünmüştüm.” Yavaşça bileğini bıraktı.

“Merak ediyorum ve sizinle konuşacağım zaten fakat izin verirseniz önce biraz yalnız kalmak istiyorum.” Cümlesini tamamlar tamamlamaz bahçeye çıkıp bir banka yöneldi.

Rüzgar haklıydı, kibar birisiydi Eylül. Ama şu anki öfkesi kimseye yönelik değildi. Şimdiye değin çok sevdiği bazı insanları kaybettiği için hastane koridorlarına karşı duyduğu bir acısı, hüznü, nefreti vardı. Çocukluğundan beri hastane koridorlarında ağlamaktan bitap düşmüştü artık. Sonunda gücünün tükenmesinden korkuyordu.

Bir süre temiz havayı içine çekerek öylece oturdu. Üşüdüğünü fark etti. Aniden midesi bulandı ve en yakın ağacın dibine koşup çıkarmaya başladı. Çok üzüldüğünde hep böyle olurdu. Hoş kaç gündür doğru düzgün yemek yemediği için pek bir şey çıkaramıyordu da… Nihayet bulantısı kesildi.

“İyi misiniz?” Başını kaldırdığında peçete uzatmakta olan Rüzgar’ı gördü.

“Ben bir yüzümü yıkayıp geleyim.”

“Benim de gelmemi ister misiniz?”

“Hayır teşekkür ederim gerek yok.”

“Daha iyi misiniz?”

Başını salladı. “Kusura bakma biraz kaba davrandım sana. Duygularımı kontrol edemiyordum o yüzden öyle oldu. Ve ‘sen’ diye hitap etmende bir problem yok.”

“Yok önemli değil.”

“Nasılmış durumu?”

“Her an her şey olabilir diyorlar.”

“Anladım. Neden olmuş peki?”

“Beyninde tümör varmış.”

İç çekti. “Biliyor muydu acaba kendisi?”

“O kadarını bilmiyorum.”

Bir iki dakika konuşmadan gecenin sessizliğini dinlediler. Sonra sessizliği bozan Rüzgar oldu:

“Senin için çok özel birisiydi sanırım.”

“Evet, öyleydi. Lise yıllarım Cevat abinin yanında geçti. Neye ihtiyacım varsa hep elinden geldiğince yardım etmeye çalıştı.” Aklına anılar gelmiş gibi duraksayıp tebessüm etti bir süre. “Babamı 6 yaşımdayken kaybettim ben. Sağ olsun liseden beri babasızlık yaramı o samimi şefkatiyle sarmaya çalıştı. Bir süre sonra o da fark etti, kapanacak bir yara değil bu; çok derin. Yine de ilgilendi yaramla; temizledi, dinledi, önemsedi…”

“Anladım. Biliyor musun ben de annemi küçük yaşlarımda kaybettim. Bu yüzden anlayabiliyorum seni; o yaranın acısını, ağrısını, isteklerini çok iyi tanıyorum. Ama nedense Cevat abiye söylemedim bunu hiç. Belki de bana merhamet duymasını istemedim ne bileyim, erkek dediğin güçlü olmalı ya (!)”

Güldü Eylül. Onun güldüğünü görünce Rüzgar da tebessüm etti.

“Üşüteceksin Ankara ayazında. Tüh bak görüyor musun omzuna verecek bir montum da yok, yukarıda kaldı.”

Hafifçe gülüştüler.

“Kahve alıp geleyim mi, ister misin?”

“Birlikte alalım.” Hastanenin kantinine doğru yürüdüler.

“İki kahve alabilir miyiz?” Bu durumda bile gülümsemesini eksik etmemişti Eylül kahveleri söylerken.

“Eylül beş dakika bekle de cüzdanım yukarıda kalmış, alıp geleyim hemen.”

“Sorun değil benimki yanımda.”

“Olur mu öyle… Beklersen hemen alıp gelirim.”

“Neden olmasın ki iki kahve nihayetinde.”

Karton bardakta kahveleri geldi.

“Buyrun.”

“Teşekkür ederiz.”

Kahveleri aldıktan sonra banka doğru yürümeye başladılar.

“Erkeklerin hesap ödeme konusundaki şu davranışlarına anlam veremiyorum. Eşitlikse bunda da eşitlik olsun, neden dünyanın sonuymuş gibi panik oldun ki mesela demin?”

“Bilmem. Hoş olmaz diye düşündüm herhalde. Toplumun yazdığı bir kural işte…” Omzunu silkti.

“İnsan bazen kendi kurallarını kendisi yazmalıdır.” Eylül’ün bu cümlesiyle, hem kırılgan hem de oldukça katı yapısına bir kez daha şaşırdı Rüzgar.

“Haklısın.”

Kahvelerini yudumladılar.

Eylül panikle ayağa kalktı. “Cevat abiyi yalnız bıraktık! Ya bir şey olduysa?”

“Dur sakin ol. Telefonum yanımda, önemli bir şey olursa arayacaklarını söylediler.”

“İyi öyleyse.”

Bir süre konuşmadılar. Her ikisi de Cevat’ı kaybetmeleri durumunda yaşayacakları sarsıntıyı düşünüyordu.

“Biraz yürüsek mi? Hem belki biraz ısınırım.”

“Olur.”

“Çok korkuyorum biliyor musun…” Rüzgar’ın gözlerinin içine baktı. “Bu korkuyu her duyduğumda, sonunda büyük bir acıyla baş başa kaldım. Yine aynı şeyleri yaşayacağım diye ödüm kopuyor.”

“Baban dışında da kayıpların oldu anladığım kadarıyla geçmişte.”

“Evet.” Başını salladı yavaşça.

“Özel değilse merak ettim. Diğer verdiğin kayıpları yani.”

Rüzgar’ın cümlesini tam duyamadı Eylül. Aniden başı döndü ve Rüzgar’ın koluna tutunmaya çalıştı.

Rüzgar…” Cümlesini tamamlayamadı.

Bayılmıştı.
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 
Pınar Sude Genç
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

6 YORUMLAR

  • Yanıtla Tuğçe Büyükköse 27 Ocak 2021 at 14:18

    Neden en güzel yerinde bırakır ki yazarlar …

    • Yanıtla Pınar Sude Genç 27 Ocak 2021 at 14:28

      Tuğçee <3 Bilmem ki neden :))

  • Yanıtla Liyya Beyza Topalbekiroğlu 27 Ocak 2021 at 18:52

    Neden bu kadar güzel yazar ki Pınar?.. 🙂 Devamını merakla bekliyorum güzel arkadaşım :)) <3

    • Yanıtla Pınar Sude Genç 27 Ocak 2021 at 19:52

      Liyyaa <3 Umarım sonunu da beğenirsin (:

  • Yanıtla F.Betül 27 Ocak 2021 at 20:41

    Lütfen Cevat Abiyi öldürme Pınarr 🥺 Gerçi yazarın işine karışılmaz ama 😅💙

    • Yanıtla Pınar Sude Genç 27 Ocak 2021 at 21:38

      Canım Betül (: Spoiler vermek istemiyorum :)) dördüncü bölümün yorumlarında yine buluşalım <3

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan