Müzik

Günün En Temiz Zamanı

29 Temmuz 2021

Yazı: Günün En Temiz Zamanı | Yazan: Özgür Ay

Sabahı günün en temiz ve sessiz zamanı diye düşünürüm ve çok severim, tabiri caiz ise ben sabahçı bir insanım, erken kalkmayı ve sabahı yaşamayı geceden daha çok severim, çoğu şeyin yavaşça uyandığı ya da uyuduğu sessiz bir zamandır sabah.

Çoğu arkadaşım geceyi sever ama ben çok sevmem ve gece söylenenlere inanmam, hele ki şehirde yaşıyorsan gece sesini boğar gürültüsü ile, yorar beton duvarlar gözlerini dört duvar arası anason kokan meyhanelerde ve gözlerin puslanır çöplere karışmış insanları görünce. Gece sevdiğinin kokusu, sokakların alkol ve sigara kokusuna karışır; gece çoğu aşkın rengini boyar kendisi gibi siyaha ve çoğu sevişmeler daha sabaha çıkmadan ölür geceleyin; bilinmez ki gece her gün batımından gün doğumuna kadar kaç sevgiyi öldürür, her yeni ve çoğu yalan aşk, başka bir aşkın bittiği yerden başlar farklı isimle ve yüzle her gece…

Gece benim için, şairlerin ve şarkıcıların dediği gibi hep romantik ve duygulu değildir, aksine aldatıcı bir sahnedir. Güneş doğunca ve aydınlatınca her şeyi, işte o zaman gerçekler çıplak görünür, sabah hâlâ aşıksan aşıksındır, seviyorsan seviyorsundur, çoğu zaman sen değil ve kimse de kimseyi değil, kim bilir, “gece” herkesi aldatmıştır.

Bu yüzden çok sevmem geceleri, denizin deniz gibi koktuğu, çiçeğin çiçek gibi göründüğü, insanın kendi gibi olduğu, gecenin aksine insanın yüreğini, yıkılması gereken duvarları ile çevirdiği sabahlar daha yakın arkadaşımdır. Ama gece yıkmaz o duvarları, yıkılmış gibi gösterir ya da gerçekte yıkılan kocaman bir yürektir.
 
 

Fenerbahçe’de Bir Sabah

Yine bir yaz sabahı, erkenden kalktım ve Fenerbahçe’de bir kahve içeyim dedim, hemen evden çıktım ve yürüyerek Fenerbahçe’ye gittim. Oradaki kafelerden birinde güzel bir yer beğendim ve oturur oturmaz bir sade kahve söyledim, beraberimde getirdiğim kitabımı okumaya başladım.

Birden bir müzik çalmaya başladı, bildiğimiz geceleri çalınan cıstak cıstak bir müzik. Pek umursamadım önce ama baktım ki ben umursamadıkça sanki ısrarla dürtüyor beni, ben duymamaya çalıştıkça ses artıyor “cıstak”, “cıstak”, “cıstak” “CISTAAAAK” diye kulağımı tırmalıyor, en sonunda dayanamadım.

Garsonu çağırdım; “Yahu sabah sabah bu müzik sizi rahatsız etmiyor mu?” dedim.

Garson; “Kulağımız alıştı müşteriler de öyle istiyor” dedi.

Ben de “Sabah sabah çay kahve içip sonra oynuyorlar mı?” diye sordum. Adam güldü, ben de güldüm. Daha sonra “Bugün sizin hatırınız için ne isterseniz onu çalacağım” dedi. Ben de “Klasik müzik olur mu?” dedim, olur dedi.

“Bach dinleyelim” dedim ve ilk olarak “Air”i istedim.

Biraz git gel oldu, ben bilgisayar başına geçtim, neyse ilgili arkadaş eseri Youtube’dan buldu ve çalmaya başladı.

Moda’ya bakıp kahvemi içerken bu eseri dinlemek benim için zevkti, çok geçmeden kendimi suçlamaya başladım; “Kendi zevkimi insanlara zorladım, ayıp mı ettim acaba?” diye sorguladım. Ama biraz ötede yoldan geçen bir kadın, yanındaki arkadaşına “Burada oturalım” dedi ve onlar da sanırım bir kahve söylediler…

Ardından garson ile birbirimize baktık ve “Tepkiler iyi galiba” diye düşündük. Dedim ki “Bundan sonra Boccerini’nin ‘Minuetto‘ sunu çalabilirsin.” Ardından onu çaldı.

İnanmazsın ama iki masa daha geldi, sabah öyle keyifli olmaya başladı ki birkaç dakika içinde üç beş masa Fenerbahçe’de klasik müzik dinleyip kahve ve çay içiyorduk. Herkes halinden memnun idi, hele garson ve işletmeci bizden de mutluydu çünkü sabah sabah işletmeleri dolmaya başlamıştı.

Ardından garsona dedim ki “Şostakoviç in 2. No’lu valsini çalalım ama sesi çok açmayın.”

Bir çift daha geldi, herhalde yeni aşıklardı bir çay istediler ve birbirlerine sarılıp sessizce oturdular, sanırım milyon kelimeden daha çok konuştular bu sessiz halleriyle.

Ardından garsona dedim ki “Hadi son olarak da, Schubert’in bir ‘Seranade‘si var onu çalalım, bende gideyim sizi yormayayım daha fazla.”

Garson, biraz da sevinçle yanıma gelerek, “Bir tane daha söyle onu da çalalım” dedi. Ben de o zaman “Finali Mozart ile yapalım dedim ve 21. No’lu piyono konçertosunun 2. Bölümünü çalalım” dedim.

Bu iki eseri sıra ile çaldık, kimseden tek ses çıkmadı o sabah, o sabah başka bir Fenerbahçe ve başka bir İstanbul vardı sanki. İnsanı dinlendiren müzikler ve dinlendiren şehir, sanki biraz ellerinden tuttuk şehrin, onunla beraber attı kalbimiz, dinledik ve dinlendik. Yıllarca önce yaşamış müzisyenlerin müzikleri ile bir an için sanki İstanbul da biraz dinlendi, diye düşünmedim değil…

Duvarları vardır insanların, yıkılmayı bekleyen duvarları, gece içip içip aşkını itiraf etmek daha kolaydır gündüz gözlerinin içine bakıp bir çiçek vermek ve daha kolaydır bir şeyler ters giderse geceyi suçlamak…

Duvarları var insanların duvarları, yıkılmayı bekleyen, çoğu zaman gece yıkılırmış gibi olup gündüz daha kalınlaşan duvarları, duyguları değil ama yıllarca insanların ördüğü kendisinin de zamanla parçası olduğu “duvarları”.

Dedim ya ben geceyi pek sevmem, sabahları daha zor ama daha gerçek bulurum tüm duyguları ve aşkları….
 
 
Özgür Ay
 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

1 Comment

  • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 29 Temmuz 2021 at 08:43

    Geceye haksızlık olmuş ama siz de haksız sayılmazsınız. Nasıl bir cümle oldu bu! Hikaye benim de bir çok kez rahatsızlığımı dile getirmiş. Yazınız bir melodiydi de aktı gitti okurken adeta, ardından hoş bir nefes bıraktı.

  • Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan