Roman

3 | Benzer Hikâyelerin Karşı Tarafları

2 Nisan 2022

Öykü: Benzer Hikâyelerinin Karşı Tarafları | Yazan: Didem Çelebi Özkan

 

İndeks

Arım, Balım, Peteğim | Bölüm 1
Yok Olmak İstiyorum | Bölüm 2
Benzer Hikâyelerinin Karşı Tarafları | Bölüm 3
Sevgililer Günü | Bölüm 4
Boynuz Tarlası | Bölüm 5
Fazla Yakışıklı | Bölüm 6
Hayatımın Hatasını Yapıyormuşum | Bölüm 7

 

13 Şubat 2022, Pazar

 
İdil, sol kulağındaki acıyla uyanınca söylenerek gözlerini açtı. Uykusunda artık nasıl hareket ediyorsa bir şekilde beceriyordu kulağını kıvırarak üzerine yatmayı. Yanı başındaki komodinin üzerinde duran analog saate gözlerini kısarak baktı. Yedi buçuğu gösteriyordu akrep ile yelkovan.

‘Pazarları bari bir iki saat fazla uyuyabilsem’ diye geçirdi içinden. Kulağının üzerine yatmamayı başarsaydı uyurdu da belki. Bir ümit yeniden dalabileceğini düşünerek diğer yanına döndü. Gözlerini kapattı, ‘Şöyle aşk meşk, güzel bir rüya görsem keşke’ diye düşündü. Tanrı bazen bu arzusuna yanıt verir, gerçek yaşamda sunmadığı aşkı rüyasında yaşatırdı İdil’e. Bu rüyalar, kimi zaman, o kadar gerçekçi olurdu ki gün boyu etkisinden çıkamaz, yersiz bir mutlulukla gezinirdi ortalıkta. Aşkın hayâli bile insanı yükseltiyor olmalıydı.

On dakika sonra aşklı rüyanın beklentisi karşısında pes ederek gözlerini açtı ve bıkkınlıkla telefonunu eline aldı. Sosyal medya hesaplarındaki akışa ve gelen mesajlara baktı. DM1 kutusu gene saçma sapan mesajlarla dolmuştu. Açtığı bir tanesi karşısında ‘Hangi kadın şu mesaja cevap verir ki?’ diye geçirdi içinden.

“Gördüğüm en güzel ayaklara sahip kadınlardansınız 😍”

Böyle onlarca mesaj geliyordu. ‘Ülkede amma çok ayak fetişisti varmış ya’ diye düşündü. Bir keresinde de topuklu ayakkabılarla üzerinde yürümesini isteyen bir adam yazmıştı. Grinin Elli Tonu2 serisinden sonra fetişler artmış, herkes kendini Christian Grey3 sanar olmuştu. ‘Oysa ki bir Grey kolay kolay yetişmiyor’ diye kendi kendine güldü. Ayrıca ne kendini kırbaçlatmaya ne de kimsenin üzerinde çivi topuklu ayakkabılarla yürümeye niyeti vardı, bu yüzden bütün Grey çakmaları beri dursundu.

Mesajlardan sıkılıp yarım saat kadar arkadaşlarının Instagram’daki paylaşımlarıyla ülkenin depresyona sokmaya söz vermiş Twitter gündemine baktıktan sonra yataktan kalktı. On bir gibi Esra kahvaltıya gelecekti. Daha oldukça zaman vardı ama yapacak da başka bir şey olmadığına göre önce biraz evi toparlar, ardından duş alır, sonrasında da kahvaltıyı hazırlamaya girişirdi.
 

*

 
Kapı çaldığında tüm hazırlıkları bitirmiş, masanın başında durmuş, eksik var mı diye kontrol ediyordu. Zilin sesiyle seri adımlarla koridora yöneldi. Kapının arkasındaki arkadaşının varlığı, daha onu görmeden, yüzüne içten bir gülümseme yerleştirmişti bile. Yüksek perdeden bir “Hello, helloooo” ile kapıyı açtı.

Gri eşofmanının üzerinde Pers mavisi, boğumlu, şişme bir mont; kırmızı saçlarının üzerinde gri bir bere, ayaklarında yine aynı maviden spor ayakkabılar olan Esra, bir kolunu kapının pervazına dayamış, kalp atışlarının düzelmesi için soluklanıyordu.

Gülümsemesi yüzünden anında silinen İdil telaşla; “Tanrım, sırılsıklam olmuşsun. Ne bu hâlin?” diye sordu.

“Kahvaltıya gelmeden önce bir saat Maçka Parkı’nda yürüyeyim istemiştim. Sonlara doğru yağmur bastırdı birden, sırılsıklam oldum.”

İdil, anlayışla arkadaşına bakıyordu. ‘Yeni bir spor + diet maratonuna başlamış olmalı’ diye düşündü.

“Gir içeri, gir. Bir an önce şu ıslak kıyafetlerden kurtaralım seni” dedikten sonra devam etti; “Ne diye bu kadar soluk soluğasın peki? Koştun mu?”

“Yok. Kardiyo olsun diye asansöre binmek yerine, merdivenleri çıktım” derken hâlâ zar zor cevap veriyordu Esra.

“Oooo yedi kat, sen yakında Everest’e de tırmanmaya kalkarsın.”

“Bırak dalga geçmeyi” derken hafifçe yana çekilmiş olan İdil’in önünden geçip içeri girdi Esra. Ayakkabılarını çıkartırken kararlılıkla devam etti; “Göreceksin bak, bu yaz bikiniyle salınacağım plajlarda.”

“Hadi inşallah” dedi İdil gülerek, Esra elini yüzünü yıkamak için banyoya girdiğinde, üstünü değiştirebilmesi için giyecek bir şeyler ayarladıktan sonra da mutfağa geçti. Önden hazırladığı malzemelerle, ikisinin de favorisi olan dil peynirli ve mantarlı omleti yapmaya girişti.

Ekmekleri kızartmış, omleti tabaklara servis etmiş, çayı bardaklara döküyordu ki Esra da salona geldi:

“Ohhh sofraya gel, ellerine sağlık bebek” deyip sandalyesine oturdu. Sofrada yok yoktu; her biri zeytinyağı, kekik ve pul biberle hazırlanmış dört farklı zeytin tabağı, çeşit çeşit reçel, bal, pastırma, simit, poğaça, su böreği, birkaç çeşit peynir, tereyağı, kaymak, sahanda sucuk ile üzerlerine zeytinyağı dökülmüş söğüş domates, salatalık ve biber tabağı. Tavşan kanı çaylarının yanında taze sıkılmış portakal suları da büyükçe bardaklarda yerlerini almıştı. İdil’in zevkli sunumuyla her şey olduğundan da iştah açıcı gözüküyordu.

“Gece onca alkol, üzerine seks, bir de sabah yürüyüş, kurt gibi acıktım” derken bir yandan da ekmeğini sucuk tavasına bandırıyordu Esra.

“Aaa sen dün gece ilk kez Liron’da kaldın tabii” dedikten sonra muzip muzip gülümseyerek “Eee nasıldı?” diye sordu İdil.

Esra bir yandan ağzındaki lokmayı yutmaya çabalarken diğer yandan da arkadaşının sorusuna cevap verdi; “Bok gibiydi.”

“Nasıl yani?”

“Dur kadın yaa, iki lokma yiyeyim, anlatacağım.”

“Aman tamam sustum, ye rahat rahat.”

15 dakika sonra Esra hâlâ aynı iştahla yemeye devam ediyordu. İdil dayanamadı sonunda:

“Yuhh kızım ya, yeter tamam. Biraz önce bikini falan diyordun, böyle yiyerek mi olacak o iş?!”

“Aman be, iyi” deyip çatalı bıraktı Esra. “Madem bu kadar yememden endişe ediyorsun, ne diye böyle sofra kuruyorsun o zaman sen de? Nefsimi mi sınıyorsun kızım ya!”

“Çayını iç Esra, çayını” diyen İdil “Hanımefendi doyduysa Liron’la ne olduğunu anlatabilir mi acaba artık?” diye devam etti.

“Yeminle usandım adamlardan artık. Türkü de ecnebisi de, müslümanı da gâvuru da, hepsi bir bunların. Bencil, bağlanma fobisi olan, sikleri nereye onlar oraya adamlar sarmış Dünya’yı.”

“Ee sana da uyuyordu aranızdaki bu sadece cinselliğe dayalı ilişki. Ne oldu şimdi?”

“Uydurmayacak da ne yapacaktım? Fazlasını bulabiliyoruz da ben bunu mu kabul ediyorum? En azından yatakta tutkuyla sevişen bir adamla ayda birkaç kez sevişiyordum.”

“-dum derken?”

“Şöyle; dün gece ilk kez sevişip sonra kendi evlerimize dönmek yerine birlikte dışarı çıkmaya, gece de benim onda kalmama karar vermiştik. Kulüp kulüp gezdik, bayağı da içtik. Ona gittiğimizde dut gibi sarhoştuk ikimiz de. Sevişmeye başladık” dedikten sonra bir an durdu, yüzünü buruşturarak ekledi “Ne oldu, bilmiyorum. O her zamanki tutku yoktu. Hatta ilk kez onunla birlikteyken orgazm olamadım. Devam etmesini kaldıracak da gücüm olmadığı için olmuşum gibi yaptım” deyince “Niye ki?” diye araya girdi İdil.

“Ayy daha fazla çekemeyecektim üzerimde tepişip durmasını. Sabaha kadar uğraşsa olmayacağı belliydi. Tek istediğim bir an önce uyumaktı ki dakikalar sonra uyumuştum bile. Ta ki…”

“Ta ki ne?”

Esra bir an durdu, sonunda bir çırpıda şu sözler döküldü ağzından:

“Ta ki it beni ‘Esra horluyorsun’ diye uyandırana kadar.”

İdil tutamadığı kahkasının arasından “Şaka yapıyorsun, değil mi?” diye sordu.

“Yok yapmıyorum. Zaten bu daha başlangıç. ‘Hıı mıı’ deyip uyumaya geri dönmeye çalıştım fakat paşam susmuyordu, yok o böyle uyuyamazmış da yok şuymuş, yok buymuş. Sonunda açtım gözlerimi ‘Ne istiyorsun?’ dedim sinirle. Ne cevap verdi biliyor musun?”

“Düşünemiyorum bile” diye yanıtladı İdil, Esra’nın sorusunu.

“‘Sen salonda mı yatsan?’ dedi pislik!”

“Oha! Kendi gidip salonda yatsaymış. İnsan evinde ilk kez kalan kadına git salonda uyu, der mi yaa?! Bu en basitinden ev sahipliğine sığmaz.”

“Değil mi?!” diye öfkeyle onayladı Esra.

“Eee sen ne yaptın peki?”

“O kadar sarhoş olmasam, uyumaktan başka elimden bir şey gelebiliyor olsa, o dakika giyinir defolur giderdim o evden. Ama salona zor geçtim. Pezevenk arkamdan nasıl seslendi, onu duymak ister misin?”

“Nasıl?” diye sordu idil biraz kızgın, biraz Esra adına üzgün ve kırgın, biraz da merakla.

“‘Kanepenin üzerinde battaniye var’ diyordu köpek, ben odadan çıkarken. Şerefsiz bana bir nevresim, yastık falan vermeye teşebbüs dahi etmedi. Fakat inan, hiçbir şeyi takacak durumda değildim, kırlentlerden birini başımın altına koydum, battaniyeyi üzerime örttüm, bir iki dakika içinde yeniden uyumuştum. Sabah pisliğin telefonuyla uyandım. ‘Gelsene yanıma’ diyordu. Bir posta daha sikecekti herhalde. Kalkıp yatak odasına geçtim. Üstümü giyinmeye başladım. ‘N’apıyorsun?’ diye sordu. ‘Eve gidiyorum’ dedim ama gayet sakin, tavır falan yapmadan. Tek istediğim gerçekten bir an önce oradan çıkıp gitmek, bu rezil geceyi arkamda bırakmaktı.”

“Gitme falan demedi mi peki?”

“Dedi tabii, ‘Bebek’e kahvaltıya gidelim’ diye ısrar etti biraz. Bi’ şaşırdım aslında, hiç onluk işler değildir birlikte kahvaltı falan. Senin kahvaltıya beklediğini söyleyince ve orada durmak istemediğimi sonunda anladığında ‘Dün gece konuştuğumuz şeyi bana mı yapıyorsun?’ diye sordu.”

“Gece ne konuşmuştunuz ki?”

“Tek gecelik ilişkilerde erkeklerin nasıl sabah kaçtığı üzerine biraz geyik yapmıştık.”

“Ooo beyimiz kendini kullanılmış mı hissetmiş sen sabah erkenden gitmek istediğinde?”

“Hah, keşke kullanabilseydim. Bir de numara yapmak zorunda kaldım. Dün gecenin travmasını yıllarca üzerimden atamayacakmışım gibi hissediyorum; herif beni salona yolladı ya, eskort muyum ben?!”

“Saçma sapan konuşma! Onun terbiyesizliği. Bir daha görüşmeyi planlamıyorsun değil mi bununla?”

“Deli misin kızım ya?! Mümkün mü? Bana kendimi böyle hissettiren birinin bir daha bana dokunmasına izin verir miyim sence?”

“İyi bari. Bu da demek oluyor ki Liron defteri de kapandı.”

Esra başıyla onaylayıp “Evet, önümüzdeki maçlara bakacağız artık” dedi.
 

*

 
Yarım saat sonra sofrayı toplamış, sade Türk kahveleri ellerinde, karşılıklı kanepelerde hafif uzanır şekilde oturuyorlardı.

“Meltem ile ne yapacağız?” diye sordu İdil tasalı tasalı. “Hiç kendi gibi değildi çarşamba akşamı.”

“Çok normal değil mi? Evliliğinin koca bir yalan olduğunu öğrendi; bildiği yaşam da yakında tuzla buz olacak. Her şey ama her şey değişecek. Kurmak için yıllarını verdiği düzen bir anda yerle bir olacak ve 40 yaşında yeniden başlayacak. Kolay değil.”

“Ediz’le görüştün mü?”

“Evet, konuştum birkaç kere telefonda. Karşılıklı dava açıldığında genelde tek celsede iş bitiyor fakat Ediz Bey dava açmaya yanaşmadı. ‘O zaman biz açıyoruz’ dediğimde biraz olsun zaman vermem için ısrarla rica etti. Bir otele yerleşmiş. Meltem sakinleşsin diye bekliyormuş, sonra boşanmamaya ikna edecekmiş. Bu kadar basit sanıyor, inanabiliyor musun?”

“Geri zekâlı!”

“Akıl alır gibi değil; Meltem’in sakinleşeceğini, boşanmaktan vazgeçeceğini düşünüyor. Yediği onca halttan bir özür dileyerek çıkabileceği, buna da hakkı olduğu kanısında. Elinin kiri ne de olsa. Kadın da affetmekle, evin birliğini koca ne yaparsa yapsın korumakla mükellef ne de olsa. Erkektir yapar, büyütecek bir şey yok ayrıca.”

“Hiç tanıyamamış karısını o zaman. Meltem bunca yıl Ediz’in tüm saçmalıklarına katlanmış olabilir fakat bu… Bu son damla. Ediz Bey’imiz, Meltem’in hiç bilmediği bir yönüyle tanışmaya hazır olsun. Hanya’yı Konya’yı gördüğünde hâli seyirlik olacak.”4

Kısa bir sessizliğin ardından Esra; “Dün olanlardan Liron’a bahsettiğimde ne yorum yaptı tahmin dahi edemezsin.”

“Ne?”

“Meltem kocasının kendini daha çirkin bir kadınla bile aldatmasının sebeplerini sorgulamalı, bir aynaya bakmalıymış.”

“Yuhh!!”

“Zır deli lan bu adamlar! Artık nasıl yetiştirildilerse hatalarıyla yüzleşmek yerine devamlı kadını suçlamayı adet edinmişler. Ediz’in onca kadınla sürtüp durmasının sebebini Meltem kendinde aramalıymış, inanabiliyor musun? Ve bunu söylerkenki ciddiyetini görmen lazımdı.”

“Sinirlerim bozuldu” dedi İdil ve kanepeden kalktı.

Öfkesi sakince oturmasına izin vermiyordu. Bir yandan salonu arşınlıyor, diğer yandan da kendiyle konuşurcasına söyleniyordu.

“Kadın aldatırsa kendisi orospu, kocası melek; koca aldatırsa ne hikmetse gene kendisi suçsuz, karısı hatalı. Ohh ne âlâ Dünya! Yaa ama filmler, diziler bile kadınları bu yönde manipüle etmiyor mu? Adam aldatır; kadın bir silkelenir, kendine bakmaya başlar, kilo verir, gerekirse estetik ameliyat olur, kocaya evde enfes sofralar kurar, uğraşır da uğraşır adamı geri kazanmak için. Ama aynı kocalar iş kendi görüntülerine gelince kadınların da benzer bir beklenti içinde olabileceğini düşünmez dahi. Heybetli göbekleri, üç günde bir lütfen fırçaladıkları dişleri, kadınlardan tüysüz, porselen gibi bir cilt beklerken ömürleri boyunca bir kez almak lütfunda bulunmadıkları koltuk altı ve kasık kılları, saç sakal birbirine girmiş hâlleri ile evde salınır dururken eşlerinin manken gibi görünmesini talep ederler. Ehhh öyle olmazsan da aldatılmayı hak ediyorsun demektir.”

İdil, söylenmesi bittiğinde Esra’nın başını ellerini arasına almış, şakaklarına masaj yaptığını fark etti. “Başın mı ağrıyor?” diye sordu. Esra cevap vermek yerine başını onaylarcasına hafifçe sallamakla yetindi.

İdil; “Alkol, uykusuzluk, normal tabii başının ağrıması. Vücut sussuz da kalmıştır. Dur ben sana ağrı kesiciyle su getireyim” deyip mutfağa geçti. Esra ilacını ve İdil’in kallavi bir bardakla getirdiği suyu içtikten sonra biraz önce konuştukları konuya geri döndü.

“Erkeklerin yaptıkları hatalarda; eşlerini, çocuklarını ya da başka birilerini suçlama arzusu, ataerkil düşünce yapısındaki toplumumuz erkeğinin ‘paşasın, evin erkeği, direğisin’ şeklinde yetiştirilmesi ve kendi davranışlarının sorumluluğunu alamamasının sonucu. Büyüyemeyen, sürgit pışpışlanan, kendi kusursuzluğuna inanan, kadının yaşam amacının erkeğin hayatını kolaylaştırmak olduğunu sanan adamlar bunlar. Kadınlar da işte bu adamların üstlerinde kurdukları baskıyla yaşamak zorunda bırakılıyor. Hatayla yüzleşebilmek, sonuçlarına katlanabilmek yerine, karşı tarafın kendi davranış şeklinde kendinden çok etkisi olduğunu savunmaya kadar gidiyor işte durum.”

Esra’nın konuşması sırasında camın önündeki sedire oturmuş olan İdil, sırtını yan duvara yaslarken;

“Geçenlerde benzer konularda tartıştığım bir erkek arkadaşım, ‘Bizi siz kadınlar yetiştiriyorsunuz, sizin eseriniziz. Sonuçtan memnun değilseniz kendinizi eleştirin’ dedi. Sanki kadınlar çocukları tek başına yetiştiriyormuş gibi. Bu ülkede çoğu kadının çocuğunu yetiştirmede söz hakkı bile yok. Sofradan iki tabak kaldırtmaya çalışsalar ‘Karı gibi yetiştiremezsin oğlumu’ diye üstlerine yürünmesi işten bile değil oysa ki” dedi.

Esra “Elbette kadınlar da kusursuz değil fakat ‘Daha iyisini biliyorlar mı ki?’ diye sormak gerekmez mi?” deyip devam etti; “18-45 yaş arasında olan her 5 kadından birinin çocuk gelin,5 hatta çocuk anne olduğu toplumda, çocuklar çocuk yetiştiriyor demektir. Eğitim hakkından yoksun bırakılmış çocuk gelinler, kendi çocuklarını yanlış yetiştirdiğinde bu tamamen onların suçu mudur?”

Orta Doğu ve Avrupa kültürü arasında sıkışmış hisseden her modern Türk kadını gibi umutsuzluğun ağır bastığı günleri onların da oluyordu işte. Göz göze geldiklerinde Esra; “Aç NetFlix’i bir şeyler izleyelim. Tarikatlardaki tecavüzler, artan kadın cinayetleri, yolsuzluk, rüşvet değil de iki adamın birbirine aşkının ahlâkımızı bozduğu dizilerden birini seyredelim” dedi.
 
 

*

 

14 Şubat 2022, Pazartesi

 
İdil, öğle yemeği için Dilara ile buluşacağı kafeye doğru ilerlerken mantosunun yakasını kaldırmış rüzgârın içine işlemesine engel olmaya çalışıyordu. Hızla adımladığı yol bitip de kafeden içeri girdiğinde salonu şöyle bir gözleriyle taradı ve orta kısımda, elindeki menüyü incelemekle meşgul olan arkadaşını buldu.

Masaya doğru yürürken bir yandan da mantosunu ve eldivenlerini çıkarıyordu. Dilara’nın yanına geldiğinde “Seçtin mi ne yiyeceğini?” diye sordu. Menüden başını kaldıran Dilara arkadaşını gördüğünde gülümsedi; “Hoş geldin bebek. Ne soğuk dışarısı, öyle değil mi?” diye sordu.

İdil; mantosunu, deri eldivenlerini ve çantasını boş olan sandalyeye bırakıp Dilara’nın karşısına otururken “Dondum, dondum” diye cevapladı.

Kısa bir süre sonra yemeklerini sipariş vermiş, derin bir sohbete dalmışlardı ve elbette konu da İzzet’e gelmişti.

“Akşam için bir program yaptınız mı?”

“Mümkün mü ya, Sevgililer Günü’nde karısına ne diyecek de dışarı çıkacak?”

“Nasılsın peki?” diye sordu İdil.

“İyi değilim. Kızıyorum, bağırıyorum ama bir aptal gibi onu sevmeye devam ediyorum. Hiçbir şeyden değilse bile devamlı canımın acımasından bezdim.”

Verilecek nasihat kalmamıştı.

Dilara, İdil’in söyleyebileceği her şeyi, belki de çok daha fazlasını zaten biliyordu. Zeki insanlara bol keseden akıl dağıtmanın o insanlara hakaret olduğunu düşünen İdil yapması gerekenin sadece dinlemek olduğunu bildiğinden, anlayışla arkadaşına bakmakla yetinip bir şey söylemedi.

Dilara devam etti:

“Evde olduğu saatlerde ona yazamadığımdan telefonumda bir günlük tutmaya başladım bir süre önce. İzzet’e yazmak istediğimde oraya yazıyorum. Bazen bağırıp çağırıyorum, çoğu zaman da satırlarca aşkımıza yas tutuyorum. Benim kadar sert gerçekçi bir kadın ne zaman bu hâle geldi aklım almıyor. Evli bir adam için düştüğüm hâle bak. Bir de şimdi Ediz’in olayı patlak verdi. Meltem, bana her baktığında Ediz’in hayatındaki diğer kadınları görüyor olmalı. Benden nefret etmeye başlarsa hakkıdır” dedikten sonra utanç duyuyormuşçasına başını önüne eğdi.

İdil, bu noktada konuşması gerektiğinin bilinci ile “Saçmalama kuzum” deyip elini Dilara’nın elinin üzerine koyarken “Yüzüme bak canım” dedi. Dilara başını kaldırdığında “Evliliklerde evli olanların o yemine sadık kalmaları beklenir. Dışardakilerin değil. Meltem bunun gayet farkında. O gece bize olanları anlatırken Ediz’in birlikte olduğu kadınları hiç hedef aldı mı?” diye sordu. Dilara cevap vermeyince “Aldı mı?” diye tekrarladı sorusunu.

“Belki o kadınlara da saydıracaktı da ben masada olduğum için yapmadı.”

“Meltem’i tanımıyormuşsun gibi konuşma lütfen. ‘Havva’nın değil, Lilith‘in soyundan geliyorum’ diyen bir kadın hiç tanımadığı ve kendisine sadık kalmakla yükümlü olmayan bir kadını değil, onunla birlikte evlilik cüzdanına imza atan adamı, aldatmadan sorumlu tutar. Ki Ediz’in bu kadınlara evli olduğunu söyleyip söylemediği bile meçhul. Söylediyse bile sanki bilmiyoruz erkeklerin dışarıdaki kadınlara ne masallar anlattıklarını. Adamlara kalırsa evdeki kadınların hepsi birer cadı, asla kocalarıyla sevişmiyorlar, çocuklarına bakmıyorlar, hatta pisler. Daha neler, neler…”

Dilara suskunluğunu koruyunca İdil devam etti:

“Ya hatırlamıyor musun; karısının koynundan çıkıp Esra’nın yanına her gittiğinde ‘Karımla bir senedir sevişmedim’ diyen Efe vardı hani. Esra ile yattıktan bir ay sonra eşinin dört aylık hamile olduğu ortaya çıkmıştı. Güya bir yıldır sevişmiyordu karısı ile. Boşanmak üzereydiler, falan filan… Bu yüzden Meltem gayet iyi biliyor Ediz’in birlikte olduğu kadınlara kendisi hakkında ne palavralar anlatmış olabileceğini. Ve biz, her ne kadar anlamasak da senin o domuz İzzet’i neden sevdiğini, hepimiz gayet farkındayız adama ne kadar aşık olduğunun. Meltem asla seni yargılamaz bunu biliyor olmalısın.”

Sonunda Dilara başını kaldırdı ve “Gene de benzer hikâyelerinin karşı tarafları olmaktan nefret ediyorum” dedi.

“Yaa kızım anlamıyor musun, karşı taraflar falan değilsiniz. Tersine düşmanınız ortak; İzzet ve Ediz. Sen şimdi adama aşık olduğundan, karşında olanın asıl o olduğunu, göremiyorsun o kadar.”
 
 

Devamı için tıklayınız.

 
 

Didem Çelebi Özkan

 
 

Notlar & Açıklamalar

  1. DM: İngilizcesi olan “Direct Message” kelimelerinin baş harflerini kullanarak yapılan bir kısaltmadır. Türkçesi ise direkt mesaj anlamına gelmektedir. Özel mesaj, kişisel mesaj veya doğrudan mesaj, herhangi bir platformdaki kullanıcılar arasında özel bir iletişim kanalıdır. – Wikipedia    ⇡⇡⇡
  2. Grinin Elli Tonu: Sam Taylor-Johnson tarafından yönetilen erotik/romantik dram türündeki 2015 yılı bir ABD filmi. İngiliz yazar E. L. James’in 2011 yılında yayınlanan aynı adlı romanından uyarlanan filmin senaryosunu Kelly Marcel yazdı. Filmin başrollerinde Dakota Johnson İngiliz edebiyatı okuyan genç kolej öğrencisi Anastasia Steele karakterini canlandırırken Jamie Dornan ise genç iş adamı Christian Grey karakterini canlandırmaktadır. Film Anastasia ve Christian arasındaki sadomazoşist ilişkiyi anlatmaktadır. – Vikipedi    ⇡⇡⇡
  3. Christian Grey: – Grinin Elli Tonu serisinin erkek baş karakteri.    ⇡⇡⇡
  4. Hanya’yı Konya’yı Görmek: Deyimin Türk Dil Kurumu’na göre anlamı; bir işin gerçek yönünü anlayarak aklı başına gelmek, görmek, anlamak ve akıllanmaktır.
     
    Hanya Nerede?
    Hanya, Ege Denizi’nin en büyük adası olan Girit’te. Osmanlılar, Girit Adası’nı fethederken, batı yönünden “Hanya” tarafından Girit’e giriyorlar. Bu bölge içinde ilk karşılarına çıkan yerin ismi ise ‘gönye-köşe’ anlamına gelen, Hanya’ya 15-20 dakika uzaklıktaki Gonya. Gonya’dan geçmeden Hanya’ya ulaşmak mümkün değil. Yani sözün doğrusu Hanya’yı Gonya’yı görmek. Ama nasıl oluyorsa Gonya, günümüzde Konya olarak kullanılır hale geliyor. Anlamı ise; batı kesiminden Hanya’ya varmak için önce Gonya’nın görülmesi gerektiği.

    Diğer Görüşler:
    Güç merkezi haline gelen ve birçok savaş gören Girit’te katliamlar arasında kaybolup gitme, gününü görme anlamında kullanılması. Son olarak da Osmanlı egemenliğinde olan adaya o dönemde insan göndermenin “sürgün” anlamı taşıması.

    Kaynak:
    https://bisorubicevap.com    ⇡⇡⇡

  5. Türkiye’de çocuk gelin raporu: 100 çocuktan 15’i çocuk yaşta evlendirildi.
    Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu, Hacettepe Üniversitesi’yle birlikte, Türkiye’deki erken yaşta evliliklerle ilgili bir rapor hazırladı. Buna göre şu an 18-45 yaş arasında olan her 5 kadından biri çocuk yaşta evlendirildi. Üstelik yine çocuk yaşta anne oldular.
     
    Kaynak:
    https://www.ntv.com.tr    ⇡⇡⇡

 
 

4. Bölüm 👇🏻

4 | Sevgililer Günü


 
 

BEĞENEBİLECEĞİNİZ İÇERİKLER

12 YORUMLAR

  • Yanıtla Metin Çoban 2 Nisan 2022 at 07:29

    Günaydın,
     
    Erkekleri yerden yere vururken ne kadar haklı isen, evli erkeklerle ilişki sürdüren kadınları da anarak benzer hikâyelerdeki karşı tarafı da göstermişsin. Bundan sonraki bölümlerde, evli olup kocalarını aldatan kadınlardan da örnekler sunacağını düşünüyorum. Sanki daha adil olurmuş gibi geliyor.
     
    “Evliliklerde evli olanların o yemine sadık kalmaları beklenir. Dışardakilerin değil.”
     
    Lafını çok beğendim, hep söylerim artık.
     
    Ellerine, gözlerine, emeğine sağlık, okuyanlar kendi iç hesaplamalarını yaşayacaklardır. Artık sadece Poulo Cohello, Ahmet Altan yok “Aldatmak ” konusunda yazan Didem de var.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 2 Nisan 2022 at 09:14

      Metin Beyciğim çok teşekkür ediyorum yorumunuza. Beğenmenize mutlu oldum ☺️
       
      Evli kadın aldatmasını yazmamı istemişsiniz, adil olması açısından. Açıkçası edebiyat tarihi bu konuyu zaten bol bol yazdı, oldukça da yanlı bir bakış açısıyla hem de. Biraz da terazinin bu tarafı ağır basmasın mı? 😉 Ki ben bu tarafa elimden geldiğince ağırlık yığsam da inanın denge gene de sağlanmaz ⚖️
       
      Sevgiler

  • Yanıtla Burak Süalp 2 Nisan 2022 at 09:47

    Harika bir bölüm daha. Günümüz ilişkilerini bu kadar güzel resmeden çok fazla metin olduğunu zannetmiyorum. “Liron gibi adamlar gerçekten var mı?” diyeceğim ama yok yok demeyeceğim. Kesin vardır. Hatta daha ne adamlar vardır. Düşünsene, aldatılan kadına “Dönüp aynada bir kendine bakmış mı?” diyenler bile varken…
     
    Benzer hikayelerin karşı tarafları ikilemine de bayıldım. Evet hayatta her şey mümkün ve gün gelip kendimize hiç yakıştıramayacağımız durumları bile yaşayabiliyoruz.
     
    Kalemine sağlık sevgili baş editörüm. Yeni bölümü merakla bekliyorum 😘❤️🙋🏻‍♂️

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 2 Nisan 2022 at 10:03

      Canıııım canıııım 😁
       
      Öncelikle bölüm boyunca her tıkandığımda sunduğun editoryal destek için çooook teşekkür ediyorum. Harika bir ekibiz 😁🤗
       
      Aldatmaya karşı taraflardaki iki kadının penceresinden ayrı ayrı bakmak benim için de farklı bir tecrübe oldu. Burayı biraz derinleştirebiliriz sanırım ilerki bölümlerde 😁
       
      Yorum için, daimi desteğin için çoook teşekkür ediyorum. İyi ki varsın 🙏🏻❤️

  • Yanıtla Nimet Canbayraktar 2 Nisan 2022 at 12:34

    Bir kez daha yazacağım; iyi ki rastladım sizin dergiye. Çok iyi bir hikaye, adeta kadınlara “Akıl Defteri”.
     
    Ayrıca “Notlar” kısmı da faydalı bilgiler veriyor.
     
    Merakla takipteyim. Henüz kahramanıma karar veremedim ama…
     
    Sevgiler 🤔😙

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 2 Nisan 2022 at 13:44

      Nimet Hanımcığım, çok mutlu oldum böyle düşünmenize ve hikâyeyi ilgiyle takip etmenize.
       
      Kocaman öpüyor, sevgilerimi yolluyorum ❤️😘

  • Yanıtla Saadet Akdı 2 Nisan 2022 at 18:17

    Yine akıcı, sürükleyici, merakla ve keyifle okuduğum bir bölüm olmuş. Keşke yine her hafta okuyabilsek 😉
     
    Elinize, emeğinize, kaleminize sağlık ♥️

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 2 Nisan 2022 at 19:08

      Çok mutlu oldum beğenmenize ☺️☺️
       
      Açık Büfede Birer Tabağız Hepimiz’de her hafta yazarken oldukça zorlanmıştım, büyük stres yaratıyordu üzerimde. Yoksa ben de sizlerle her hafta buluşabilmeyi çok isterim.
       
      Sizi kocaman öpüyorum ❤️😘😘

    • Yanıtla Şen Sevgi Erişen 4 Nisan 2022 at 05:37

      “Kadının Sesi” olmaya devam ediyorsun. İlişkiler -buna evlilik de dahil- çok bilinmeyenli denklem. Çözmek için çok yönlü bakmak gerekiyor. Bir evli çiftin cinsel beraberliği sürdürmesi tek başına o evliliğin sağlıklı olduğu anlamına da gelmiyor. Bana da “Ayrılacaktın neden 2. çocuğu yaptın?” diyebilirlerdi. Ayrıldığımda kızım 3 yaşındaydı çünkü. Ama çok bileşeni olan bir durumdur evlilik ve ilişkiler. Önemli olan çok farklı yönlerden bakabilmek. Her şey göründüğünün tersidir; hiçbir şey göründüğünün tersi değildir.
       
      Bu konularda yazmaya devam edersen çok katkısı olur. Farklı açılardan bakıp görünmeyenleri de göstermiş olursun.
       
      Emeğine sağlık.

      • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 4 Nisan 2022 at 06:02

        Şen ablacım, teşekkür ediyorum detaylı yorum için 🤗❤️
         
        Haklısınız, her ilişki/evlilik kendi dinamikleri çerçevesinde değerlendirilmeli. Toplumsal yaşam kuralları, gelenekler ise gene ilişkiler üzerindeki kuvvetli dinamiklerden biri. Aynı iki insanı farklı bir toplumda bir ilişki içine koyun, her şey değişir 😉
         
        Bu hikâyedeki beş kadın aynı sosyo-ekonomik ve kültürel çevreden geliyor. Kendim de bu çevreye dahil olduğum için onları anlatmakta zorlanmıyorum açıkçası. Herkes bildiği hayatı yazıyor ne de olsa. Zweig, Tolstoy, Dostoyevski, London, Orwell gibi gibi ☺️
         
        Yazmaya başladığımda “İnsanlara masal anlatmayacağım, gerçekte ne olup bitiyorsa onu yazacağım” diye yola çıkmıştım. Mutlu sonlu, peri masalları yazmasam da özellikle kadın okurlarda yazdıklarım büyük yankı buldu. Örneğin bir önceki romanda “Pamir benim” diyen çok mesaj alıyordum. Yaşadıklarımızda yalnız olmadığımızı bilmek sanırım teselli ediyor.
         
        Bu hikâyedeki beş kadın için de oldukça radikal düşüncelerim var. Bakalım ne kadarını yazacağım 🙃🙃
         
        Öpüyorum sizi kocaman 😘😘

  • Yanıtla Hande S. Sinan 4 Haziran 2022 at 21:37

    Valla su gibi akıyor, merak uyandırdı Didom.

    • Yanıtla Didem Çelebi Özkan 4 Haziran 2022 at 22:43

      Yaaa, çok mutlu oldum canikom. Elinden kitap düşmeyen bir kadının değerlendirmesi, üstelik bir de yazdıklarımın akıcı olduğunu söylemesi çok çooook değerli. Teşekkür ediyor, kocaman öpüyorum ❤️😘😘

    Cevap Yaz

    Yazı: Pembeden Yeşile Bütünlük | Yazan: İrem Savaş
    Girne Antik Liman
    Girne Antik Liman
    Öykü: Umarım Bu Gece Öldürülmem | Yazan: Didem Çelebi Özkan